Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/556 E. 2021/225 K. 13.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/556 Esas
KARAR NO : 2021/225

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 03/04/2008
KARAR TARİHİ : 13/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 16/02/2006 tarihli “Uzak mesafe telefon hizmetlerinin satış ve pazarlanması, dağıtımı ve ekipman sağlanması” konulu ana bayilik sözleşmesi aktedildiğini, müvekkilinin sözleşmedeki bütün yükümlülüklerini yerine getirdiğini, hali hazırda telefon görüşmesi yapan abonolerin teknik sorunlarını davalıdan maddi- teknik destek almak suretiyle en kısa sürede çözdüğünü, başarılı olarak abonelerin davalı bünyesinde kalmasını sağladığını, ancak ticari ilişkinin devam süresinde davalıdan kaynaklı sebeplerle ciddi sorunlar yaşandığını, davalının abonelere yeterli hizmet veremediğini, abonelerin fatura ödemekte zorlandıklarını, fatura ödeme noktalarının oluşturulmadığını, yine müvekkilinin davalıya sağladığı abonelerin atama ve değerlendirilmelerinin gereği gibi yapılmadığını, davalının eylemsiz kaldığını, akabinde müvekkilince önerilen ve bayi olarak atanmayanların bilahare müvekkiline rekabet edecek şekilde davalı tarafça doğrudan bayi olarak atandıklarını, müvekkilinin davalıya bu hususları keşide ettiği ihtarname ile bildirdiğini, davalının da 24/04/2007 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi tek taraflı ve haksız olarak feshettiğini, müvekkilinin bayilik için ciddi yatırımlar yaptığını, ofis kiraladığını, otellerde eğitim toplantıları düzenlediğini, ayrıca nakit harcamalarda bulunduğunu, haksız fesih nedeniyle kazanç kaybına uğradığını, müvekkilin oluşturduğu müşteri portföyünden davalının halen yararlandığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000 TL müspet-menfi zarar ile komisyon tazminatının ve müşteri portföy tazminatının haksız fesih tarihinden itibaren, yine 1.000 TL haksız rekabetten kaynaklı tazminatın haksız fesih tarihinden itibaren avans-ticari faizi ile bilikte davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesini ve haksız rekabate karşı verilecek kararın TTK 61 uyarınca ilanını talep ve dava etmiş ve mahkememizce netice-i talep kısmının ayrıştırılması yönünde verilen süre için sunmuş olduğu 30/08/2008 tarihli tavzih dilekçesi ile 7.000 TL’nin müspet zarar, 7.000 TL’nin menfi zarar ve 6.000 TL’nin ise portföy tazminatı için talep edildiğini beyan etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında 16/02/2006 tarihli Uzak mesafe telefon hizmetlerinin satış ve pazarlanması, dağıtımı ve ekipman sağlanması” konulu ana bayilik sözleşmesi aktedildiğini, iki şirket arasında yapılmış olan mevcut sözleşmeye rağmen davacı şirketin sözleşme şartlarını yerine getirmediğini, sözleşme gereğince uyulması gereken performans kriterlerine ulaşılamadığı gibi sözleşme şartların aykırı olarak müvekkili şirketin onayı alınmaksızın bayi ataması yapıldığını ve müvekkili şirketin bayilik yapısına zarar verildiğini, yine davacı şirket tarafından sözleşme hükümlerine aykırı olarak abonelere yanlış bilgiler verildiğini ve teknik destek sağlanamadığını, müvekkilinin bayiler için uyguladığı iş akışı ve talimatlara davacı tarafın uymayarak müvekkilinin ticari itibarına zarar verdiğini ayrıca taraflar arasında 09/02/2006 tarihinde ek bir protokol imzalandığını ve davacı TSN’nin yerine getirmesi gereken performans kriterinin açıkça belirlendiğini, davacı tarafça bu taahhütlerin yerine getirilmediğini, dava dilekçesinde haksız rekabet teşkil ettiği belirtilen eylemlerin neler olduğunun açıklanmadığını beyanla haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuştur.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli delillerde celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce taraf kayıtları üzerinde Doc. Dr. …. ve Prof. Dr…. marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 25/12/2009 tarihli kök rapor teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
“Huzurdaki dava bir Tazminat davası olup, dava dilekçesine göre davacının davalıdan, sözleşmenin haksız feshinden dolayı 20 000 -TL müspet-menfi zarar, komisyon kaybı, müşteri portföy tazminatı ile 1.000.-TL haksız rekabet tazminatını, sözleşmenin fesih tarihinden itibaren merkez bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı ticari avans faizi ile davalıdan talep ettiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından 06/06/2008 tarihli dilekçe ile sözleşmenin feshinden doiayı kaynaklanan uğranan müspet-menfi zararın izah edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre “müvekkil şirketin ortaklarının aynı zamanda … İnşaat …Ltd.Şti. unvanlı bir şirketlerinin olduğu, davacı şirketin yeni kurulan bir şirket olması nedeniyle yapılan yatırım harcamalarının bu şirket adına yapıldığı, … Ltd Şti.nın geçmişten gelen itibarının ve finans kuruluşları nezdindekı kredisinden faydalanmak amacıyla bu yola gidildiği, ayrıca, sözleşmenin devamı sırasında gerek müvekkil firma ve gerekse özdeş firma …Ltd. Şti. tarafından bayi adaylarının yol, yemek, seyahat, otel, konaklama vesaır giderlerinin de davacı tarafından karşılandığı, bu masrafların tamamen iyiniyetle ve davalı ile bağıtlanan davaya konu sözleşmenin deva edeceği umut ve beklentisi ile yapıldığı” ifade edilmiştir.
İncelemeye davacı ve davalı yan vekilleri iştirak etmişler. Davacı yan tarafından yukarıda incelenen evrak kısmındaki ticari defterler ibraz edilmiştir. Davalı yan ise yerinde incemele talep etmiş, davalının bu talebi mahkemenizce uygun görülmüştür. Esasen huzurdaki davanın konusu itibarıyla, davacının tazminat talebinin davalı defterleri ile bir ilgisi olmadığından bu aşamada davalı defterleri incelenmemiştir. Diğer yandan davacı yanın ibraz ettiği ticari defterler kayıtları ve belgelerin tetkikinde ise; davasına konu ettiği ve bayilere ilişkin olarak yapıldığı beyan edilen masraflarla ilgili olarak, herhangi bir kaydın mevcut olmadığı, sözleşme kapsamında yapıldığı iddia edilen yatırım harcamalarına ilişkin herhangi bir kaydın mevcut olmadığı, bunun yanında özdeş firma olduğunu iddia ettiği … Ltd Şti tarafından, gerek masraflar ve gerekse yatırım harcamaları ile ilgili olarak davacıya düzenlenmiş herhangi bir faturanın da kaydına rastlanmamıştır.
Taraflar arasında 9.2.2006 tarihinde Abonelik Sözleşmesi imzalandığı, ana bayi olan davacınrn kazandırdığı abonelerin satışları üzerinden gelir paylaşımı usulü ile komisyon almak üzere sözleşmeyi imzaladığı görülmektedir.
Dava dosyası ve ekleri içerisinde; sözleşme kapsamında (madde 2,4) komisyon oranlarının belirlenebilmesi amacı ile davacı ana bayinin kazandırdığı abonelerin alımlarının izlenebilmesine dair takip (web arayüzü) mekanizmasının yerine getirilmediği görülmektedir. Davacının 09.04.2007 tarihli noter ihtarnamesinde bu durumun belirtildiği de görülmektedir. Davalı …’in 24.04.2007 tarihli noter ihtarnamesinde belirttiği sözleşme performans kriterlerini sağlamadığı gerekçesini gösteren delil ve satış listelerinin dava dosyasına sunmadığı görülmektedir. Sözleşmenin 18.maddesinde sözleşmeden doğabilecek ihtilaflarda davalı … lletişim’e ait kayıtların esas alınacağının belirtildiği görülmektedir. Dava dosyasında davalı kayıtları üzerinde yapılmış bir inceleme olmadığı, davalının sözleşme gereği ana bayi olan davacının hak kazandığı komisyon oranlarının belirlenmesine temel bayi satış tutarlarını (dakika karşılığını) dava dosyasına sunmadığı görülmektedir. Sözleşme tarihinden 14 ay sonra davacı ihtarnamesi ile yerine getirilmesi talep edilen komisyon oranlarının izlenebilmesi için gerekli kayıtların yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Davaya konu varsa zararın belirlenebilmesi için;
Davacının … (davalı) bayi ağına kazandırdığı bayi listesini tam olarak sunmasr gereklidir Dava dosyasında sunulan bayı sözleşmeleri mevcutdur.Davalı mali kayıtları üzerinde, davaya konu ana bayi sözleşmesi ile sözleşme suresince davacı ana bayinin kazandırdığı bayilerin satın almış oldukları (faturaları) UMTH telefon görüşme dakikalarının belirlenmesi gereklidir. Davalı ana bayinin kazandırdığı bayilerin sözleşme döneminde aylık, altı aylik ve toplam telefon görüşme bedellerinin mevcudiyeti halinde sözleşme eki EK-4 uyarınca aylık 50.000 dak ve 6 aylık toplam 500.000 dak görüşme süresine ulaşılıp ulaşılmadığının belirlenmesi mümkün olabilir. Davacının davalıdan sözleşme süresince aldığı (varsa) komisyon bedellerinin davalı ve davacı defterlerinde belirlenmeside gereklidir. Söz konusu bilgiler olmaksızın sözleşme hükümleri gereği tarafların üzerlerine düşen yükümlülükleri ne ölçüde yerine getirdiklerinin belirlenebilmesi tam olarak mümkün olmamaktadır Sözleşme gereği oluşan diğer zararların belirlenmesi de bu yükümlülüklerin yerine gelme oram ile ilişkili olacaktır.”şeklinde mütalaada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce tarafların rapora beyan ve itirazları ile kök rapor doğrultusunda yeni sunulan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi babında ve gerektiğinde ticari defterlerin de yeniden incelenmesi suretiyle iddia ve savunma doğrultusunda bilirkişilerden ek rapora alınarak konuya ilişkin 27/08/2012 tarihli ek rapor teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişiler anılı ek raporlarında özetle;
“Davacı ana bayinin kazandırdığı bayilerin satın aldıkları, fatura karşılığı telefon görüşmesi dakika karşılığının defter kayıtlarında belirlenmesi, davalının satış listesini ve defter kayıtlarını ibraz etmesi, davalı defterleri üzerinde incelemenin yapılmamış olması nedeniyle sözleşme edimlerinin yerine ne ölçüde geldiğinin belirlenemediği, davaya konu diğer zararların belirlenebilmesi için öncelikle sözleşme edimlerinin hangi tarafça ne ölçüde yerine getirildiğinin bilinmesinin zorunlu olduğu” şeklinde mütalaada bulunduğu görülmüştür.
Mahkememizce mevcut raporlarla sonuca gidilemediğinden iktisatçı bilirkişi Prof. Dr. …’da heyete dahil edilerek konuya ilişkin 28/05/2013 tarihli ek rapor teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Bilirkişiler ek raporlarında özetle;
“Bilirkişi kurulumuzun ek görev tanımı doğrultusunda davalı şirket kayıtları talep edilmiş olup. 2005 – 2008 yıllarını kapsayan noter onay belgeleri ile birlikle davacı şirkete ait “…” kodlu hesap ekstresi sunulmuştur. Sunulan bu hesap dökümü ile sınırlı olarak yapılan incelemede, taraflar arasındaki hesap hareketlerinin ilkinin 31.03.2006 ve sonuncusunun ise 31.05.2007 tarihli olduğu görülmektedir. Söz konusu hesap dökümünde yer alan kayıtlara göre, davacı şirket borcuna kaydedilen toplam fatura tutarının KDV dahil 5.796.16 TL ile sınırlı bulunduğu görülmektedir, 31.05.2007 tarihi itibarıyla davalı şirket alacağı olarak görünen 79,29 TL tutarındaki bakiyenin karşılık kaydıyla “Şüpheli Alacaklar” hesabına aktarıldığı anlaşılmıştır, sunulan kayıtlar çerçevesinde, davalı şirketçe davacı şirkete yapılmış herhangi bir komisyon ödemesine rastlanmamıştır.
Yukarıda aktardığımız tespitlere konu veriler dışında, dava konusu uyuşmazlık itibarıyla objektif denetime elverişli kayıt ve belgeler, davalı tarafça bu aşamada da sunulamamış bulunmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlık çerçevesinde davalı şirketçe sunulması gerekli görünen verilerin salt tutar düzeyinde fînansal verilerden oluşması yeterli bulunmamakta, ayrıca “konuşma süresi’ ve “satış listeleri” gibi miktar düzeyinde verilerin sunulması analılar nitelikle görünmekle birlikte, bu bağlamda inceleme, tespit ve analiz yapmaya elverişli veriler sunulamadığından sayın mahkemenin takdirindedir.
Davacı taralın dava konusu tazminat talepleri ise aşağıdaki tabloda listelendiği gibidir: Bilirkişi kurulumuzun Mali Müşavir üyesi taralından daha önce davacı şirket ticari defter kayıtları üzerinde yapılan incelemede ise; davacı şirketçe talep edilen tazminat unsurlarına dayanak olabilecek, diğer bir ifadeyle fınansal yönden analitik tespit ve değerlendirmeye elverişli kayıt ve belgelerin sunulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle de en azından, dava konusu sözleşme nedeniyle davacı tarafça katlanıldığı belirtilen yatırım ve işletme dönemi harcamalarına yönelik bir tespit ve işletme ekonomisi kapsamında zarar hesabı ve değerlendirilmesinin yapılamadığı, bu hususun da davacı yanca kanıtlanmaya muhtaç kaldığı sonucuna varılmaktadır.
Davacı tarafın diğer tazminat talepleri ile ilgili olarak fmansal yönden dayanak olarak alınabilecek objektif denetime elverişli başkaca bir belgeye de dava dosyasında rastlanmamıştır.
Önceki raporlarımızda da net olarak ortaya konduğu üzere; dava dosyası ve ekleri içerisinde sözleşme kapsamında (madde 2.4} komisyon oranlarının belirlenebilmesi amacı ile davacı ana bayinin kazandırdığı abonelerin alımlarımn izlenebilmesine dair takip (web arayüzü) mekanizmasının yerine getirilmediği görülmektedir.
Sözleşme gereği davalı şirketin dönemsel rapor ile davacıya kazandırdığı abone listesini sunması veya WEB üzerinden erişilebilir kılması gerekiyor iken bu yükümlülüğü yerine getirmediği ve dava dosyasına da sunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Sözleşmenin 18.maddesinde sözleşmeden doğabilecek ihtilaflarda davalı …’e ait kayıtların esas alınacağının belirtilmekle birlikte: davalı tarafça bu aşamada da davalının sözleşme gereği ana bayi olan davacının hak kazandığı komisyon oranlarının belirlenmesine temel olacak satış tutarlarının dakika karşılığı bu aşamada da sunamamış durumda görünmektedir
Bu durumda, önceki raporlarımızda da vurgulandığı üzere; davalı şirketin abone sayısı ve bu abonelerin konuşma dakika tutarlarını dava dosyasına sunmadığından, davacının komisyonunu hesap edebilmesine elverişli bir bilgi sağlamamış bulunmaktadır.
Davaya konu varsa zararın belirlenebilmesi için; davacının … İletişim (davalı) bayi ağına kazandırdığı bayi listesinin tam olarak sunulması gerekmekte örnek sözleşmeler ise tüm liste ile abonelik başlangıç ve sürelerinin tespiti için yeterli bulunmamaktadır.
Davacı müspet ve menfi tazminat talep etmişse de hiç bir zaman bu iki tazminat bir arada talep edilemez. Müspet tazminat sözleşmenin devamına ilişkin, menfi tazminat sözleşmenin feshine ilişkin bir tazminat türüdür. Sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı belirlenmeden davacının talepleri değerlendirilemez. Aynı şekilde portföy tazminatı da sözleşmenin davalı tarafından haksız feshedilmesi halinde talep edilebileceğinden bu husus belirlenmeden karar verilemez.”şeklinde mütalaa ettikleri görülmüştür.
Mahkememizce “son ek raporda sözleşmenin davacı tarafça feshedildiği beyanın yer aldığı oysa sözleşmenin, davalı tarafça feshedildiği hususunda yanlar arasında bir ihtlaf bulunmadığı noktasında bilirkişilerin dikkati de çekilerek gerektiğinde davalı … Hiz. A.Ş.’ninde defter v.s kayıtları üzerinde HMK 278 son maddeleri gereği verilen yetki çerçevesinde yerinde inceleme yetkisi tanınarak sözleşmenin davalı tarafça haklı nedenle feshedilip feshedilmediği ve alternatif olarak davacı tarafın alacak kalemlerinin tartışılarak tespiti baabında” bilirkişilerden yeniden ek rapor alınarak dosyamız arasına katılmıştır.
Bilirkişiler 08/04/2014 tarihli ek raporlarında özetle;
” Taraflar arasındaki uyuşmazlığın sözleşmenin feshinden doğan zarar talebi olduğu, Davalı sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği iddiasında iken davacının haksız fesih olduğu için tazminat-portföy tazminatı ve haksız rekabet tazminatı talep ettiği görülmektedir.
Davacının taleplerinin haklılığı davalının feshinin haksız olmasına bağlı olacaktır. Çünkü davacı talepleri olan sözleşmenin haksız feshinden kaynaklanan zarar tazmini ve portföy tazminatı talebi sözleşmenin karşı tarafça kusurlu olarak feshini gerektirir.
Davalının sözleşmeyi fesih nedeni olarak gösterdiği nedenler, yeterli performans gösterilmediği, davalının onayı alınmadan bayi atandığı, bayilere yanlış bilgi verildiği ve yine bayilere teknik destek verilmediğine ilişkindir. Davacı 9.4.2007 Tarihli İhtarname ile davalıyı sözleşmesel edimlerini gerektiği gibi yerine getirmediği noktasında uyardıktan sonra davalının 24.4.2007 tarihinde sözleşmeyi feshettiği sabit olduğunda bu durumun sebeplerinin kim tarafından ispatı gerektiği vc ispatlanıp ispatlanmadığı araştırılmadır. Her ne kadar önceki raporlarda belirtildiği gibi davalı kanıtlanması kendi kayıtlan üzerinden olacak hiçbir hususa ilişkin kayıt ibraz etmemişse de, uyuşmazlığın çözümünde ispat yükünden hareketle sonuca varmak gerekir: Belirtilmelidir ki sözleşme hukukunun genel ilkesi borçlunun borcu yerine getirdiğini ispat külfeti altında olmasıdır, (önceki BK. m. 96, TBK. m. 112), yani Davalının sözleşmesel edimlerini yerine getirilmediği için fesih beyanı karşısında Davacı sözleşmesel edimlerini yerine getirmiş olduğunu ve davalının feshinin haksız olduğunu ispatlamakla mükelleftir. Ancak davacının bu iddiası davalı elinde bulunan kayıtlarla mümkün olursa davalının bu kayıtları vermesi mahkemece karara bağlanabilir. Genel kural böyle olmakla beraber ispat kuralları içinde dosya içeriği de bu noktadan değerlendirmeyi gerekli kılabilir.
Davacının 6.6.2008 tarihli cevaba cevap dilekçesi ve 21.6.2010 tarihli dilekçeleri incelendiğinde, davacının da davalının fesih nedeni olarak gösterdiği nedenlerden yeterli performans gösterilmemesini; bu bağlamda sözleşmede belirlenen 3.000.000 dakika kriterine ulaşamadığını kabul ettiği görülmektedir. Ancak davacı bu durumun davalının eylemlerinden kaynaklandığını iddia etmektedir. Burada bir ikrarın bulunduğu, ancak bu ikrarının bölündüğü kabul edilmelidir. Yani bağlantılı bileşik ikrar söz konusudur. Doktrinde ikrarın bölünemezliği ilkesi savunulmakta ise de Yargıtay bu tip ikrarın bölünebileceği kanısındadır. Bu çerçevede Yüksek Mahkeme ikrara bağlanan iddianın ikrarda bulunan tarafça ispatı gerekeceğini içtihat etmektedir. Yukarıda da işaret edildiği gibi davacı bu iddiasını ispatlayacak deliller olarak sadece mail görüşmelerini sunmuştur. Bu mesajlar okunduğunda tarafların belli konularda bilgi alışverişinde bulunduğu, örneğin 22 Ağustosta 2006 da her iki tarafın birbirine bazı kusurlar isnat ettikleri görülmektedir. Bunlardan davacı iddialarına belki en iyi kanıt olacak olanı 11.8.2006 tarihli olan ve davacı elemanı tarafından davalının kendi abonelerine daha elverişli fiyat verdiğine ilişkin şikayet bildirimidir. Bir diğeri de başka bir bayiden geldiği anlaşılan tahsilatın davalının anlaşmalı bankalarının Torbalı’da olmaması sebebiyle yaşanan zorlukları dile getiren mailidir. Davacının 21.6.2010 tarihli dilekçede portföyünde bulunan ancak davalı eylemi nedeniyle abone yapamadığına ilişkin verdiği firma isimlerinin gerçekten davalının eylemsiz kalması veya reddetmesi nedeniyle abone yapılmadığına ilişkin olarak, sunulan yazışmalarda her hangi bir beyan yoktur. Hatta davacının bu firmalarla olan kendi yazışması dahi dosyada bulunmamaktadır. Tam tersine 13.9.2006 Tarihli yazışmada davalının alınmasını önerdiği bir bayinin davacı tarafında evrak getirilmediği için alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu yazışmalarda yapılan şikayet ve bildirimlerin davalı tarafından cevaplanmadığı gibi bir durum da anlaşılmamaktadır.
Bu durumda performans gösterilmemesine davalının sebep olduğuna dair ikrarın bölünen kısmının ispat edilip edilmediği sayın mahkemenin takdirine bağlıdır. Diğer bir sebep olarak davalının onay almadan bayi ataması da davalı tarafından ispat edilmiş değildir. Gelinen noktada sözleşmede belirlenmiş dakikaya ulaşılmadığı taraflarca kabul edilip buna davalı tarafından sebep olunduğu ispat edilmiş olmadığından davalının feshinin haklı olmasına bu sebebin yetip yetmeyeceği ele alınmalıdır. Sözleşmede somut kriter konularak bunun gerçekleşmesi taahhüdü iki tarafça kabul edilmiştir. Bu noktadan hareketle bu sebebin gerçekleşmemesinin, karşı tarafa isnat edilir sebep bulunmadıkça haklı fesih sebebi olacağını kabul sayın mahkemenin takdirindedir.
Sayın mahkeme gerektiğinde davalı kayıtlarının incelenmesini talep etmiştir. Heyetimiz fesih sebebi bakımından ispat yükünün davacıda olduğu hususu sayın mahkemenin takdirinde olmak üzere, davalı … kayıtlarından dakika kriterine ulasılamadığı teknik yünden değerlendirilmekle, tespitlerimizde teknik yönden farklılaşan bir husus söz konusu olmamaktadır. Diğer yandan eğer sayın mahkeme farklı bir kanaatle haklı feshin varlığını kabul ederse, bu durumda talep edilecek zarar miktarına ilişkin olarak aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır; davacı bilirkişilerin, dosyanın münderecatını, taraflar arasındaki işleyiş ve iş yapma durumunu gösterir elektronik posta metinlerini, bayilikleri ve abonelikleri inceleyerek, haksız fesih, haksız rekabet ve maddi manevi uğranılan zarar ile mahrum kalınan kân hesaplayarak rapor etmelerini beyan etmiştir.
Sözleşmenin feshine bağlı olarak iddia ettiği zararların varlığını ispat davacıya düşmektedir. Davacının çalışma şekli komisyon alımı ile meydana gelmektedir. Davacının davalıya kazandırdığını iddia ettiği bayilerin listesi davalı tarafından verilmiştir. Ancak komisyon bedeli olarak davacı kayıtlarında var olan toplam fatura tutarının KDV dahil 5.796,16 TL ile sınırlı bulunduğu görülmektedir. Davacı farklı bir liste ortaya koymuş veya dava açıldığı ana kadar aldığı komisyon bedellerini miktar olarak kanıtlamış değildir. Davacının ispatlayabildiği zararları tazmin hakkı olacaktır.
Müspet tazminat olarak yapılan giderler, menfi tazminat olarak mahrum kalınan kâr talep edilmekte ise de; ikisi de müspet zarar kalemleridir. Davacı portföy ve haksız rekabet tazminatı da talep etmektedir.
ВK. mad. 114//2 atfıyla uygulanan BK. m. 50 zararın varlığını ispat mümkün olmazsa hakimin takdir hakkını kullanacağım belirtmektedir. Davacının davalı ile sözleşmesel ilişki kurduğu ve buna bağlı olarak çalışma yaptığı sabit olduğunda bir lakım giderler yapması da olağandır. Ancak bu zararın ispatının mümkün olmadığı düşünülmemektedir. Bu giderler için kendisine yapılmış bir talep olmadan zarara uğradığını iddia etmesi mümkün değildir. Bu konuda takdir mahkemededir.
Mahrum kalınan kâr miktarının ne kadar olduğuna ilişkin tek kaydın davalı elinde olduğunun Sayın Mahkemece takdiri halinde davalı … kayıtlarının incelenmesi gerekebilir. Davacı “bayiler” ve “aboneler” olarak ayırdığı bir liste sunmuştur. Davacının 2006 ve 2007 olarak verdiği listede 2006 yılı için 35.025, dakika 2007 yılı için de 94.365, 68 dakika görünmektedir. Davalı bu belgeye her hangi bir karşı belge sunmuş değildir. Ancak bu belgeden yola çıkarak davalı defterlerinin incelenmesi, davaca tarafça talep edilebilecek mahrum kalınan kâr rakamının hesaplanması için yeterli bulunmamaktadır.
Davacının 21.6.2010 tarihli dilekçesinde yaptığı hesaplamalar ise, 3.000.000 dakikanın geçerli olduğu varsayımına dayanmaktadır. Davacı bu hedefe ulaşamadığı için bu hesaplama ancak sayın mahkemenin bu hedefe ulaşılamamasında davalıyı kusurlu görmesi ve bu kusurlu davranışlar olmasaydı bu hedefe ulaşılabilirliğinin kabul edilmesi halinde geçerli olacaktır.
Portföy tazminatı (müşteri tazminatı) bakımından aşağıdaki değerlendirmeler yapılmalıdır: Portföy tazminatı haksız fesih halinde gündeme gelebilecek bir taleptir. Doktrinde ve yargısal içtihatlarda, acente ve tek satıcı dışındaki satıcıların da müşteri tazminatı hakkından yararlanıp yararlanamayacağı hususunda yerleşmiş bir görüş bulunmamaktadır. Türk Hukukunda bu tazminat ilk defa yasal bazda henüz yürürlüğe girmemiş olan Türk Ticaret Kanununda düzenleme alanı bulmuştur. Kanunun 122. maddesi acenteler bakımından konuyu düzenlemekle birlikte son fıkrasında aşağıdaki hükme yer verilmektedir; “Bu hüküm, hakkaniyete ayrı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır”. Böylece münhasır bayilik ve benzeri sözleşmeler gibi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşmede de koşullar var ise müşteri tazminatının kabul edileceği görüşünün bir kanuna girdiği görülmektedir. Ancak kanunda önemli bir sınırlama getirilmiş ve sözleşmenin tekel hakkı vermesi aranmıştır. Kanunun henüz yürürlüğe girmediği ve münhasır olmayan bayilik sözleşmelerinde de bu tazminatın uygulanması yönünde fikir bulunduğu düşünülerek aşağıdaki değerlendirmeler yapılmaktadır.
Ticaret Kanununun bu hükmü ve yine müşteri tazminatının varlık nedeninin aşağıdaki sebeplerin varlığına bağlandığı nazara alındığında; eğer bu sebepler var ise bu tazminatın tanınması gerektiği söylenebilir. Önemli bir müşteri çevresi oluşturma veya müşteri çevresinde önemli artış, fesihten sonra bu müşteri çevresinden ürün sahibinin önemli ölçüde yararlanması, tazminat falep eden satıcı/tek satıcı/bayinin hakkaniyet gereği korunmasının gerekmesi, somut olayda sözleşmede öngörülen dakikaya ulaşılamaması taraflarca kabul edilen vakıa olduğundan önemli bir müşteri çevresinin kazandırılıp kazandırılamadığı düşünülmesi gereken bir olgudur.
Müşteri tazminatı talep edilebilmesi için satıcı/tek satıcı/bayinin müşteri tazminatı talep edebilmesi için üreticinin, bayiin kurmuş olduğu ticari ilişkilerden sözleşmenin sona ermesinden sonra da menfaat elde etmeye devam etmesi gerekir.
Diğer yandan portföy tazminatı verilmesinin hakkaniyete de uygun olması aranmaktadır. Her somut olayda hakkaniyet koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi gerektiği ve sözleşmenin hatıgi sebeple sona erdiği, sona ermede bayiin bir kusurunun bulunup bulunmadığı hususları ile sözleşme süresi ve bu süre boyunca bayiin göstermiş olduğu gayretin nazara alınması gerektiği belirtilmektedir.
Tazminat hesabı konusunda Ticaret Kanununda aşağıdaki hüküm getirilmiştir; “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”.Bu bilgiler çerçevesinde Davacının portföy tazminatı İsteyebileceği kanaati getirilirse davacının evvel emirde kazancını ispat etmesi gerekecektir.” şeklinde mütalada bulundukları görülmüştür.
Dava; “Uzak mesafe telefon hizmetlerinin satış ve pazarlanması, dağıtımı ve ekipman sağlanması” konulu ana bayilik sözleşmesinin haksız feshi iddiasından kaynaklı menfi-müspet-portföy tazminatı ile haksız rekabet tazminatı isteminden ibarettir.
Davalı yan, taraflar arasındaki sözleşmenin 12.6 maddesi gereğince, 15 gün önceden bilgi vermek kaydıyla sözleşmenin neden gösterilmeksizin her zaman feshedilebileceğini, davacı iddalarının yersiz olduğunu ek protokolde taahhüt edilen performans kriterini sağlayamadığını, sözleşmeyi davacı yanın ihlal ettiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki ihtilaf; sözleşmenin herhangi bir neden gösterilmeksizin heran feshinin mümkün olup olmadığı, davalı tarafın sözleşmeyi haksız olarak feshedip etmediği ve bu çerçevede davacı yanın menfi-müspet-portföy tazminatı ile haksız rekabet tazminatı isteminde bulunup bulunamayacağı hususlarında toplanmaktadır.
Sözleşmenin davacı tarafça feshedildiği hususunda yanlar arasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Taraflar arasındaki sözleşmenin 12/6. maddesinde “Global İletişim iş bu sözleşmeyi ana bayi tarafından üstlenilen yükümlülüklerin ihlal edilmesi, ticari itibarin korunması gibi nedenlerle veya burada yazılmamış olsa dahi gerekli gördüğü hallerde ve tek taraflı iradesiyle 15 gün öncesinden yapacağı bildirim ile sona erdirebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede herhangi bir süre öngörülmüş değildir. Süresiz sözleşmeler makul fesih ihbar süresi verilmek suretiyle her zaman feshedilebileceği gibi sözleşmede belirtilen nedenlerle de feshedilebilir. Betimlenen sözleşmenin 12.6. maddesi davalı yana herhangi bir neden göstermeksizin 15 gün önceden bildirim suretiyle sözleşmenin feshi hakkını tanımıştır. Dolasıyla davalı yanın fesih bildirimi sözleşmesel hakka dayanmaktadır ve haksız fesih olarak nitelendirilemez.
Aksi düşünülse dahi; davacı taraf ek protokolde taahhüt edilen 3.000.000 dakika kriterini yerine getirmediğini ikrar etmiş durumdadır. Ancak anılı kriteri davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle yerine getirmediğini savunmuştur. Davacı yan; davalının abonelerin faturalarını ödemesi için gerekli ödeme noktalarını oluşturmadığı, kendisinin teklif ettiği bayileri onaylamadığı, kendisini devreden çıkararak bayi oluşturduğu, haksız rekabette bulunduğu v.s hususları sözleşmeye aykırı davalı davranışları olarak ileri sürmüş ise de, bu hususları kanıtlayabilmiş değildir, aksine davacı taraf evrak getiremediği için davalının önerdiği bayinin işlemlerinin yapılamadığı dosya kapsamıyla belirlenmiştir. Dolasıyla davacı taraf sözleşmenin eki sayılan protokolde betimlenen performans dakikasına ulaşamadığı gibi bayilik işlemlerinin takibinde de gerekli hassasiyeti göstermediği ve bu anlamda davalıdan sözleşmeye devam etmesinin beklenemeyecek olması nedeniyle davalının fesih bildiriminin haklı nedene dayandığı mahkememizin kabulündedir.
Taraflar arasındaki sözleşme davalı tarafça haklı nedenle feshedildiğinden davacı yan sözleşmeden kaynaklı olarak menfi ve müspet zarar talebinde bulunamaz. Davacı yanın haksız rekabet tazminat talebi yönünden ise; ileri sürülen haksız rekabet eylemleri kanıtlanamadığından bu tazminat talebi de yerinde görülmemiştir. Ayrıca davacı yan, portföy tazminatı talebinde bulunmuş ise de, taraflar arasındaki sözleşme tek satıcılık sözleşmesi mahiyetinde olmayıp sözleşmede portföy tazminatını da düzenleyen herhangi bir hüküm bulunmadığından ve davacı taraf gerekli performans kritilerlerini sağlayamadığı gibi davalının faydalanacağı ciddi müşteri portföyü oluşturduğunu da kanıtlayamadığından bu tazminat talebi açısından da istem yerinde görülmemiştir.
Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya münderecatından edenilen vicdani kaanat gereğince; yerine görülmeyen davanın reddine dair hüküm davacı vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/12515 Esas, 2018/188 Karar ve 29/01/2018 tarihli ilamı ile;
“Dava, sözleşmeden kaynaklanan tazminat alacağına ilişkindir. Taraflar arasındaki 09.02.2006 tarihli sözleşmenin feshini düzenleyen 12/1 maddesinde “Taraflardan birinin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmemesi halinde diğer taraf 30 gün öncesinden diğer tarafa yazılı bildirimde bulunmak şartı ile sözleşmeyi feshedebilir.” denilmektedir. Yine 12/6 maddesinde “Global İletişim işbu sözleşmeyi Ana Bayi tarafından üstlenilen yükümlülüklerin ihlal edilmesi, ticari itibarın korunması gibi sebeplerle veya burada yazılmamış olsa dahi gerekli gördüğü hallerde ve tek taraflı iradesi ile 15 gün öncesinden yapacağı bildirim ile sona erdirebilir.” hükmü yer almaktadır.
Sözleşmenin davalı tarafından feshedildiğinde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda sözleşmenin haklı gerekçeyle feshedildiğini öncelikle davalının ispat etmesi gerekmektedir. Yukarıda bahsi geçen sözleşme hükümlerinde 30 ve 15 günlük fesih bildirim süreleri belirlendiği görülmektedir. Davalının 24.04.2007 tarihli ihbarnamede herhangi bir süre vermeksizin sözleşmeyi tek taraflı feshettiği anlaşılmakla, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin ispat edilmemesi halinde, talep edilen alacak kalemlerinin tahakkuk edeceği hususundaki ispat yükünün davacı tarafa geçeceği gözetilerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, davanın tamamıyla ilgili ispat yükünün davacı üzerinde olduğundan hareketle yazılı şekilde ret kararı verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.”gerekçesi ile bozularak mahkememize tevzi olmuş, 2019/556 esasına kaydedilmiş ve yargılamaya mahkememizce devam olunmuştur.
Mahkememizce yapılan açık yargılama sonucunda; usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, bozma ilamı doğrultusunda yapılan inceleme neticesinde, davalı …’in feshinin sözleşmenin 12.6. maddesindeki 15 günlük süreye uygulmaksızın yapıldığı anlaşıldığından haksız fesih niteliğinde olduğu, feshin haksız olması halinde davacı şirketin tazminat talebinde bulunabileceği, davacı yan menfi ve müspet zarar ile birlikte komisyon tazminatı ve portföy tazminatı talebinde bulunmakla, taraflar arasındaki sözleşmenin anabayilik sözleşmesi özelliğinde olduğu ile taraflar arasındaki sözleşmeyle davacıya münhasırlık yetkisinin verilmediği dikkate alındığında ve TTK’nun 122. maddesi ile denkleştirme (portföy) tazminatına ilişkin olarak acenteler için düzenleme yapıldığından davacı şirket davalının acentesi olmadığından, davacı şirketin yasadan ve sözleşmeden doğan portföy tazminatı hakkının bulunmadığı, mahrum kalınan kar talebine ilişkin dosya kapsamında davacı yanın zararının miktarını ispata elverişli delillerinin mevcut olmadığı, davacı yanca dosya kapsamına 2006 ve 2007 yıllarına ilişkin liste sunulmuş ise de, davalı kayıtlarının incelenmesi halinde dahi davacının kazandırdığı bu bayilere ilişkin listenin davacının bu bayilerden daha önce kazandığı komisyon miktarını sunmuş olması halinde denetlenerek var ise kar mahrumiyetinin tespit edilebileceği, davacı yanca zararının miktarını ispata elverişli deliller sunulmadığı gibi ek rapor için bilirkişilere takdir edilen ücretin kesin sürede yatırılmaması nedeniyle bilirkişi raporu alınmasına yönelik delile dayanma hakkından da kesin sürenin hüküm ve sonuçları gereğince vazgeçilmiş sayıldığı, zararın doğduğunu ispat etmek kadar miktarının da ispatlanmasının elzem olduğu, tüm dosya kapsamı ve toplanılan delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesi sonucunda bozma ilamı sonrasında yapılan inceleme gereğince mahkememizde davacı yanın davasını kabule yeterli hukuki ve vicdani kanaat oluşmadığından davanın reddine dair açıklanan gerekçelerle aşağıdaki hükmün kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 59,30 TL karar harcının davacının peşin yatırdığı 283,50 TL harçtan mahsubu ile artan 224,20 TL harcın davacıya iadesine,
3-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir edilen 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük kesin süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/04/2021

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza