Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/437 E. 2021/415 K. 15.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/437 Esas
KARAR NO : 2021/415

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/08/2020
KARAR TARİHİ : 15/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı-borçlu ile 2014 senesinden beri müvekkili şirketin ticari işler yaptığını, müvekkili şirketin adı … Ltd. Şti iken 18.03.2016 tarihinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinden de görüleceği üzere ticaret unvanı … Gıda ve …Ltd. Şti olmak üzere değiştiğini, Müvekkilinin davalı-borçluya isteği üzerine hayvan maması satımı yaptığını, faturalarını düzenlediğini, davalı-borçlunun ise ürünleri aldığı ancak bedellerini ödemediğinin cari hesap kayıtları ile sabit olduğunu, Müvekkilin ticari defter ve kayıtları incelendiği takdirde de bu durumun açıkça görüleceğini, müvekkilinin davalı-borçlu ile arasındaki ticari ilişkiye güvenerek ürünlerin satımını gerçekleştirdiğini ancak karşı taraf müvekkile ödeme yapacağını söylemesine rağmen uzun süre boyunca hiçbir ödeme gerçekleştirmediğini, davalı-borçlu aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası üzerinden 10.12.2019 tarihinde takibe geçildiğini, Ödeme emrinin 23.01.2020 tarihinde davalı-borçluya tebliğ olduğunu, davalı-borçlunun 23.01.2020 tarihinde borca ve faize İtiraz etmesi üzerine takibin durdurulduğunu beyan ederek davalı borçlu şirketin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasına yaptığı itirazının İptali ile takibin devamına ve davalı-borçlunun, %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; arabulculuk dava şartının yerine getirilmediğini, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, davacı ile müvekkili arasında akdedilmiş herhangi bir sözleşme bulunmadığını, davacı ile müvekkil şirket arasında aralarında sözleşme olmaksızın neye binaen müvekkile fatura kesildiği taraflarınca anlaşılamadığını, davacı yanın dosyaya sunduğu faturalar incelendiğinde teslim alan olarak müvekkili…’nın imzalarının bulunmadığını, her ne kadar bazı faturalarda teslim alan altında imzası görünen isim ve plakalar olsa da bu plaka numaralarıyla müvekkili adına kayıtlı araç bulunmadığını, Davacı tarafın hukuka ve ahlaka aykırı şekilde fatura düzenleyip, ifa etmediği bir edimin karşılığını beklediğini, Teslim edildiği iddia olunan malların hiçbir surette teslim alınmadığını, fatura altında müvekkilinin imzasının bulunmamasından da bu husus açıkça anlaşılabileceğini, davacı tarafın fatura iddialarını kabul etmemekle birlikte müvekkile verilmiş bir hizmeti söz konusu olmadığını, Bu sebeple, dava dilekçesinde bahsi geçen faturaların müvekkili tarafından kabul edilmediğini, Yargıtay kararlarında da alacağın doğumu için tek başına fatura kesilmesinin yeterli olmadığını, fatura kesen şirket bakımından hizmet verildiğinin ispat edilmiş olmasının gerektiğinin belirtildiğini, Davacının ise dava dilekçesiyle üzerine düşen ispat külfetini yerine getiremediğini, faturaya konu hizmetleri müvekkile verdiğine dair dosyaya hiçbir belge sunamadığını, davacı tarafın dosyaya sunmuş olduğu evraklarda fatura tarihlerinin 2014-2015 yıllarına ait olduğu görüleceğini, Vergi Usul Kanunu gereğince mükellefinin bahsi geçen belgelerin tarihlerini takip eden takvim yılından başlamak üzere 5 yıl süre ile muhafaza etmek ve yetkililer tarafından istenildiği takdirde ibraz etmek zorunda olunduğunu, Ancak öngörülen 5 yıllık sürenin geçtiğini, Bu sebeple ticari defterin ibrazı istense bile zamanaşımı nedeniyle ibraz edilemeyeceğini, ibraz süresinin geçmesi nedeniyle defter ve belgelerin ibraz edilmemesi halinde re’sen takdir nedeninin varlığından da söz edilemeyeceğini, davacı tarafın haksız ve kötü niyetli olarak müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyasıyla İcra takibi başlatarak ifa etmediği bir edimin karşılığını tahsil etme çabasına girdiğini, Müvekkili aleyhine kötü niyetle takibe girişen davacı yan aleyhine llK.m.67 gereği takip tutarının %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davacı yanın iddialarının aksine alacağın likit olduğundan bahsedebilmenin mümkün olmadığını, davalı tarafın dosyaya sunmuş olduğu evraklardaki miktar ile talep ettiği alacak miktarının uyuşmadığını dolayısıyla alacağın likit olduğundan bahsedilemeyeceğinden müvekkili şirket aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceğini beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli delillerde celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce celp edilen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı icra dosyasının yapılan tetkikinde; takibin davacı tarafça davalı aleyhine cari hesap alacağına istinaden 158.082,69 TL alacağın avans faizi ile birlikte tahsili için yapılan ilamsız icra takibinden ibaret bulunup davalının yasal süre içerisinde sunduğu itiraz dilekçesi ile; ödeme emrine, borca, ferilerine itiraz ettiği, takibin durduğu ve davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Bilirkişi T… tarafından düzenlenen 27/04/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
“Dosyada mevcut…Vergi Dairesi Başkanlığı, …Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 15.01.2021 tarihli cevabi yazı ve eklerinde davalı …’nın 23.06.2014 tarihinde işe başladığı ve 31.12.2015 tarihinde mükellefiyet kaydının resen terk ettirildiği, mükellefin 2014 döneminde Ba-Bs formu verme yükümlülüğünün bulunmadığı, 2015 yılı içerisinde davacı… Ltd. Şti.’den 78 adet fatura karşılığı 360.997 TL’lik{KDV hariç) alım yaptığını Ba formu ile bağlı bulunduğu Vergi Dairesine beyan ettiği bildirilmiştir.
Dava dosyasındaki faturalar, ödeme belgeleri ve diğer belgeler incelendiğinde davacı ile davalı arasında ticari ilişki olduğu sabit olduğu görülmektedir. Bu konuda nihai takdir Sayın Mahkemenize aittir.
SONUÇ
Yukarıda yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda;
•Davacı … Ltd. Şti.’nin (Eski unvan: …Ltd. Şti) kanuni defter kayıtlarında davalı …’dan 158.282.69 TL alacaklı olduğı,
•Davalı …’nın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …E. sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptal edilmesi ve takibin talebe bağlı olarak 158.082.69 TL Asıl Alacak üzerinden devam etmesi gerektiği, yönündeki tespit ve değerlendirmemizi içeren işbu (20) sayfadan oluşan raporumuz nihai takdiri ve hukuki değerlendirmesi Sayın Mahkemeye ait olmak üzere saygı ile sunulur.” şeklinde mütalaada bulunmuştur.
Dava, açık hesaba dayalı icra takibine davalı yanın itirazının iptali isteminden ibarettir.
Davalı vekili, arabuluculuk görüşmelerinden müvekkilinin haberdar edilmediğini, anlaşamama tutanağının yokluğunda düzenlendiğini beyan ederek dava şartının yerine getirilmediğinden bahisle itirazda bulunmuş ise de, davacı yanca arabuluculuk yoluna başvurulmuş olup, taraflara ulaşmak ve görüşmeye davet etmek arabulucunun görevi olduğundan, davacı tarafça dava şartının yerine getirildiği kabul edilerek anılı itirazın reddine karar verilmiştir. Nitekim işçi alacağı davasında ileri sürülen benzer bir itiraza ilişkin … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … Esas,… Karar sayılı ilamında “Arabuluculuk tutanaklarında başvurucu tarafından bildirilen adrese gönderilen davet tutanakları iade edilmiş ve bildirilen telefon numarasından telefon görüşmesinin yapılamadığının belirtildiği görülmüştür. Arabuluculuk, 7036 Sayılı Yasada dava açmadan önce başvurulması gereken dava şartı olarak düzenlenmiş olup bir an için, arabulucu tarafından işverenin usulünce toplantıya davet edilmediği kabul edilse dahi, taraflara ulaşmak ve tarafları toplantıya davet etmek arabulucunun sorumluluğunda olduğundan, işçiye yükletilebilecek bir kusurun varlığından söz edilemez. Zira, işçi dava açmadan önce, kanun hükmüne uygun olarak arabulucuya başvurmuş ve sürecin sonlanmasını beklemek suretiyle yükümlülüğünü yerine getirmiştir. O halde, arabulucunun taraflara ulaşma ve toplantıya davet etme sorumluluğunu usulünce yerine getirmeden arabuluculuk sürecini sonlandırması ihtimalinde “arabulucuya başvurulmuş olma” dava şartının gerçekleşmediği söylenemez. Aksi yöndeki bir kabulün, hak arama özgürlüğünü aşırı derecede zorlaştıracağı açıktır. Keza, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin kanuni düzenlemenin iptali istemiyle açılan davaya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 11.07.2018 tarihli ve … esas, … karar sayılı kararında, düzenlemenin hak arama hürriyeti ve bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliğinde olduğu kabul edilmiş, ancak “Arabuluculuğa başvuru zorunluluğunun, kişilerin hak aramalarını imkânsız hâle getiren veya aşırı derecede zorlaştıran etkisiz ve sonuçsuz bir sürece neden olmadıkça hak arama hürriyetinin özüne dokunduğu söylenemez” şeklinde gerekçeyle bir çeşit sınırlama getirmiştir.” denilerek arabuluculuk başvurusunun yapılmasının söz konusu dava şartının yerine getirilmesi için yeterli olduğu ifade edilmiştir.
Davalı vekili, mahkemenin yetkisine de itiraz etmiş olup, davacı yanın dava tarihindeki Sultanbeyli/İstanbul’da kayıtlı adresi itibarıyla HMK’nun 10. ve TBK’nun 89/1-1 maddesi uyarınca mahkememiz yetkili değil değil ise de, davalı yanın yetki itirazının kabul edilebilmesi için itirazın yetkili mahkeme doğru gösterilmek suretiyle usulüne uygun olarak yapılmasının gerektiği, davalı tarafça Antalya mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle mahkememizin yetkisine itiraz edilmiş olup, 06/11/2020 tarihli vekaletnamede davalının adresini Yenimahale Çiğli/İzmir olarak bildirdiği, nitekim uyap sisteminde kayıtlı davalı mernis adresinin de vekaletnamede geçen aynı adres olduğu, yetki itirazında bulunulurken davalının yerleşim yeri adresinin, yetkili olduğu ileri sürülen mahkeme yargı çevresi dahilinde olması gerekmekle, mahkememizce verilen kesin süre içinde davalının İzmir’de ikamet etmeyip Antalya’da ikamet ettiğini ispata elverişli resmi kayıtların sunulamadığı, yetki itirazına dayanak olarak gösterilen takip talebindeki borçlu adresi ile arabuluculuk tutanağındaki karşı taraf adresinin Antalya oluşunun davalının yerleşim yerinin Antalya olarak kabulüne yeterli olmadığı, nitekim arabuluculuk tutanağı ve takip talebinde geçen bu adrese mahkememizce çıkarılan dava dilekçesinin, adresin sürekli kapalı olması ve binada muhatap hakkında bilgi alınabilecek kimseye ulaşılamaması nedeniyle muhatabın ikamet ettiği tespit edilemediğinden bahisle bila tebliğ iade olduğu, davalı yanın vekaletname ve mernis sisteminde kendi iradesiyle adresini Çiğli/İzmir olarak bildirdiği anlaşıldığından yetkili mahkeme doğru gösterilmeyerek yapılan yetki itirazına mahkememizce itibar edilmemiş ve davanın esasına geçilmiştir.
Mahkememizce tespit edilen uyuşmazlık noktalarında icra edilen yargılama ve tüm dosya kapsamında edinilen vicdani kanaat gereğince, davacı tarafın açık hesaba dayalı alacak talebiyle başlattığı icra takibinin davalı yanın ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde vaki itirazı nedeniyle durduğu, itirazın iptali davasının kanuni süre içerisinde ikame edildiği, davacı yanın ticari defter ve belgeleri üzerinde mali müşavir bilirkişi marifetiyle inceleme yapılmakla, davacı tarafın alacak talebine konu açık hesabın ait olduğu dönem itibari ile 2014 ve 2015 yılına ait ticari defter ve belgelerini ibraz ettiği, ibraz edilen ticari defterlerin açılış tasdiklerinin yapıldığı ancak bilirkişi raporunda kapanış tasdiklerinin yapılmasının zorunlu olmadığına yer verildiği, davacı tarafça ibraz edilen ticari defterlerin delil vasfını haiz olduğu, davalı tarafın ise ticari defterlerini ibraz etmediği ancak celp edilen vergi dairesi kayıtları ve davacı yan defterlerindeki davalı ödemelerinin taraflar arasındaki ticari ilişkinin mevcut olduğunu gösterdiği, davacı yan ticari defterlerine göre taraflar arasında 2014 yılında başlayan ticari ilişkinin 2015 yılına 251.908,85 TL davacı alacak bakiyesi ile devrettiği, 2015 yıl sonunda ise 158.282,69 TL alacak bakiyesinin mevcut olduğu, davalı tarafça davacıdan 2015 yılında 78 fatura karşılığı KDV hariç 360.997 TL (%18 KDV dahil 425.976,46 TL)’lik mal alındığının vergi dairesine BA formu ile bildirildiği, davacı defterlerinde görünen 2015 yılı davalı ödemelerinin 2015 yılına devreden 251.908,85 TL’lik borcu sonlandırdığı ve bu dönemde kesilen faturaların bir kısmının da ödenerek yıl sonunda davalının 158.282,69 TL borcunun kaldığı, davalıya ait celp edilen vergi kayıtlarında 2015 döneminde kesilen faturaların BA formu ile bildirilmesinin davacı tarafça faturaya konu malların teslim edildiğine karine olduğu, nitekim davacı tarafça sunulan irsaliyeli faturaların bir kısmında teslim alan isim ve imzalarının da bulunduğu, davalı yanın dosya kapsamında karinenin aksini ve borçlu olduğu meblağı davacıya ödediğine dair ispata elverişli delil ibraz edemediği görüldüğünden davacı tarafça açık hesap farkına dayanak faturalara konu malların teslim edildiği ancak bedelinin davalı yanca ödenmediği sonuç ve kanaatine varılarak, talep doğrultusunda davanın kabulü ile itirazın iptaline, açık hesaba dayanmakla likit olan alacağa istinaden başlatılan takibe haksız itiraz nedeniyle alacağına geç kavuşan davacı lehine %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine dair açıklanan gerekçelerle aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE,
İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında, takip tarihi itibari ile davacının davalıdan 158.082,69 TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki itirazın iptali ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %18,25 oranını geçmemek üzere değişen oranlarda avans faiz uygulanmak sureti ile takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına,
Alacağın % 20’si oranındaki 31.616,54 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gerekli 10.798,63 TL karar harcından davacının peşin yatırdığı 2.699,66 TL’nin mahsubu ile 8.098,97 TL ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 2.699,66 TL peşin, 54,40 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 2.754,06 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinden yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 18.967,86 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 700,00 TL bilirkişi ücreti, 105,50 TL tebligat vs.posta masrafı olmak üzere toplam 805,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-14. maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 26. maddesine göre; Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan arabuluculuk ücretinin davada haksız çıkan taraftan karşılanması gerekmekle, 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde talep halinde yatıran tarafa iadesine,

Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
15/06/2021

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır