Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/371 E. 2021/858 K. 01.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/371 Esas
KARAR NO:2021/858

DAVA:Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:26/12/2014
KARAR TARİHİ:01/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı 17.07.2012 tarihinden kendi isteğiyle istifa etmek suretiyle ayrıldığı I7.09.2014 tarihini; kadar müvekkil şirket bünyesinde “Saha Satış Temsilcisi” olarak çalıştığını, davalının çalıştığı dönem süresince, görevinin mahiyeti gereği müvekkili şirketin ticari sırlarına vakıf olduğunu, tüm müşterilerini ve fiyatlarını da de öğrendiğini, davalının, müvekkili şirketten hiçbir haklı gerekçe göstermeksizin 17.09.2014 tarihinde kendi isteği ile istifa ederek ayrıldığını ve ayrılmasından çok kısa bir süre sonra müvekkili şirket ile rakip bir şirkette işe başladığının haber alındığını, davalının sigorta kayıtlarının celbi ile rakip şirketin var olup olmadığı ve hangi sektörde faaliyet gösterdiğinin ortaya çıkacağını, davalının, rakip firmaya geçerken müvekkili şirketin müşteri portföyünden vc müvekkili şirketin ticari sırlarından faydalandığını, davalının taahhütnamenin birden fazla hükmünü ihlal ettiğini, taahhütnamedeki gizlilik hükümlerini de ayrıca ihlal edildiğini, müvekkili şirketin fiilen zarar görmesi şart olmayıp müvekkili şirketin korunabilir bir haklı menfaatin varlığı ve bu menfaatin müşteri ve iş çevresine nüfus eden çalışanı tarafından zarara uğrama ihtimalinin bulunması dahi cezai şartın talep edilebilmesi açısından yeterli olduğunu, bu bağlamda davacı müvekkili şirket tarafından, 03.10.2014 tarihinde … 45. Noterliğinden … yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiğini ve davalı …’ya imzasını havi “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhütnamesi”ni ihlal teşkil eden iş faaliyetine ihtarnamenin tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde son vermesinin ihtar edildiğini, aksi takdirde ödemesi gereken cezai şart bedeli ve taahhütnamenin ilgili hükümleri hatırlatıldığını, ancak davalının … 43. Noterliğinden … yevmiye numaralı müvekkili şirkete keşide ettiği cevabi ihtamamesiyle müvekkili şirket tarafından keşide edilen ihtarnameyi kabul etmediğini, belirttiğini, imzasını havi taahhütnameye ve Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddelerine aykırılık teşkil eden çalışmasına son vermediğini, bu halde davalının taahhüt ettiği cezai şartı ödemesi gerektiği izahtan vareste olduğunu ve bu taleple mahkememiz nezdinde iş bu davayı açma zaruriyetinin hasıl olduğunu, sonuç olarak bu nedenlerle; davanın kabulü ile fazlaya ilişkin dava ve talep hakları sakil kalmak kaydıyla, davalının Rekabet Yasağı vc Ticari Sır Saklama Taahhüdüne aykırı hareket etmesinden kaynaklanan cezai şart bedelinin şimdilik 35.000- TL’sinin ihlal tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikle davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; işçi sayılan kişinin, haksız rekabet yasağı sözleşemesinin ihlali nedeni ile açılan davalarda görevli mahkemenin İş Mahkemeleri olduğunu, huzurdaki davanın görevsiz mahkemede açıldığını, bu nedenle öncelikle bu konudaki itirazlarını mahkemize bildirdiklerini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/9-508 E. 2011/545 K. Sayılı kararında detaylı olarak konuyu incelediğini ve nihayetinde “Sonuçta; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilerek ön sorun oyçokluğu ile aşıldıktan sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.” Şeklinde görevli mahkemenin İş mahkemeleri olduğuna karar verdiğini, dava dilekçesinde belirtilen eklerin taraflarına tebliğ edilmediğini, bu nedenle dava dilekçesinde yer alan eklerin de taraflarına tebliğini talep ettiklerini, davacı şirket ile müvekkilinin çalıştığı şimdiki şirketteki görevi gereği portföy bölgelerinin farklı olduğunu, müvekkili davalının, davacı şirket bünyesinde 17.07.2012 tarihinde işe başladığını ve işten ayrılma tarihi olan 17.09.2014 tarihine kadar … bölgelerinde Satış Temsilcisi olarak çalıştığını, davalı müvekkilinin şuan çalıştığı iş yerindeki görevinin daha farklı bir pozisyonda olduğunu, çalıştığı bölgenin ise Anadolu yakasında olduğunu, sözleşmelerde yer alan ve kişilik haklarına ve çalışma hürriyetine engeller koyan sözleşmelerin geçersiz olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin, işçinin ekonomik geleceğinin hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye atılmaması şartıyla geçerli olduğunu, davaya konu sözleşmede, sadece yer konusu kısıtlatma değil ayrıca sektördeki birçok firmada çalışmanın yasaklandığını, ismi yazılamayanların da dahil edildiğini, bu tür sözleşmelerin tamamen değil, kısmen geçersiz kabul edilmesi gerektiğini, yani sözleşmenin tamamının değil, kişilik haklarına aykırı ağır hükümleri kısmî butlanla sakat olması gerektiğini, müşterilere ait herkesçe bilinen ve kolayca erişilebilen bilgilerin ticari sır sayılmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın herhangi bir zararının olmadığını, bu hususun ispata muhtaç olduğunu, işe almama baskısı ile aynı gün tanzim edilen Rekabet Yasağı sözleşmesinin serbest irade ile imzalandığından bahsetmenin hukuken mümkün olmadığını, davaya dayanak taahhütnamede, tek taraflı işçi aleyhine şartlar düzenlendiğini, işçi aleyhine düzenlenen tek taraflı cezai şartın geçersiz olduğunu, davacı tarafça dosyaya sunulduğu belirtilen ancak taraflarına tebliğ edilmeyen kararların ve dosya kapsamındaki raporların, emsal teşkil etmesinin hukuken mümkün olmadığını, bu nedenle söz konusu kararların somut olaya göre farklılık göstereceğinin dikkate alınarak, hükme esas alınmasının kabule şayan olmadığını, sonuç olarak bu nedenlerle; mahkememizin, görevsizliği yönündeki itirazlarının kabülünü, davacı tarafça, dava eklerinin taraflarına tebliğini, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddini, yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; iş sözleşmesine dayalı rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdüne aykırılık iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
Davalıya ait SGK kayıtları celp edilmiştir.
Mahkememizin … Esas ve … Karar sayılı dosyası kapsamında yapılan yargılama sonucunda davanın İş Mahkemeleri’nin görevli olduğu gerekçesi ile davanın usulden reddine dair karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2015/14862 Esas ve 2016/553 Karar sayılı bozma ilamı ile; “…Talebin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğundan 6102 sayılı TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliğinde olduğu…” gerekçeleri ile bozulmasına karar verilmiştir. Bozma üzerine yürütülen yargılama kapsamında mahkememizin anılı talep noktasında görevli olması nedeni ile bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Bu kez mahkememizin 2016/335 esas, 2018/1096 karar sayılı davanın reddine dair kararının Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/1828 esas, 2020/287 karar sayılı ilamı ile; ”…Dava, rekabet yasağının ihlali nedeniyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece, davacının uğradığı zararı kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, TBK’nın 442/2 maddesi gereğince, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmemekte olup, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması yeterlidir. Bu itibarla mahkemece, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususunda bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinde iş akdinin sona ermesinden sonrası için rekabet yasağının düzenlenmiş olması nedeniyle, iş akdinin sona erdiği 17.09.2014 tarihi itibariyle uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’nin 445. maddesi tatbik edilecektir. TBK’nin 445/1 fıkrasında rekabet yasağı kaydı içeren sözleşmelerde yer, zaman ve işin türü bakımından sınırlama öngörüldüğü gibi, aynı maddenin ikinci fıkrasında da mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece taraflar arasındaki rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükmünün TBK’nin 445/2. maddesi çerçevesinde değerlendirilip, tartışılarak bir sonuca gidilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçeleri kapsamında bozulması üzerine bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yakın zamana kadar, istikrar kazanan içtihatları kapsamında (Emsal: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2011/9237 esas, 2013/11258 karar sayılı ilamı; ”…İşçi, işe alındığı andan işten çıkarılacağı ana kadar işverene karşı rekabet yapamaz. Zira söz konusu zaman parçası içinde yapılmış rekabet, sadakat borcuna aykırılık oluşturur. İş akdinin devamı süresince işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Buna karşılık Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan rekabet etmeme borcu ise iş sözleşmesinden sonraki süre içinde yerine getirilir. Rekabet etmeme yükümüne dair sözleşmenin yazılı şekilde yapılması, iş ve süre ile sınırlandırılmış olması, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye sokmaması ve işçinin reşit olması gerekir. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar” olup İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer…) iş akdinin feshinden sonra rekabet etmeme yasağına aykırılık hâlinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkemelerin ticaret mahkemeleri olduğu yönünde uygulama gelişmiş ise de bu kere Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2021/3076 esas, 2021/9789 karar sayılı ilamı ile; ”… 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.
İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir.
Türk Borçlar Kanununun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.
Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevlidir. Dairemizin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, yukarıda belirtilen açıklamalar uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır…” gerekçeleri kapsamında görüş değişikliğine gidildiği saptanmıştır.
Bununla birlikte, her ne kadar mahkememizin ilk kararı kapsamındaki görevsizlik kararının bozulmasına karar verilmiş ve bozma ilamına uyulması sureti ile yargılamaya devam edilmiş ise de davalı lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmayacağı hususunun ayrıca irdelenmesi gerekmiştir. ”Nitekim usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.02.1998 tarih, 1987/2-520 esas ve 1988/89 karar sayılı ilâmında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmakta ve bazı istisnaları bulunmaktadır. Bu istisnalar kısaca şu başlıklarda özetlenebilir.
a) Mahkemenin görevi ile ilgili usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
b)Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı’nın çıkarılmış olması da usul kazanılmış hakkın istisnasıdır.
c)Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usulî kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur.
d)Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptâl edilirse iptâl edilen kanun hükmü usulî kazanılmış hakka aykırı olsa bile uygulanacak öncelik usulî kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptâl kararında olacaktır.
e)Usulî kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usulî kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usulî kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak re’sen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.
f)Kamu düzenine aykırılıkta usulî kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir.
g)Nihayet, son olarak; Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu halde de usulî kazanılmış hak ilkesi uygulanmayacaktır.” ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/513 esas, 2021/2154 karar sayılı ilamı.)
Hal böyle olunca dava dosyası görev meselesi yönünden yeniden tetkik edilmiş olup 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmü gereğince bu konuda aksi yönde bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmiştir. Nitekim 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 25/10/2017 tarihinde yürürlüğe girmekle 5. maddesinin; “İş mahkemeleri; a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar… ” şeklinde düzenlendiği görülmüştür.
İşçi ile işveren arasındaki sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunundaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermemekte olup taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmış ise işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, bu noktada borcun kaynağının kanun olmayıp iş sözleşmesi olduğu sonucu doğmaktadır. Bu hali ile 7036 sayılı Kanun, yeni ve özel kanun olarak 6102 sayılı TTK’ dan sonra yürürlüğe girmekle TTK’nın 4/1-c maddesindeki düzenlemeyi değiştirmiştir. Özel nitelikte olan ve daha sonra yürürlüğe giren 7036 sayılı Kanunda iş sözleşmesinin devamı veya sona ermesinden sonra açılan davalar ayırımı yapılmamış olup aksine iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan her türlü uyuşmazlığın iş mahkemelerinde görüleceği düzenlemesi ihdas edilmiştir. (Emsal kararlar: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 13. Hukuk Dairesinin 2021/1396 esas, 2021/1225 karar sayılı kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 43. Hukuk Dairesinin 2021/1137 esas, 2021/1076 karar sayılı kararı)
Anılı açıklamalar ve gerekçeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında; huzurdaki davada iş sözleşmesi kapsamında bordrolu çalışan /işçi pozisyonundaki davalının rekabet etmeme taahhüdüne aykırı davranılması sebebine dayalı cezai şart isteminin davaya konu edildiği anlaşılmış olup bu hali ile uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği kanaatine varılmakla; HMK’nın 114/1-c ve HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
2-Kararın istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesine müteakip bu tarihten itibaren istinaf yoluna başvurulması ve istinaf talebinin reddinin kesinleşmesine müteakip iki haftalık süre içinde talep halinde dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine, süresi içinde gönderilme başvurusunun olmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğine,
3-HMK nın 331. maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
4-Dosyanın kanuni süresi içinde gönderilmemesi durumunda talep halinde yargılama gideri ve vekalet ücretinin mahkememizce karara bağlanmasına,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde mahkememize verilecek ya da gönderilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.01/12/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır