Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/687 E. 2018/859 K. 02.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/687
KARAR NO : 2018/859

DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/07/2018
KARAR TARİHİ : 02/10/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkil …’nun 13.08.1999 günü, … A.Ş/’nin off shore bankası olan … Off – Shore Bank Ltd’ye 856 müşteri 738 grup numarası ile (o günkü değeriyle 8.000.000.000,00 TL) 8.000,00 TL yatırdığını, müvekkilin yıllardır elde ettiği kazancını banka yöneticisinin yönlendirmesi ve off – shore hesaplardaki paraları devletçe güvence verilmediği hususunda ikaz edilmemesi nedeniyle parasını bu hesaba yatırdığını, müvekkile yanıltıcı bilgiler verildiğini, banka çalışanlarının yönlendirmesi ile müvekkilin parası off – shore hesabına aktarıldığını, gerçekte ise bu paranın hiç bankadan çıkmadığını, müvekkilin ulusal bankanın taahhüt ve garantisi ile yönlendirmesi sonucu açılan off – shore hesabından dolayı mağduriyet yaşadığını, hesapta bulunan parasını geri alamadığını, güven ilkesine dayalı olarak kurulan bankalar aldıkları mevduatları özenle korumak zorunda olduğunu, bankaya parasını yatıran müvekkil ile banka arasında bir çeşit vekalet ilişkisi oluştuğu ve ilgili banka müvekkilin parasını ona gerekli güvenceleri vermek suretiyle en iyi şekilde değerlendirmek yükümlülüğü altına girmişken bunun gereğini yerine getirmediğini, bu durum davalıların hukuki sorumluluğunu doğurmadığını, bu nedenlerle müvekkilin … A.Ş.’ye (…’a) hesabına 856 müşteri ve 738 grup numarası ile yatırmış olduğu 8.000,00 TL’nin (8.000.000.000,00 TL) 13.08.1999 tarihinden itibaren Türk Lirası’na ödenen en yüksek banka faizi ile müvekkilin uğradığı menfi zararlara ilişkin olarak şimdilik 1.000,00 TL’nin yine Türk Lirası’na ödenen en yüksek banka faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; … bünyesinde bulunan “… A.Ş.”, “… A.Ş.”, “… A.Ş.”, “… T.A.Ş.”, “… T.A.Ş.” devir ve birleşme suretiyle … A.Ş. bünyesinde birleştirildiğini, daha sonra …. A.Ş.’ nin hisseleri 09.08.2001 tarihinde … (…) ile … (…) arasında akdedilen Hisse Devir Sözleşmesi ile …’a devredildiğini, …; hisseleri …’a devir eder iken hisse devir tarihi olan 09.08.2001 tarihinden önceki işlemlerden kaynaklanan borçları ve bu borçlara ilişkin her türlü mali ve hukuki sorumluluğu, Hisse Devir Sözleşmesinin 6.13.’ncü maddesiyle kendi üzerine aldığını, hisse devir tarihinden önceki işlemlerden kaynaklanabilecek hür türlü borcun … tarafından üstlenmesi sebebi ile … ‘nin taraf olduğu sözleşmeler uyarınca Bankanın sorumlu olmadığı, davada Müvekkil Bankanın değil hisse devir sözleşmesinden önceki işlemlerden kaynaklanabilecek borçları … üzerlenmiş ve hisse devir sözleşmesinden önceki işlemlere ilişkin borçlar yasa gereği … üzerine nakil edilmiş olduğundan sadece … ‘nin davalı sıfatı olması gerektiğinden, bu sebeple öncelikle HUSUMET itirazlarımızın kabulüne karar verilmesini, dava dilekçesinde davacı parasını, on yılı aşkın bir süre önce … A.Ş. aracılığı ile … Limited’e yatırdığını, … A.Ş.’ye el konulduğunu öğrendiğini, bankaya başvurmasına rağmen parasını alamadığını ifade etmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2002/13-1011 E. ve 2002/1047 K. Sayılı 11.12.2002 tarihli kararı dikkate alındığında parasını geri alamayan kişinin zararının varlığı ve bunu talep etme hakkının doğduğunu kabul etmek gerektiğini, dava konusu yapılan alacak için öğrenme tarihi itibari ile (bankaya el konulduğu tarih) zamanaşımı süresi başladığını, davacının dayandığı hukuksal nedenleri kabul etmemekle birlikte bu hukuksal nedenlerin tümü için işbu davanın zamanaşımına uğradığını, davanın zamanında açılmamış ve dava açma süresi de sona erdiğini, dava konusu paranın Off shore bankaya gönderilmesinin üzerinden dahi on yıldan fazla zaman geçtiğini, davanın açma süresinin geçtiğini, hisse devir tarihinden önceki işlemlerden kaynaklanabilecek hür türlü borcun … tarafından üstlenmesi sebebi ile ve 5411 sayılı kanun m.107/5b-5 m.107/6 m. 140 mucibince ve … nin taraf olduğu sözleşmeler uyarınca Bankamızın sorumlu olmadığını, davada Müvekkil Bankanın değil hisse devir sözleşmesinden önceki işlemlerden kaynaklanabilecek borçları … üzerlenmiş ve hisse devir sözleşmesinden önceki işlemlere ilişkin borçlar yasa gereği … üzerine nakil edilmiş olduğundan sadece …’ nin davalı sıfatı olması gerektiğinden, bu sebeple öncelikle HUSUMET itirazlarımızın kabulüne karar verilmesini, hisse Devir Sözleşmesinin 6.13. ncü maddesi ve yürürlükte olan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 107. maddesinin 6. fıkrası ve eski 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin 6. fıkrasının c bendi uyarınca Alacaklı (Davacı) rızası aranmayacağından HMK 124/2 kapsamında mahkemenin res’en taraf değişikliğine hükmetmesi; bankamız açısından davanın husumetten reddine karar verilmesini, bu itirazlarımızın reddi halinde dava, süresi içinde açılmadığından zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesini, aksi halde davanın esas yönünden reddi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretini davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli deliller celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce celp edilen, … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas, … karar sayılı 29/11/2005 tarihli ilamının yapılan tetkikinde; davanın … yöneticileri ve görevlileri hakkında açıldığı ve yargılama neticesinde nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyetlerine hükmolunduğu görülmüştür.
Davalı ve feri müdahiller zamanaşımı hak düşürücü süre itirazında bulunulmuş ise de, dayanılan dava sebebi de nazara alındığında uzamış ceza zamanaşımı nazara alınarak zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazı yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilince davanın Off-Shore şirketine karşı açılması gerektiği ve kendilerine husumet yöneltilemeceği ileri sürülmüş ise de, dava banka çalışanlarının ve yöneticilerinin işlem ve eylemleri nedeniyle banka ile off shore şirketi arasındaki organik bağ bulunduğundan bahisle banka sorumluluğu kapsamında açıldığından bu yöndeki husumet itirazı yerinde görülmeyerek davanın esastan incelenmesine geçilmiştir.
Mahkememizce banka kayıtları ile dosya üzerinde bankacı bilirkişi … marifetiyle inceleme icra edilerek, konuya ilişkin bilirkişi raporu teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişinin ayrıntılı olarak hazırlayıp mahkememize sunmuş olduğu 11/01/2016 tarihli raporunda özetle;
“… A.Ş. (Bugünkü …)’ne ait 1999 yılı muhasebe kayıtlarının incelenmesi neticesinde;
Davacı … adına ilgili banka nezdinde 17.09.1999 tarihinde, 22.10.1999 vadeli 8.000,00 TL’lik (o tarihte 8.000.000.000 TL) bir hesap açıldığı, meblağın Banka nezdindeki … Off- Shore Ltd. hesabına virman edilerek off-shore mevduat olarak kayıtlara geçirildiği görülmüştür.
Vade sonu olan 22.10.1999 tarihinde hesaba tahakkuk eden 682,740 TL’lik (o tarihte 682.739.726 TL) faizin Davalıya nakden ödendiği, 8.000 TL’lik anaparanın ise vade 26.11.1999 olacak şekilde tekrar off- shore vadeli olarak bağlandığı, bu vadenin de sonu olan 26.11.1999 tarihinde de 631,444 TL’lik (o tarihte 631.443.835 TL) faizin Davalıya nakden ödenerek, 8.000 TL’lik anaparanın vade 31.12.1999 olacak şekilde % 83 oranından tekrar off-shore vadeli olarak bağlandığı anlaşılmıştır.
Belirtilen tarihten (26.11.1999) sonra da Davalı adına herhangi bir anapara veya faiz ödemesi yapılmamış olduğu kayıtların incelenmesi neticesinde anlaşılmış olup, Davalının anaparasının en son 26.11.1999 tarihinde 8.000TL off-shore vadeli olarak açıldığı görülmüştür. Bu nedenle davalının faiz mahrumiyetinin başladığı tarih 26.11.1999 olmaktadır.
26.11.1999 tarihinden dava tarihi 17.12.2014 tarihine dek, ilgili anapara tutarına dönemler itibariyle Kamu Bankalarınca Türk Lirasına bir yıl vadeli bazda uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanılarak, aşağıdaki vade ve faiz hesaplama tablosu tarafımızca oluşturulmuştur.
(Uygulanan formül: Anapara X faiz oranı X gün sayısı/36500) :
Vade Başlangıcı Vade Sonu Günü Anapara Tutarı Kamu Bank. Uyg. Faiz Faiz T.
26.11.1999 31.12.1999 8.000 TL % 83 636,71 TL
31.12.1999 31.12.2000 8.000 TL % 42 3.360 TL
31.12.2000 31.12.2001 8.000 TL % 42 3.360 TL
31.12.2001 31.12.2002 8.000 TL % 60 4.800 TL
31.12.2002 31.12.2003 8.000 TL % 55 4.400 TL
31.12.2003 31.12.2004 8.000 TL % 30 2.400 TL
31.12.2004 31.12.2005 8.000 TL % 24 1.920 TL
31.12.2005 31.12.2006 8.000 TL % 20 1.600 TL
31.12.2006 31.12.2007 8.000 TL % 21 1.680 TL
31.12.2007 31.12.2008 8.000 TL % 18,05 1.444 TL
31.12.2008 31.12.2009 8.000 TL % 22,50 1.800 TL
31.12.2009 31.12.2010 8.000 TL % 9,76 780,8 TL
31.12.2010 31.12.2011 8.000 TL % 9,75 780 TL
31.12.2011 31.12.2012 8.000 TL % 12,25 980 TL
31.12.2012 31.12.2013 8.000 TL % 10,00 800 TL
31.12.2013 17.12.2014 8.000 TL % 10,60 815,47 TL
Toplam 8.000 TL 31.556,98 TL
Toplam Alacak Tutarı : 8.000 TL (Anapara) + 31.556,98 TL (faiz) = 39.556,98 TL’dir.” şeklinde mütaalada bulunduğu görülmüştür.
Davacı vekili 316/05/2016 tarihi ile ıslah talebinde bulunmuş ve dava değerini 39.556,98 TL’ye çıkarmıştır.
Dava; satın alma ve birleşme nedeniyle davalı banka bünyesine katılan … ile organik bağı olduğu iddia edilen … Ofsohere’ye davalı banka banka çalışanlarının ve yöneticilerinin yönlendirmeleri ve aldatmaları neticesinde yatırmış olduğu mevduatı tahsil edilememesi nedeniyle banka yöneticilerinin ve görevlilerinin ceza mahkemesinde mahkum oldukları da nazara alınarak ve gerçekte paranın yurt dışına aktarılmaması ayrıca davacının parayı aktarma iradesi bulunmadığı iddiasına dayalı alacak davasından ibarettir.
Tartışılması gereken husus; davacının banka yöneticilerinin talimatıyla banka çalışanları tarafından davacıya Off Shore nezdinde hesap açtırılarak yönünde iradesinin fesada uğratılıp uğratılmadığı, dolayısıyla banka sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Off-shore hesabına yatırılan paranın; gerek derdest dosya ve gerekse ceza dosyası içeriğinden de anlaşılacağı üzere fiilen off shore şirketine ve Kıbrıs’a gönderilmediği ve davalı bankanın hakim ortaklarına ait bir kısım şirketlere kredi olarak kullandırıldığı, dava konusu mevduatın Off-Shore şirketinin mal varlığının bulunmaması nedeniyle tahsil edilemediği yine Off-Shore hesaplarının açılması ve mudilerin bu hesaplara yönlendirilmesi yönünde yöneticilerin banka çalışanlarına emir ve talimatlar verdikleri, bu doğrultuda banka çalışanlarının mudilere Off-Shore hesabının avantajlı olduğu yönünde telkinlerde bulunarak ve yönlendirdikleri, dolayısıyla her ne kadar davacının ofshore nezdinde hesap açtırarak parasını yatırmış olsa dahi banka yöneticileri ve çalışanlarının yönlendirmesiyle davacı iradesi fesada uğratıldığından ve müterafik kusurdan bahsedilemeyeceği, gerek ceza dosyası ve gerekse derdest dosya kapsamıyla sübuta erdiğinden, mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya kapsamından edinilen vicdani kanaat gereğince; bankanın yöneticilerinin ve çalışanlarının kusurlu davranışları nedeniyle oluşan zarardan sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmakla; davalı … A.Ş. hakkındaki davanın kabulü ile, 8.000 TL asıl alacak 31.556,98 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 39.556,98 TL’nin, davalı bankadan tahsili ile davacıya ödenmesine, asıl alacak 8.000 TL’ye dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, davalı … A.Ş.’ye yönelik müspet zarar isteminde bulunmuş ise de;anılı talebin asıl alacağın tahsili neticesine bağlı bir talep olup asıl alacağa ilişkin ihliaf neticelenmeden asıl alacağın geç tahsilinden kaynaklı munzam zarar iddiasının dinlenemeyeceği anlaşılmakla munzam zarar talebine ilişkin isteme dair davanın erken açıldığından bahisle reddine, davalı …’ye karşı açılan davanın ,davalı kurumun … A.Ş’yi devretmiş olması,üstlenme beyanının bulunmaması ve davalı … ile davalı … arasındaki devir protokolünün anılı taraflar arasındaki iç ilişkiye düzenlemesi nedeniyle dersdest davada nazara alınamayacak olması nedeniyle pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine dair hükmünün davalı … ve feri müdahil feri müdahil … tarafından vaki temyizi üzerine Yüksek Yargıtay …Hukuk Dairesi … Esas, … Karar nolu İlamı ile;
“Dava tarihinde yürürlükte olan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/k ve 1 maddelerinde, tüketici ve tüketici işlemi tanımlanmıştır. Buna göre tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi ise, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere, ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere, her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
Aynı Yasanın ” Diğer Tüketici Sözleşmeleri” başlıklı 5. Bölümünde yer alan 49. Maddesi, “Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler” başlığını taşımaktadır. Bu maddenin 1. fıkrasına göre finansal hizmetler, her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade eder. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme ise, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir.
Yine aynı Yasanın 73/1. Maddesi, ” tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” hükmünü, 83. maddesi ise, ” Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır. Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili, diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” hükmünü amirdir.
Bütün bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki ilişkinin, tüketici işlemi kapsamında kaldığı ve bu ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemeleri’nin görevli olduğu sonucuna varılmaktadır.” şeklindeki gerekçeye istinaden bozulmakla dosya mahkememize aktarılmıştır.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilerek bozma ilamı doğrultusunda mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, kararın temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesini müteakip, bu tarihten itibaren temyiz yoluna başvurulması ve temyiz talebinin reddi kesinleşmesine müteakip iki haftalık kesin süre içinde talep halinde dosyanın İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki kararın verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
1-Bozma ilamı doğrultusunda mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
Kararın temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesini müteakip, bu tarihten itibaren temyiz yoluna başvurulması ve temyiz talebinin reddi kesinleşmesine müteakip iki haftalık kesin süre içinde talep halinde dosyanın İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmesine,
2-Mahkememizin görevsizlik kararına konu talepler yönünden HMK’nın 331. Maddesi gereğince harç ve yargılama giderlerinin yetkili mahkemede değerlendirilmesine, dosyanın yasal süresi içinde gönderilmemesi durumunda talep halinde yargılama giderleri ve vekalet ücretinin mahkememizce karara bağlanmasına,
Dair davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/10/2018

Katip …

Hakim …