Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/461 E. 2019/1208 K. 24.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/461
KARAR NO : 2019/1208

DAVA : Tazminat (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/05/2018
KARAR TARİHİ : 24/12/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Kurumsal Bayilik Sözleşmesinin haksız olarak erken feshinin tespitini, bu fesih nedeniyle denkleştirme tazminatının ve müspet zararı ile manevi tazminatının belirlenip davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini ve davalılara verilmiş olan teminat mektubunun işbu davanın sonuna kadar tedbiren durdurulmasını, her bir davalıdan ayrı ayrı 500,00-TL olmak üzere 1.500,00-TL denkleştirme tazminatı, her bir davalıdan ayrı ayrı 500,00-TL olmak üzere 1.500,00-TL müspet zararı ve her bir davalıdan ayrı ayrı 35.000,00-TL olmak üzere 105.000,00-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 108.000,00-TL’nin sözleşmenin sona erdiği 27/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek T.C. Merkez Bankasınca öngörülen avans faizi, Mahkeme masrafı ve avukatlık ücreti ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, HMK’nın 107.maddesinde belirtildiği gibi, talep ettiği alacakların miktar ya da değerini, bu aşamada tam ve kesin olarak belirleme olanağı bulunmadığından, yargılama aşamasında alınacak bilirkişi raporlarında belirlenecek meblağa yükseltilmek üzere müvekkile ödenmediğini, denkleştirme tazminatına karşılık, şimdilik her bir davalıdan ayrı ayrı 500,00-TL olmak üzere toplam 1.500,00-TL’nin sözleşmenin sona erdiği tarihten itibaren işleyecek T.C. Merkez Bankasınca öngörülen avans faizi ile birlikte, müspet zarara karşılık şimdilik her bir davalıdan ayrı ayrı 500,00-TL olmak üzere şimdilik toplam 1.500,00-TL’nin sözleşmenin sona erdiği tarihten itibaren işleyecek T.C Merkez Bankasınca öngörülen avans faizi ile birlikte, manevi tazminata olarakta her bir davalıdan ayrı ayrı 35.000,00-TL olmak üzere toplam 105.000,00-TL’nin sözleşmenin sona erdiği tarihten itibaren işleyecek T.C Merkez Bankasınca öngörülen avans faizi ile birlikte, şimdilik toplam 108.000,00-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak tarafına verilmesini, davalılar lehine verilmiş ve davalıların uhdesinde olan, 24/06/2015 tarihli, kesin ve süresiz 100.000,00-TL …mektup nolu Türkiye…nın …şubesince düzenlenmiş olan teminat mektubunun davalılarca paraya çevrilmemesi için ihtiyati tedbir vaz edilerek davanın sonuna kadar paraya çevrilmesinin durdurulmasını, mahkeme masrafı ve vekalet ücretinin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile müvekkil şirketler arasında imzalanan sözleşmenin süreye ilişkin hükümleri açık olup, sözleşmenin bir 1 yıl süre için yapıldığı hususunda tarafların mutabık olduğunu, somut olayda davacı ticari bir ilişkiye girdiğini, ticari ilişkisi sonucunda eğer bir maliyete katlanmışsa, bunun külfetine katlanmayı da göze almış olması gerektiğini, kaldı ki yatırım maliyetlerini karşılayamadığı iddiası gerçek dışı olduğunu, bayilik sözleşmesi çok açık ve net bir şekilde bayinin ve müvekkil şirketlerin hak ve yükümlülüklerini düzenlemekte olup, bayilik sözleşmesi, sözleşme hükümlerine uygun olarak sona erdirildiğini, huzurdaki haksız ve mesnetsiz davanın reddini, teminat mektubuna tedbir konulması talebinin reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya kapsamına alınan 07/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davalıların sözleşmeyi yenilememe iradesini sözleşmedeki feshi ihbar süresine uygun olarak beyan ettiğini ve bu suretle sözleşme ilişkisinin son bulduğunu, davacının herhangi bir portföy tazminatı ve müspet zarar tazminatı istemeyeceği gibi, manevi tazminat istemi münhasıran Mahkememizin takdirinde olmak üzere, davacının hangi kişilik değerlerinin ihlal edildiği de anlaşılmadığından, bu istemin de kabulü şayan sayılamacağını, hukuki tavsif ve değerlendirme münhasıran Mahkememize ait olduğunu mütalaa etmiştir.
Dava; Kurumsal Bayilik Sözleşmesinin haksız olarak erken feshedildiğinden bahisle talep edilen denkleştirme tazminatı ve müspet zarar ile manevi zararların tazmini talebine ilişkindir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanılan delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda; Davacı tarafça; Taraflar arasında akdedilen Kurumsal Bayilik Sözleşmesinin haksız olarak erken feshedildiğinden bahisle; bu kapsamda davalı taraftan denkleştirme tazminatı ve müspet zarar ile manevi zararlarının tazmininin talep edildiği, yine davalılar lehine verildiği ve davalıların uhdesinde olduğu iddia edilen 24/06/2015 tarihli, kesin ve süresiz 100.000,00-TL … mektup nolu Türkiye …şubesince düzenlenmiş olan teminat mektubunun davalılarca paraya çevrilmemesi için ihtiyati tedbir yolu ile davanın sonuna kadar paraya çevrilmesinin durdurulmasının talep ve dava edildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına alınan ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere; Taraflar arasındaki sözleşme, “Kurumsal Bayilik Sözleşmesi” adı altında 27/04/2015 tarihinde akdedilen ve taraflar arasında varlığı ihtilafsız olan bir sözleşmedir. Yine taraflar arasındaki bu sözleşmenin süresi, sözleşmenin 4.2 maddesine göre 1 yıldır. Sözleşme bitim tarihinden 1 ay evvelinden yazılı olarak bildirimde bulunulmadığı taktirde 1 yıl uzamış olacaktır. Ancak bu şekilde 1’er yıllık uzatmalar en fazla 5 yıl için olacak, 5. yılın sonunda ise “yeni bir sözleşme” yapılacaktır. Bu konudaki sözleşme metni aşağıdaki gibidir;
4.2.madde; “İşbu Sözleşme’nin süresi, Sözleşmenin imza edildiği tarihten itibaren 1 (bir) yıldır. Sözleşme süresi, Taraflar’dan herhangi birinin Sözleşme süresinin sona ermesinden 1 (bir) ay önce yazılı bildirimde bulunmadığı takdirde, bir yıl uzamış sayılacaktır. İşbu Sözleşme ‘nin süresinin bu şekilde ve devam eden yıllarda uzaması halinde, Sözleşme süresi hiçbir şekilde 5 (beş) yıldan fazla olamayacak ve Taraflar, 5 (beş) yılın sonunda Sözleşme konusu işe devam etmek istedikleri takdirde aralarında anlaşarak yeni bir sözleşme imzalayacaklardır.” şeklindedir.
14.12.2017 tarihli “Bayilik sözleşmesinin süre sonunda uzamayacağı ve sona ereceğine ilişkin bildirim” konulu olan davalı taraflar yetkilisi tarafından düzenlenen ve sözleşmenin 4.2. maddesine dayanılarak süre bitim tarihi olan 27.04.2018 tarihinden sonra sözleşmenin uzatılmayacağı ve sözleşmenin sona ereceği hususunun davacı tarafa bildirildiği anlaşılmıştır.
Bu bağlamda; somut olayda 27.04.2015 tarihinde imzalanan sözleşme sadece 1 yıllıktır ve sözleşmenin 27.04.2016 ve 27.04.2017 tarihlerinden 1 ay önce taraflar birbirlerine bildirimde bulunmadıklarından 2 kez uzadığı anlaşılmaktadır. Sözleşmenin 4.2. maddesi, bu 1 yıllık “sözleşmenin uzatılması” ya da “süresinin sona ermesi” iradesini, her 2 tarafa da vermiştir. Davalı taraflar, 1 yıllık bu sözleşmenin 3. kez uzatılması iradesini kullanmayarak, davacı tarafın dava dilekçesinde konu ettiği yazılı bildirimi 14.12.2017 tarihinde düzenlemişler ve 27.04.2018 tarihinde sözleşme süresinin sona ereceğini davacı tarafa bildirmişlerdir. Sözleşmede yer alan 1 ay önceden bildirilme koşulunun, yaklaşık 4.5 ay önceden davacı tarafa tanındığı ve sözleşmenin davalılar tarafından sözleşmenin 4.2. maddesine “uygun” olarak ve “süresinde” sona erdirildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 25.4.maddesinde; “İşbu Sözleşme’de fesih sebebi olarak belirtilen sebeplerden birinin var olmamasına rağmen, Şirketler Sözleşme süresi içerisinde herhangi bir zamanda işbu Sözleşme’yi herhangi bir sebep göstermeksizin 7 (yedi) gün öncesinden; Kurumsal Bayi ise 2 (iki) ay önceden yazılı bildirimde bulunmak kaydıyla tazminatsız olarak feshedebilir. Bu durumda, fesih talebinde bulunan Taraf’ın sorumluluğu, (karşı Taraf’ın talepte bulunması halinde) Türk Ticaret Kanunu’nun 121.maddesinin (4) numaralı bent hükmünde belirtilen zararla sınırlıdır. Bu halde Sözleşme, fesih bildiriminin karşı Taraf’a ulaştığı tarihten itibaren işleyecek olan ve işbu bent hükmünde belirtilen sürenin hitamıyla sona erecektir.” şeklinde düzenleme içermektedir; ancak söz konusu madde içeriğinden de anlaşılacağı üzere zarar talebinin fesih ve sonuçlarına bağlandığı; ancak somut olayda fesih değil sözleşmenin yenilenmemesi söz konusu olduğundan davacı yanın müspet zarar talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Yine taraflar arasındaki sözleşmenin 5.1.maddesinde; “İşbu Sözleşme konusu faaliyetler kapsamında yer, bölge, zaman ve/veya satış faaliyetleri vb hususlarda Kurumsal Bayi, tek yetkili değildir, kendisine tekel hakkı tanınmamıştır. Şirketler, Sözleşme ile Kurumsal Bayi’ye tanıdığı tüm hak ve yetkileri her zaman, kısmen veya tamamen dilediği yer veya bölgede Kurumsal Bayi’den başka kişilere ve kuruluşlara da tanıyabilecektir.” hükmü gereğince ve de sözleşme içeriği incelendiğinde; davacının davalı şirketlerin bayilerinden birisi olduğu, davacı tarafa tekel hakkı tanınmadığı ve tek yetkili olmadığı, başka bayilerin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre her iki tarafında da kabulünde olduğu üzere; sözleşme niteliği nazara alındığında taraflar arasındaki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğu ve davacının da tek satıcı olmadığı sabittir. Buna göre tek satıcı olmayan davacının bayilik sözleşmesinin sona ermesinden kaynaklı olarak portföy ( denkleştirme ) tazminatı isteyip isteyemeyeceği hususundaki ihtilafın incelenmesi gereklidir. Bu kapsamda yapılan değerlendirme sonucunda; genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bir tazminat niteliğindedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 17/04/2014 tarihli ve 2013/2986 E. ve 2014/7611 K. Sayılı emsal ilamında da belirlendiği üzere; “….Dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshi nedeniyle uğranılan müşteri (denkleştirme) tazminatı ve manevi tazminat ile kâr kaybının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu sözleşmenin haksız feshedildiği benimsenerek kâr kaybı ve denkleştirme tazminatının tahsiline, manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir. Mahkemece Dairemizin bozma kararları da esas alınarak taraflar arasındaki ilişkinin bayilik olarak nitelendirilmesine karşılık tek satıcılık ve acente sözleşmelerinde uygulama imkanı bulunan müşteri (denkleştirme) tazminatına hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” şeklindedir.
Yukarıdaki açıklamalar ve emsal Yargıtay kararı ışığında somut olaya bakıldığında; Taraflar arasındaki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğu, acentelik ilişkisinin bulunmadığı, davacının tek satıcı da olmadığı, denkleştirme tazminatının bayilik sözleşmelerinde uygulanma imkanının olmadığı, bu nedenle davacının denkleştirme tazminatı isteyemeyeceği anlaşıldığından davacının denkleştirme tazminatı talebinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davacı taraf manevi tazminat talep etmiş ise de; manevi zarar mal varlığında bir azalmayı değil ve fakat kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade eder. TBK’nın 58. maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi) göre; şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Şahsiyet haklarına saldırıda, manevi tazminat istenebilmesi için TBK’nın 58. maddesinde (818 sayılı BK’nın 49. maddesi) belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar ise şahsiyet haklarına saldırı olması, saldırının haksız olması, manevi zarara uğranılması, kusurlu olunması ve illiyet bağı bulunmasıdır. (Bkz. Prof Dr. Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, yirminci baskı, S.202-208) Somut olayda; davacının mal varlığında meydana gelen azalma iddiası manevi tazminata hak kazandırmayacağından davacı tarafın manevi tazminat talebinin de reddine karar vermek gerekmiş, buna ilişkin aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE;
2-Davacı tarafından yatırılan 1.844,37-TL peşin harç ve 35,90-TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 1.880,27-TL harçtan 44,40-TL’in mahsubu ile arta kalan 1.835,87-TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalılar, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 11.390,00-TL ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/12/2019

Katip …

Hakim …