Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/794 E. 2019/561 K. 25.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/794
KARAR NO : 2019/561

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 29/08/2018
KARAR TARİHİ : 25/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlu yanların, takip dayanağı faturaları ödememesi üzerine, aleyhlerine icra takibi yapıldığını, davalılar alacağın tahsilini geciktirmek amacıyla, mesnetsiz gerekçelerle, haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine itiraz ettiğini, borçlu olmadıklarını beyan ederek takibi durmasını sağladığını, davalıların borca ve ferilerine ilişkin itirazları soyut, gerçek dışı ve dayanaksız beyanlar olduğunu, şirket ortağı ve yetkililerinin TTK’nın 553 ve devamı maddeleri uyarınca sorumluluğu bulunduğunu, davalı yanlar ile müvekkil şirket arasındaki ilişki sözleşmeden kaynaklı olup, para alacağının iadesi söz konusu olduğundan davacı müvekkil şirketin ikametgahı mahkemesi de davaya bakmaya yetkili olduğunu, davalı yanların icra takibine ilişkin, borca itirazının iptaline takibin takip talebindeki şartlarla devamını, icra takibinde yazılı asıl ve feri alacaklarımızın davalı yandan tahsilini, davalıların icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, tensiple birlikte: alacağının teminen borçluların taşınmaz, taşınır malları ile 3. kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine, masraf ve ücreti vekâletin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılara dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmiş ise de; davalılar tarafından Mahkememize cevap dilekçesi ibraz edilmediği anlaşılmıştır.
… 31. İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyasında özetle; 26.897,40-TL tutarındaki toplam alacağın tahsilde tekerrür olmamak şartıyla takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yıllık %16,80 oranındaki gecikme faizi ve işleyecek gecikme faizine ilişkin %18 KDV, icra gideri ve vekalet ücreti ile birlikte tahsilini talep ettiği, davalılar tarafından borca, yetkiye ve takibe itiraz edildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına alınan 22/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Tarafından hesaplanan kaçak elektrik tüketim bedeli (9.886,27-TL) ile davacı elektrik şirketi tarafından hesaplanan kaçak bedelinin (9.886,60-TL) birbiriyle aynı olmasına rağmen davacı elektrik şirketi tarafından, 8.113,50-TL asıl alacak üzerinden takip yapıldığı tespit edildiğini, bu durumun, davalılar tarafından 1.772,77-TL kısmi ödeme yapılmış olabileceğini ya da bu tutarın güvence bedelinden mahsup edilmiş olabileceği olarak değerlendirildiğini, … Satış A.Ş.tarafından, … numaralı tesisattaki kaçak elektrik kullanımından kaynaklı, ödenmeyen gecikmiş enerji bedel alacağının tahsili için, davalılar aleyhine 05.10.2017 tarihinde … 31. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinden kaynaklı, dava tarihi itibariyle 8.113,50-TL asıl alacak, 17.904,26-TL gecikmiş gün faizi ve 3.222,77-TL faizin KDV’si olmak üzere toplam 29.240,53-TL kadar alacaklı olduğunu mütalaa etmiştir.
Dava; İtirazın iptali istemine ilişkindir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanılan delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda; Davacı tarafça; Taraflar arasında … numaralı elektrik aboneliğinden kaynaklı ödenmeyen gecikmiş enerji fatura bedellerinin davalılardan tahsili talebi ile … 31. İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine davalıların itirazlarının iptali talebi ile eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı taraflarca icra takibine sunulan itiraz dilekçesinde; Takipte alacaklı görünen şirkete davalı yanın herhangi bir borcunun bulunmadığı ve alacağın zaman aşımına uğradığından bahisle icra takibine itiraz süresi içerisinde zaman aşımı itirazında bulunduğu; ancak davalı tarafça sunulan cevap dilekçesinde ayrıca zaman aşımı itirazında bulunulmadığı anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde dava şartları, aynı kanunun 116. maddesinde ise ilk itirazlar düzenlenmiştir. Zamanaşımı, 6100 Sayılı HMK’da dava şartı olarak düzenlenmediğinden HMK’nın 115. md. göre mahkemenin kendiliğinden araştıracağı hususlardan değildir. Bu durumda kural olarak zamanaşımı savunması basit yargılama usulünün uygulandığı davalarda, HMK’nın 319. md. göre, cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesine kadar yapılması gerekir. Ancak borçlunun itirazının hükümden düşürülerek takibin devamını sağlamayı amaçlayan itirazın iptali davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlunun takibe itirazında zamanaşımı def’inde bulunmuş olması halinde açılan itirazın iptali davasında aynı zamanaşımı def’ini bu davada ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş ve icra takibini durudurmuş olan borçlunun bu itirazın iptali davasında bu defiyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak bu davada karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’ini mahkemede de tekrar ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Adnan Deynekli- Sedat Kısa, age., s. 120- 121).
Genel haciz yolu ile yapılan icra takibine karşı zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu borca itirazının iptali için açılan davada davacı taraf, davalı/borçlunun icra takibindeki zamanaşımı itirazının yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptali istemli dava açtığından mahkemece borçlunun bu zamanaşımı itirazının yerinde olup olmadığının incelenmesi gerektiğinden davalı borçlunun yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda HMK 141. maddesi, Basit Yargılama Usulünün uygulandığı davalarda ise HMK 319.maddesine uygun olarak süresinde zamanaşımı itirazında bulunma zorunluluğu yoktur. (Aynı yönde olan YHGK. 01.10.2014 tarih, 2013/17-1101 E-2014/716 K. sayılı kararı)
Somut olayda ise, Davalı taraf; icra takibinde süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunduğundan takip durmuş olup, bu duran takibin devamı için açılan itirazın iptali talepli davada ise 6100 sayılı HMK’nın 319. maddesindeki süreden sonra zamanaşımı itirazında bulunulmuştur. Ancak, davalı borçlunun icra takibindeki itirazı zamanaşımına ilişkin olup, süresinde yapılmış bir itirazdır. Bu nedenle davalı tarafın zaman aşımı itirazının değerlendirilmesine geçilmiştir. Dosya kapsamına alınan bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin 03.04.2006 tarihinde sonlandırılmıştır. İcra takibine konu edilen kaçak elektrik tutanaklarında tespiti yapılan kullanımların sözleşmenin bitim tarihinden sonra düzenlendiği belirlenmiştir. Sonuç itibarıyla sözleşmesiz ve kaçak olarak elektrik hizmetinden yararlanan davalı tarafın yasal mevzuat uyarınca anılan elektrik bedelini ödemesi gerektiği her türlü kuşkudan uzaktır. Davalı taraf, sözü edilen bu hizmetten (elektrik aboneliği) sözleşme vasıtasıyla yararlanacağı yerde böyle bir sözleşme yapmaksızın (ve belkide bunu istemeksizin) karşılıksız ve kaçak (elektrikten) yararlanmış bulunmaktadır. O halde, taraflar arasında dürüstlük ilkesine uygun olarak “sözleşme benzeri” bir borç ilişkisinin kurulduğu kabul edilmelidir. Bu sonuç için sunulan edimden davalının sadece yararlanmış olması gerekli ve yeterlidir. Sözleşme benzeri bir ilişkinin kurulduğu kabul edildiğinde zamanaşımı süresinin de bir yıl değil 10 yıl olması gerekir. Aksine bir yaklaşım, dürüst ve ilkeli davranarak sözleşme yaparak normal tüketime ilişkin tarifeye göre ödeme yapan kişilerin aleyhine, kaçak elektrik kullananların lehine bir sonuca yol açılarak, kaçak kullananlar korunmuş ve kaçak elektrik kullanımı teşvik edilmiş olur ki, bu da hukuken kabul edilebilecek bir ilke değildir. Bunun aksini kabul tipik bir hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Böylesi bir duruma ise hukuk düzeninin izin vermeyeceği aşikârdır. ( 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 2), (Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun; 2000/3-1803 Esas-2000/1813 Karar, 2002/3-100 Esas-2002/68 Karar, 2009/13-461 Esas-2009/495 Karar, 2011/7-690 Esas, 2011/617 Karar, 2012/3-1927 Esas, 2013/1406 Karar, 3. Hukuk Dairesinin; 2000/2965 Esas, 2000/3341 Karar, 2000/6057 Esas, 2000/6244 Karar, 2010/8157 Esas, 2010/10301 Karar sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.) Hal böyle olunca; taraflar arasında sözleşme benzeri bir ilişkinin kurulduğu gözönüne alındığında; B.K.’nun 125. maddesine göre zamanaşımı süresi 10 yıldır. Dosya kapsamına alınan kaçak elektrik tutanaklarının; 13.12.2006, 27.09.2007 ve 14.09.2007 tarihli oldukları nazara alındığında; takip tarihi olan 15.10.2017 tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından davalılar … ve … aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalılar … ve … yönünden açılan davada ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 49. maddesi hükmüne göre tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Aynı Kanunun 50. maddesi hükmüne göre de organlar, hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar ve kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar. Bu hukuksal olguların sonucu olarak tüzel kişinin organı niteliğindeki yönetici ortakların, tüzel kişi adına ve yararına işledikleri haksız fiillerden dolayı zarar gören üçüncü kişilere karşı tüzel kişi ile birlikte Borçlar Kanununun 41 ve Türk Medeni Kanunu’nun 50/3. maddesi hükmüne göre haksız fiil faili olarak sorumlu tutulmaları gerekir. Bu halde tüzel kişinin ve organlarının sorumluluğunun türünün Borçlar Kanununun 51. maddesi hükmünde düzenlenen zincirleme (müteselsil) sorumluluk olacağı açıktır.
Somut olayda; davacı taraf davalıların işyerinde kaçak elektrik kullandıklarını öne sürmüştür. Kaçak elektrik kullanımının bizzat şirketin organı sayılan yönetici ortakları tarafından yapıldığı dikkate alındığında yönetici ortakların da şirketle birlikte ve şirket gibi haksız fiilden kaynaklanan alacaktan sorumlu tutulmaları gerektiği; ancak yönetici olmayan ortakların sorumluluğu bulunmayacağı nazara alınarak, davalılar … ve …’ın dava dışı … Dış Ticaret Limited Şirketi’nin yönetici ortakları olmaması nedeniyle bu davalılar aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş, buna ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın davalılar … ve … yönünden; husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
Davalılar … ve … aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı tarafından yatırılan 138,56-TL harçtan 44,40-TL’in mahsubu ile arda kalan 94,16-TL nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalılar … ve … , kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’nin 7/1 göre hesaplanan 2.725,00-TL ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile ilgili davalılara verilmesine,
4-Davalılar … ve …, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Göre hesaplanan 2.725,00-TL ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile ilgili davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/06/2019

Katip …

Hakim …