Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/185 E. 2020/348 K. 08.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/185 Esas
KARAR NO : 2020/348

DAVA : İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/03/2018
KARAR TARİHİ : 08/09/2020

İstanbul Anadolu …Asliye Ticaret Mahkemesinin 19/02/2019 tarih, 2018/397 esas-2019/199 karar sayılı yetkisizlik kararı ile mahkememize tevzi edilen dosyanın mahkememizde yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında cari hesap sözleşmesi ve acentalık sözleşmesi çercevesinde ticari ilişki olmuştuğunu, müvekkili şirketin muhasebe kayıtlarında, davalı Şirketin takip tarihi itibari ile 118.820,28- TL müvekkili şirkete borçlu olduğunu, davalının borcunu ödemediğini, ticari ilişki çerçevesinde müvekkilin davalı-borçludan olan cari hesap alacağını tahsil için …İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, borçlunun haksız ve kötüniyetli olarak takibe itiraz ettiğini, borçlunun haksız ve kötüniyetli itirazının iptalini, takibin devamı ve borçlunun %20 den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı-borçluya yükletilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinde ikame edilen huzurdaki davanın yetkisizlik nedeniyle reddinin gerektiğini, davacı tarafından talep ettiği alacağa ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadığını, bu bağlamda bundan sonra yapılacak açıklamalara muvafakatlarının bulunmadığını, davacı müvekkili şirketin acentesi olarak faaliyet göstermekte olduğunu, davacı ile müvekkil şirket arasında “Acentelik Sözleşmesi” ve “Cari Hesap Sözleşmesi” ve “Kiralık Araç Sözleşmesi” imzalandığını, davacı söz konusu sözleşme kapsamında müvekkili şirketin Orhanlı Bölge Müdürlüğü’ne bağlı …Şubesi’nde kargo taşımacılığı faaliyetini yürüttüğünü, davacı taraf söz konusu acentelik sözleşmesini haksız ve mesnetsiz iddialar ile herhangi bir haklı neden olmaksızın feshettiğini, davacı tarafça 23.10.2017 tarihinde müvekkili şirket aleyhine… İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosya ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, davacı tarafça vadesi gelmemiş alacaklar için de talepte bulunulduğunu, davacı tarafça dosyaya bir kısım ödeme yapılmış olduğunu, takip tutarı olan 118.820,28 TL’ye itirazın iptali sebebi ile işbu dava ikame edildiğini, haksız ve mesnetsiz iddialara dayanılarak açılan işbu davanın usul ve esas yönünden reddini, davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli delillerde celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce UYAP üzerinden celp edilen … İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı icra dosyasının yapılan tetkikinde; takibin davacı tarafça davalı aleyhine cari hesap alacağına istinaden faizler dahil toplam 118.820,28 TL alacağın avans faizi ile birlikte tahsili için yapılan ilamsız icra takibinden ibaret bulunup davalının vekili marifetiyle yasal süre içerisinde sunduğu itiraz dilekçesi ile; ödeme emrine, borca, ferilerine itiraz ettiği, takibin durduğu ve davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak bilirkişi Dr…. tarafından düzenlenen 21/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
“Davacı ve davalı şirketlerin ticari defterleri ve muhasebe kayıtları ile dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler üzerinde yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda;
Davacı ve davalıya ait 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ait envanter defterinin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu, defterlerin birbirini teyit eder şekilde tutulduğunun görüldüğü,
Davacı şirket ile davalı şirket arasında dava dosyası ekinde de sunulduğu üzere 01 Haziran 2012 tarihinde “Acentelik Sözleşmesi” ve 02.11.2016 tarihinde “Cari Hesap Sözleşmesi” nin imzalandığı görülmüştür. Acentelik Sözleşmesi kapsamında davacı şirket davalı şirketin Orhanlı Bölge Müdürlüğüne bağlı … Şubesinde kargo taşımacılığı faaliyetini yürütmüştür.
Öte yandan taraflar arasında imzalandığı ifade edilen ancak dava dosyasında yer almayan “Araç Kiralama Sözleşmesi” davalı tarafından delil listesine eklenmesine ve daha sonra mahkemeye sunulacağı ifade edilmesine rağmen bahse konu araç kiralama sözleşmesi mahkeme dosyasına sunulmamıştır. Ayrıca, bahse konu sözleşme bilirkişi olarak davalı taraftan talep edilmesine rağmen sözleşmeye ulaşılamadığı bilgisi verilmiştir.
Davacının 31 Mayıs 2017 tarihinde acentelik sözleşmesini feshetmesi nedeniyle 2018 ve sonrasında herhangi bir ticari faaliyet gerçekleşmemiş, 2018 ve 2019 yılına alt bakiyelerin 2017 yılından gelen bakiyeler olduğunun belirlendiği,
Davacının 2019 yılı ticari defterlerine göre davalıdan 131.979,83 TL alacaklı olduğu görülmektedir. Ancak davacının muhasebe yetkilisinin tarafıma iletmiş olduğu bilgiye göre, davalı tarafından Nisan 2017 ayında 20.000 TL ve Mayıs 2017 ayında 20.000 TL olmak üzere toplam 40.000 TL’lik çek ödemesinin davacının muhasebe kayıtlarına yansıtamadığı hususu dikkate alındığında, davacının ticari defterlerine göre davalıdan 91.979,83 TL alacaklı olduğunun görülmektedir.
Davalının ticari defterlerine göre davacı ile olan ticari işlemleri neticesinde davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı görülmektedir.
Davacının 2017 yılı ticari defterlerine göre davalı tarafından davalı adına düzenlenen 22.06.2017 tarihli 81.044,15 TL’lik fatura, 30.06.2017 tarihli 9.742,29 TL’lik fatura ve 31.07.2017 tarihli 590,05 TL tutarındaki fatura olmak üzere bu üç fatura toplam tutarı olan 91.376,49 TL’nin davacı tarafından kabul edilmeyip iade edilmesi, davalı tarafından tekrar düzenlenen üç adet faturaya karşılık olarak davacının da 91.376,49 TL’lik faturaların düzenlenmesi sonucu, 91.376,49 TLlik tutarın ilgili hesabın önce alacağına sonra borcuna kaydedilmesi nedeniyle karşılıklı aynı tutarlarda muhasebe kayıtlarının oluşturulduğu görülmüştür. Dolayısıyla davacının ticari defterlerine göre alacaklı olarak göründüğü tutarın, davalı tarafından davacı adına düzenlenen ve davacı tarafından kabul edilmeyerek davalıya iade edilen 3 adet faturadan kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Davalı tarafından düzenlenen ancak davacı tarafından kabul edilmeyip davalıya iade edilen 3 adet faturanın içeriğinin incelenmesi neticesinde;
30.06.2017 tarihli 9.742,29 TLlik fatura ile 31.07.2017 tarihli 590,05 TL’lik fatura içeriklerinin taraflar arasında akdedilen sözleşmeler kapsamında önceki aylarda da davalı tarafından davacı adına düzenlenen diğer fatura içeriğindeki mal ya da hizmetlerle aynı/benzer kapsam ve içerikte olduğu,
30.06.2017 tarihli 9.742,29 TL’lik faturada ölçüm tartım açıklamasıyla yer alan 2.500 TL’lik tutara ilişkin ölçüm tartım raporları tarafıma iletilmiş olmasına rağmen önceki aylarda 30 günlük süre için hesaplanan faturalardaki ölçüm tartım bedelleri göz önüne alındığında 15 günlük süre için hesaplanan 30.06.2017 tarihli faturadaki Ölçüm tartım bedelinin nispeten yüksek olduğu,
22.06.2017 tarihli 81.044,15 TL’lik faturanın ise PERSONEL KIDEM TAZMİNATI açıklamasıyla davacı tarafta çalışan 7 personelin davalı tarafa geçiş yapması nedeniyle taraflar arasında İmzalanan Acentelik Sözleşmesinin 27. Maddesinin e bendinde yer alan hüküm uyarınca düzenlendiği belirlenmiştir.
SONUÇ:
1) Davacının ticari defterlerine göre davalıdan 91.979,83 TL alacaklı olduğu görülmesine rağmen, davalı tarafından davacı adına düzenlenen 3 faturanın taraflar arasında düzenlenen sözleşme hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi nedeniyle, bu Üç fatura toplamının da davacının muhasebe kayıtlarında alacak kaydı olarak yer alması gerekeceğinden, davacının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmadığı,
2) Davalının ticari defterlerine göre davacı ile olan ticari izlemleri neticesinde davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı,
3) İş Kanunu ve İş Mevzuatı hükümlerine göre işçinin işten ayrılması sürecinde hangi koşullarda ve durumlarda kıdem tazminatı almaya hak kazanacağı, başka bir ifade ile personelin işten ayrılması durumunda hangi hallerde işverenlerce kıdem tazminatı ödeneceği mevzuat hükümleri ile belirlenmiş olduğundan, davacıdan davalı tarafa geçiş yapan 7 personelin tamamının kıdem tazminatına hak kazanmadan aynlması halinde Davalı tarafça ilgili personellere kıdem tazminatının ödenmeyecek olması nedeniyle davalının davacı taraftan Personel Kıdem Tazminatı açıklamasıyla atmış olduğu toplam 81.044,15 TL davalının yapmış olduğu olağan ticari faaliyetler neticesinde elde etmiş olduğu bir gelir değil de, imzalamış olduğu sözleşme hükümleri uyarınca davacıdan almış olduğu bir gelir kalemi olacağı, sonuçlarına ulaşılmıştır.” şeklinde mütalaada bulunmuştur.
Mali müşavir bilirkişinin yanına iş hukukunda uzman bilirkişi … eklenerek tarafların da rapora itirazlarının karşılanması amacıyla alınan 20/03/2020 tarihli ek raporda özetle;
Sayın mahkemenin 08.10.2019 tarihli ara kararının 2. Maddesine göre, davalı vekilinin 20.01.2020 tarihli dilekçesinde, araç kiralama sözleşmesi, Haziran/2017 ayı ve öncesi ölçüm tartım raporları, hasar tanzim yansımaları listesi, sahte teslimat ve gerçek dışı devir beyanı yansıtmaları listesi, sahte teslimat ve gerçek dışı devir beyanı yansıtmaları listesinin istendiğini, anılan belgelerin CD olarak sunulduğunu beyan ettiği ve bir adet CD’nin dosyaya dahil edildiği görülmüştür.
Davacı şirket, davalı şirket ve dava dışı aşağıda (tablo: 1) de isimleri yer alan işçiler arasında 15.06.2017 tarihinde “İş Sözleşmesi Devir Protokolü” imzalandığı, protokolde, davacı şirketin devreden, davalı şirketin devir alan İşveren olduğu ve protokolün 5. Maddesinde, işçinin bu protokol tarihine kadar devreden işverene karşı doğmuş alacaklarına her hangi bir surette halel getirmemekte olup, devralan işveren bu borçları iş kanunu hükümlerine göre üstlendiği belirtilmiştir.
Kıdem tazminatı hesaplama tablosunda davacı şirket aleyhine çıkarılan işçilik alacakları aşağıdaki gibidir.
Sıra Adı Soyadı Giriş tarihi Ayrılış tarihi Kıdem Taz.
1 … 3.02.2014 15 06.2017 12.705,80
2 … 2.07.2016 15.06.2017 2.190.44
3 … 13.10.2009 15.06.2017 18.098,77
4 … 11.03.2015 15.06.2017 5 356,57
5 … 01.04.2014 15 06.2017 7.642,04
6 … 15.09.2011 15.09.2017 21.486.28
7 … 01.01.2006 15.06 2017 13.564,25
TOPLAM =81.044,15
Davaya konu …İcra Müdürlüğünün… esas sayılı dosyasındaki talep ve ödemeler aşağıdadır.

Tarih Talep Açıklama
118 820,28 TL 23/1/2017 Can Hesap Alacağı
Ödemeler
30 05 2017 4.817,35 Kiralık Araç Alacağı
30.10.2017 5.035,35 Kiralık Araç Alacağı
30.10.2017 6.038,65 Kiralık Araç Alacağı
30.10 2017 7.531,35 Kiralık Araç Alacağı
30.10 2017 4.003,15 Kiralık Araç Alacağı
30.10.2017 1.368,00 Acenta Alacağı
4.05.2018 5.091.45 Takibin kesinleşen 28.811,39 TL üzerinden hesaplanan icra masraf+faiz+vekalet ücreti
Kısmı İtiraz
90.008,39
Kıdem tazminatı acısından değerlendirme:
Dosya kapsamından, davanın tarafları arasında 01.06.2012 tarihinde Acenta sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin davacı şirket tarafından feshedildiği, Acenta sözleşmesinin 27/e maddesinin 1. fıkrasına göre 15.06.2017 tarihinde davacı şirket, davalı şirket ve dava dışı işçiler arasında “İş Sözleşmesi Devir Protokolü” imzalandığı, 27/e maddesinin 6. fıkrasına göre personelin sözleşmesinin devir edildiği 15.06.2017 tarihi itibariyle 81.044,15 TL kıdem tazminatına ilişkin faturanın düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Esasen davalı şirket tarafından düzenlenen 81.044,15 TL tutarlı faturanın Acente sözleşmesine dayanarak Personel Kıdem Tazminatı karşılığı düzenlendiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu, acente sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle davalı şirketin, koşulları oluşmadan (işçilere her hangi bir ödeme yapmadan) sözleşme hükümlerine dayanarak işçilere ödenmesi gereken kıdem tazminatını peşinen davacı şirkete fatura edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nda iş sözleşmesi devrine ilişkin herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Ancak, İş Kanunu’nda bu konuya ilişkin herhangi bir hükmün yer almaması, iki tarafa borç yükleyen iş sözleşmesinin devrinin mümkün olmayacağı anlamına gelmemektedir.
Zira, İş Kanununda düzenlenmeyen bir konu söz konusu olduğunda genel hukuk kurallarının uygulanması söz konusu olacaktır. Nitekim bu konu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (“TBK”) 429. Maddesinde şöyle düzenlenmektedir.
“Hizmet sözleşmesi, ancak işçinin yazılı rızası alınmak suretiyle, sürekli olarak başka bir işverene devredilebilir. Devir işlemiyle, devralan, bütün hak ve borçları ile birlikte, hizmet sözleşmesinin işveren tarafı olur. Bu durumda, işçinin, hizmet suresine bağlı hakları bakımından, devreden işveren yanında işe başladığı tarih esas alınır.”
Madde hükmünden de anlaşılabileceği üzere, hizmet (iş) sözleşmesinin devri için bazı şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartlar;
• Sözleşmeye dayanan bir borç ilişkisinin varlığı,
• İşçinin, söz konusu sözleşme devrine ilişkin yazılı rızasının bulunması, ve
• Devir işlemiyle, devralan şirketin bütün hak ve borçlan ile birlikte hizmet sözleşmesinin tarafı olmasıdır.
Bu noktada önemle belirtilmelidir ki; iş sözleşmesi devrinde göze çarpan en önemli husus, TBK m. 429 uyarınca işçinin bu devre yazılı muvafakat vermesidir. Başka bir deyişle, iş sözleşmesi devredilecek işçi bu devri kabul etmek zorunda değildir.
İşverenin, işçinin iradesi olmaksızın böyle bir uygulamaya gitmesi ve işçinin de kabul etmeyerek diğer işverene ait işyerinde işbaşı yapmaması halinde, iş sözleşmesi işveren tarafından feshedilmiş kabul edilecektir.
Yargıtay bir kısım kararlarında, işçinin rızasının alınıp alınmaması olgusunda da sınırlama getirmiş ve işçinin çalışma şartlarında değişiklik yapılıp yapılmadığının irdelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Buna göre, işçi nakli ile işçinin çalışma şartlarında olumsuz bir değişiklik meydana gelmiyorsa (örneğin iş yerine ulaşım mesafesinde bir artış olmuyorsa, ücretinde herhangi bir indirime gidilmemişse vb.) bu durumda işçinin nakle muvafakat etme şartı aranmamakta ve işçiye bu suretle sözleşmesini feshetme hakkı tanınmamaktadır.
Hizmet sözleşmesinin devri ile birlikte, devreden işveren ile işçi arasındaki iş ilişkisi sona erdiği için, devreden işverenin devir tarihinden sonraki alacak ve borçlar konusunda herhangi bir sorumluluğu doğmamaktadır. Bu tarihten itibaren doğan hak ve borçların sahibi sözleşmeye taraf olan devralan işverendir.
Ancak, devreden işveren döneminde doğmuş fakat ödenmemiş olan işçilik alacakları bakımından sorumluluğun tespiti konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle doktrinde devreden ve devralan işverenlerin devir tarihine kadar alacaklara ilişkin sorumluluklarının, işyeri devrini düzenleyen 4857 sayılı İş Kanunun 6 ncı maddesi ve 1475 sayılı mülga İş Kanununun yürürlükteki 14 üncü madde hükümlerinin kıyasen uygulanması sonucunda belirlenmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Esasen protokolün 5. Maddesinde, işçinin bu protokol tarihine kadar devreden işverene karşı doğmuş alacaklarına her hangi bir surette halel getirmemekte olup, devralan işveren bu borçlan iş kanunu hükümlerine göre üstlendiği belirtilmiştir.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 6.maddesine göre işyeri veya işyerinin bir bölümü başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçlan ile birlikte devralana geçer. Devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan İşveren birlikte sorumludurlar.
Somut olayda, iş sözleşmesinin devrine ilişkin olarak davacı işçinin imzasını içeren üçlü “İş Sözleşmesi Devir Protokolü” imzalanmıştır. Hizmet sözleşmesinin devri sonucunda işçi ile devreden işveren … Ltd. Şti. arasındaki iş ilişkisi sona ermiştir. Ancak, iş sözleşmesi yeni işveren ile herhangi bir kesintiye uğramadan devam etmektedir. Hizmet sözleşmesinin devri ile birlikte sözleşmeye bağlı tüm hak ve borçlar bir değişikliğe uğramadan devralan davalı işveren şirkete geçmiştir.
Davalı işverenin, dava dışı işçilerin kıdem tazminatını davacı şirkete rücu alacağının yasal dayanağı 6098 sayılı TBK’dur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 167’nci maddesinin l’nci fıkrasına göre “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar.
“6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 167’nci maddesinin 2 ve 3’ncü fıkralarına göre “Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.
Borçlulardan birinden alınamayan miktarı, diğer borçlular eşit olarak üstlenmekle yükümlüdürler. ” Bu yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, davacı alt işveren ile davalı asıl işverenler işçiye karşı müteselsilen sorumlu bulunsalar da kendi aralarındaki İç ilişkide (rücuda) teselsül olamayacağından, her biri kendi dönemi ile sınırlı olarak sorumlu olacaktır.
T.C.YARG.13. H.D.E. 2016/15019,K. 2018/7581,T. 3.7.2018 kararında;
“…Davacı, hizmet alım ihalesinin davalı tarafından üstlenildiğini, ihale şartnamesine göre, davalı yüklenicinin çalıştırdığı işçileri iş hukukundan doğan her türlü işçilik hakları ile ilgili ücret ve tazminatlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış olup, dava dışı işçinin işçilik alacaklarının tahsili için açtığı dava sonunda hesaplanan miktarın eldeki davanın tarafı olan davacıdan tahsiline karar verildiği ve davacı tarafından ödendiği ihtilafsızdır, taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı işçiye ödenen kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti, tazminatı alacağından hangi tarafın veya tarafların ne oranda sorumlu olduklarına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikte taraftar arasındaki sözleşme hükümlerine, aynı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkla ilgili verilmiş mahkeme kararları ve tazminat genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmelidir… “
Görüleceği üzere Yargıtay’ın konuya ilişkin kararlarıyla kabul edilen görüşleri, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre, sözleşmede hüküm bulunmaması halinde ise genel hükümlere göre davanın çözümlenmesi gerektiği yönündedir.
Dosyada mübrez Acente sözleşmesinin 27. maddesi e bendi düzenlemesi ve üçtü protokol devir eden davacı … Ltd. Şti/nin, iş sözleşmesini devir alan davalı …’ye karşı işçilik alacakları nedeniyle kendi dönemiyle sınırlı olarak tam olarak sorumlu olduğunun kabulü gerekeceği değerlendirilmiştir.
Ancak, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 168’nci maddesinde;
“Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. Alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileşirirse, bunun sonuçlarına katlanır.” Düzenlenmiştir.
T.C.YARG.15. H.D.E. 2016/5491,K. 2018/1240,T. 29.3.2018 kararında ; “… Sözleşme ilişkisi bulunan hallerde rücu ile ilgili özel bir zamanaşımı düzenlemesi de olmadığından sözleşmenin tabi olduğu zamanaşımı süresi uygulanmalıdır. Rücu hakkı başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelik tazminat niteliğinde bir talep hakkı olduğundan, alacaklıyı tatmin eden kişi alacaklının hakkından bağımsız kendi şahsında doğan bir hak elde etmekte olup rücu hakkı dava dışı alacaklıya ödemenin yapıldığı tarihten başlayacaktır. Bu sebeple ödemeler değişik tarihlerde yapılmış ise zamanaşımı, tamamının ödendiği tarihten başlar… ” denilmiştir.
Teknik bilirkişi raporunda, İş Sözleşmesi Protokolü kapsamında davalıya geçiş yapan 7 personelin davalı taraf …KARGO bünyesinde çalışmaya devam ettikleri, personele kıdem tazminatı ile ilgili olarak herhangi bir ödeme yapılmadığı bilgisinin, davalı taraf yetkililerince ifade edildiği belirtilmiştir. Davalı şirket vekilinin bilirkişinin bu tespitine her hangi bir itirazının olmadığı görülmüştür.
Bu itibarla, dosyadaki tüm belge ve bilgilerin nihai takdiri sayın mahkemeye ait olmak üzere, davacı şirket vekilinin bu konudaki kök rapora itirazların yerinde olduğu ve davalı şirketin, işçilere ödemediği kıdem tazminatlarından dolayı davacı şirkete rücu hakkının doğmadığı, giderek davalı şirketin. 81.044,15 TL tutarlı fatura bedeli kadar davacı şirkete borçlu bulunduğunun kabulü gerekeceği sonucuna varılmıştır.
Sayın Mahkemenin 08.10.2019 tarihli ara kararı kapsamında davalı vekili tarafından mahkeme dosyasına sunulan ve içerisinde araç kiralama sözleşmesi, Haziran/2017 ayı ve öncesi ölçüm tartım raporları, hasar tanzim yansımaları listesi, sahte teslimat ve gerçek dışı devir beyanı yansıtmaları listesi bulunan CD’deki bilgilerin incelenmesi neticesinde de; 30.06.2017 tarihli 9.742,29 TL’lik fatura ile 31.07.2017 tarihli 590,05 TL’lik fatura ile ilgili olarak önceki bilirkişi raporunda herhangi bir düzeltme ya da değişiklik yapılmasına gerek bulunmadığı, dolayısıyla, bu iki fatura toplamının davacının muhasebe kayıtlarında alacak kaydı olarak yer alması gerekeceğinden, davacının davalıdan bu iki fatura nedeniyle herhangi bir alacağının bulunmadığı görüşü benimsenmiştir. Kıdem tazminatı tutarına ilişkin değerlendirme ise sadece dosyadaki belge kapsamında yapılmış olup takdiri Sayın Mahkemenize aittir.
SONUÇ:
I.SEÇENEK : Personel Kıdem Tazminatı açıklamasıyla düzenlenen 81.044,15 TL’nin davalının yapmış olduğu olağan ticari faaliyetler neticesinde elde etmiş olduğu bir gelir değil de, imzalamış olduğu sözleşme hükümleri uyarınca davacıdan almış olduğu bir gelir kalemi olacağının sayın mahkemece kabulü halinde, davalı şirketin, davacı şirkete borcu bulunmadığı,
2.SEÇENEK : Davalı şirketin, işçilere ödemediği kıdem tazminatlarından dolayı davacı şirkete rücu hakkının henüz doğmadığının sayın mahkemece kabulü halinde, davalı şirketin, Personel Kıdem Tazminatı açıklamasıyla düzenlenen 81.044,15 TL tutarlı fatura bedeli kadar davacı şirkete borçlu bulunduğunun kabulü ile, davacımn asıl alacak miktarının 81.044,15 TL olduğu ve davalının itirazının iptali ile takibin 81.044.15 TL üzerinden devamı gerektiği, (takibin itiraz edilen kısmı: 90,00839 TL)
Dava ve takip konusu alacağın likit olup olmadığı ve giderek %20 icra inkar tazminatı talebinin yerinde olup olmadığı hususundaki hukuksal durumun takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu,görüş ve kanaatle heyetimiz tarafından 3 nüsha olarak düzenlenen heyet bilirkişi raporunu takdiri ve değerlendirmesi sayın mahkemenize ait olmak üzere saygılarımızla arz ederim.” şeklinde mütaalada bulunmuşlardır.
Dava, taraflar arasında 2017 yılında feshedilen acentelik sözleşmesi gereğince işleyen açık hesap ilişkisi çerçevesinde davalı yanca kesilen üç faturanın davacı tarafça kabul edilmeyerek iade edilmesi sonucu oluşan hesap bakiyesi nedeniyle davacı tarafça başlatılan icra takibine, davalı yanın itirazının iptali isteminden ibarettir.
Davaya konu takip dosyasında, davalı vekili ödeme emrine itiraz etmiş ise de, takip dosyasına 30.10.2017 tarihinde toplamda 28.811,89 TL tutarında ödeme yapıldığı sabit olup, dava konusu uyuşmazlığın ödenmeyen meblağa ilişkin olduğu, davanın 118.820,28 TL takip talebi üzerinden 28.03.2018 tarihinde açıldığı, harca esas değer belirlenirken davadan önce yapılan ödemenin dikkate alınmadığı görülmekle, 28.811,89 TL bakımından davacının itirazın iptalini talep etmede hukuki yararının bulunmadığı anlaşıldığından bu meblağ yönünden davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanılan delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesi sonucu esasa ilişkin olarak, uyuşmazlık konusu faturaların 30.06.2017 tarihli 9.742,29 TL, 31.07.2017 tarihli 590,05 TL ve 22.05.2017 tarihli 81.044,15 TL bedelli faturalar olduğu, ilk iki faturanın taraflar arasındaki acentelik ilişkisi çerçevesinde düzenli olarak kesilen fatura içerikleri ile benzer içerikte bulundukları, 9.742,29 TL bedelli faturanın 2.500 TL’lik kaleminin ölçüm tartım bedeline ilişkin olduğu, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin 43/a maddesine göre uyuşmazlık halinde davalı şirketin defter ve kayıtlarının münhasır delil olarak kabul edileceğinin kararlaştırıldığı, davalı tarafça sunulan deliller incelendiğinde 9.742,29 TL ve 590,05 TL bedelli iki faturanın davalı kayıtları ile örtüşmediğine dair tespit yapılamadığı, aksine ölçüm tartım raporunda 3.378,21 TL fark tespit edilmesine rağmen faturaya 2.500 TL yansıtıldığının ek raporda belirlendiği, bu nedenle davacının bu iki faturaya yönelik talebinin sözleşmenin 43/a maddesi de nazara alındığında mahkememizce yerinde görülmediği, dava konusu diğer faturanın ise acentelik sözleşmesinin 27/e maddesi kapsamında davalı tarafça davacı acenteden iş sözleşmeleri devralınan işçilerin kıdem tazminatı alacaklarına ilişkin olduğu, mahkememizce iş hukuku alalında uzman bilirkişi tarafından tarafından ek raporda açıklanan hususlar benimsenmekle, taraflar arasındaki sözleşme hükmünün davacı ve davalının işçiye karşı müteselsil sorumluluğuna engel olmayıp taraflar arasındaki rücu ilişkisinde uygulanabilir olduğu, yürürlükteki iş mevzuatına göre işçinin kıdem tazminatı kazanmasının belirli koşullara bağlandığı, bunlardan en önemlisinin iş akdinin sona ermesi olduğu, iş sözleşmesi devir protokollerinin 5. maddesinde protokolün işçinin protokol tarihine kadar davacıya (devreden işveren) karşı doğmuş alacaklarına halel getirmediği ve davalı şirketin (devralan işveren) bu borçları iş kanunu hükümlerine göre üstlendiğine dair düzenleme yapıldığı, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin 27/e maddesinde davacıdan davalıya geçen personelin kıdem tazminatının davacıya fatura edileceğine dair hüküm mevcut ise de, sözleşme maddesinde borcun muaccel olacağı tarihe ilişkin düzenlemenin eksik olduğu, TBK’nun “İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur.” şeklindeki 90. madde hükmü ile sözleşmedeki boşluğun kanun ile tamamlanmasının gerektiği, iş sözleşmesi devredilen işçilerin kıdem tazminatı alacaklarının davalı tarafça anılı faturanın kesildiği tarih itibarıyla doğmadığı belirlenmekle, davalı şirketin dava tarihi itibarıyla dahi işçilere ödeme yapmak durumunda kalmadığı anlaşıldığından, davacının davalı yana işçilerin kıdem tazminatını ödeme borcunun da muaccel olmadığı, davacı yanın bu borcunun davalı yanca işçilere ödeme yapılması halinde davalının rücu istemi dahilinde gündeme geleceği, nitekim bilirkişi raporunda alıntılanan içtihatlara göre ve TBK’nun 167. maddesi gereğince rücu hakkının borcun ödenmesi suretiyle ifada bulunulması halinde doğacağı, neticeten işçilerin henüz doğmayan kıdem tazminatı alacaklarına istinaden düzenlenen 81.044,15 TL bedelli faturanın haklı bir sebebe dayanmadığı anlaşıldığından, bu fatura bedeli nedeniyle davacı yanın davasının kabulüne, takibe konu alacak likit olduğundan takibe en başta yapılan haksız itiraz nedeniyle davalı tarafça ödenen tutar ile kabul kararı verilen alacak toplamına davacı lehine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine, davadan önce takip dosyasına ödenen bedel yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından 28.811,89 TL yönünden açılan davanın usulden reddine dair açıklanan gerekçelerle aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE,
…İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında, takip tarihi itibari ile davacının davalıdan takip dosyasına davalı yanca yapılan ödeme haricinde 81.044,15 TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki itirazın iptali ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren takipte belirtilen oranlarda faiz uygulanmak sureti ile takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Alacağın % 20’si oranına tekabül eden 21.971,21 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Takipten sonra davadan önce 28.811,89 TL tutarında ödeme yapılmış olmakla bu miktar yönünden açılan davanın HMK 114/1-h maddesi gereğince hukuki yarar yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
3- Alınması gerekli 5.536,13 TL karar harcından davacının peşin yatırdığı 1.435,06 TL’nin mahsubu ile 4.101,07 TL ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 1.435,06 TL peşin, 35,90 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 1.470,96 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisine vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinden yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ne göre davanın kabul kısmı üzerinden hesaplanan 11.335,74 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’ne göre davanın esastan red kısmı üzerinden hesaplanan 3.400 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’ne göre davanın usulden red kısmı üzerinden hesaplanan 3.400 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafından yapılan 1.500,00 TL bilirkişi ücreti, 156,25 TL tebligat vs.posta masrafı olmak üzere toplam 1.656,25 TL yargılama giderinden davanın kabul kısmı üzerinden hesaplanan 1.129,68 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair,taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/09/2020
Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza