Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/712 E. 2020/609 K. 27.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/712 Esas
KARAR NO : 2020/609
DAVA : İtirazın İptali (Simsarlık Ücreti Talebinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/12/2019
KARAR TARİHİ : 25/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalılardan olan 70.000,00 TL + KDV toplam 82.600,00 TL tutarlı daire satışından kaynaklanan aracılık hizmet bedeli alacağının tahsili için 09.09.2019 tarihinde …. İcra Müd.’nde 2019/… Esas sayılı dosya ile takibe başlandığını, ödeme emirlerinin davalılara tebliğ edildiğini ve davalıların hem icra dairesinin yetkisine hem de icra takibine konu borcun aslına haksız bir surette itirazda bulunarak takibi durdurduğunu, sonrasında taraflarınca taraflar arasındaki ihtilafın giderilmesi maksadı ile … Arabuluculuk Bürosuna başvurulduğu ve 2019/… Büro Dosya numaralı 2016/… Arabuluculuk numaralı dosya üzerinden yapılan arabuluculuk görüşmesinin de olumsuz sonuçlandığını ve taraflarca anlaşma sağlanamadığını, bu nedenle işbu itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı talepli davayı açma zaruretinin hâsıl olduğunu, işbu davanın gerek müvekkilinin gerekse de davalıların ticari işletmesiyle ilgili bir ihtilaftan doğan bir hukuk davası olması nedeniyle 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinin 1.fıkrasında ve 5.maddesinin 1.fıkrasında yapılan düzenleme gereği görevli mahkeme olan Asliye Ticaret Mahkemesinde açıldığını, yine işbu davanın taraflar arasında yapılan sözleşmenin 12.maddesinde bulunan “…taraflar arasında işbu sözleşmeden veya sair hukuki ilişkilerden doğan her türlü uyuşmazlıklarda İstanbul (Çağlayan) mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkili ve görevlidir” şeklindeki yetkili yer belirlenmesine ilişkin düzenleme nedeniyle de yetkili olan İstanbul İcra Müdürlükleri ile Mahkemelerinde işlemler yapıldığını, davalılarca yapılan itirazın haksız ve yersiz olmakla işbu itirazların iptali ile takibin devamına karar verilmesi gerektiğini, davacı müvekkili ile davalılar arasında bir aracılık hizmet sözleşmesi yapıldığını, işbu sözleşmede müvekkili şirketin hizmet veren, davalıların ise hizmet alan taraf olduğunu, taraflar arasında yapılan sözleşmenin, sözleşmenin konusu başlıklı 3.maddesinin “Bu sözleşmenin konusu: …’nun sahibi olduğu projelerde yer alan satışa arz halindeki üretilmiş ve/veya üretilecek yapıların; …’nun belirttiği ve onayladığı şartlar dahilinde HİZMET VEREN tarafından Türk Vatandaşları dışında farklı ülke vatandaşlarına (yabancılara) satışlarının yapılabilmesi için ön tanıtımlarının ve pazarlamasının yapılması hizmetlerinden ibarettir” şeklinde düzenlendiğini, taraflarca yapılan sözleşmenin hizmet verene ödenecek hizmet bedeli başlıklı 7.maddesinin 2.fıkrasının ise; “Hizmet bedeli, KDV hariç peşin satış değeri (NPV) üzerinden % 5 + KDV şeklinde ve yukarıda belirtilen usulde, şartlarda ve oranda tahakkuk edecektir ve ödenecektir” şeklinde düzenlendiğini, müvekkili şirketin davalılara ait projelerden olan … Projesi, … Konaklarında bulunan … no.lu dairenin … ’a 1.400.000,00 TL’ye satışı hususunda aracılık ettiği ve taraflar arasında yapılan sözleşmede bulunan ifa yükümlülüklerinin tümünü yerine getirdiğini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin iştigal merkezinin davaya konu ödeme emrinde de belirtilen “… Mah. … Cad. No: … /İstanbul” olup yetkili mahkemenin Bakırköy Ticaret Mahkemeleri olduğu halde davanın yetkisiz olan İstanbul Ticaret Mahkemesi nezdinde ikame edilmiş olmasına itiraz ettikleri ve yetkisizlik kararı verilmesini talep ettiklerini, davacı tarafından ikame edilen davanın haksız ve her türlü maddi ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacı tarafın dava dilekçesinde müvekkili şirketlere müşteri bulduğunu ve bir konutunu müşteriye satışına aracılık ettiği için hizmet bedeline hak kazandığını iddia ettiğini, ancak davacı tarafın bu iddiasının doğru olmadığını ve bu nedenle de taleplerinin haksız ve her türlü maddi ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, bu nedenle de davacı tarafça müvekkili şirket aleyhine başlatılan icra takibine taraflarınca haklı olarak itiraz edildiğini, müvekkili şirketlerin kayıtlarında yaptıkları inceleme neticesinde, davacı taraf ile müvekkili şirket arasında akdedilen herhangi bir sözleşmeye rastlanmadığını, dava dilekçesinde bahsi geçen ve davacı taraf ile müvekkili şirketler arasında akdedilen herhangi bir sözleşme olmadığını, davacının bir tacir olup, davacının 22.01.2016 tarihinde 8995 sayılı T. Ticaret Sicil gazetesinde yayınlanan Ortaklar Kurulu kararından da görecekleri üzere; şirketin konu ve amacında taşınmaz mal ile ilgili komisyonculuk, emlakçılık veya taşınmaz satışı aracılık hizmeti yapma gibi bir faaliyet alanının olmadığını, bu durumun da esasen davacının haksızlığını ortaya koyduğunu, iştigal konusunda olmadığı halde davacının müvekkili şirketlere müşteri bulması veya herhangi bir konutun herhangi bir müşteriye satışına aracılık etmiş olmasının ihtimal dahilinde olmadığını, bu bakımdan davacının davasında ve iddialarında haksız ve kötü niyetli olduğunu, sonuç itibariyle davacının dava dilekçesinde bahsi geçen aracılık hizmetini gibi bir hizmeti müvekkillerine vermediğini, davacının davasına konu alacak iddiası ile ilgili olarak davacı tarafça düzenlenmiş ve müvekkiline tebliğ edilmiş herhangi bir faturasının da olmadığını, davacı tarafından ispat edilmeyen davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, belirtilen nedenlerle müvekkili şirketlerin haksız ve mesnetsiz icra takibine itiraz etmek zorunda kalmış olup, davacının başta dava yoluyla talepte bulunma imkânı varken, icra takibi yoluna başvurmasının, davacının kötü niyetini ve %20 icra inkâr tazminatı talebindeki kötü niyetini ortaya koyduğunu, bu nedenle, davacının icra inkâr tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesini talep ettiklerini, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, %20 icra inkâr tazminatı taleplerinin reddine, kötü niyetli davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, masraf ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; TBK’nın 520 vd. maddelerine dayalı simsarlık sözleşmesinden doğan ücret alacağının tahsili talebi ile başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yanlar arasındaki aracılık hizmet sözleşmesi ile mail yazışmalarının ibraz edildiği görülmüştür.
İtirazın iptali istemine konu … İcra Müdürlüğünün 2019/… esas sayılı dosyası celp edilmiştir. Anılı takip dosyasının tetkikinde; davacı tarafından davalılar aleyhine 82.600,00-TL alacağın takip tarihinden (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) itibaren asıl alacağa işleyecek yıllık %19,50 ticari faiz ile birlikte tahsili talebinde bulunduğu, davalı yanların itirazı üzerine takibin durduğu görülmüştür.
Davalı takip borçluları tarafından her ne kadar icra müdürlüğünün ve mahkememizin yetkisine yönelik itiraz ileri sürülmüş ise de İİK’nın 50. maddesi atfı dolayısıyla tatbiki gereken HMK’nın 17. maddesi bağlamında, mahkememizce verilen süre içerisinde itiraza uğramayan taraflar arasındaki sözleşmenin, 12. maddesi kapsamında yetkili mahkeme ve icra müdürlüklerinin İstanbul olarak kararlaştırılmış olması karşısında İstanbul İcra Müdürlüğünün ve mahkememizin yetkili olduğu anlaşılmış olup yerinde görülmeyen yetki itirazının reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememiz ara kararı gereğince görevlendirilen bilirkişiler… marifetiyle hazırlanan 12/10/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ”…Davanın tarafları arasında akdedilen ve huzurdaki davanın başlıca dayanağını oluşturan Aracılık Hizmet Sözleşmesindeki imzaların sahteliğine ilişkin davalıların bir itirazı olmadığını, dolayısıyla işbu sözleşmenin davalıları bağladığını kabul etmek gerektiğini, akdedilen Sözleşmede davacı taraf ‘hizmet veren’ ve davalılar ‘hizmet alanlar’ olarak adlandırıldığını, sözleşmenin 3.maddesinde sözleşmenin konusu düzenlenmiştir. Buna göre “Bu sözleşmenin konusu: …’nun sahibi olduğu projelerde yer alan satışa arz halindeki üretilmiş ve/veya üretilecek yapıların; …’nun belirttiği ve onayladığı şartlar dahilinde HİZMET VEREN tarafından Türk Vatandaşları dışında farklı ülke vatandaşlarına (yabancılara) satışlarının yapılabilmesi için ön tanıtımlarının ve pazarlamasının yapılması hizmetlerinden ibarettir”, bu tanım itibariyle taraflar arasında taşınmaz tellallığı (simsarlığı) sözleşmesi söz konusu olduğunu, 6098 sayılı TBK’nun 520.maddesine göre “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşme olduğunu, simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulandığını, taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.” Kanunun öngördüğü yazılı şekil burada sözleşmenin geçerliliği için bir sıhhat şartıdır ve bu şarta esasen uyulduğunu, aynı Kanunun 521/1.maddesine göre “Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır.” 522.maddeye göre ise “Ücret, belirlenmemişse tarifeye, tarife yoksa teamüle göre ödenir”. Taraflar arasındaki sözleşmenin 7.maddesinde davacı tellalın (simsarın), taşınmazın peşin satış bedeli üzerinden % 5 + KDV hizmet bedeli (tellallık ücreti) alacağı öngörüldüğünü, davacının, davalılara ait taşınmazın … isimli yabancı uyruklu bir kişiye 1.400.000 TL bedel ile satımına aracılık ettiği dosya içeriğinden (sözleşme, mail kayıtlarından) anlaşıldığını, bu itibarla davacı, sözleşmenin 7.maddesinde kararlaştırılan % 5 + KDV tutarındaki tellallık ücretini davalılardan talep etmekte haklı olduğunu, 1.400.000 TL’nın % 5’i ve % 18 KDV’sinin toplamı 82.600-TL’ye baliğ olduğunu, davacının düzenlediği faturada ücret oranının satım bedelinin % 3’ü + KDV olarak gösterilmesi, davacının sözleşmeye göre % 5 + KDV tutarında tellallık ücreti talep etmesine engel oluşturmaz, düzenlenen fatura fazlaya ilişkin haktan vazgeçildiği anlamına gelmeyeceğini, diğer taraftan davacı şirketin ana sözleşmesinin 3.maddesinin 4.bendindeki sayımdan, dava konusu faaliyetin şirket iştigal konuları arasında bulunduğu değerlendirildiğini, davacı şirket ve davalı şirketler tarafından ibraz edilen ticari defterler ve tüm dosya muhteviyatı belgeler üzerinde yapılan incelemelerde; Taraflar arasında akdedilen Sözleşmede düzenlenen, davalılara ait taşınmazın bir yabancı kişi tarafından satın alınması halinde davacıya tellallık ücreti ödeneceğine ilişkin hüküm, taraflarca itiraz edilmeksizin imzalanmış olmakla ve aksi yönde yasa hükmü de bulunmamakla sözleşme serbestîsi ilkesi gereğince geçerli olduğunu ve sözleşmenin taraflarını bağladığını, bu ilkeler ışığında satışa aracılık eden davacı tellalın 82.600-TL ücrete hak kazandığı ve davalının bu ücretten sorumlu olduğunu, davalının icra takibine vaki itirazının haksız bulunduğu ve kaldırılması gerektiği sonucuna ulaşıldığını…” mütalaa ettikleri görülmüştür.
Huzurdaki davada; 2019 tarihli (taşınmaz satımına) Aracılık hizmet sözleşmesi başlıklı, hukuki niteliği gereği simsarlık sözleşmesi vasfında olan sözleşmeye dayalı ücret alacağının takibe konu edildiği görülmüş olup davalıların vaki itirazı üzerine takibin durduğu, davalı yanların takibe itiraz ve cevap dilekçesinde açıkça imza inkarında bulunmadığı, yalnızca cevap dilekçesinde sözleşmeye rastlanılmadığı ifadesine yer verildiği tespit edilmiştir. Her ne kadar itirazın iptali davalarında icra takibine yapılan itiraz sebeplerine bağlı olmaksızın iddia ve savunma imkanı ileri sürülmesi mümkün olmakla birlikte sözleşme ile mail çıktılarının tebliğine ve beyanda bulunmak üzere 2 haftalık süre verilmesine rağmen süresi içerisinde beyanda bulunulmadığı, ancak yargılamanın ilerleyen aşamalarında imza inkarına yer verildiği görülmekle TMK’nın 2. maddesi hükümleri de göz önünde bulundurulduğunda anılı beyanların savunmanın genişletilmesi mahiyetinde olduğu sonuca varılmıştır. Nitekim HMK’nın 141/1 maddesinde belirtildiği üzere; ”Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” hükmü gereğince değerlendirme yapılmış olup ıslahın, davacı yanın açık muvafakatının bulunmaması nedenleri ile imza inkarı ile aynı gerekçelerle yetkisiz temsil ve satış yapılan şahsın önceki müşterileri olduğuna yönelik genişletilen savunmalara itibar edilememiştir.
Saptanan hukuksal durum ve maddi olgular kapsamında; niteliği simsarlık sözleşmesi olan yazılı ve bağlayıcı akit gereğince davacının ücret alacağının doğup doğmadığı meselesi üzerinde durulmuştur. Simsarlık sözleşmesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 520-525 maddeleri arasında düzenlenmiş olup TBK. m. 520/1’e göre simsarlığın tanımı şu şekilde yapılmıştır: “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.” Dolayısıyla simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı bir sözleşme olarak nitelendirilmiştir. Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanmaktadır.(TBK.521) Simsarın ücret isteyebilmesi için simsarın çalışmasının sözleşmenin yapılmasına neden olması gerekmekte olup simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücret talep edebilecektir.
TBK’nın 521 vd. maddeleri gereğince; ”Simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekalet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak red etmesi halinde simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekalet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak red etmesi halinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Bu konu, TBK. m. 175’in kapsamı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Fakat asıl sözleşmenin geçerli olarak kurulması lazım ve yeterlidir. Ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli değildir.
b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. TBK. m. 521/1 bu şartı, “yaptığı faaliyet sonucunda” sözleriyle ifade etmiştir. Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.
c) TBK. m. 523’de düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/13-859 esas, 2016/428 karar sayılı ilamı.)
Anılı kanuni düzenleme ve içtihatlar ışığında somut olaya bakıldığında; tüm deliller kapsamında, davacının davalılara ait taşınmazın … isimli dava dışı şahısa 1.400.000-TL bedelle satımına aracılık ettiği, konut satışının davalı ticari defter kayıtları ile örtüştüğü gibi davalı şirket çalışanı tarafından düzenlendiği tespit edilen mail yazışmalarının da aracılık faaliyetini doğruladığı, bu hali ile anılı kanuni düzenlemeler gereğince davacının sözleşmenin 7. maddesine dayalı olarak ücrete hak kazandığı, tüm bu nedenlerle davacı yanın davalı taraflardan takip tarihi itibariyle 82.600-TL (asıl alacak) alacaklı olup bu tutar yönünden başlatılan icra takibine davalı takip borçlularının vaki itirazının haksız olduğu, alacağın faturaya dayalı olup likit olduğu anlaşılmakla; davanın kabulüne, davacı lehine icra inkar tazminatına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile,
… İcra Müdürlüğünün 2019/… esas sayılı takip dosyasında, takip tarihi itibari ile davacının davalılardan 82.600,00-TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki itirazın iptali ile takibin, asıl alacak 82.600,00-TL takip tarihinden itibaren yıllık %19,50 oranını geçmemek üzere değişen oranlarda avans faizi uygulanmak sureti ile takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına,
2- Alacağın % 20’si oranındaki 16.520,00-TL icra inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 5.642,41-TL ilam harcından peşin alınan 997,61-TL’nin mahsubu ile bakiye 4.644,80-TL ilam harcının davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 997,61-TL peşin harç ve 44,40-TL başvurma harcı olmak üzere toplam 1.042,01-TL’ nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 11.538,00-TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 1.576,50-TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 13. Bendine göre; arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda anlaşamamaları hallerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinde ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre hazineden ödenen toplam 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
8-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 25/11/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır