Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/576 E. 2019/1187 K. 19.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/576 Esas
KARAR NO : 2019/1187

DAVA : Alacak
ASIL DAVA TARİHİ : 04.04.2001
KARAR TARİHİ : 19/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili asıl davada dava dilekçesinde özetle; merkezi Çorum’da bulunan… A.Ş.’nin çoğunluk hisselerinin davalı tarafça devralınması kapsamında ortaklar ile davalı arasında imzalanan 29.06.1999 tarihli hisse devir sözleşmesi ile müvekkillerinin dava dışı şirketteki hisselerinin davalıya devredildiğini ve sözleşmenin 3.4.maddesinde hisse bedelinin kapanış tarihi itibariyle ayarlanmasının, diğer bir deyişle şirketin bir yıl önceki kapanış bilançosu esas alınmak suretiyle saplanmış bulunan hisse devrinin şirketin kapanış tarihindeki mali durumu dikkate alınarak yeniden belirlenmesi ve böylece saplanacak hisse alım bedeli bakiyesinin tesis edilmiş bulunan yeddiemin hesaptan satıcılara faizi ile birlikte ödenmesinin düzenleme altına alındığını, bu kapsamda kapamış tarihi olan 02.07.1999 tarihi itibariyle bedel ayarlanmasına esas alınacak bilançonun…tarafından düzenlendiğini ve ayarlanmış devir bedelinin 14.311.000 ABD Doları, satıcılara ödenmesi gereken yeddiemin hesabındaki bakiye bedelin ise 1.191.000 ABD Doları olarak hatalı olarak belirlendiğini ve taraflarınca itiraz edildiğini bilahare yapılan görüşmeler neticesinde davalı şirketin mensubu bulunduğu başka bir şirket aracılığı ile 24.02.2000 tarihinden başlamak üzere müvekkili dışındaki tüm şirket ortaklarına alım bedeli bakiyesini 2.455.000 ABD Doları olarak belirlemek suretiyle ödemede bulunduğunu, kendilerine ise sözleşmenin 10.10. Maddesi gerekçe göstererek sözleşmeye aykırı olarak herhangi bir ödeme yapılmadığını, İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında müvekkillerinden …ile …aleyhine dava dışı … ve Ticaret A.Ş. üzerinden devir konusu … A.Ş.’ye rekabet ettiklerinden bahisle dava ikame edildiğini, taraflar arasında ihtilafsız olan 1.191.000.000 ABD Doları devir bedeli bakiyesinden müvekkillerinin payına düşen payın ödenmediğini belirterek 44.540 ABD Doları’nın davacı …’na 61.275 ABD Doları’nın davacı …’a, 61.275 ABD Dolarının davacı…’a, 157.860 ABD Doları’nın davacılardan …’a ait olmak üzere toplam 325.150 ABD Doları’nın faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili asıl davada cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin İngiltere’de mukim olduğunu, dava dışı … A.Ş.’nin tüm hisselerinin müvekkili şirket tarafından devralındığını, müvekkili şirketin … A.Ş hisselerinin tamamını sözleşmenin 10.6 (b) maddesine dayanarak şirket grup içi politikaları gereği tamamı kendisine ait ve alt kuruluş olan Hollanda’da mukim …(…) B.V.’ye 18.08.1999 tarihinde devrettiğini, sözleşmenin 2.3.maddesi gereğince şirket hisselerinin farazi değerinin 16.400.000 ABD Doları olarak tespiti ile bu miktarın %80’ine tekabül eden 13.120.000 ABD Doları’nın şirket ortaklarına ödendiğini, sözleşmenin 3.4.maddesi uyarınca ortaklara devrettikleri hisseler için kabul edilen farazi değerde herhangi bir uyarlama yapılıp yapılmayacağı ve yapılacak ise miktarı konuları …’ın 31.12.1998 tarihli bilançosu ile kapanış bilançosunda ortaya çıkarılan net işletme varlıkları ve net borçlarının miktarlarına göre belirlendiğini, söz konusu bilançonun PVC tarafından hazırlandığını, buna göre toplam ödenecek hisse net bedelinin 14.311.000 ABD Doları, dolayısı ile ödenmesi gereken bakiye bedelin 1.191.000 ABD Doları olarak belirlendiğini, dava dışı …. … Şirketi ile şirket ortakları adına hareket eden … ve… arasında görüşmeler yapıldığını ve uzlaşma sağlanamadığını, görüşmeler devam ederken … ve…’nun sözleşmenin 10.10. maddesindeki taahhütlerine aykırı olarak … ile doğrudan veya dolaylı olarak rekabet içinde bulunduklarına dair duyumlar alındığını, akabinde rekabet etmemek taahhüdünün hiçbir şekilde ihlal edilmediğine ve rekabet etmeme süresini uzatılmasına dair yazının verilmesi halinde 1.191.000ABD Dolarının ödenebileceğinin müvekkilince bildirildiğini, davacılar dışındaki diğer ortakların bu kapsamda tüm ödemelerinin yapıldığını, davacıların iddia ettiği gibi hisse değerlemesi bakiye bedelinin 2.455.000 ABD Doları olmayın 1.191.000 ABD Doları olduğunu, ayrıca davacıların …’a yönelik rekabet etmeme yasağının ihlali nedeniyle haklarında İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında dava açıldığını, … hisselerinin grup şirketi…’ye devredilmiş olması nedeniyle husumet itirazlarının bulunduğunu, müvekkil şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, davacıların dava açmakta hukuki yararlarının olmadığını, sözleşmenin 3.4.maddesindeki işlemlerin yapılmasının gerektiğini, davacılardan herhangi bir teklif gelmediğini, davacıların sözlemeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, ayrıca … şirketinin davacıların sözleşmeye aykırı tutum ve davranışları nedeniyle BK 81. ve 118. maddeleri gereğince ödemezlik definde bulunabileceğini ve ödemekten kaçınma hakkının olduğunu, Sözleşmeye aykırılık nedeniyle müvekkilinin 400.000ABD Doları cezai şart oluştuğunu ve buna ilişkin davanın da İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde derdest bulunduğunu, bu nedenle ödeme talebinde bulunamayacaklarını belirterek haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuştur.
Birleşen İstanbul…Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında davacı vekili, aynı gerekçelere istinaden …hisselerinin …’ye devredildiğinden bahisle husumet itirazında bulunulduğunu beyanla talebini … …’ye yöneltmiş ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacı … için 1400 USD, … için 1.800 USD, … için 1.800 USD ve… için 5.000 USD olmak üzere toplam 10.000 USD nin fiili ödeme tarihindeki karşılığı üzerinden kanuni faiz ve temerrüt faizlerine ilişkin 3095 sayılı kanunun 4/a bendi uyarınca bankaların USD ye uyguladıkları en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı… vekili; asıl davaya yönelik cevap dilekçesi kapsamında ileri sürdüğü gerekçelere istinaden davanın reddini savunmuştur.
Dava dosyası İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin tek hakimli ticaret mahkemesine dönüşmesi nedeniyle öncelikle İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi’ne aktarılarak… esasını almış, akabinde ise ticaret mahkemelerinin heyet mahkemesine dönüşmesi ve İstanbul …ATM’nin kapatılarak mahkememizle birleştirilmesi nedeniyle mahkememizin … esasını alarak yargılamaya mahkememizde devam edilmiştir.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli deliller de celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce davacı tanıkları … ve …’ın huzurda beyanları tespit edilmiştir.
Mahkememizce dosya üzerinde iddia ve savunma kapsamında hukukçu bilirkişiler Prof. Dr. … ile Dr…. ve YMM … marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 04.03.2009 havale tarihli rapor teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişiler 04.03.2009 havaleli raporlarında;
“Taraflar arasinda akdedilmiş bulunan ve noter tasdikli çevirisi de dosya içinde yer alan 29.6.1999 tarihli hisse alım anlaşması, dosyada mevcut taraf delilleri, dinlenen tanıklar, dosya içine intikal eden evrak ve bilgiler ile davalı tarafın 27.07.2008 havale tarihli dilekçesi ekinde sunduğu belgelerin değerlendirilmesine bağlı suretle ve her türlü takdir münhasıran Sayın Mahkemenize ait bulunarak, huzurdaki dava ile ilgili olarak, bilirkişiliğimize verilen görev kapsamında;
Dava konusu hukuki işlem çerçevesinde, borçlar hukukunun temel düşünce yönetimi olan, “kim, kimden, hangi hukuki sebebe dayanarak ne talep etmektir” sorusunu yönetttiğimizde; davacıların, davalı yan ile aralarindaki hisse satı sözleşmesi kapsamında, yani hukuki işleme dayanarak, satım bedelinin bakiye kısmın kendilerine ödenmesini talep ettikleri ortaya çıkmaktadır. Taraflar arasındaki ihtilafın temeli de bu satım bedelinin tespiti noktasında yoğunlaşmaktadır.
Davacılar, diğer hissedarlara yapılan ödeme miktarından hareketle fiilen kabul edilmiş olan bir bedelin mevcut olduğunu, aynı esaslar dairesinde kendilerine de ödeme yapılmasi gerektiğini ileri sürmektedirler. Gerçekten diğer şirket hissedarlarına yapılan ödeme miktarı konusunda da bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Davalı yan ise, ayrıntıları raporumuzun içinde özetlendiği gibi, diğer hissedarlara yapılan ödemenin bir kısmının farklı bir hukuki sebebe dayandiğını ileri sürerek, söz konusu ödeme kısmını sözleşme kapsamında değil bilakis ayrı bir sözleşme niteliğinde olan rekabet etmeme taahhüdü karşılığında yaptığını ileri sürmektedir. Davalılar devamla, bu ek rekabet etmeme taahhüdü hususunda davacılar ile aralarında bir anlaşma meydana gelmediği için kendilerine böyle bir ek ödeme yapılmadığını ileri sürmektedirler.
Aşağıda daha detaylı kanaat açıklamasına geçmeden önce ifade etmek isteriz ki, toplam hisse değeri üzerinden, 1.191.000 ABD Doları seviyesindeki bir ödemenin satım bedeli adı altında ödenmesi gerektiği hususunda hiçbir ihtilaf bulunmamaktadır. Hem davacı ve hem de davalı yan açısından en az bu bedel üzerinden bir ek ödeme yapılması gerektiği hususunda davalı yanın “ödemezlik def i ” savı ile gündeme getirdiği husus bir an bir yanda tutulursa- mutabakat bulunmaktadır. Davalı yanın dosyaya ibraz ettigi ve diğer hissedarlar ile imzaladığını ileri sürdüğü ek beyanların tamamında, sözleşmenin 3.maddesi kapsamında ödenmesi gereken ek satım bedeli miktarının 1.191.000 ABD Doları olduğu hususu yer almaktadır. Taraflar arasında ihtilaflı olan kısım, esasen, söz konusu bu bedelin üzerindeki miktardır.
Gerçekten yine taraflar arasında ihtilaf teşkil etmeyecek şekilde ortaya çıkan bir durum daha vardır. Sözleşme kapsamında hisseleri satın alan davalı yan, …hissedarlarından 91’ine ödemede bulunmuş ve bu ödemeyi de hisselerin tamamı nazara alındığında 2.455.000 ABD Doları üzerinden yapmıştır.
Davalı yan bu ödemeyi kismen, yani 1.191.000 ABD Dolarlık kısmını kapsamında satım bedeli altında kalan kısmı ise rekabet etmeme taahhüdü kapsamında yaptığını ileri sürmektedir. Yani davalı yan sözleşme kapsamında, 1.191.000 ABD Doları seviyesindeki ek ödeme mükellefiyetini kabul etmekte, ancak kalan kısım için başka bir hukuki sebebe dayanarak ödeme yaptığını ileri sürmektedir.
Davalı yanca varlığı ileri sürülen bu hukuki sebep ise, davacılar dışındaki ortakların verdikleri uzatılmış bir rekabet etmeme anlaşmasıdır. Heyetimiz varlığı ileri sürülen bu ek rekabet etmeme anlaşmasının da dosyaya ibraz edilmesinin faydalı olacağını sayın mahkemenin takdirine arz etmiş ve sayın mahkeme davalı yana bu sözleşmeleri sunabileceğini bildirmiştir.Buna mukabil dosya içeriğinde bu ek rekabet etmeme anlaşmalarına rastlanmadığı gibi davalı yan, bunun sadece 4 hissedar ile yapıldığını, diğerlerinden ise bu ek rekabet etmeme anlaşmasını imzalamalarını talep ettiklerini ikrar etmiştir. Buna göre ve kanımızca davalı yanın, satım sözleşmesi değil de başka bir hukuki sebebi dayanarak ödeme yaptığına ilişkin bir belge dosyada bulunmamaktadır. Bundan hareketle, davacı yanın yaptığı ödemenin tamamının satım sözleşmesi hukuki sesebine dayanılarak yapıldığı sonucuna ulaşılması gerektiğini düşünüyoruz ve bu hususu Sayın Mahkemenin takdirine arz ediyoruz.
Davalı yan yargılama süreci içinde “farklı bir hukuki sebebe dayanılarak ödeme yapılmış olduğu” iddiasının yanında başka savunmalar da ileri sürmüş ve ödememe gerekçesini bunlara da dayandırmıştır. Aşağıda davalı yan tarafından ileri sürülen diğer savunma sebebine de ayrıca değinilecektir.
Sözleşme kapsamında, her ne kadar davalı yanca bu açıklıkta tanımlanmamış olsa da; ayıp hükümleri, satış fiyat ayarlama mekanizması ve tazminat sorumluğundan oluşan üç temel sebep ileri sürülmüştür.
Taraflar arasında kurulan sözleşme’nin 5. maddesi “Satıcının Beyan ve Taahhütleri’ başlığını taşımaktadır. Her ne kadar böyle adlandırılmamış olsa da, bunların satım sözleşmesi anlamında “özel nitelik vaadi” olarak nitelendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Keza taraflar sözleşmenin giriş bölümünde, bu sözleşme kapsamında ticari işletmenin değil bilakis şirket hisselerinin satın alınması hususunda mutabakata vardıklarını açıkça beyan etmişlerdir. Keza taraflar sözleşmenin giriş bölümünde, bu sözleşme kapsamında ticari işletmenin değil bilakis şirket hisselerinin satın alınması hususunda mutabakata vardıklarını açıkça beyan etmişlerdir. Eğer taraflar amaçlarını, hisselerin satımı ve devri olarak açıklamamış olsalar idi, normal şartlar altında tarafların esas amaçlarının salt hisseleri değil, bilakis ticari işletmeyi ve bunun. unsurlarını devretmek olduğu sonucuna ulaşmak mümkün olacak idi. Zira bu durumda ticari işletmenin dolaylı satışı ve devrinden bahsetmek mümkün olacak idi. Bunun kabul edilmesini engelleyen olgu, sözleşmenin amacının hisse devri olarak gösterilmiş olmasıdır.
Bu verilerden hareketle sözleşme taraflarının amaçlarının münhasıran hisse satımına yöneldiği ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple hisselerin sözleşmenin konusunu oluşturduğu sonucuna varılabilir. Sözleşmenin konusu hisseler olduğundan, satım konusu olmayan ticari işletme ile ilgili özel nitelik vaadi verilmesi de mümkün değildir. Bu sebeple verilen özel nitelik vaadinin sadece hisseler ile ilgili olduğu ölçüde satıcının sorumluluğuna yol açacağı açıktır.
Bu noktada ifade etmek isteriz ki, sözleşmenin 7. maddesinde ayıplardan sorumluluk ile ilgili olarak bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre genel olarak 18 aydır ve vergi sorumluluğu için de 5 yıldır. Sözleşme ile ayıplardan sorumluluk için öngörülen bu zamanaşımı süreleri, yasa ile öngörülen zamanaşımı sürelerinden uzun olduğu için ve bu süreler uzatılamayacağı için 18 aylık sürenin de bir anlam ifade etmediğini, burada ayıplardan sorumluluk için zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Davalı yan olan alıcının temel savunma noktası, sözleşmenin 3.4 maddesinde düzenlenen satış fiyatı ayarlama mekanizmasıdır. Bu savunmanın değerlendirilmesinden önce fiyat ayarlama mekanizmaları ile ilgili bilgi vermenin faydalı olacağını düşünüyoruz.
Fİyat ayarlama mekanizmaları, ayıplardan sorumluluk ile benzerlik göstermekle birlikte, prensip itibariyle ayıplardan sorumluluktan farklı bir durumdur. Bu kapsamda taraflar bir baz satış fiyatı üzerinde anlaşmışlar ve bunun üzerindeki kısma ilişkin olarak bir hesaplama yöntemi belirlemişlerdir.Gerçekten bu tür fiyat ayarlama mekanizmaları uygulamada sıklıkla ortaya çıkmaktadır ve prensip itibariyle ayıp hükümlerine tabi değildirler ve ayıp hükümleri çerçevesinde sorumluluğun doğması için alıcının külfetlerini yerine getirmiş olup olmaması da dikkate alınmaz.
Ancak bir satım sözleşmesinde bazen ayıplardan sorumluluk ile fiyat ayarlama mekanizmasının sınırlarını belirlemek güçlük arz edebilmektedir. Eğer fiyat ayarlama mekanizmaları satıcı tarafından, verilen bir özel nitelik vaadine aykırılık esas alınarak işletiliyor ise, yani fiyat ayarlama mekanizmasının “tetikîeyici olgusu” bir ayıbın varlığı ise, tarafların ayıba bağlı olarak semenin ne şekilde tenzil edileceğine ilişkin bir mutabakatının varlığı kabul edilmelidir. Bu durumda fiyat ayarlama mekanizması bir ayıp giderim mekanizması niteliğine bürünür ve satıcının ayıplardan sorumluluğunun doğumu için gerekli unsurların varlığı araştırılmalıdır; yani bu durumda hem verilen özel nitelik vaadi satım sözleşmesinin konusunda ilişkin olmalıdır ve hem de alıcı, muayene ve ihbar külfetini yerine getirmiş olmalıdır. Bu tür fiyat ayarlama mekanizmaları sadece satım bedelinin tenzili açısından bir hesaplama yöntemi niteliğindedir.
Fiyat ayarlama mekanizmalarının asıl görünümü ise, alıcının satım bedelini ödeme borcunun şarta bağlanmasıdır. Bu şart, fiyat ayarlama mekanizmasında öngörülen değerleme kıstaslarının yerine getirilmiş olmasıdır. Dikkat edilirse bu durumda alıcının satım bedelini ödeme borcu bir geciktirici şarta bağlanmakta ve bu şartın gerçekleşmemesi halinde satım parası ödeme borcu ilgili kısım için doğmamaktadır. Bu durumda bir ayıptan sorumluluğa bağlı satım bedeli indirilmesi söz konusu olmadığı için, ayıp hükümleri çerçevesinde muayene ve ihbar külfetlerinin yerine getirilip getirilmemiş olması da önem taşımayacaktır. Bu sebeple sözleşmenin bu açıdan değerlendirilerek, fiyat ayarlama mekanizmasının, ayıplardan sorumluluk kapsamında mı yoksa geciktirici şarta bağlı bir satım bedeli ödeme borcu anlamında mı öngörülmüş olduğunun tespiti gerekmektedir.
Her ne kadar davalı yan savunması sırasında, bu savunmasının hukuki temelini tam olarak tanımlamamış ise de, fiyat ayarlama mekanizması sözleşmenin iki ayrı yerinde düzenlendiği için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Gerçekten sözleşmenin 2.3. maddesi, özel nitelik vaadine aykırılık halinde yed-i emin hesap üzerindeki tasarrufu ve buna bağlı fiyat ayarlamasını düzenlerken, 3.4. maddesi yine aynı yed-i emin hesap üzerindeki tasarrufu şirketin malvarlığının tespitine bağlı olarak düzenlemiştir.
Bundan da ortaya çıkmaktadır ki, her ne kadar davalı yan dava boyunca bu önemli hukuki ayırımı göz ardı etmiş ise de, davalı yan ayıp hükümlerinden ve satım bedelinin indirilmesi hükümlerinden hareket etmemekte, bilakis, satım bedeli ödeme borcunun geciktirici şarta bağlı olarak ödenmesini öngören hükümlere dayanmaktadır. Bu sebeple kanımızca, yukarıda detaylı olarak açıkladığımız fark dikkate alındığında taraflar arasındaki ihtilafın, sözleşme ile öngörülen geciktirici şartın gerçekleşip gerçekleşmediği noktasından çıktığı anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin 3.4. maddesi kapsamında fiyat ayarlama mekanizması ile taraflar satım sözleşmesi açısından kanunun belirlediği kurucu unsurlardan satım bedelini tam olarak belirlememiş olsalar da, belirlilik ilkesi gereği, satım sözleşmesinin kurucu unsurlarından olan satım bedelini belirlenebilir bir şekilde tespit etmişlerdir. Bu belirleme ile ilgili olarak da bir mekanizma öngörülmüştür. Her ne kadar davalı yan, burada öngörülen mekanizmanın tam olarak yürütülmemiş olmasından hareketle davacıların hukuki menfaatinin bulunmadığını ileri sürmüş ise de, kanımızca bu mekanizma tam olarak takip edilmeden dava açılmış olması hukuki yararı ortadan kaldırmaya elverişli değildir.
İhtilafın özü ile ilgili son açıklamalara geçmeden önce burada bazı hususları tekrar ifade etmekte yarar görüyoruz. Öncelikle 1.191.000 ABD Doları açısından bir ihtilaf olmadığı açıktır ve bunu her iki yan kabul etmektedir. Davalının “ödemezlik defi” esaslı savunması da dikkate alınmalıdır. Ancak, bu sürecin halen yargı önünde olduğu anlaşılmaktadır.
Dikkate alınması gereken bir diğer husus ise, davalı yanın, davacılar haricindeki diğer hissedarlara yaptıkları ödemenin uayrı bir rekabet etmeme sözleşmesi kapsamında yapıldığı” iddiasını ispat edecek bir belgenin dosyada yer almadığıdır. Zaten davalı yan bu ek ödemeyi önce “bir iyiniyet göstergesi” olarak yaptığını ileri sürmüş ve sonradan bir rekabet etmeme taahhüdünün varlığını iddia etmiştir; ne var ki varlığı iddia edilen bu rekabet etmeme sözleşmeleri dosyada yer, almamaktadır.
Kanımızca, fiyat ayarlama mekanizması ile ilgili olarak satıcılardan 91 tanesi ile alıcı arasında ödeme ile meydana gelen fiili bir mutabakat sağlanmıştır ve sağlanan bu mutabakat 2.455.000 ABD Doları seviyesindedir. Yukarıda da değindiğimiz gibi, alıcı ile satıcılar arasındaki Sözleşme, bir yed-i emin hesap öngörmüştür ve bu hesabın ne amaçla kullanılacağı da açıktır. Tarafların bu yed-i emin hesabı başka bir amaçla kullanmaları hususunda bir anlaşma söz konusu değildir, zaten böyle bir sözleşme değişikliği tüm tarafların rızasını gerektirirdi ve böyle bir rıza olmadığı da sabittir. Netice itibariyle yed-i emin hesap, taraflar arasındaki Sözleşme kapsamında açılmıştır ve yine ancak bu kapsamda kullanılabilecektir.
Sabit olan konu, alıcılar tarafından yapılan tüm ödemelerin bu yed-i emin hesaptan yapılmış olduğudur; yani davalı yan dahi, varlığını ileri sürdüğü farklı hukuki sebep ile ilgili olarak farklı bir hesaptan ödeme yapıldığını ileri sürmemektedir. Davalı yan ödemelerin tamamını bu yed-i emin hesaptan yapmıştır ve bu tartışma dışı bir konudur; eğer davalı yan gerçekten farklı bir hukuki sebep ile ödeme yapmış olsa idi, bunu yed-i emin hesaptan değil farklı bir hesaptan yapacaktı daha doğrusu bunu ancak farklı bir hesaptan yapabilirdi. Bunun da ötesinde davalı yan birbirlerinin sözleşmeye aykırılıklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu” olduklarını iddia ettiği 91 hissedara ödeme yapmak yerine, davacılara karşı sahip olduğunu iddia ettiği haklarını bunlara karşı ileri sürmemiştir. Tam tersine, “müştereken ve müteselsilen sorumlu” olduklarını ileri sürdüğü 91 hissedara ortada hiçbir kanıtlanabilmiş başka bir hukuki sebep yokken, yed-i emin hesaptan ödeme yapmıştır.
En başta da ifade ettiğimiz, “kim, kimden hangi hukuki sebebe dayanarak ne talep edebilir” sorusuna tekrar dönersek karşılaşacağımız tablo şudur:
Davalı yan Sözleşme’yi ve bu Sözleşme kapsamında sahip olduğu tüm hakları bir yana bırakarak ve ortada hiçbir hukuki sebep yokken 91 hissedara bir ödeme yapmıştır. Bu ödeme, Sözleşme kapsamında ihdas edilen yed-i emin hesaptan yapılmıştır ve davacıların iddia ettikleri bedele de çok yakındır.
Sonuç itibariyle kanımızca 91 hissedara yapılan ödeme geciktirici şarta bağlı bir borçtur ve şart 2.455.000 ABD Doları ile sınırlı olarak gerçekleştiği için 91 hissedar ve alıcılar arasında fiili bir mutabakat sağlanmıştır.
Tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak öncelikle bir konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Davalı yan, tüm … hissesi satıcılarının birbirlerinin borca aykırılıklarından ve özel nitelik vaadinin gerçek olmamasından ve sözleşme kapsamında ortaya çıkabilecek tüm taleplerden dolayı müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklarını ileri sürmüştür. Oysa bilindiği gibi “müşterek sorumluluk” ile “müteselsil sorumluluk” farklı hukuki kurumlardır ve farklı hükümlere tabidirler. Bu husustaki takdir Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, bu farklılığı hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Sözleşme’nin 6. maddesi ile taraflar, satıcıların tazminat sorumluluğunu düzenlemişlerdir. Bu hüküm öncelikle özel nitelik vaatlerine aykırılık durumunda, bundan kaynaklanan doğrudan ve dolaylı zararın tazminini öngörmüştür. Bunun yanında 6. maddede yer alan ifadelerden anlaşılmaktadır ki, bu kapsamda taraflar, satıcıların BK m. 96 anlamında sorumluluğunu ele almışlar ve böylece ayıplardan sorumluluk kapsamında karşılanamayan zararlar açısından genel hükümlere giderek tazminat talep edilebilmesinin yolunu açmışlardır. Bu durum aslında hem Türk doktrininde genel olarak kabul edilmiş, hem de yeni Borçlar Kanunu Tasarısı kapsamında ele alınmış ve ayıplardan sorumluluk yanında, ayıp hükümleri çerçevesinde karşılanamayan zararların genel borca aykırılık hükümleri çerçevesinde tazmini yoluna gidilmiştir. Taraflar arasındaki ihtilafa bu açıdan baktığımızda ise, davalı yanın, ayıplarlardan sorumluluk hükümlerine başvurmadığı, keza ayıplardan sorumluluk kapsamında karşılanamayan bir tazminat talep etmediği ve bundan hareketle bir borca aykırılık ileri sürmediği görülmektedir. Davalı yanın savunması, her ne kadar bu açıklıkla ifade edilmemiş ise de, davalı yanın iddiasına göre satım bedelinin bir kısmının ödenmesi için sözleşme ile öngörülen geciktirici şart meydana gelmemiştir.
Rekabet etmeme borcuna aykırılıktan kaynaklanan tazminat ve cezai şart taleplerinin de bu başlık altında incelenmesi gerekmektedir. Zira davalı yan bunlarla ilgili ödemezlik defi ve takas dermeyan ettiği için bu hususa değinmek gerekmektedir. Davalı yanın bu talepleri takasa elverişli olduğundan satış bedeli ödeme borcu üzerinde etki yaratacaktır. Dosya içeriğinden anlaşıldığı kadarıyla, davalı yan bu talepler ile ilgili olarak bir dava açmıştır. Bu sebeple mezkur davanın bu dava üzerindeki etkilerini değerlendirmek Sayın Mahkemenin takdirindedir.
Davalı yan sözleşme hükümlerinden hareketle, ilave satım bedeli ödeme borcunun geciktirici şarta bağlandığını ve bu şartın gerçekleşmemiş olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı yan ile toplam 91 … ortağı arasında gerçekleşen ödemeye dayanılarak bu şartın 2.455.000 ABD Doları seviyesinde gerçekleştiği ve buna bağlı olarak da yed-i emin hesaptan kendilerine ödeme yapıldığının açık olduğu, davalı yan her ne kadar bu şart gerçekleşmediği için ilave satım bedeli ödenmediğini, bilakis başka bir hukuki sebebe dayanarak ödeme yaptığını ileri sürmüş ise de; dosya içeriğinden bunun anlaşılmadığı, toplam 91 … hissedarı ile davalı arasındaki örtülü irade açıklamaları fiili ödeme ile ortaya çıktığından bu şartın gerçekleştiği ve buna dayanılarak ödeme yapıldığı, bu sebeple şart gerçekleştiği için davacı yanın davada talep konusu kıldığı satış bedelinin ilgili kısmının “netice-i talep ile uyumlu olduğu kadarı ile” davacılara da ödenmesi gerektiği, İstanbul Asliye … Ticaret Mahkemesinde görülen rekabet yasağına aykırılık savma dayanan tazminat davası ile bu dava üzerindeki etkisi hususundaki takdir tamamen Sayın Mahkemenize ait olmak üzere “şeklinde mütalada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce;heyete Prof.Dr….’inde dahili ile itirazların karşılanması ve takas ödemezlik definin dinlenebilir olup olmadığının belirlenmesi babında alınan 16.12.210 tarihli ek raporda bilirkişi heyetinin;
Davalı yanın 04,05,2009, 03.06.2009 ve 09.06.2009 Tarihli layihalarında yer alan beyanları ile Davacı yanın 04.05.2009, 13.05.2009 ve 22.06.2009 tarihli layihalarında yer verdikleri beyanlar Davalı yanca takas itirazı ve ödemezlik definin ileri sürülmesinin usul hukuku ilkeleri çerçevesinde “münkür addedilme”, “iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı” oluşturup oluşturmadığına ilişkin olup bu konudaki değerlendirmemiz aşağıdaki gibidir;
Bilindiği üzere, cevap süresi içinde cevap layihası vermemiş olan davalı, davayı inkar etmiş sayılır. Davanın inkarı, davalının dava dilekçesinde dayandığı, yani davanın temeli olan vakıaları inkar etmesi demektir (HUMK m.201).
Davalının süresi içinde cevap vermiş olup olmadığının tespitine gelince; cevap layihası hakime, hakimin bulunmaması halinde ise yazı işleri müdürüne verilmelidir. Bunun üzerine, hakim veya yazı işleri müdürü cevap layihasını mahkeme kalemine havale eder. Eğer cevap layihası hakim tarafından havale edildikten sonra davalıya iade edilmeyip bir kalem görevlisi ile mahkeme kalemine gönderilirse, bu takdirde cevap layihası hakimin havale ettiği tarihte verilmiş sayılır. Yok, hakim tarafından havale edildikten sonra cevap layihası kaleme götürülmek üzere davalıya iade edilmiş, ancak davalı cevap layihasını havale tarihinden sonraki bir tarihte kaleme götürmüşse, bu durum kalem tarafından belgelenmelidir ve cevap layihası bu belgelenme İşleminin yapıldığı tarihte verilmiş sayılır. Söz konusu belgelenme işlemi yapılmamışsa, cevap layihası, hakim tarafından havale edildiği tarihte kaleme verilmiş addedilir. Cevap layihası hakimin veya yazı işleri müdürünün havalesini taşımıyorsa, o zaman bu cevap dilekçesi süresinde verdiği belirlenemeyen bir dilekçe haline gelir ve dosya çerçevesinde herhangi bîr resmi işleme tabi tutulduğu tarihte dosyaya girmiş sayılır. Buna ilişkin bazı Yargıtay içtihatları aşağıda sunulmuştur:
Yetki itirazı ilk itirazlardan olup on günlük cevap süresinde bildirilmesi gerekir (MUMK ‘ nun 187/2, 195/1. maddeleri). Somut olayda davalının cevapdilekçesinde hakim havalesi bulunmadığı gibi dilekçesinin on günlük cevap süresi içinde verildiğini gösteren bilgi ve belgeye dosyada rastlanılamamıştır. – Mahkemece bu yönler gözetilmeden süresinde yapılmış bir yetki itirazı varmış gibi yetkisizlik kararı verilmesinde isabet görülmemiştir…” ( Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 12/2/2007 tarih ve 2006/11525 E., 2007/1179 K.sayılı kararı, Kazancı İçtihat Bankası);
“Mahkeme, 10/2/1970 günlü cevap layihası hakimin havalesini taşımadığı ve harçsız bulunduğu nedenleri ile karşılık dava dilekçesinin verilmemiş sayılmasına karar vermiş ve karşılık davayı incelememiştir. Oysa 10/2/1970 günlü esasa cevap ve karşılık dava dilekçesi, aynı tarihi taşıyan oturumu sırasında mahkemeye sunulmuş ve duruşma zabıtnamesine bu durum ibraz edildiği’, okunduğu ve dosyasına konduğu şeklinde geçirilmiştir. Aynı oturumda davacı vekili, karşılık dava da dahil olmak üzere dilekçeye cevap vermek için mehil talebinde bulunmuş ve bu istek doğrultusunda karar verilmiştir. Artık dilekçede hakimin havalesi olmadığı gerekçesiyle karşılık davayla ilişkin dilekçenin reddi, usul ve yasaya uygun değildir…” (Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 22/3/1979 tarih ve 1979/142 E., 1979/574 K.sayılı kararı, Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, Cilt II, İstanbul 2001, sh.1633).
Dava konusu olayda İstanbul Asliye …Ticaret Mahkemesinde 17/10/2001 tarihinde açılmış bulunan ve sonradan huzurdaki dava ile birleştirilmiş olan …E.sayıh davada, dava dilekçesine karşı cevap vermek üzere davalı … (…) BV vekili

5/6/2002 havale tarihli dilekçesiyle duruşma gününe kadar süre uzatımı istemiş ve davalının bu talebi 11/10/2002 olan duruşma gününden 10 gün öncesine kadar olmak üzere kabul edilmiştir (Mahkemenin 6/6/2002 tarihli ara kararı).
Şu halde davalı … (…) BV ancak 1/10/2002 tarihine kadar cevap dilekçesi verebilecektir. Nitekim dava dosyası incelendiğinde davalı … (…) BV vekilinin 1/10/2002 tarihli bir cevap dilekçesinin bulunduğu görülmektedir. Fakat bu dilekçe hakimin ya da yazı işleri müdürünün havalesini taşımamaktadır. Bu cevap dilekçesinden ilk defa 11/2/2002 tarihli oturuma ilişkin tutanakta söz edilmektedir. Tutanağın ilgili kısımları “Mahkememizin…birleşen dosyada davalıya yurt dışı tebligatın yapıldığı, parçanın döndüğü, davalı vekilinin dilekçe sunduğu, …bir örneği davacı vekiline sunuldu. -Davacı vekili bu celse aldığım dilekçeyi inceleyip gerekirse beyanda bulunalım dedi…-Davalılar vekili; …tic mh.deki dava aynı sözleşmenin haksız rekabetten doğan cezai şart talebimiz ile ilgilidir, o davadaki cezai şart talebimizi bu davada ödememezlik defi olarak, ayrıca takas olarak sunuyoruz dedi. -G.D. 1-Davacı vekiline bu celse aldığı dilekçeyi inceleyip varsa diyeceklerini yazılı olarak sunması için 20 gün süre verilmesine ”şeklindedir.
Savunmayı genişletme yasağı süresinde cevap layihası vermemiş olan davalı hakkında da uygulanır. Buna göre ve öğretide bazı yazarlar aksi yönde görüş ileri sürseler de, genellikle, süresi içinde cevap layihası vermemiş olan davalının da ancak davacının muvafakati veya ıslah yolu ile savunmasını genişletebileceği kabul edilmektedir (konu hakkında etraflı bilgi için bkz.Baki Kuru, age., Cilt II, sh.1852 vd., özellikle sh.1856. Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 23/12/1971 tarih ve 1871/7580 E., 1971/7335 K.sayılı kararı ile 4.Hukuk Dairesinin 23/1/1981 tarih ve 1980/11363 E., 1981/451 K.sayılı kararı da bu yöndedir; bu kararlar için bkz.Baki Kuru, age., Cilt II, sh.1832 ve 1823). Şu halde, bir kere, cevap süresi 1/10/2001 tarihinde sona ermiş olan davalının, varlığı ancak 11/2/2002 tarihli oturum tutanağında resmileşen (havale taşımayan) 1/10/2002 tarihli dilekçesinde ileri sürülen vakıalar, inkar savunmasının genişletilmesi anlamına gelmektedir ve savunmayı genişletme yasağına tabidir.Davalının savunmayı genişletmesi üzerine davacı hemen buna itiraz etmez ve özellikle genişletilen savunmanın esasına cevap verirse, savunmayı genişletmeye zımnen muvafakat etmiş olur. Bilindiği üzere, davacının savunmanın davalı tarafından genişletilmesine muvafakati açık (sarih) olabileceği gibi, zımni de olabilir (Baki Kuru, age., Cilt II, sh.1822 vd.). Hemen belirtelim ki, Yargıtay zımni muvafakat konusunda genellikle davalı lehine tavır takınmaktadır.Dava konusu olayda davalı vekili 11/2/2002 tarihli oturuma ilişkin tutanakta açıkça ödemezlik definde ve takas itirazında bulunmuştur (“..A.tic mh.deki… davadaki cezai şart talebimizi bu davada ödememezlik defi olarak, ayrıca takas olarak sunuyoruz… ”). Kanaatimizce davacının buna karşı derhal, oturum sırasında, savunmanın genişletildiği yolunda itiraz etmesi gerekirdi. Aksi takdirde, davacı, savunmanın davalı tarafından genişletilmesine zımnen muvafakat etmiş sayılır. Bu açıdan bakıldığında, mahkemece, davacıya, 11/2/2002 tarihli oturumda aldığı dilekçeyi inceleyip diyeceklerini yazılı olarak sunması için 20 günlük süre verilmiş olması da kanaatimizce sonucu etkileyecek nitelikte değildir. Kaldı ki, verilen süre üzerine davacı, savunmanın genişletildiği itirazını ancak 23/1/2003 tarihli dilekçesiyle ileri sürmüştür. Bu bağlamda, bütün aramalarımıza rağmen dosyada 20 günlük sürenin uzatıldığına ilişkin bir ara kararına rastlanamamıştır. Bu çekinceyle, mahkemece verilen 20 günlük süre içinde 11/2/2002 tarihli oturumda aldığı dilekçeyi inceleyip savunmanın genişletildiği itirazında bulunmayan davacının savunmanın davalı tarafından genişletilmesine bir başka açıdan dahi zımnen muvafakat ettiği de söylenebilir.Hiç kuşkusuz, bu açıklamalar tamamen birer yorumdan ibaret olup, yüce Mahkemenin aksi yönde bir sonuca vararak somut olayda davacının savunmanın davalı tarafından genişletilmesine muvafakat etmediğini kabul etmesi pekala mümkündür. Bu ihtimali dikkate alarak, bu takdirde davalının takas itirazını ve ödemezlik defini huzurdaki davada esasa cevap süresinden sonra ileri sürebilip süremeyeceğinin de tartışılması gerekir.
Bilindiği gibi, maddi hukuka dayanan savunma nedenleri; def iler ve itirazlardır. Karşılık borcun yerine getirilmediği savunması (BK m.81), bir defidir, tıpkı zamanaşımı savunması gibi. Buna mukabil, itiraz; bir hakkın doğumuna engel olan veya bir hakkı sona erdiren savunma nedenidir. Örneğin sözleşmenin taraflarından birinin medeni hakları kullanma ehliyetinin bulunmadığına yönelik savunma, hakkın doğumuna engel olan itirazlardandır. Buna mukabil, ödeme, takas gibi savunmalar geçerli olarak doğmuş bir hakkı sona erdiren itirazlardandır.Defilerin mutlaka esasa cevap süresi içinde verilen cevap layihasında ileri sürülmesi gerekir. Aksi takdirde, davalının bu defiyi sonradan ileri sürmesi savunmayı genişletme yasağına tabi olur.İtirazların ise davalı tarafından mutlaka esasa cevap süresi içinde ileri sürülmesi gerekli değildir. Hakim, kendisine usulüne uygun olarak sunulan dava malzemesinden, yani dava dosyasından, bir itirazın varlığını öğrenirse bunu, davalının ileri sürmesine gerek kalmaksızın re’sen gözetir (bkz.Baki Kuru, age., Cilt II, sh.1761 vd.).Ama, Yargıtay, bazı kararları aksi yönde olsa da, genellikle, süresinde cevap layihası vermiş olan davalı gibi süresinde cevap layihası vermemiş olan davalının da dava dosyasından anlaşılamayan bir itiraz sebebini davacının rızası ile bağlı olmaksızın sonradan ileri sürebileceğini kabul etmektedir. Yargıtay’a göre bu itiraz nedenleri “inkar savunmasının içine dahildir” (bu konuda bkz.Baki Kuru, age., Cilt II, sh.1854 vd.).Yukarıda açıklandığı üzere Sayın Mahkemenin Davalının Ödemezlik defi ve takas itirazına Davacı tarafından gereği gibi karşı çıkılarak muvafakat edilmediği görüşünü benimsemesi halinde Davalının bu savunmaları gündem dışı kalacağından ilk raporumuzda varılan sonuçlarda başkaca bir araştırmaya gerek olmaksızın değişiklik yapılamayacağı açıktır. Buna karşılık bizce daha doğru ve yerinde
olacak yoruma göre Davalının bu savlarına, savların gündeme getirildiği ilk oturumda Davacı yanca karşı çıkılmadığından muvafakat edilmiş olduğu benimsendiğinde esasa ilişkin olarak şu gözlemler yapılmaktadır.Heyetimiz tekrar vurgulama ihtiyacı hissetmektedir ki; taraflar arasındaki yazışmalardan, 1.191.000 ABD Doları tutarındaki kısmın yed-i emin hesaptan satıcılara ödenmesi gerektiği hususu Davalılar vekili tarafından açıkça beyan edilmiştir (Davalılar vekili Av. …’in 21.9.1999 tarihli …’a hitaben yazdığı mektup). Keza yine Davalılar avukatlarından Av. …’in 19.2.2000 tarihli faks mesajında da ‘‘fazladan 1.000.000.- ABD Doları tutarındaki ödemenin sadece %4’den büyük eski hissedarlarca rekabet etmeme taahhüdünün verilmesi halinde ödeneceği” hususu yer almaktadır. Ayrıca ve en önemlisi; 2.455.000 ABD Doları toplam ödeme yapıldığına ilişkin ödeme listesi de, “23.FEB-2000 19:27 HBO 0212 236 5706” başlıklı faks mesajında belirtilmiştir. Heyetimiz burada bahse konu “…” rumuzunun …Hukuk Bürosuna ait olduğunu, ve keza faks numarasının da aynı hukuk bürosuna ait olduğunu düşünmektedir. Kaldı ki ve dosyadan anlaşıldığı kadariyle taraflar arasında bu belgelerin gerçekliği ve ispat kuvvetine ilişkin bir ihtilaf da bulunmamaktadır. Bu sebeple 2.455.000 ABD Doları tutarındaki ödemenin davalı tarafça … hissedarlarına yapılan ödeme tutarının toplamı olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda da açıklandığı gibi, davalı yanın ödemezlik defi göz önüne alındığında, ödemezlik defi savının davalılarca ileri sürülmesinin usul hukuku açısından mümkün olduğu kabul edildiğinde bile, maddi hukuk açısından sonuca etkili olmadığı ortaya çıkmaktadır. Zira, yed-i hesapta muhafaza edilen ve satım bedelinin %20’sine tekabül eden miktann amacı sözleşme ile açıkça belirlenmiştir ve bu amacın rekabet taahhüdü ile ilişkili olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Sözleşme hükümlerine göre yed-i emin hesapta muhafaza edilen meblağ üzerinde sadece sözleşmenin 5. Maddesi kapsamında beyan ve taahhütlere aykırılık veya 3.4. maddesi kapsamında satım bedeli ayarlama mekanizması çerçevesinde tasarrufta bulunulabileceği son derece açıktır. Bu sebeple de rekabet etmeme borcuna aykırılık halinde yed-i emin hesaba doğrudan başvurulamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.Her ne kadar yed-i emin hesapta muhafaza edilen meblağın ödemezlik define dayanılarak ödenmesinden imtina edilemeyecek ise de, bu meblağa ilişkin olarak, Davalıların Davacılara karşı herhangi bir sebepten kaynaklanan alacakları olduğu takdirde, takas itirazı ileri sürülebileceği açıktır. Eğer sözleşmenin 10.10 maddesi kapsamında rekabet yasağına uymamış olmaları sebebiyle Davacıların bir tazminat ya da cezai şart ile sorumlu olmaları halinde, Davalıların sözkonusu tazminat veya cezai şart alacakları ile, sözleşmeden kaynaklanan semen ödeme borçlarını takas etme hakları bulunmaktadır. İstanbul … ATM nezdinde görülen dava sonucunda davalılar lehine tazminata veya cezai şarta hükmedilmesi halinde ilgili alacağın, bu davanın konusunu oluşturan borç ile takas edilebileceği hususunu Sayın Mahkemenin takdirine bırakarak, daha önce verilen raporumuza ek olmak üzere görüşlerimizi saygıyla arz ediyoruz”şeklinde mütalada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce; İstanbul…Ticaret Mahkemesi nezdinde bir kısım davacılara yönelik davalı tarafça açılan haksız rekabetin önlenmesi ve tazminat istemli davanın Ticaret Mahkemelerinin tek hakimli mahkemelere dönüşmesi aşamasında yeni kurulan İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzi olunduğu ve mahkememizce birleştirilen İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …esas sayılı dava dosyasınına kaydedildiği, bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama neticesinde ;davanın kısmen kabulüne,haksız rekabetin tespitine ve cezai şarta hükmolunduğu ve davanın temyiz aşamasında olduğu henüz kesinleşmediği görülmüştür.
Dava dosyası mahkememize İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi”nin birleştirilmesi süretiyle aktarılması öncesinde İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin anılı dosyası dosyamız açısından bekletici mesele yapılmış ise de;mahkememizce ihtilafın niteliği nazara alındığında bekletici meseleye ilişkin ara karardan sarfınazar edilerek dosyanın esastan incelenmesine geçilmiştir.
Davacı vekilince;13.05.2009 tarihli dilekçe ile asıl davadaki taleple aynı yönde 325.150 USD olarak dava ıslah edilmiştir.
Asıl ve birleşen dava; dava dışı …hisselerinin davalı yana devrine ilişkin 29.06.1999 tarihli hisse devir sözleşmesi kapsamında farazi olarak belirlenen hisse değerinin blanço kapanış tarihi itibarıyle ayarlanması ve saptanacak hisse değeri bakiyesinin hissedarlara ödenmesine yönelik 3.4 maddesi kapsamında tespit edilen 2.455.000 USD hisse değerinden davacılara düşen bakiyenin tahsili istemine ilişkindir.
Davalı yan;hisse devir sözleşmesinin 3.4 maddesi gereğince PWC tarafından yapılan hisse değerlemesinin 1.191.000 USD olduğunu ve diğer hissedarlara sözleşmenin 10.10 maddesindeki rekabetetmeme taahhüdünün uzatılmasına ilişkin sözleşme sonrası ödemede bulunulduğunu, davacıların ise rekabet yasağına aykırı davrandıkları gibi rekabet etmeme taahhüdünü uzatmaya yanaşmadıkları için ödememe defi hakkının kullanıldığını belirterek davalı D… (…)… yönünden devranılan hisselerin birleşen dosya davalısına devredildiğinden bahisle husumet itirazını ileri sürerek öncelikle husumet,aksi halde her iki davalı yönünden davanın esastan reddini savunmuştur.
Asıl dava davalısı… (…)… ‘nin ortaklardan devraldığı hisseleri grup şirketi… (…)…’ye 18.08.1999 tarihinde devrettiği, sözleşmesel sorulluğun adı geçen şirketçe üstlenildiği,ortaklarla hisse değerleme bakiye alacağına ilişkin görüşmelerin bu şirketle yapıldığı,anılı şirketin devir sözleşmesinin tarafıhaline geldiği,bu hususun ortaklarca benimsendiği, ödemelerinde bu şirketçe yapıldığı, dolayısıyla davalı … (…)… tarafından yapılan devir işleminin hisse devir sözleşmesinin devri, diğer davalı … (…)…’nin de yine hisse devir sözleşmesinin tüm yükümlülükleri ile devralınması anlamında olduğu görülmekle hisse değerlemesinden kaynaklı bakiye alacak isteminin hisseleri ve sözleşmeyi devreden davalı … (…)…’ye karşı ileri sürülemeyeceği mahkememizin kabulünde olmakla asıl davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Birleşen davada ise; taraflar arasındaki ihtilaf hisse değerlemesi bakiye alacağının miktarı ile bu alacağın ödenmesinin rekabet etmeme yasağının ihlali,yada rekabet etmeme taahhüdünün uzatılması şartına bağlanıp bağlanamayacağı hususlarında toplanmaktadır.
Davacı yan; birleşen dosya davalısı yönünden cevap dilekçesinin süresinde verilmediğinden bahisle”savunmanın genişletilmesine” muvafakat etmediğini 23.01.2013 tarihli dilekçesi ile ileri sürmüş ise de; icraolunan ilk celsede derhal bildirimde bulunmadığı gibi verilen süre içinde de bu yönde karışı çıkması bulunmadığından davalı yanın münkir addedilemeyeceği ve savunmasının esastan incelenmesinin gerektiği mahkememizce benimsenmiştir.
Taraflar arasındaki ihtilafa konu 29.06.1999 tarihli sözleşme kapsamında dava dışı …’ın hissedarlarına ait hisseler asıl dava davalısı… (…)… tarafından devralınmış ve diğer davalıya devredilmiştir. Devir konusu şirket hisseleri olup işletmenin kendisi değildir. Dava konusu alacak istemi de farazi olarak belirlenen hisse bedelinin sözleşmede betimlenen usule göre değerlemesinin yapılması sonrası oluşacak bakiye hisse bedeline ilişkindir. Dolayısıyla satım akdinin temel unsuru olan satış bedelinden kaynaklı, bu alacağın ödenmesi sözleşmedeki rekabetetmeme taahhüdünün ihlali iddiası veya taahhüt süresinin uzatılması şartına bağlanamayacağı gibi “rekabet etmeme taahhüdünün ihlali iddiası” satım konusunu oluşturan hisseler yönünden ayıp savunması veya ödemezlik defi’ne konu edilemez. Birbirinden bağımsız hukuki müesseselerdir. Değerleme sonrası “bakiye hisse bedeli”alım satım aktinin satıcısının satış bedelini ödeme yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. Rekabet etmeme yükümlülüğü ise; hukuki müeyyideleri sözleşme ve kanunla belirlenen hakkı ihlal edilene rekabetin tespiti ve önlenmesini isteme duruma göre cezai şart ve tazminat talep hakkı tanıyan farklı bir müessesedir. Aynı sözleşmede düzenlenmesi satış bedelinin ödenmemesinin gerekçesi olamaz. Sözleşmede de bu yönde bir açık düzenleme sözkonusu değildir. Yine aynı şekilde rekabet etmeme taahhüdünün ihlali iddiası satım aktinin konusunu oluşturan hissedeler yönünden de ayıp savunmasının konusunu oluşturmaz. Ayrıca yargılama tarihi itibariyle davalı yanın kesinleşmiş ve takas mahsuba konu olabilecek nitelikte alacağı da bulunmadığından takas masup savunması da yerinde görülmemiştir. İzah edelen nedenle birleşen dosya davalısının bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiştir.
Birleşen dosya davalısı ;sözleşmedeki usule göre … tarafından yapılan hisse değerlemesi bakiyesinin iddia edildiği gibi 2.455.000 USD değil,1.191.000 USD olduğunu savunmuş ise de; salt bu maksatla oluşturulan yeddi emin hesabı üzerinden diğer hissedarlara yapılan ödemenin 2.455.000 USD üzerinden yapıldığı mübrez raporlada belirlendiğinden davalı yanın bu yöndeki savunmasına da itabar edilmemiştir.
Bu kapsamda; mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya müdderacatından edinilen vicdani kanaat doğrultusunda davanın asıl davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, birleşen İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 44.540 USD’nin davacı …’na, 61.375 USD’nin davacı …’a, 61.375 USD’nin davacı…’a ve 157.860 USD’nin davacı …’a ait olmak üzere toplam 325.150 USD’nin ihtarname de nazar alındığında alacağın tamamı için temerrüt oluştuğundan ve talep nazara alınarak dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a mad. gereğince işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine dair verilen hükmü birleşen davada davalı vekili ve katılma yoluyla asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin temyiz etmesi üzerine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2016/960 esas, 2016/8110 karar sayılı ilamıyla;
“Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, hükümde yer alan 2. bentteki “davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine” ibarelerinin “davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine” şeklinde anlaşılacak olmasına göre asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının birleşen davada davalı vekilinin ise aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
Asıl dava; anonim şirket hisse devir sözleşmesine istinaden bakiye kalan alacak istemine ilişkin olup; birleşen dava asıl davadaki iddialara dayalı olarak asıl davada davalıdan hisseleri devralana yöneltilmiştir. Davacılar vekili, hisse satım sözleşmesi kapsamında satım bedelinin bakiye kısmının ödenmesini talep etmiş, diğer hissedarlara yapılan ödeme miktarından hareketle fiilen kabul edilmiş olan bedel üzerinden aynı esaslar dairesinde davacılara da ödeme yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı yan ise diğer hissedarlara yapılan ödemenin bir kısmının sözleşme kapsamında değil, ayrı bir sözleşme niteliğinde olan rekabet etmeme taahhüdü karşılığında yapıldığını, davacıların ek rekabet etmeme taahhüdünde bulunmadıklarını, dahası sözleşmedeki rekabet etmeme yasağına aykırı davranıldığı için 400.000 ABD Doları cezai şartın tahsili talepli dava açıldığını savunmuştur.
Hisse alım anlaşmasının “satın alma fiyatının ödenmesi başlıklı 2.3. maddesinde “(a) Satın alma fiyatının %80’inden peşin ödemenin çıkartılması sonucu elde edilen miktar, satıcılar tarafından ayrıntıları kapanış tarihinden en az üç iş günü öncesinden yazılı olarak bildirilecek olan satıcıların hesabına kapanış tarihinde derhal ulaşılabilir …$ fonları üzerinden havale edilecektir. Peşin ödeme, kapanışın gerçekleşmesi üzerine işbu (a) bendi uyarınca satın alma fiyatı’nın %80’inin ödenmesi karşılığında yapılacaktır veya kapanış 5 Temmuz 1999 tarihine kadar gerçekleşmezse hisse senedi rehin anlaşması uyarınca alıcıya geri ödenecektir. Satıcılar arasında satın alma fiyatının pay edilmesi satıcıların münhasır sorumluluğu olacaktır. (b) Satın alma fiyatının %20’si alıcı tarafından muhafaza edilecek ve satıcıların madde V’te belirtilen garanti ve taahhütleri ile ilgili yükümlülüklerine karşılık teminat olarak yeddiemin hesabına yatırılacaktır. Alıcı, satıcıların garanti ve taahhütlerini esaslı şekilde ihlal etmelerine rağmen kapanıştan sonra 90 gün içerisinde herhangi bir talepte bulunmazsa, madde 3.4’te tanımlanan satın alma fiyatındaki değişikliklere uygun olarak yapılacak hesaplamaların sonucuna göre değiştirilecek olan yeddiemin hesabında tutulan muhafaza edilen miktar, her iki tarafa muhafaza edilen miktar üzerinde kapanış tarihinden sonra kapanışın 90 ıncı gününde fiilen yapılan ödeme gününe kadar tahakkuk eden faiz ile birlikte her bir tarafa payları oranında dağıtılacaktır.” hükmü düzenlenmiş; “satın alma fiyatındaki değişiklikler” başlıklı 3.4. maddesinde ise “(a) Kapanış tarihinde alıcı, şirketin hesap tarihi ve kapanış tarihi itibariyle ABD Doları üzerinden ve IAS 29 (“Tamamlama Hesapları”) dahil Uluslararası Muhasebe Standartlarına (“IAS”) uygun olarak hazırlanacak IAS enflasyon standartlarına göre uyarlanmış şirket bilançolarının hazırlanmasına başlayacaktır. Tamamlama Hesapları alıcı tarafından tayin edilen uluslararası bir denetleme şirketi tarafından denetlenecek ve kapanış tarihinden itibaren 45 gün içerisinde satıcılara gönderilecektir. Satıcıların tamamlama hesaplarını incelemek ve itirazlarını bildirmek için 14 günlük bir süresi olacaktır. Tamamlama Hesaplarının satıcılar tarafından incelenmesi üzerine, taraflar arasında bu hesaplar hakkında bir anlaşmazlık çıkması durumunda ve bu anlaşmazlığın bir 14 günlük süre sonunda daha çözümlenememesi durumunda anlaşmazlığı 10 gün içerisinde çözmek üzere taraflarca 7 gün içerisinde atanacak bir uluslararası denetleme firmasına bağlı olarak çalışan bir serbest muhasebeciler firmasına başvurulacaktır. Tarafların 7 gün içerisinde böyle bir firmayı seçememesi durumunda Türkiye Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası böyle bir firmayı atayacaktır. Bu muhasebeciler hakem olarak değil, bilirkişi olarak atanmalarını takiben 10 gün içerisinde konuyu tespit edeceklerdir. Muhasebecilerin tespiti taraflar için kesin ve bağlayıcı olacaktır…” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyaya ibraz edilen davacılar dışındaki bir kısım ortaklara ait olduğu anlaşılan rekabet etmeme taahhütleri ile kabul, feragat ve ibraname belgeleri ve ekleri incelendiğinde, şirket ortaklarının 29 Haziran 1999 tarihli hisse alım anlaşması gereği…(…) … (“…”) tarafından ödenmesi gereken hisse satım bedellerine ilişkin bakiye 1.191.000 ABD Dolarının bugüne kadar işlemiş faizi ile beraber hisselerine tekabül eden kısmı tamamen ve eksiksiz olarak nakden ve peşinen tahsil ettiklerini, ayrıca DSS’in hisse satım bedellerinden ayrı biçimde iyi niyet belirtisi olarak önerdiği toplam 1.200.000 ABD Dolarının eski hisselerine tekabül eden kısmını da tamamen ve eksiksiz olarak nakden ve peşinen tahsil ettiklerini bildirdikleri anlaşılmaktadır. Böylece davalı tarafça yaptırılan tamamlama hesapları ve tespit edilen bilanço üzerinden belirlenen bakiye 1.191.000 ABD Dolarından hisselerini devreden ortakların hisselerine tekabül eden kısımların bakiye hisse devri bedeli olarak ödendiği, yapılan diğer ek ödemelerin ise rekabet etmeme taahhütlerine istinaden iyi niyet göstergesi olarak önerilerek ödendiği sonucuna ulaşılmıştır. Davacılar ek rekabet etmeme taahhüdünde bulunmadığına, dahası Dairemizce onan mahkeme ilamıyla belirlendiği üzere haksız rekabette bulundukları ve cezai şart ödemeye mahkum edildiklerine göre, ayrıca da sözleşmenin 3.4. maddesindeki düzenlemede yer alan firmaların belirlenerek, onlara inceleme yaptırılmadığı anlaşıldığından davacılar bakiye 1.191.000 ABD Doları olarak belirlenen miktar üzerinden hisselerine isabet eden kısmın tahsilini isteyebilirler. Bu suretle yanılgılı değerlendirmeyle yeddi emin hesabı üzerinden diğer hissedarlara yapılan ödemenin 2.455.000 ABD Doları üzerinden yapıldığı belirtilerek davacılara da bu miktardan hisselerine düşen kısmın ödenmesine hükmedilmesi doğru olmayıp kararın birleşen davada davalı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile bozulmuş ve bozma ilamı taraflara tebliğ edilmiştir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2016/960 esas, 2016/8110 karar sayılı ilamına karşı birleşen davada davalı vekili ve asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından karar düzeltilme yoluna başvurulmuş, vaki başvuru üzerine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2017/1664 esas, 2019/4417 karar sayılı karar düzeltme ilamıyla;
“(1) Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, birleşen davada edimler silsilesi, cezai şart alacağının tahsili için ayrıca dava açılmış olması, o dava sonucuna etki eder mahiyette bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm karar düzeltme istemlerinin; asıl ve birleşen davada ise davacılar vekilinin husumete ve dava dışı diğer hissedarlara rekabet etmeme taahhütlerine istinaden yapılan ek ödemeye ilişkin sair karar düzeltme istemlerinin HUMK 440. maddesi gereğince reddi gerekmiştir.
(2) Asıl dava; anonim şirket hisse devir sözleşmesine istinaden bakiye kalan alacak istemine ilişkin olup; birleşen dava asıl davadaki iddialara dayalı olarak asıl davada davalıdan hisseleri devralana yöneltilmiştir. Davacılar vekili, hisse satım sözleşmesi kapsamında satım bedelinin bakiye kısmının ödenmesini talep etmiş, diğer hissedarlara yapılan ödeme miktarından hareketle fiilen kabul edilmiş olan bedel üzerinden aynı esaslar dairesinde davacılara da ödeme yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı yan ise diğer hissedarlara yapılan ödemenin bir kısmının sözleşme kapsamında değil, ayrı bir sözleşme niteliğinde olan rekabet etmeme taahhüdü karşılığında yapıldığını, davacıların ek rekabet etmeme taahhüdünde bulunmadıklarını, dahası sözleşmedeki rekabet etmeme yasağına aykırı davranıldığı için 400.000 ABD Doları cezai şartın tahsili talepli dava açıldığını savunmuştur.
Hisse alım anlaşmasının “satın alma fiyatının ödenmesi başlıklı 2.3. maddesinde “(a) Satın alma fiyatının %80’inden peşin ödemenin çıkartılması sonucu elde edilen miktar, satıcılar tarafından ayrıntıları kapanış tarihinden en az üç iş günü öncesinden yazılı olarak bildirilecek olan satıcıların hesabına kapanış tarihinde derhal ulaşılabilir ABD$ fonları üzerinden havale edilecektir. Peşin ödeme, kapanışın gerçekleşmesi üzerine işbu (a) bendi uyarınca satın alma fiyatı’nın %80’inin ödenmesi karşılığında yapılacaktır veya kapanış 5 Temmuz 1999 tarihine kadar gerçekleşmezse hisse senedi rehin anlaşması uyarınca alıcıya geri ödenecektir. Satıcılar arasında satın alma fiyatının pay edilmesi satıcıların münhasır sorumluluğu olacaktır. (b) Satın alma fiyatının %20’si alıcı tarafından muhafaza edilecek ve satıcıların madde V’te belirtilen garanti ve taahhütleri ile ilgili yükümlülüklerine karşılık teminat olarak yeddiemin hesabına yatırılacaktır. Alıcı, satıcıların garanti ve taahhütlerini esaslı şekilde ihlal etmelerine rağmen kapanıştan sonra 90 gün içerisinde herhangi bir talepte bulunmazsa, madde 3.4’te tanımlanan satın alma fiyatındaki değişikliklere uygun olarak yapılacak
hesaplamaların sonucuna göre değiştirilecek olan yeddiemin hesabında tutulan muhafaza edilen miktar, her iki tarafa muhafaza edilen miktar üzerinde kapanış tarihinden sonra kapanışın 90 ıncı gününde fiilen yapılan ödeme gününe kadar tahakkuk eden faiz ile birlikte her bir tarafa payları oranında dağıtılacaktır.” hükmü düzenlenmiş; “satın alma fiyatındaki değişiklikler” başlıklı 3.4. maddesinde ise “(a) Kapanış tarihinde alıcı, şirketin hesap tarihi ve kapanış tarihi itibariyle ABD Doları üzerinden ve IAS 29 (“Tamamlama Hesapları”) dahil Uluslararası Muhasebe Standartlarına (“IAS”) uygun olarak hazırlanacak IAS enflasyon standartlarına göre uyarlanmış şirket bilançolarının hazırlanmasına başlayacaktır. Tamamlama Hesapları alıcı tarafından tayin edilen uluslararası bir denetleme şirketi tarafından denetlenecek ve kapanış tarihinden itibaren 45 gün içerisinde satıcılara gönderilecektir. Satıcıların tamamlama hesaplarını incelemek ve itirazlarını bildirmek için 14 günlük bir süresi olacaktır. Tamamlama Hesaplarının satıcılar tarafından incelenmesi üzerine, taraflar arasında bu hesaplar hakkında bir anlaşmazlık çıkması durumunda ve bu anlaşmazlığın bir 14 günlük süre sonunda daha çözümlenememesi durumunda anlaşmazlığı 10 gün içerisinde çözmek üzere taraflarca 7 gün içerisinde atanacak bir uluslararası denetleme firmasına bağlı olarak çalışan bir serbest muhasebeciler firmasına başvurulacaktır. Tarafların 7 gün içerisinde böyle bir firmayı seçememesi durumunda Türkiye Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası böyle bir firmayı atayacaktır. Bu muhasebeciler hakem olarak değil, bilirkişi olarak atanmalarını takiben 10 gün içerisinde konuyu tespit edeceklerdir. Muhasebecilerin tespiti taraflar için kesin ve bağlayıcı olacaktır…” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyaya ibraz edilen davacılar dışındaki bir kısım ortaklara ait olduğu anlaşılan rekabet etmeme taahhütleri ile kabul, feragat ve ibraname belgeleri ve ekleri incelendiğinde, şirket ortaklarının 29 Haziran 1999 tarihli hisse alım anlaşması gereği… (…) … (“…”) tarafından ödenmesi gereken hisse satım bedellerine ilişkin bakiye 1.191.000 ABD Dolarının bugüne kadar işlemiş faizi ile beraber hisselerine tekabül eden kısmı tamamen ve eksiksiz olarak nakden ve peşinen tahsil ettiklerini, ayrıca …’in hisse satım bedellerinden ayrı biçimde iyi niyet belirtisi olarak önerdiği toplam 1.200.000 ABD Dolarının eski hisselerine tekabül eden kısmını da tamamen ve eksiksiz olarak nakden ve peşinen tahsil ettiklerini bildirdikleri anlaşılmaktadır. Böylece davalı tarafça yaptırılan tamamlama hesapları ve tespit edilen bilanço üzerinden belirlenen bakiye 1.191.000 ABD Dolarından hisselerini devreden ortakların hisselerine tekabül eden kısımların bakiye hisse bedeli olarak ödendiği, yapılan diğer ek ödemelerin ise rekabet etmeme taahhütlerine istinaden iyi niyet göstergesi olarak önerilerek ödendiği sabittir.
Ancak, hisselere terettüp eden 1.191.000 ABD Doları konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmakta olup, sözleşmenin 3.4. maddesinde öngörülen yöntem esas alınmak sureti ile hisselerin gerçek değerinin saptanıp, davacılara yapılan ödeme düşüldükten sonra bakiye ne miktarda talepte bulunabilecekleri belirlenip bu tutar esas alınmak sureti ile tahsil hükmü kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 13.10.2016 günlü … Esas … Karar sayılı bozma ilamının (1) numaralı bendinde yer alan ”davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının, birleşen davada davalı vekilinin ise aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının” ibaresinin kaldırılarak, yerine ”birleşen davada davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddine” ibaresinin eklenmesine, yine bozma ilamının (2) numaralı bendinin kaldırılarak, mahkeme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesine istinaden bozularak dosya mahkememize aktarılmıştır.
Mahkememizce bozma sonrası yapılan yargılama sırasında taraf vekillerinin de beyanlarının tespitini müteakip mahkememiz kararı usul ve yasaya uygun olduğundan önceki kararda direnilmiştir. Şöyle ki;
Asıl ve birleşen dava; dava dışı …hisselerinin davalı yana devrine ilişkin 29.06.1999 tarihli hisse devir sözleşmesi kapsamında farazi olarak belirlenen hisse değerinin blanço kapanış tarihi itibarıyle ayarlanması ve saptanacak hisse değeri bakiyesinin hissedarlara ödenmesine yönelik 3.4 maddesi kapsamında tespit edilen 2.455.000 USD hisse değerinden davacılara düşen bakiyenin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememiz kararı usul ve yasaya uygun olup; mahkememizin bozmaya konu kararında esas alınan 2.455.000 USD’nin davalının davacı dışındaki diğer hissedarlara ödeme yaparken kıstas aldığı bilanço kapanış fiyatı olduğu, bu durumda her ne kadar karar düzeltme ilamında belirtilen gerekçelerle mahkememiz hükmü davacı yararına bozulmuş ise de; bozma ilamında işaret olunan yöntem ile tespit edilecek rakam davacı talebinin altına düşemeyeceğinden, birleşen dava; davacının iddiası doğrultusunda 2.455.000 USD esas alınarak zaten “kabul” ile sonuçlanmış olmakla, zorunlu olarak önceki hükümde direnilmesi yönünde karar vermek gerekmiştir.
İzah edilen nedenlerle önceki kararda direnilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle;
Mahkememizin bozma ilamına konu 14.04.2015 gün … Esas … Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olmakla önceki hükümde direnilmesine,
“1-Asıl davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
a)Asıl davada alınması gerekli 27,70 TL harcın davacının peşin yatırdığı 2.476,00 TL harçtan mahsubu ile artan 2.448,30 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
b)Asıl davada davalı taraf kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir edilen 1.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … (…) …’ye verilmesine,
c)Asıl davada davacı tarafça yapılan mahkeme masraflarının üzerinde bırakılmasına,
2-Birleşen İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 44.540 USD’nin davacı …’na, 61.375 USD’nin davacı …’a, 61.375 USD’nin davacı…a ve 157.860 USD’nin davacı …’a ait olmak üzere toplam 325.150 USD’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a mad. gereğince işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
a)Birleşen davada alınması gerekli 68.294,17 TL harçtan davacının peşin yatırdığı 220,40 TL harç ve 6.640,00 TL ıslah harcı toplamı olan 6.860,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 61.433,77 TL harcın davalı …(…) …’den alınarak Hazine’ye irat kaydına,
b)Birleşen davada davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan Avukatlık Asgari Ücret tarifesi gereğince hesap ve takdir edilen 53.391,00 TL vekalet ücretinin davalı … (…) …’den davacıya verilmesine,
c)Birleşen davada davacının yapmış olduğu 98,50 TL posta tebligat gideri ve 2.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplamda 2.848,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, “
Dair ; davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük kesin süre içerisinde Hukuk Genel Kurul nezdinde temyizi kabil olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.19/12/2019

Başkan

Üye

Üye

Katip