Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/193 E. 2018/1025 K. 20.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/193
KARAR NO : 2018/1025
BİRLEŞEN İST. 5 ASL.TİC. MAH.’nin
2015/10863 E. SAYILI DOSYASI;
ASIL DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 24/02/2015
BİRLEŞEN DAVA : Alacak
B.DAVA TARİHİ : 11/11/2015
KARAR TARİHİ : 20/11/2018
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 30/11/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketinden müvekkil şirket olarak Sayaç ID No: …/ Abone No: … ile hizmet aldığını, Nisan 2012 / Ocak 2015 dönemleri arasındaki faturalardan kayıp bedeli, dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli ve iletim bedeli adı altında haksız tahsilat yapıldığını ve elektrik bedeli tutarı üzerinden %2 oranında hesaplanması gereken TRT payı, elektrik bedeli ve kayıp bedeli toplamı üzerinden %2 oranında hesaplanarak faturalar düzenlendiğini ve haksız tahsilat yapıldığını, haksız tahsilat yapılan tutarlar; dağıtım bedeli 4.867,41 TL / sayaç okuma bedeli: 14,96 TL iletim bedeli: 1.351,92 TL kayıp bedeli: 6.007,75 TL fazla tahsil edilen TRT katkı payı tutar: 120,13 TL toplam 12.121,91 TL toplam bedelin ödemelerin yapılmış olduğu tarihlerinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile beraber hesaplanacak yasal tutarın iadesini, haksız olarak tahsil edilen tutarların idaesi için açmış olduğu dava süreci ile ilgili tüm masraf, harç, vs. Giderlerin davalıdan tahsil edilmesi ve şirkete iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Yargıtay kararlarının yerel mahkemeleri bağlayıcı bir niteliği olmamakla birlikte, aksi yönde birçok Yargıtay kararı bulunduğundan kayıp – kaçak bedeli, EPDK’nin kurul eliyle almış olduğu kararla uygulamaya konulduğundan ve söz konusu EPDK kararına, iptal edilmedikçe elektrik piyasasındaki tüm şirketler ile aboneler uymakla yükümlü olduğundan bir an için kayıp-kaçak bedeli ve sair bedellerin tahsilinin EPDK kararı gereği yasal zorunluluk olduğu kabul edilmese dahi davacı, elektrik tedarikçisini seçme hakkına sahip bir serbest tüketici olarak müvekkil ile yaptığı elektrik satış sözleşmesi çerçevesinde, dava konusu bedelleri ödemeyi üstlendiğinden özel hukuk hükümlerine tabi bu sözleşme, taraflarca serbestçe müzakere edilerek akdedildiğinden ve basiretli tacir olan davacı kayıp-kaçak bedellerini ödemeyi kabul ettiğini, davacının iddiaları sebepsiz zenginleşme hükümlerine tabi olmakla birlikte davacı KK bedellerini ödeyeceğini sözleşmeyle önceden bildiğinden ve müvekkil bu bedelleri dağıtım şirketine aktardığını, zamanaşımı süresi dolduğundan sebepsiz zenginleşme şartları oluşmadığını, davacı dava konusu faturalara itiraz etmeyip ticari defterlerine de kaydedip ödediğinden faturaları kabul etmiş sayılacağından davanın reddini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1086 Esas ve … Karar sayılı dosyasında 13/11/2015 tarihinde birleştirilmesine karar verilmiş olup, işbu dosya Mahkememize ait … Esas sayılı dosyası arasına alındığı anlaşılmıştır.
Birleşen 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1086 Esas ve … Karar sayılı dosyasında davacı vekilinin ibraz etmiş olduğu dava dilekçesinde özetle; … Satış Ananomi Şirketinden … olarak, sayaç ID No: …/ abone no: … ile hizmet aldıkları Nisan 2012/Ocak 2015 dönemleri arasındaki faturalarından kayıp bedeli, dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli ve iletim bedeli adı altında haksız tahsilat yapıldığını ve elektrik bedeli tutarı üzerinden %2 oranında hesaplanması gereken TRT payı, elektrik bedeli ve haksız tahsilat yapılan tutarlar dağıtım bedeli, 4.867,41-TL sayaç okuma bedeli 1,96-TL iletim bedeli 1.351,92-TL kayıp bedeli, 6.007,75-TL fazla tahsil edilen TRT katkı payı tutar 120,13-TL toplam 12.121,91-TL toplam bedelin, ödemelerinin yapılmış olduğu tarihten itibaren hesaplanacak yasal faizi ile beraber hesaplanacak yasal tutarın iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dosya kapsamına alınan 02/09/2015 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Dava konusu faturalardaki dağıtım bedeli, iletim bedeli, kayıp bedeli ve sayaç okuma bedeli tahakkuklarının mevzuat ve sözleşmeye uygun olduğunu, davacının iddia ettiği gibi haksız tahakkuk olmadığını, faturalardaki TRT payının, elektrik bedeli ile kayıp bedeli toplamı üzerinden hesaplandığını, yalnız elektrik bedeli üzerinden %2 olarak hesaplanması gerektiğini, yapılan tahakkuklarda davacının iddia ettiği gibi 120,13 TL haksız tahakkuk bulunduğunu ve bu bedelin davacıya iade edilmesi gerektiğini, olması gereken tahakkuklarıda hesapladığına göre TRT payında 218,90 TL fazla tahakkuk bulunduğunu, dava konusu olmayan 218,90- 120,13 = 98,77 TL fazlalığın aktif elektrik bedelinin azalmasından kaynaklandığını, elektrik birim fiyatların tarifelere uygun alınması ve elektrik bedelinin azalmasından kaynaklanan Aktif Enerji bedeli farkı 4.938,59 TL , belediye tüketim vergisinin de elektrik ve kayıp bedellerinin toplamı üzeriden hesaplanmasından kaynaklanan fark 547,32 TL, enerji fonu bedelinin de elektrik ve kayıp bedellerinin toplamı üzerinden hesaplanmasından kaynaklanan fark 109,48 TL fazla tahakkuk olduğunu ve TRT payındaki 98,77 TL fazlalık da ilave edilince toplam olarak 5.694,16 TL davacının talebi dışında haksız tahakkuk bulunduğunu, netice olarak davacının talebi içinde 120,13 TL ve talebi dışında 5.694,16 TL haksız tahakkuk bulunduğunu, idaesine karar verilecek tutara dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanabileceğini mütalaa etmiştir.
Mahkememizin … Esas ve … Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; Davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiş, kararın davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın … Esas ve … Karar sayılı 17/01/2018 tarihli bozma ilamı ile;
“1) Asıl davada davalının temyiz itirazlarına ilişkin yapılan incelemede;
Mahkemece; kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkralarında, 120,13 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş, tahsiline karar verilen 120,13 TL’nin fazla hesaplanan TRT payına ilişkin olduğu, asıl davaya konu diğer kalemlerden kayıp-kaçak, dağıtım, sayaç okuma ve iletim bedelinin ise reddedildiği anlaşılmış, ancak hükmün gerekçesinde “davalı tarafın haksız olarak abone olan davacıya faturalarda yansıttığı kayıp – kaçak vs. bedellerini iadeyle yükümlü olduğu” belirtilmiştir.
Bu haliyle gerekçe ile hüküm arasında sonuca etkili çelişki olup, bu durum usul ve yasaya aykırıdır.
Şu durumda, mahkemece; gerekçe ile hüküm arasındaki çelişki giderilecek şekilde dosya içeriğine uygun yeniden bir karar verilmelidir.
2) Birleşen davada davalının temyiz itirazlarına ilişkin yapılan incelemede;
Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda; birleşen davada davanın kabulüyle, 5,694,16TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmişse de; gerekçeli kararda bu sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
Bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3) Bozma nedenine göre, davalı tarafın sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş, işbu dosya mahkememizin yukarıdaki esasına kayıt edilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Dava; Elektrik abonesi olan davacıdan tahsil edilen kayıp-kaçak vs. bedelin davalıdan tahsiline ilişkindir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanılan deliller bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda; Taraflar arasında Elektrik Abone Sözleşmesi düzenlendiği ve sözleşmenin halen geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, PSH sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelleri ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.2014 tarih ve 2013/7-2454 E.- 2014/679 K. sayılı kararı ile Anayasa’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73.maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre kayıp-kaçak, perakende satış hizmet, PSH sayaç okuma, iletim sistemi kullanım ve dağıtım bedelleri uygulamasının EPDK kararları ve tebliğleri çerçevesinde uygulama arz eden kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulandığından bu tarihteki mevcut hukuki düzenlemenin EPDK’na sınırsız bir fiyatlandırma ve tarife unsuru belirleme hak ve yetkisi vermediği, özellikle kaçak elektrik bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı, bu faturalara yansıtılan diğer kalemlere ilişkin bedel miktarlarının şeffaflık ilkesi ile denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne kadar bedel ödendiğinin bilinmesinin de şeffaf hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğundan EPDK kararları ile bu bedellerin mevcut mevzuat kapsamında tüketicilerden alınması doğru bulunmayarak hukuka uygun olmadığı kabul edilmiştir.
Dava tarihinden sonra, 17.06.2016 tarihinde 29745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun’un 21.maddesi ile 6446 sayılı Kanun’un 17.maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş ve aynı maddeye eklenen 10. bent ile; “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; Tüketici Hakem Heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır” hükmü getirilmiştir.
Ayrıca, 6719 sayılı Kanun’un 26.maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na eklenen Geçici 19.madde de; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, Kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve Kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” ve Geçici 20.madde de ise, “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17.madde hükümleri uygulanır” hükmü düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre; Tüketici Hakem Heyetleri’nin ve mahkemelerin bu konuda açılacak davalarda inceleme ve araştırma yetkileri geçmişe de etkili olarak sadece dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin Kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlanmıştır. Diğer bir ifade ile yerindelik denetimi yapılamayacağı kabul edilmiştir.
Mevcut yasal değişikliklerin Anayasa’ya aykırılığına ilişkin olarak bir çok Mahkemece Anayasa Mahkemesine iptal talebi ile başvurulduğu, Anayasa Mahkemesince 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17. geçici 19. ile 20. maddelerinin Anayasaya aykırılık başvurularını incelediği ve nihayetinde, Elektrik Piyasası Kanunu’nun (EPDK) kayıp-kaçak bedellerinin tüketiciden tahsil edileceğine dair tüm hükümlerin iptal istemini reddederken, EPDK tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisinin bu bedellerin sadece kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu öngören kural, hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahalede bulunduğundan, bu kuralın iptaline, kayıp kaçak bedellerine ilişkin dava konusu düzenlemelerin büyük çoğunluğunun Anayasaya’ ya aykırı bulmayarak iptal talebinin reddine karar verildiği, Anayasa Mahkemesince 28 Aralık 2017 tarihinde yapılan müzakere sonucu verilen ret ve bazı hükümlerin iptal kararının, 15/02/2018 tarih ve 30333 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı (E.2016/150, K.2017/179, T.28/12/2017), böylece iptal kararının 15.02.2018 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak, hüküm doğurduğu anlaşılmıştır.
Bu bağlamda; dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin Kanunun 17.06.2016 yürürlük tarihinden önceki dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak tahsil edilmiş dava konusu kayıp kaçak ve sayaç okuma bedelleri ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden alacak davalarında da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmıştır. Ayrıca davanın devamı sırasında, dava konusu alacağın ödenmesi, menkul malın davacıya teslim edilmesi, gayri menkulün tahliye edilmesi gibi nedenlerle veya davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun ya da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle davanın konusuz kalması mümkündür. Davanın konusuz kaldığının tespit edilmesi halinde, mahkemece; esas (asıl talep) hakkında “Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin hüküm kurulması gerekmektedir. Bu tür kararlar, hükümler gibi (eda, tespit, inşai) nihai kararlardandır. Mahkeme kararı, aynı zamanda dava konusu hakkın mevcut olmadığını da tespit ettiği için tespit hükmü niteliğindedir.
Davanın konusuz kalması halinde, mahkemece; davanın açıldığı tarih itibariyle hangi tarafın haklı olduğunun tespit edilmesi, o taraf lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine karar verilmesi gerekir. Başka bir deyişle, yürürlüğe giren yeni yasa nedeniyle konusuz kalan davada, yeni yasanın yürürlüğe girmemiş olması halinde, davanın açıldığı tarih itibariyle haklı olan ve davasını avukat ile takip eden taraf lehine “maktu vekalet” ücretine hükmedilerek, yargılama giderlerinin ise karşı taraftan tahsiline karar vermek gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 tarih, 2009/18-421 E.-2009/526 K. sayılı ilamında “Dava tarihinde davasında haklı bulunan davacının, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle haksız duruma düşmesi söz konusu olmadığından, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği” belirtilmiştir.
Somut olayda; dava tarihi itibariyle HGK kararı uyarınca davacının dava açmakta haklı olduğu anlaşılmıştır. HMK’ nın 331. Maddesi; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder” hükmünü içermektedir. Dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında oluşan yasa değişikliği sonucu haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderlerinden, dolayısıyla karşı tarafın vekalet ücretinden sorumlu tutulması olanaklı değildir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2017/2534 Esas ve 2017/3956 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
Mahkememizin 20/11/2018 tarihli celsesinde davacı vekili ‘Biz dava dilekçemizde ve birleşen dava dilekçemizde de belirttiğimiz gibi davaya konu ettiğimiz kayıp kaçak bedelleri ile TRT payı, Belediye Tüketim verğisi, enerji fonu iade bedeli, aktif enerji iade bedeli, dağıtım bedeline ilişkin ücretlerin davayı açtığımız tarihte tarafımızdan tahsilinin mümkün olmadığnı ve alınmaması gerektiğini iddia ettik. Bizim yargıtay bozmasından sonra, ayrıca bir bilirkişi incelemesi talebimiz yoktur, bu nedenle bilirkişi ücretini yatırmadık, kaldıki biz bu bedellerin tarafımızdan hiç tahsil edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz yoksa uygulanan tarifelere yönelik bir itirazımız yoktur, davamızın kabulüne karar verilsin” şeklinde beyanda bulunduğundan ayrıca tarife denetimine ilişkin bilirkişi incelemesi yapılamamış, yukarıda anlatılan nedenlerle; mevcut yasal düzenlemeler dikkate alınarak asıl davanın ve birleşen davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiş; dava açıldıktan sonra hasıl olan yasa değişikliği nedeniyle davacının dava açmasında haksız sayılamayacağından; davacı yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmiş ve yapmış olduğu diğer yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın ve Birleşen Davanın ESASI HAKKINDA KARAR TESİSİNE YER OLMADIĞINA,
2-Alınması gereken 35,90-TL harçtan peşin alınan 207,02-TL harcın mahsubu ile bakiye 171,12-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı yararına taktir olunan 2.180,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan toplam 645,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davalı tarafça sarf edilen masrafların davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1086 Esas sayılı dosyasında alınması gereken 35,90-TL harçtan peşin alınan 95,88-TL harcın mahsubu ile bakiye 59,98-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Birleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1086 Esas sayılı dosyasında davacı yararına taktir olunan 2.180,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere temyiz dilekçesi sunulmak suretiyle Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/11/2018

Katip …

Hakim …