Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/477 E. 2019/865 K. 09.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/477 Esas
KARAR NO : 2019/865
DAVA : Alacak (Bankacılık Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 23/05/2018
KARAR TARİHİ : 09/10/2019
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bankacılık Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin bir kısım sigorta şirketlerinin acenteliği faaliyetini yürüten bir şirket olup, müvekkil ile davalı …Ş. arasında genel ticari kredi sözleşmesi akdedilmiş ve bu kapsamda müvekkil şirket davalı bankaya olan kredi taksit tutarları ödemesini zamanında tamamen yerine getirdiğini, Davalı banka, kredi sözleşmesi devam ederken 2016 yılı Temmuz ayı civarında sözleşmenin güncelleneceği gerekçesiyle müvekkil şirket yetkilisine yeni bir sözleşme imzalatmış ve böylece muhatap bankanın çalışma esaslarını düzenleyen Bankacılık Sözleşmesi adı altında, Türk Borçlar Kanunu’na göre genel işlem koşulu mahiyetinde bir çerçeve sözleşme yapıldığını, yapılan sözleşmenin ibr örneğinin müvekkiline verilmediğini ve banka tarafından bilgi verme ve aydınlatma yükümlülüğüne aykırı olarak- kurulmasının ardından müvekkilimin banka hesabında müvekkilin bilgisi dışında, fahiş ve mutat olmayan kesintiler meydana geldiğini, müvekkilinin bu durumu tamamen tesadüf olarak fark ettiğini, müvekilinin defalarca bankaya müracaat etmesine rağmen kendisine bu sözleşmenin bir örneğinin verilmediğini, Davalı ile müvekkil şirketin işbu haksız kesintilerin ortadan kaldırılması hususunda bir türlü mutabakata varamaması üzerine, müvekkil, genel kredi sözleşmesini sonlandırmayı teklif etmiş, bu kez de erken kapama cezası tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu nedenle, ne kredi sözleşmesini sonlandırabilmiş ne de haksız, mesnetsiz ve fahiş kesintilerden kurtulabildiğini, müvekkilin banka hesabında dönemsel hizmet komisyonu adı altında kimi zaman 315,00 TL, kimi zaman 420,00 TL gibi oransız artışlarla ve maktu olmayan tutarlarda kesintiler meydana geldiğini, müvekkilin banka hesabından yapılan kesintiler haksız, dayanaksız ve fahiş miktarda olup emsal banka uygulamaları bakımından da mutat olmadığını belirterek fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, davalı …Ş.’nin müvekkil şirket hesabından aldığı haksız, dayanaksız ve hukuka aykırı tahsilat miktarları toplamı olan 2.975,04 TL.’nin her bir tutar için ayrı ayrı müvekkil hesabından alındığı tarihlerden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu masraflar davacının bilgi ve onayı dahilinde tahsil edildiğini, tacir olan davacı imzalamış olduğu sözleşmeler ile bağlı olup, davacıdan alınan masraflar taraflar arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesine uygun olduğunu, davacı bu sözleşmeye uygun olarak yaptığı ödemelerin iadesini isteyemeyeceğini, davacının bilgi sahibi olarak uygun bulduğu ve bu kapsamda sözleşme imzaladığı masrafları iade talep etmesi hukuken mümkün olmadığını, davacı ile müvekkil banka arasında “genel kredisi sözleşmesi” sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmedeki tüm içeriklerden davacının bilgisi olduğunu, dava konusu ücretler, türk ticaret kanunu ve bankacılık kanununa da uygun olduğunu, davacı, davaya konu masrafları öderken hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmemiştir. bu nedenle yapılan ödemenin iadesini talep edemeceğini, tacir olan davacı, davaya konu masrafları itirazda bulunmadan ve hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmeden kendi özgür iradesi ile ödediğini, davacının gerek masrafları öderken/kredi kullandırılırken gerekse kredinin kapanması sırasında herhangi bir ihtirazı kaydı söz konusu olmadığından, ödemeyi rızası ile yaptığının kabul edilmesi gerektiği açık olduğunu, öte yandan hesap ekstresi/dekontlar fatura niteliğinde olup tacir olan davacı ttk hükümleri gereğince basiretli davranarak borçlarını takip etmekle yükümlü olduğunu, tacir olan bankanın bankacılık hizmetleri sebebiyle masraf tahsil etmesine yasal bir engel olmadığı, davacının tacir olması sebebiyle kendisinden tahsil edilen masrafların iadesini isteyemeyeceği emsal yargıtay kararları ile sabit olduğunu belirtelerek davacı tarafından ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; davalı banka tarafından haksız olarak tahsil edildiği iddia olunan tahsis ücreti ve hizmet komisyonu bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizce taraf teşkili sağlanmış ve tarafların delilleri toplanmıştır.
Davalı banka yazı yazılarak davacı ile banka arasındaki Genel Kredi Sözleşmesi (GKS), geri ödeme planı ve ekleri, gks’ye istinaden davacıdan tahsil edilen hizmet komisyonu ve kredi limit tahsis ücretlerini gösterir dekont ve ilgili belgeler celp edilmiştir.
Emsal uygulamaların tespiti amacı ile bir kısım bankalara yazı yazılarak ticari krediler kapsamında tahsil edilen tahsis ve komisyon ücretlerine ilişkin belgeler celp edilmiştir.
Davaya konu olay teknik bilgiyi gerektirdiğinden alanında uzman bilirkişiler …ve…’den 05/03/2019 tarihinde rapor alınmış ve alınan raporda özetle; “…Davalı banka ile davacı şirket arasında 500.000,00 TL tutarında GKS imzalandığı, işbu sözleşme kapsamında davacı şirkete kredi limiti tahsis edildiği, davacı banka kredinin aktif olarak kullanıldığı süre boyunca istihbaratın sürekliliği ve güncel tutulması esasından hareketle, davacının çeşitli istihbarat kaynaklarından (TCMB, KKB, TBB, Ticaret odaları vesaire) periyodik dönemler itibariyle istihbaratını yapmakta olup davalı banka davacıya tahsis ettiği kredi limiti çerçevesinde istihbarat yapmak mecburiyetinde bulunduğu için bu yönde istihdam ettiği personelin emek ve mesaisine karşılık limit tahsis ücretini tahsil etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Davalı banka tahsil etmiş olduğu, ücret, komisyon ve masrafları düzenleyip davacıya sunduğu dekont, hesap ekstresi ve hesap cüzdanı yazdırılması şeklinde alenen bildirmiştir. Yani tahsil edilen ücret, komisyon ve masraflar davacıdan gizlenmemiş olup belirtilen unsurlar (dekont,ekstre ve cüzdan yazdırma vd.) dahilinde açıkça davacıya deklere edilmiştir. Davacıda bunların tahsiline itiraz etmeyip sessiz kalmıştır. Yukarıda belirtildiği gibi tahsil edilen ücret ve komisyonların davacıya çeşitli kanallardan bildirilmiş olması nedeniyle TBK’nun 20-27 m. göre gerek sözleşmesel ve gerekse de beher işlem bazında dolaylı olarak müzakere edilmiş olması nedenleriyle, tahsil edilen ücret ve komisyonların haksız şart niteliğine haiz olmadıkları kanaati edinilmiştir. Nihai takdir sayın mahkemeye aittir Davalı banka ile davacı arasında “Ticari Kredi Genel Sözleşmesi” akdedilmiştir. Anılan “sözleşme” kapsamında davacıya ” taksitli ticari kredisi ” kullandırıldırıldığı, Dava konusu komisyon ve ücret ile bunların gider vergisi (BSMV) tahsilinin sözleşme koşullarına uygun olarak tahsil edildiği kanaati edinilmiiş, öte yandan tahsil edilen komisyon ve ücretin emsal bankalara göre abartılı derecede yüksek olmadığı, bazılarıyla aynı seviyede ve bir kısmından daha düşük seviyede kaldığı bile söylenebileceği, dolayısıyla tahsil edilen ücret ve komisyon davacıdan gizlenmemiş bilakis çeşitli kanallardan bildirilmiştir (dekont verilmesi, hesap ekstresi ve hesap cüzdanı yazdırma vesaire gibi) bunun yanı sıra, davalı bankanın tahsil ettiği komisyon ve ücretin -takdiri sayın mahkemeye ait olmak üzere başta sözleşme, TTK, TBK, Bankacılık K., T.C. Merkez Bankası nın 2006/1 sayılı Tebliği ve bankacılık teamüllerine uygun olduğu, dolayısıyla bu yönden de, davalı bankanın tahsil ettiği ücret ve komisyonun iade koşullarının oluşmamış olduğunu…” mütalaa ettikleri görülmüştür.
Huzurdaki davada; davacı şirket ile davalı banka arasında 03/07/2014 tarihli 500.000TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesi’nin (GKS) akdedildiği sabit olup uyuşmazlığın, davacı tarafından kullanılan kredilere karşılık davalı banka tarafından tahsil edilen hizmet komisyonu ve limit tahsis ücretlerinin iadesi isteminin yerinde olup olmadığı, tahsil işleminin sözleşme, kanun ve emsal bankacılık uygulamalarına uygun olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümünde; taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin hükümleri ve banka kayıtları gözetilerek, mahkememizce tespit edilen uyuşmazlık konusu masraf kalemlerinin bankaca verilen bir hizmetin karşılığı olup olmadığı, davalı banka tarafından tahsil edilen tutarların sözleşmeye, kanuna ve emsal bankacılık uygulamalarına uygun olup olmadığı hususları irdelenmiş ayrıca TTK ve TBK 20 hükümlerinin değerlendirilmesi sureti inceleme yapılmıştır.
Uyuşmazlık kapsamında somut olaya tatbiki gereken 6102 sayılı TTK’nin 20. maddesi uyarınca tacir olan veya olmayan bir kimseye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, münasip bir ücret isteme hakkını haizdir. Davalı banka tacir olup, dava konusu kredi davalının ticari işletmesiyle ilgili işlemlerindendir. Dava konusu kredi de taraflar arasında akdedilen ticari nitelikli kredi sözleşmelerinden kaynaklıdır. Bu nedenle kredi sözleşmesi hükümlerinin tacirin basiretli davranma yükümlülüğü ve sözleşme hürriyeti kapsamında ele alınması gereklidir. Bu durumda kredi sözleşmesinin hükümleri ve banka kayıtları gözetilerek, masraf kalemlerinin bankaca verilen bir hizmetin karşılığı olup olmadığı, davalı banka tarafından tahsil edilen tutarların emsal uygulamalara uygun olup olmadığı konusunda araştırma yapmak gerekmiştir.
Diğer yandan davacı tarafın aynı zamanda genel işlem şartlarına aykırılık iddiası kapsamında da değerlendirme yapmak gerekmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/13088 esas, 2018/563 karar sayılı ilamında da genel hatları ile belirtildiği üzere; Bir sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nin m. 20 vd. uyarınca genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması için kanunda belirtilen ölçütlerin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK.’ da olduğu gibi 6098 sayılı TBK’da da sözleşme serbestisi ana kural olmakla birlikte, sözleşmelerin geçerliliği için 6098 sayılı TBK’na, sözleşmenin hukuka aykırı genel işlem koşulları içermemesi unsuru getirilmiştir. Hem tüketiciler hem de tacirler için geçerli olan genel işlem koşulları denetimi, sözleşmelerin imzalanması aşamasında daha olumsuz durumda bulunan sözleşmenin tarafını dürüstlük kuralları kapsamında korumaktadır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulları nedeniyle yazılmamış sayılabilmesi için öncelikle, o hükmün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu anlamda sözleşmenin tipi, türü ve niteliği önem taşımamaktadır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olabilmesi için ise, anılan hükmün genel işlem koşulunu kullanan tarafça, sözleşmenin kurulmasından önce, tek taraflı olarak, sadece o sözleşme için değil, çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla hazırlanmış ve karşı tarafın getirilen bu hükmü müzakere etmesine imkan tanımadan sözleşmenin imzalanmış olması gereklidir.
Bir sözleşmenin önceden ve çok sayıda kullanım amacıyla oluşturulup oluşturulmadığını tespitte değişik ölçütler kullanılabilir. Söz gelimi ortada matbu bir metin var ve kullanılan ifadeler soyut ve genel ise, birden fazla sözleşmede kullanma niyetiyle önceden oluşturulduğu kabul edilebilecektir. Diğer sözleşme metinleriyle özdeş ifadeler içermemesi tek başına, o sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmasını engellemez. Bu noktada aranılacak en temel unsurlardan birisi de, genel işlem koşulunu kullanan tarafın, karşı tarafa bu hükmü, değiştirilmesini engelleyecek tarzda ve o niyetle sunmuş olmasıdır. Mamafih, tek seferlik bir anlaşma için hazırlanan sözleşme metni için genel işlem koşulundan söz etmek mümkün değildir.
Genel işlem koşulu niteliğindeki bir hüküm, sözleşmenin taraflar arasında müzakere ve pazarlık sonucu imzalanmış ise, artık ortada hukuka aykırı bir sözleşme hükmünden değil, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde, sözleşmede yer alan bireysel bir anlaşma hükmünden söz etmek gerekir. Ancak, bir sözleşmede, bütün hükümlerin tartışılarak sözleşmeye konulduğuna ilişkin kayıt konulması, TBK m. 20/3 uyarınca, onları tek başına genel işlem koşulu olmaktan çıkartmayacaktır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde, genel işlem koşullarının üç aşamalı denetime tabi tutulması gerekir. Söz konusu denetim aşamaları; yürürlük (kapsam) denetimi, yorum denetimi ve içerik denetimidir.
Yürürlük denetiminde, genel işlem koşulunun karşı tarafın bilgisi dahilinde sözleşmeye konulup konulmadığına bakılmalı, müşterinin sözleşmeye genel işlem koşulu konulduğunu açıkça biliyor olması halinde diğer denetim aşamalarına geçilmelidir. Aksi halde diğer aşamalara geçilmeksizin genel işlem koşulu niteliğindeki hükmün sözleşmeden çıkarılması gerekmektedir. TBK m. 21 uyarınca, bir müşterinin önceden sözleşmedeki genel işlem koşulundan açıkça haberdar edilmesi, tek başına o hükmün geçerli hale geldiğini göstermez. Önceden müşteriye bildirilmemiş olan hükümler, genel işlem koşulu denetimine gerek kalmaksızın, sözleşmenin bir hükmü dahi sayılmamalıdır. Şayet sözleşme, o sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı bir genel işlem koşulu taşıyorsa, yani şaşırtıcı hüküm içeriyorsa, bu nitelikteki hükümler yönünden, müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmiş olup olmadığı, bu hükmün müzakere edilip edilmediği önem taşımaksızın, o sözleşme hükmü TBK m. 21/2 uyarınca sözleşmeye yazılmamış sayılmalıdır. Yürürlük denetimi kapsamında, genel işlem koşulu niteliğindeki hükümlerden müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmemiş ve onun tarafından kabul edilmemiş olması halinde veya şaşırtıcı hüküm içermesi halinde o hükümler sözleşmeye yazılmamış sayılır. Böyle bir durumda, sözleşmeyi düzenleyen taraf, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hükümler olmasaydı, o sözleşmeyi yapmayacak olduğunu söyleyerek, sözleşmenin geçersiz olduğu ileri süremez. Yürürlük denetiminin aşılması halinde yapılması gerekli denetim aşaması “yorum” denetimidir. Belirsizlik ilkesi de denilen bu denetim modelinde, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hüküm içeriğinin ne olduğu konusunda bir anlaşmazlık bulunuyorsa, bu hükmün düzenleyen taraf aleyhine yorumlanması gerekir.
Sözleşmede, yürürlük denetiminin aşılması ve yorumu gerektirecek bir belirsizliğin bulunmaması veya bulunsa bile düzenleyen aleyhine yorum yapılmış olmasından sonra, sözleşmenin bir de “içerik” denetimine tabi tutulması gerekmektedir. İçerik denetimi yapılırken, genel işlem koşulu olduğu ileri sürülen hükmün “dürüstlük kuralı” na aykırı olup olmadığı, karşı tarafın aleyhine ve onun şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olup olmadığına bakılacaktır. Hangi tür sözleşme hükümlerinin dürüstlük kuralına aykırı ve diğer tarafın şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olduğu hususu kanunda düzenlenmemiş olup, mahkemece her somut olayda bu durumun tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir. İçerik denetimi aşamasında, sözleşme hükmünün dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve karşı tarafın şartlarını ağırlaştırdığının tespiti halinde, genel işlem koşulu niteliğindeki bu hükmün, yürürlük denetiminden farklı olarak, kanunun emredici hükmüne açık aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz sayılması gerekecektir.
Anılı kanuni düzenleme ve içtihatlar ışığında huzurdaki davada sözleşme ve tahsilatların 2014 ve 2016 tarihlerine ait olması karşısında TTK 18 ve 20. madde hükümleri ile birlikte 6098 sayılı TBK’nin 20 vd. maddelerinde yer alan genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin uygulanmasına dair ilkeler doğrultusunda sözleşme genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmuştur. Bu noktada görüldüğü üzere huzurdaki davanın her iki tarafı da tacir olup 6102 sayılı TTK’nun 18/2 maddesi uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerekmektedir. Her ne kadar 6098 sayılı TBK’nın 20 ila 25. maddeleri arasında düzenlenmiş olan genel işlem koşullarına ilişkin hükümler tacirler yönünden de uygulanabilir ise de TTK 18/2. maddesi hükmü karşısında tacirler bakımından genel işlem koşullarının uygulanıp değerlendirilmesinde her somut olayın özelliğine göre daha dikkatli davranılması gerekmektedir. Bu açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince, davalı bankanın müşterilerine kullandırmış olduğu ticari kredi nedeniyle hizmet komisyonu ve kredi limit tahsis ücreti gibi giderleri sözleşme hükümlerine dahil etmesinin ticari kredi sözleşmesinin niteliği göz önüne alındığında genel işlem koşullarına aykırılık teşkil etmediği, (Emsal karar Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/15462 esas, 2018/713 karar sayılı ilamı) anılı tahsilatların; bankanın sermaye maliyeti, munzam maliyet, personel maliyeti, istihbarat maliyeti, iletişim giderleri maliyeti, kırtasiye giderleri maliyeti ve vergisel yükümlülüklerinin maliyeti olduğu dikkate alındığında tahsil edilen ücretlerin fahiş olmadığı, haksız şart niteliğinde bulunmadığı, masraf kalemlerinin bankaca verilen bir hizmetin karşılığı olduğu ve uygulamanın emsal bankacılık uygulamaları ile de uyumlu olduğu saptanmakla; sübut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihi itibarıyla alınması gerekli 44,40 TL maktu red karar ve ilam harcının davacı tarafından yatırılan 50,81 TL peşin harçtan mahsubu ile arta kalan 6,41 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzüne karşı, dava miktari itibariyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 09/10/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır