Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/399 E. 2019/109 K. 12.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/399
KARAR NO : 2019/109
DAVA : İstirdat
DAVA TARİHİ : 27/04/2018
KARAR TARİHİ : 12/02/2019

Mahkememizde görülmekte olan İstirdat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin davalı … A.Ş’nin abonesi olup şirkete ait 2 farklı abonelik bulunduğunu, müvekkili şirketin abone numaraları … ve … olup bu aboneliklere ilişkin davalı şirketçe elektrik tüketimi miktarına göre her ay düzenli olarak fatura tahakkuk ettirildiğini, davalı şirket tarafından tahakkuk ettirilen müvekkil şirkete ait faturalarda hizmet bedeli karşılığı olmayan ” K/K bedeli”, dağıtım, sayaç okuma bedeli, perakende satış hizmet bedeli ve iletişim bedeli” adları altında bedeller alındığının tespit edildiğini, müvekkil şirketin elektirik aboneliğine ilişkin faturalarda bir hizmet bedeli karşılığının olmadığının açıkça belli olan kayıp ve kaçak dağıtım, sayaç okuma bedeli, perakende satış hizmet bedeli ve iletişim bedeli tüketimlerinin müvekkil şirkete yükletilmesi hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, kötü niyetli diğer kullanıcıların kaçak kullanımı ve tedarikçi elektrik dağıtım firmasının ağır ihmal ve kusurları ile altyapısının eksikliklerinden kaynaklanan kayıp ve kaçak tüketimlerinin bedeli karşılığı olarak bunun dürüst abonelere yansıtılmasının kabul edilemeyeceğini, müvekkil şirkete ait faturalarda yer alan ” K/K bedeli”, dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, perakende satış hizmet bedeli ve iletişim bedeli kalemleri adı altında alınmış bulunan kalemlerin haksız olduğunun tespiti ile fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı kalarak geriye dönük 10 yıl içerisinde müvekkil şirketten davalı kurumca tahsil edilen 2.000,00 TL kaçak kayıp bedeli dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, perakende satış hizmeti bedeli ve iletişim bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalı kurumdan tahsili ile müvekkil şirkete iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davaya karşı 03/03/2015 havale tarihli cevap dilekçesi ile öncelikle davanın zamanaşımı, yetki, görev yönünden, reddine, usul itirazları yerinde görülmediği takdirde esasa ilişkin nedenlerle reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dosya kapsamına alınan 03/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Faturalarda yer alan ve tahsil edilmiş olan kayıp/ kaçak bedelinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı doğrultusunda abonelerce talep edilebileceği, davacının 2006 yılından bu yana gizli ve açık şekilde tahsil edilen kayıp kaçak bedelinin her iki abonelikle ilgili olarak toplam 183.068,24 TL olduğu, faturalarla tahsil edilen iletişim sistem kullanım, dağıtım sistem kullanım, bedellerinin yapılan bir hizmet karşılığı düzenleyici kurum olan EPDK kararları doğrultusunda belirlendiği ve faturalarda yer aldığı, bu tarife kalemlerinin mevzuata uygun olduğu, bu bedellerin abonelerden alınmaması konusunda İdari yargı veya Adli Yargıca aksi yönde verilmiş bağlayıcı bir karar bulunmadığı, davacının iletişim sistem kullanım, dağıtım sistem kullanım bedelleri etmesinin yerinde olmadığı, davacının abonelikleri ile ilgili olarak faturalarda yer alan PSH bedeli ile 2011 yılı için uygulanan sayaç okuma bedeli kapsamında, PSH bedelinin serbest tüketiciler açısından mevzuat hükmünün Danıştay’ca iptali ile yasal dayanağının bulunmamasına ve davacının her iki aboneliği ile ilgili olarak 2009 yılı başından itibaren Serbest Tüketici niteliğine haiz olmasına bağlı olarak 2009 yılı başından itibaren 2012 yılına kadar maktu PSH bedeli ile nispi PSH bedeli arasındaki fark PSH bedelini talep hakkı olduğu, bu bedelin 10.353,28 TL olduğunu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kayıp- Kaçak bedeli ile ilgli verdiği 2014/679 K. Sayılı kararı sonrası benzer davalar kapsamındaki bozma ilamlarında kayıp kaçak bedelinin yanı sıra dağıtım bedeli, iletişim bedeli, PSH bedeli ve sayaç okuma bedelinin de abonelerden alınamayacağı yönünde çok sayıda ilamı mevcut olduğu, ekte bir örneği sunulan Yargıtay 3. Hukuk dairesinin ilamlarına uyulduğu taktirde, davacının faturalarla tahsil ettiği dağıtım, iletişim, PSH ve Sayaç okuma bedelleri talebinin de yerinde olacağı ve bu kapsamda bu kalemlerle ilgili yapılan tahsilat tutarının 333.433,83 TL olduğu, davacının bu kapsamda dava konusu ettiği tüm kalemlerle ilgili ödediği ve talep edebileceği tutarın veriler hariç 516.502,07 TL olacağını mütalaa etmiştir.
… Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas ve … Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; Davacının davasının kabulüne karar verilmiş, kararın davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2016/18056 Esas ve 2017/8646 Karar sayılı 31/05/2017 tarihli bozma ilamı ile;
“1) Davalı vekili cevap dilekçesi ile davacı ile elektrik enerjisi satış sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme ile yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuştur.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uyuşmazlıkla ilgili “Sözleşmeden doğan davalarda yetki “ başlıklı 10. maddesi “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” hükmünü ,“yetki sözleşmesi” başlıklı 17. maddesi “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmünü, aynı Kanun’un 448.maddesi gereğince kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı hükmünü ihtiva etmektedir.
HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre, “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece, HMK, yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Bu şekilde yapılmış olan, yetki sözleşmesinin münhasır yetkili olacağı madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, taraflar, salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırmış olmaktadırlar. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar. Buna göre, münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı ile davalı arasında düzenlenen Enerji Satış Sözleşmesinde, sözleşmeden doğabilecek uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olacağı belirlenmiştir. Tacir olan taraflar arasında yapılan sözleşmedeki düzenleme dikkate alındığında, İstanbul Mahkemelerinin yetkisi münhasır yetki olup, bu nedenle davanın İstanbul Mahkemelerinde görülmesi gerekir.
Hal böyle olunca mahkemece, mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-) Bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş, işbu dosya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esasına kayıt edilerek yargılamaya devam edilmiştir.
… Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas ve … Karar sayılı dosyasında 27/02/2018 tarihinde yetkisizliğine karar verildiği, tarafların kararı temyiz etmemesi üzerine hükmün 18/04/2018 tarihinde kesinleşmiş olup, işbu dosya Mahkememizin yukarıdaki esasına kaydı yapıldığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına alınan 09/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; 6719 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce verilmiş Yargıtay Kararlarının geçerliliği kalmadığını, böylece incelemesi yapılan dosyada, usulü kazanılmış hakkın gerektirdiği yönde olmadığını, sonradan çıkan ve 17/06/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6719 sayılı Elektrik piyasası kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun çerçevesinde inceleme yapılarak sonuca gidileceğini, yeni kanunla Mahkemelerin derdes dosyalarda geriye dönük karar verilmesini olanaklı kılarak bu dosyalardaki görevinin tarifelere uygunluğun denetlenmesi olarak tanımlandığını, bu durumda her ne kadar davacının geri iadesinin talep ettiği bedellerden ayrı olarak özellikle teknik anlamda kayıp kaçak maliyetinin gerek normal tüketim olsun ve gerekse kaçak elektrik faturaları olsun, fatura bedelini yükseltici ve tüm tüketicileri ilgilendiren bir mesele olduğu görülmekte ise de; davacının geri iadesini talep ettiği bedellerin mevzuata göre, faturalarda EPDK mevzuatına göre yer alması gereken ve elektrik piyasasının işleyişinde birer maliyet kalemi oldukları dikkate alındığında ve buna ek olarak EPDK kararlarına aykırı olacak şekilde davacıdan mükerrer kayıp kaçak tahsilatı yapılmadığı da görüldüğünden, kayıp kaçakla birlikte faturalardaki diğer bedellerin ve birim fiyatlarının EPDK’nın onayladığı tarifelere ve düzenleyici işlemlere yeni kanun gereği uygun olduğunu, Mahkememizin ara kararına uygun olarak yapılan incelemede sözü edilen kesintilerin dağıtım tarifelerinde yer aldığını, miktar ya da oran olarak dağıtım tarifelerindeki miktar veya oranlara uygun olduğunu mütalaa etmiştir.
Dava; Elektrik abonesi olan davacıdan tahsil edilen kayıp-kaçak vs. bedelin davalıdan tahsiline ilişkindir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanılan deliller bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda; Taraflar arasında Elektrik Abone Sözleşmesi düzenlendiği ve sözleşmenin halen geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, PSH sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelleri ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 E.- 2014/679 K. sayılı kararı ile Anayasa’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73.maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, PSH sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelleri uygulamasının EPDK kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulandığından bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin EPDK’na sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak elektrik bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne kadar bedel ödendiğinin bilinmesinin de şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğundan EPDK kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınması doğru bulunmayarak hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.
Dava tarihinden sonra, 17.06.2016 tarihinde 29745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun’un 21.maddesi ile 6446 sayılı Kanun’un 17.maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş ve aynı maddeye eklenen 10. bent ile; “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; Tüketici Hakem Heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır” hükmü getirilmiştir.
Ayrıca, 6719 sayılı Kanun’un 26.maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na eklenen Geçici 19.madde de; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” ve Geçici 20.madde de ise, “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17.madde hükümleri uygulanır” hükmü düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre; Tüketici Hakem Heyetleri’nin ve mahkemelerin bu konuda açılacak davalarda inceleme ve araştırma yetkileri geçmişe de etkili olarak sadece dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin Kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlanmıştır. Diğer bir ifade ile yerindelik denetimi yapılamayacağı kabul edilmiştir.
Mevcut yasal değişikliklerin Anayasa’ ya aykırılığına ilişkin olarak bir çok Mahkemece Anayasa Mahkemesine iptal talebi ile başvurulduğu, Anaya Mahkemesince 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17. geçici 19. ile 20. maddelerinin Anayasaya aykırılık başvurularını incelediği ve nihayetinde, Elektrik Piyasası Kanunu’nun (EPDK) kayıp-kaçak bedellerinin tüketiciden tahsil edileceğine dair tüm hükümlerin iptal istemini reddederken, EPDK tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisinin bu bedellerin sadece kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu öngören kural, hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahalede bulunduğundan, bu kuralın iptaline, kayıp kaçak bedellerine ilişkin dava konusu düzenlemelerin büyük çoğunluğunun Anayasaya’ ya aykırı bulmayarak iptal talebinin reddine karar verildiği, Anayasa Mahkemesince 28 Aralık 2017 tarihinde yapılan müzakere sonucu verilen ret ve bazı hükümlerin iptal kararının, 15/02/2018 tarih ve 30333 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı (E.2016/150, K.2017/179, T.28/12/2017), böylece iptal kararının 15.02.2018 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak, hüküm doğurduğu anlaşılmıştır.
Bu bağlamda; dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Kanunun 17.06.2016 yürürlük tarihinden önceki dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak tahsil edilmiş dava konusu kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelleri ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden alacak davalarında da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmıştır. Ayrıca davanın devamı sırasında, dava konusu alacağın ödenmesi, menkul malın davacıya teslim edilmesi, gayri menkulün tahliye edilmesi gibi nedenlerle veya davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun ya da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle davanın konusuz kalması mümkündür. Davanın konusuz kaldığının tespit edilmesi halinde, mahkemece; esas (asıl talep) hakkında “Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin hüküm kurulması gerekmektedir. Bu tür kararlar, hükümler gibi (eda, tespit, inşai) nihai kararlardandır. Mahkeme kararı, aynı zamanda dava konusu hakkın mevcut olmadığını da tespit ettiği için tespit hükmü niteliğindedir.
Davanın konusuz kalması halinde, mahkemece; davanın açıldığı tarih itibariyle hangi tarafın haklı olduğunun tespit edilmesi, o taraf lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine karar verilmesi gerekir. Başka bir deyişle, yürürlüğe giren yeni yasa nedeniyle konusuz kalan davada, yeni yasanın yürürlüğe girmemiş olması halinde, davanın açıldığı tarih itibariyle haklı olan ve davasını avukat ile takip eden taraf lehine “maktu vekalet” ücretine hükmedilerek, yargılama giderlerinin ise karşı taraftan tahsiline karar vermek gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarih, 2009/18-421 E.-2009/526 K. sayılı ilamında “Dava tarihinde davasında haklı bulunan davacının, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle haksız duruma düşmesi söz konusu olmadığından, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği” belirtilmiştir.
Somut olayda; dava tarihi itibariyle HGK kararı uyarınca davacının dava açmakta haklı olduğu anlaşılmıştır. HMK’ nın 331. Maddesi; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder” hükmünü içermektedir. Dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında oluşan yasa değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden, dolayısıyla karşı tarafın vekalet ücretinden sorumlu tutulması olanaklı değildir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2017/2534 Esas ve 2017/3956 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
Somut olayda; Hem dava tarihi itibariyle HGK kararı uyarınca talep edilebilecek kayıp kaçak bedelleri ile yargılama sırasında dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yasa gereğince tahsilatların EPDK’nın düzenleyici işlemlerine uygunluk denetimi yönünden de bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş, dosya kapsamına ve hükme esas alınan 09/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu faturalar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda davacı taraftan tahsil edilen tutarların mevcut yasal düzenlemeler karşısında ve EPDK’nın düzenleyici işlemlerine ve yayımlanan tarifelere de uygun olduğu tespit edilmiştir.
Yukarıda anlatılan nedenlerle; mevcut yasal düzenlemeler dikkate alınarak davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiş; dava açıldıktan sonra hasıl olan yasa değişikliği nedeniyle davacının dava açmasında haksız sayılamayacağından; davacı yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmiş ve yapmış olduğu diğer yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın ESASI HAKKINDA KARAR TESİSİNE YER OLMADIĞINA,
2-Davacı tarafından yatırılan 34,16- peşin harç ve 3.275,80-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 3.309,96-TL’den 44,40-TL’nin mahsubu ile artan 3.265,56-TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı yararına taktir olunan 2.725,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan toplam 1.355,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde temyizi kabil olmak üzere yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 12/02/2019

Katip …

Hakim …