Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/611 E. 2021/740 K. 03.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/611 Esas
KARAR NO : 2021/740
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 29/06/2018
KARAR TARİHİ : 03/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı yan arasında Ekim 2010 tarihinde imzalanan … Bayilik Sözleşmesi uyarınca müvekkilinin, … bayilik kodu ile, davalı şirketin … Bayisi olarak faaliyete başladığını, taraflar arasındaki söz konusu sözleşme 5 yıl süreli olarak imza edildiğini, ancak taraflar bayilik faaliyetinin devamı konusunda anlaşmaları neticesinde sözleşmenin belirsiz süreli hale geldiğini, müvekkili şirketin süreç içerisinde Kanunlara, taraflar arasındaki sözleşme ve iyi niyet kurallarına uygun olarak faaliyetini devam ettirdiğini ,sözleşme ilişkisi belirsiz süreli olarak devam ederken tarafların 25.07.2017 tarihinde sonlandırma protokolü ile 31.07.2017 tarihi itibariyle sözleşme ilişkilerini sona erdirdiklerini , taraflar arasındaki Bayilik Sözleşmesinin sonlandırılması neticesinde bazı hak ve alacaklardan karşılıklı olarak vazgeçilmiş olmasına rağmen T.T.K. anlamında hak kayıpları, mahrum kalınan kârlar ve Rekabet Yasağı anlaşması dolayısıyla ödenmesi gereken tazminatların davalı tarafından müvekkili şirkete ödenmesi gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 23. maddesi hükmüne göre “rekabet yasağı anlaşması” yapılması nedeniyle müvekkili şirketin aynı faaliyet kolunda faaliyette bulunamadığını, bu nedenden dolayı T.T.K. 123 madde hükmü uyarınca davalı yanın rekabet sınırlaması dolayısıyla acenteye uygun bir tazminat ödemesinin şart olduğunun da kanun hükmü ile belirlendiğini beyanla belirsiz alacak davası olarak açılmış olan ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 62.000,00 TL bedelli söz konusu davada müvekkili şirketin uğradığı maddi zararlar ile kazanç kaybı zararları ile denkleştirme ve rekabet yasağı anlaşması nedeniyle ödenmesi gereken tazminatların sözleşmenin feshedildiği 31.07.2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak müvekkili şirkete ödenmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini, talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı … Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasında 20.12.2010 tarihinde … Bayilik Sözleşmesi imzalandığını, davacı bayinin … no.lu bayilik kodu ile … Bayisi olarak müvekkili şirket tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde … Satış Noktalarına “…” markası altında, izin verilen ürün ve hizmetlerin satış, dağıtım ve pazarlamasının yapılması hakkını haiz olup, aynı zamanda söz konusu … Satış Noktalarının … ürün ve hizmetlerinin satış ve pazarlamasının yapılması faaliyetlerinden de sorumlu olduğunu, tarafların 25/07/2017 tarihinde imzaladıkları “Sonlandırma Protokolü ve İbraname” nin 3.1. maddesi doğrultusunda Sözleşme’nin 31.07.2017 tarihi itibariyle sona ereceği hususunda mutabık kaldıklarını ve bu tarih itibariyle davacının Dağıtım Merkezi faaliyetlerinin sona erdiğini, davacının basiretli bir tacir olarak alacağını kesin olarak belirleyebilmesi mümkün olduğundan şartlarını taşımayan belirsiz alacak davası için hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında akdedilen sözleşmenin usulüne uygun olarak taraflar arasında imzalanan 14.07.2017 tarihli “Sonlandırma Protokolü ve İbraname” doğrultusunda feshedildiğini , davacının müvekkili şirketten yoksun kalınan kar kaybının talep edebilmesinin mümkün olmadığını, davacı bayinin faaliyet lokasyonundaki müşteri portföyünün müvekkili şirketlerin müşteri portföyü olduğunu ve davacı şirketin müşteri portföyü olmadığını, bu nedenle portföy tazminatının yasal şartlarının oluşmadığını beyanla huzurdaki haksız ve mesnetsiz davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; sonlandırma protokolü/ibraname ile feshedilen bayilik sözleşmesine dayalı kazanç kaybı ile TTK’nın 122. ve 123. maddelerine dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
Yanlar arasındaki sözleşme, sonlandırma protokolü/ibraname, cari hesap dökümü /vergi kayıtlarının dosyada mübrez olduğu görülmüştür.
Mahkememizce dosya kapsamına alınan 14.06.2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle;
“..1.Davanın tarafları arasında, 20.12.2010 tarihinde 5 yıl süreli Bayilik Sözleşmesi akdedilmiş olup, bu sürenin sonunda sözleşmenin ve bayilik faaliyetinin devam ettiği ve sözleşmenin belirsiz süreli hale geldiği anlaşılmaktadır. Davacı bayi, davalı tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde … Satış Noktalarına “…” markası altında, izin verilen ürün ve hizmetlerin satış, dağıtım ve pazarlamasının yapılması hakkına sahip ve bu faaliyetler ile yükümlüdür. Sözleşmenin belirsiz süreli hale gelmesinden ve bir süre devamından sonra taraflar, 25.07.2017 tarihinde imzaladıkları (hukuki mahiyeti itibariyle ikale sözleşmesi niteliğindeki) “Sonlandırma Protokolü ve İbraname” nin 3.1. maddesi ile aralarındaki Bayilik Sözleşmesi’nin 31.07.2017 tarihi itibariyle sona ereceği hususunda mutabık kalmışlar ve bu tarih itibariyle davacının dağıtım merkezi faaliyetleri sona ermiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun, sonlandırma protokolü/ibraname ile karşılıklı feshedilen bayilik sözleşmesi nedeni ile davacı bayiin TTK’nun 122. maddesi gereğince denkleştirme tazminatı ve rekabet sınırlamasına dayalı TTK’nun 123. maddesine dayalı maddi tazminat istemlerinin ve yoksun kaldığı kâr tazminatı talebinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı, dava dosyası ile sabittir.
Somut olayda acentelik değil bayilik sözleşmesi mevcuttur. Ne var ki işbu bayilik sözleşmesinin davacı bayie tekel hakkı vermediği 20.12.2010 tarihli … Bayilik Sözleşmesinin “Tayin ve Bölge” başlıklı 6. maddesinde öngörülmektedir. Bu hükme göre “…, Sözleşme ile, Sözleşme konusu faaliyetleri icra etmek için … Bayisi’ni (davacıyı) münhasır yetkili olmaksızın tayin etmiştir. … Bayisi de Sözleşme’nin şartları çerçevesinde bu şekilde tayini kabul etmektedir. ” Bu hükümden davacı şirkete tekel hakkı verilmediği hususunda tarafların mutabık kaldıkları anlaşılmaktadır. Dava konusu 20.12.2010 tarihli bayilik sözleşmesi münhasırlık kaydı (tekel hakkı) içermediğinden, denkleştirme isteminin TTK.m.122/5’teki yasal şartlarının oluşmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bununla birlikte konu salt hukuki değerlendirme gerektiğinden, Sayın Mahkeme’nizce aksi görüşün benimsenmesi halinde davacı bayiin talep edebileceği denkleştirme tazminatının tutarı Raporumuzun A/4 bölümünde (sayfa:10-11) 104.540,88 TL olarak hesaplanmıştır.
2.Davacının bir başka talebi mahrum kaldığı kâr kayıplarına ilişkindir. Mahrum kalınan kâr tazminatının talep edilebilmesi için, sözleşmenin taraflardan birinin kusuru ile feshedilmesi ve bu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek artıştan mahrum kalınması gerekmektedir. Sözleşmenin haksız feshedilmesiyle kastedilen sözleşmeyi fesheden tarafın geçerli bir nedene dayanmaması veyahut kusuruyla sözleşmenin feshine sebep olmasıdır. Somut olayda 20.12.2010 tarihli bayilik sözleşmesi, 25.07.2017 tarihli ikale sözleşmesi ile feshedildiğinden, sona erdiği kabul edilen bir sözleşmeden dolayı artık mahrum kalınan kârın tazmini talep edilemez. Kaldı ki davacı ikale sözleşmesinin 3.3 maddesinde davalıdan herhangi bir müspet zarar tazmini talebinde bulunmayacağını ve davalıyı ibra ettiğini beyan ve kabul etmiştir. Bu itibarla davacının yoksun kalınan kâr talebinin kabule şayan bulunmadığı değerlendirilmektedir.
3.Davacı taraf, Sözleşme’nin 23. maddesinde taraflar arasında rekabet yasağı anlaşması yapıldığını ve davalının TTK’nun 123. maddesi uyarınca uygun bir tazminat ödemesi gerektiği ifade etmiştir. Taraflar arasındaki 25.07.2017 tarihli ikale sözleşmesinin 3.3 maddesinde davacı “…Sözleşme’nin sona ermesine bağlı olarak her ne sebeple olur ise olsun … A.Ş. ’nden herhangi bir ad altında menfi ve müspet zarar, maddi ve manevi tazminat, denkleştirme tazminatı ve benzeri hiçbir ad altında tazminat ve alacak talebinde bulunamayacağını, herhangi bir dava açmayacağını beyanla … İletişim Hizmetleri A.Ş. ’ni gayrikabili rücu ve kesin olarak ibra etmiştir” şeklindeki beyan ve taahhüdü ile bağlıdır ve bu taahhüt ve ibra kapsamına, rekabet yasağı dolayısıyla TTK.m.123 gereğince uygun bir tazminat ödenmesi talebi de girmektedir. Kaldı ki 20.12.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin 6.maddesi gereğince münhasır yetkili bayi olmayan davacının, diğer telekomünikasyon işletmecileri ile, 20.12.2010 tarihli bayilik sözleşmesi konusuna ilişkin iş ve işlemlerde bulunabilmek için herhangi bir istemi ve talebi de olmamıştır. Bu itibarla davacının TTK.m.123 gereğince uygun bir tazminat talebi hakkının bulunmadığı kurulumuzca değerlendirilmektedir.
D.SONUÇ
Sonuç olarak kurulumuz, davacının davalının bayii olduğu bayilik sözleşmesinin ikale anlaşması ile sona erdirildiği, bu anlaşmada davacının denkleştirme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiği, oysa kanun gereğince böyle bir vazgeçmenin geçerli sayılmadığı, bununla beraber kanun gereğince bayilik sözleşmesinde denkleştirme tazminatı istenebilmesi için sözleşmenin bayie tekel hakkı vermesi gerektiği, oysa bayilik sözleşmesinde davacı bayie böyle bir münhasır yetki tanınmadığından davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği, konu salt hukuki olduğundan Sayın Mahkeme’nizce aksi görüşün benimsenmesi halinde davacının 104.540,88 TL denkleştirme tazminatı talep edebileceği, davacının yoksun kalınan kâr ve rekabet yasağı dolayısıyla uygun tazminat taleplerinin ise kabule şayan sayılamayacağı ” yönünde mütalaada bulunulduğu görülmüştür.
Mahkememizce dosya kapsamına alınan 25.09.2020 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle;
“..İtirazların karşılanması ve ek incelemeler: Somut olayda acentelik değil bayilik sözleşmesi mevcuttur. Ne var ki işbu bayilik sözleşmesinin davacı bayie tekel hakkı vermediği 20.12.2010 tarihli … Bayilik Sözleşmesinin “Tayin ve Bölge” başlıklı 6. maddesinde öngörülmektedir. Bu hükme göre “…, Sözleşme ile, Sözleşme konusu faaliyetleri icra etmek için … Bayisi’ni (davacıyı) münhasır yetkili olmaksızın tayin etmiştir. … Bayisi de Sözleşme’nin şartları çerçevesinde bu şekilde tayini kabul etmektedir. ” Bu hükümden davacı şirkete tekel hakkı verilmediği hususunda tarafların mutabık kaldıkları anlaşılmaktadır. Dava konusu 20.12.2010 tarihli bayilik sözleşmesi münhasırlık kaydı (tekel hakkı) içermediğinden, denkleştirme isteminin TTK.m.122/5’teki yasal şartlarının oluşmadığı sonucuna ulaşıldığından, davacının itirazlarına katılma olanağı bulunamamıştır.
Sonuç: Sonuç olarak kurulumuz, davacının kök raporumuza vaki itirazlarının raporda herhangi bir değişiklik gerektirmediği, oradaki tespit ve görüşlerimizin aynen muhafazası icap ettiği ” yönünde mütalaada bulunulduğu görülmüştür.
Huzurdaki dava; hukuki niteliği itibariyle, sonlandırma protokolü/ibraname ile feshedilen bayilik sözleşme ilişkisine dayalı kazanç kaybı ile TTK’nın 122. ve 123. maddelerinde düzenlenen denkleştirme ve rekabet yasağı anlaşmasına dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir. Yanlar arasında 20/12/2010 tarihli … Bayilik sözleşmesinin akdedildiği, davacının … bayisi sıfatı ile sözleşmeyi imza altına aldığı, 25/07/2017 tarihli sonlandırma protokolü/ibraname ile anılı sözleşmenin 31/07/2017 tarihi itibari ile sona erdiği hususunda tarafların mutabık oldukları, davanın denkleştirme tazminat istemi yönünden TTK’nın 122/4 maddesi kapsamında 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde ikame edildiği anlaşılmıştır. Davacının kazanç kaybı/ denkleştirme/rekabet yasağından kaynaklı tazminat talep miktarının dava açıldığı tarihte belirsiz olup bilirkişi incelemesi neticesinde belirlenebilecek nitelikte olması nedeni ile somut olayda belirsiz alacak davasının yasal koşullarının oluştuğu anlaşılmış olup aksi yöndeki davalı usuli itirazına itibar edilmeyerek yargılamaya devam edilmiştir.
İlk olarak davacı yanın kazanç kaybına yönelik maddi tazminat istemi tetkik edilmiş olup anılı zarar kaleminin hukuki niteliği itibari ile müspet zarar niteliğinde olduğu görülmüştür. Türk Borçlar Kanununun 112. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekmekte olup müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak ise, bu durumla eylemli durum arasındaki farkı ifade etmektedir. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarar niteliğindedir. Bununla birlikte somut olaydaki sözleşmenin karşılıklı mutabakat (ibra protokolü) ile sona erdiği, bu hali ile haksız bir fesih halinden bahsedilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmış olup davacının müspet zarar kapsamında kazanç mahrumiyetine yönelik talebine cevaz verilmesi mümkün olmamıştır. (Emsal kararlar: Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2015/8632 esas, 2016/1107 karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2017/745 esas, 2017/690 karar sayılı kararı)
Son olarak davacı yanın TTK’nın 122 ve 123. maddelerine dayalı denkleştirme tazminatı ile rekabet yasağından kaynaklı maddi tazminat istemi irdelenmiş olup davacı yanın davalının acentesi olduğunu iddia ederek anılı tazminat taleplerini ileri sürdüğü, davalının ise acentelik ve münhasırlık ilişkisinin bulunmadığını savunduğu anlaşılmış olup uyuşmazlığın; bayilik sözleşme ilişkisinin davacıya acentelik/tek satıcılık vasfını sağlayıp sağlamadığı, davacının acente /tek yetkili satıcı olmasına yönelik sürekli bir anlaşmanın olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmıştır. Nitekim denkleştirme istemi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 122. maddesinde, rekabet yasağı anlaşması ise TTK ‘nın 123. maddesinde hüküm altına alınmış olup acentenin müvekkiline sağladığı müşteriler veya müvekkilin sözleşme sona erdikten sonra bu müşterilerden sağlamaya devam ettiği faydaya bir karşılık olmak üzere, acenteye uygun bir tazminat talep etme hakkı tanınmıştır. Bu tazminata ve rekabet yasağı anlaşmasından kaynaklı talebe hak kazanmak için öncelikle taraflar arasındaki acentelikten doğan geçerli bir sözleşme ilişkisinin mevcut olup bu ilişkinin sona ermiş olması gerekmektedir. (TTK madde 122/1) Her ne kadar davacı taraf acente olduğunu ileri sürerek huzurdaki davayı ikame etmiş, tahkikat aşamasında ise dava dilekçesindeki anılı iddiasının yanında Hatay ve Osmaniye illerinde tek satıcı olduğunu beyan ederek ek rapora itirazında imzasız bir kısım taahhütname, emsal ihtarname ile mail yazışmaları ibraz etmiş ise de yanlar arasındaki bayilik sözleşmenin 6.1 maddesi ile davalı yanın davacıyı münhasır yetkili olmaksızın … bayisi olarak tayin ettiğinin açıkça hüküm altına alındığı görülmüştür. Yine sözleşmenin 7.2 ve 7.3 maddelerinde de davacı bayinin davalı adına ve hesabına yahut kendi adına ve davalı hesabına hiç bir işlem yapamayacağının düzenlendiği, 7.1 de belirtilen konu dışında ( satış- pazarlama konusundaki denetleme ve kontrol hizmetleri) davacının davalının temsilcisi olmadığının bağıtlandığı anlaşılmıştır. Akit tarihine göre tatbiki gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 1. ve devamı maddelerinde sözleşmenin kurulması ile hükümleri düzenlenmiş ve sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla (rızalarını beyan etmeleriyle) kurulacağı hüküm altına alınmış olup sözleşme ilişkisinin varlığı halinde tarafların hak ve yükümlülüklerinin sözleşme kapsamına göre belirlenmesi gerekmektedir. Sözleşmede açık hüküm olmayan hallerde ise yasada yer alan tamamlayıcı kurallardan yararlanılması mümkündür. Dolayısıyla yanlar arasındaki sözleşme maddeleri açık ve belirli olmakla tarafların hak ve yükümlülüklerinin sözleşme kapsamına göre belirlenmesi gerekmiş olup yanlar arasındaki sözleşmenin anılı maddelerinde tek satıcılık /tekel hakkı veren herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, aksine sözleşmenin münhasırlık yetkisi içermediğinin açıkça bağıtlandığı anlaşılmıştır. Ayrıca TTK’nın 102.maddesinde; ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseyi acente olarak kabul etmek mümkün olup taraflar arasındaki sözleşme içeriğine göre de 7.2 ve 7.3 maddelerindeki düzenlemeler ışığında davacının acente vasfını haiz olmadığı anlaşılmıştır. Yanlar arasındaki sözleşme hükümlerinin acentelik ve tek satıcılık ilişkisine cevaz vermeyecek şekilde tanzim edildiği açık olup yazılı sözleşme hükümlerine rağmen hukuki ilişkinin acentelik ve tek satıcı olduğunu iddia etmekle bu iddiasını ispat ile yükümlü olan davacının tahkikat aşamasında ibraz ettiği imzasız bir kısım taahhütname, emsal ihtarname, mail yazışmalarının yazılı sözleşmeyi hükümden düşürmeye yeterli olmadığı, yanlar arasında acentelikten doğan veya tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sözleşme ilişkisinin bulunduğunun tüm dosya kapsamında ispat edilemediği kanaatine varılmış olup yasal koşulları gerçekleşmeyen denkleştirme ve rekabet yasağı anlaşmasından kaynaklı maddi tazminat istemlerinin de reddine dair karar vermek gerekmiş olup anılı gerekçeler ışığında davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (Emsal ilamlar: Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2019/2802 esas, 2019/4398 karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2017/745 esas, 2017/690 karar sayılı kararı)
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2- Davacı tarafça peşin yatırılan 1.058,81 TL harçtan, 59,30 TL karar-ilam harcının mahsubu ile bakiye 999,51 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Dava ret ile sonuçlandığından, davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına
4- Davalı taraf yargılama gideri yapmadığından bu hususta bir karar verilmesine yerolmadığına,
5- Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen talep üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 8.860,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.03/11/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır