Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/552 E. 2020/141 K. 26.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/552 Esas
KARAR NO : 2020/141
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 02/09/2019
KARAR TARİHİ : 26/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sabit olan alacağına ilişkin olarak …. İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasından icra takibi başlatılmış, gönderilen ödeme emri davalı – borçlu şirkete tebliğ edilmiş, muhatap borçlu tarafından tamamı ile hakssız ve kötü niyetli olarak sadece zaman kazanmak adına borca ve yetkiye itiraz etmek sureti ile takibin durdurulmasını sağlamış, tarafa yetki itirazı kabul edilmediğinden yapmış olduğu arabuluculuk başvurusunda da borçluyla anlaşma sağlanamamış, icra takibinin dayanağı teşkil eden fatura itibari ile icra takibi alacağının sabit olduğunu, itirazın hiç bir yasal dayanağının bulunmadığını, icra takibi konusu alacağının, müvekkil ve davalı borçlu şirket arasında bulunan fatura itibari ile sabit olup itiraz tamamı ile kötü niyetli, davalı şirket müvekkilin alacağını tarafça takibe başlanmadan ödemediği gibi icra takibine de asılsız beyanlarda itiraz ederek takibin durmasını sağlamış, davaya konu icra takibindeki alacağı ispatlayan faturadan da anlaşılacağı üzere icra takibine yapılan itiraz haksız ve kötü niyetli, davalı borçlunun iş bu itirazla zaman kazanmak istediğinin açık olduğunu, borçlunun itirazı hiçbir şekilde kabul edilebilir olmamakla birlitke alacağının likit olması sebebiyle, borçlunun aynı zamanda İİK’nın ilgili hükümlerine göre alacağın %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına da mahkum edilmesi gerektiğini, davanın kabulü ile davalı – borçlu şirketin icra dosyasına vaki haksız ve kötü niyetli itirazının iptali ile takibin devamını, haksız ve kötü niyetli itiraz nedeni ile davalı – borçlu şirketin %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı tarafa çıkarılan tebligatların usulüne uygun tebliğ edildiği ancak herhangi bir cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; mal satımına konu faturaya dayalı alacak talebi ile başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İtirazın iptali istemine konu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası UYAP üzerinden celp edilmiştir.
Alacak istemine dayanak faturanın ibrazına müteakip BA kayıtlarının celbi için … Vergi Müdürlüğü’ne yazı yazılarak inceleme yapılmıştır.
Davalı tarafça takibe itirazında İcra Müdürlüğü’nün yetkisine de itiraz edilmiş ise de tatbiki gereken HMK’nın 10. ve TBK’nın 89. maddeleri uyarınca para borçları yönünden ifa yerinin alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeri olması, taraflar arasındaki ticari ilişkinin açıkça reddedilmemesi bağlamında davacının ikametgahı mahkemelerinin yetkili olması kapsamında somut olayda davacının yerleşim yeri itibariyle İstanbul İcra Müdürlüğü’nün yetkili olduğu anlaşılmakla, davalı yanın yetki itirazının yerinde olmadığı kanaatine varılmakla yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememizce görevlendirilen mali müşavir bilirkişi … marifetiyle hazırlanan 23/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ”…Borçlu temerrüdünü düzenleyen TBK’nın 117. Maddesi uyarınca, muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer, bu bağlamla ilgili hüküm uyarınca muaccel ve ifası mümkün olan bir borcun, ifayı kabule hazır bir alacağın varlığına rağmen zamanında ifa edilmemesi ve kural olarak alacaklının ihtarıyla borçlu temerrüdü oluşmakta, bu anlamda dosyada herhangi bir ihtarın olmadığını, sözleşmede borcun ifa edileceği günün taraflarca belirlenmediğini, yani belirli bir vadenin söz konusu olmadığını, bu durumda davalının mütemeerid olmadığının tespit edildiğini, bu nedenle herhangi bir faiz hesaplanmasına gerek olmadığını, taraflarında mahkemenin ihtarına rağmen ticari defter ve belgelerini incelemeye sunmadığı, ibrazdan kaçındığı, davacının, davalıya ödeme emrine konu fatura içeriği mal/ürünleri teslim ettiğine dair dosyaya bir bilgi ve belge sunamadığını, davalının vergi dairesine BA formları vermesinin zorunlu olmadığı ve davalı tarafından vergi dairesine davacıdan mal/hizmet aldığına dair bildirimin olmadığını, bu nedenlerle davacının ödeme emrine konu fatura içeriği mal/hizmeti davalıya verdiği ve bunun karşılığında davalıdan alacaklı olduğunu ispatlayamadığını…” mütalaa ettiği görülmüştür.
Huzurdaki davada davalı tarafın takibe itirazında davacı taraftan ürün/ mal satın almadığını, teslimin gerçekleşmediğini ileri sürdüğü görülmüş olup uyuşmazlığın; davacının faturaya dayalı olarak alacak isteminde haklı olup olmadığı, fatura içeriğinin kesinleşip kesinleşmediği ve fatura konusu malların davalıya teslim edilip edilmediği hususlarında toplandığı anlaşılmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; ”Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın m. 23/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6762 sayılı TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)
Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.”
Anılı kanuni düzenlemeler ve içtihatlar ışığında somut olaya bakıldığında mahkememizce davacının dava ve takip konusu faturada kayıtlı malları davalıya satıp teslim ettiğini kesin delillerle kanıtlaması gerektiği sonucuna varılmış ve davacı vekiline takibe dayanak faturanın tebliğ edildiğini, mal tesliminin yapıldığını gösterir imzalı sevk irsaliyelerinin ibrazı için süre verilmiş ancak davacı vekili tarafından yalnızca faturanın ibraz edildiği görülmüş olup faturaların tebliğine ilişkin herhangi bir belge ve sevk irsaliyesinin ibraz edilmediği anlaşılmıştır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2014/12574 esas, 2014/16692 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere fatura içeriği malların teslim edildiğinin ispat külfeti davacıya aittir, ayrıca tek başına fatura düzenlenmesi de alacağı kanıtlamaya yeterli olmayıp faturanın tebliğ edilip itiraza uğramadığı hususunun da ayrıca ispatlanması gerekmektedir. Huzurdaki davada ise takibe dayanak faturanın davalı kayıtlarına alındığını gösterir BA kayıtlarına rastlanılmadığı gibi davacı taraf yalnızca fatura ibraz etmekle ispat külfetini yerine getirememiş olup yemin deliline de açıkça dayanılmadığı görülmekle sübut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafından yatırılan 421,39-TL harçtan 54,40-TL’in mahsubu ile bakiye 366,99-TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/02/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır