Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/13 E. 2020/97 K. 18.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/13 Esas
KARAR NO : 2020/97
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 15/09/2014
KARAR TARİHİ : 18/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … …’in boyun fıtığı olduğunu ve ameliyat olması gerektiğinden davalı doktor …’dan randevu aldıklarını, 5.6.2011 tarihinde … Hastanesine gittiklerini, davalı doktorun gerekli muayeneyi yapıp, müvekkilinin elinde bulunan tıbbi dökümanları incelediğini, ameliyat olması gerektiğini, ameliyatın bir zorluğunun bulunmadığını, ameliyattan 2 gün sonra hastaneden taburcu olabileceğini bildirdiğini, müvekkilinin ameliyat için … Hastanesine gittiğini, müvekkilinin davalı doktor tarafından yeterince bilgilendirilmeden operasyona ilişkin bir takım belgelerin imzalatıldığını, ameliyatın 2,5 saat kadar sürdüğünü, ameliyat sonrası müvekkilinin şiddetli ağrılarının olduğunu, ameliyat akşamı davalı doktorun, hastanın yürütülmesi gerektiğini, ertesi sabah kontrole geleceğini bildirmesi üzerine hastaneden ayrıldığını, ağrıların şiddetlenmesi nedeniyle ağrı kesici iğneler yapıldığını, yapılan iğneleri hissetmediğini, ameliyat sonrası kol ve bacaklarını hareket ettiremediğini fark ettiğini, durumun doktora bildirildiğinde bir kaç gün içinde hastanın normale döneceğini söylediğini, müvekkilinin ameliyattan bir hafta sonra aynı hastanede fizik tedavisi görmeye başladığını, hastane masraflarını SGK’ nın karşılamadığını, hastane giderlerini kendisinin ödemek zorunda kaldığını, müvekkilinin 15.6.2011 tarihinde hastaneden taburcu edildiğini, başka hastanelere müracat ettiklerini, davalı hastanede düzenlenen epikriz raporunun gerçeği yansıtmadığının diğer hastaneler tarafından bildirildiğini, ameliyat aşamasından sonra müvekkilinin uzun süre raporlu olduğunu, müvekkilinin uğradığı ve uğrayacağı maddi ve manevi zararların giderilmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 40.000,00 TL maddi ve 40.000,00TL manevi tazminatın zararın doğduğu andan itibaren işlemiş ve işleyecek faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, mahkememize vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin mali sorumluluk sigortası olduğundan sigorta şirketi olan … A.Ş ve … Sigorta A.Ş.’ nin de davaya dahil edilmesi gerektiğini, davacının, müvekkili doktora tanıdıkları vasıtası ile geldiğini, gerekli tıbbi dökümanların incelenmesinden ve hastanın muayene edilmesinden sonra tanının konduğunu ve tedavi yönteminin anlatıldığını, hastanın ameliyatı kabul etmesinden sonra davalı hastanede 8.6.2011 tarihinde randevu alındığını, ameliyat öncesi hastaya gerekli açıklamaların yapılmasından sonra ” aydınlatılmış onama belgesi” nin imzalatıldığını, ameliyat sonrasında hastanen giderek parezi bulgularının ilerlemesi üzerine düzenleyici tedaviye geçildiğini, medikal tedaviden sonra fizik tedaviye gönderildiğini, davacının gördüğü tedaviler için SGK olanaklarından faydalanamadığının hastaya bildirildiğini, davacı taleplerinin yerinde olmadığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı hastane vekili, mahkememize vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; uygulamada, bir doktorun kendi hastasına ilişkin tıbbi bir müdahaleyi personeli olmadığı özel bir hastanede yapmasının mümkün olduğunu, doktor ile hastane arasında arasında vekalet aktinin kurulduğunu, yasa koyucu tarafından 818 sayılı K. 313-354 maddeleri arasında tanzim edildiği üzere … ve yeni … sayılı iş kanunu ile tanzim edildiğini, BK. 55. Maddesinde, kendisiyle sözleşme bağı bulunmayan bir şahsa, işçinin hizmeti ifası sırasında haksız fiiliyle verdiği zarardan iş verenin sorumlu olmasının düzenlendiğini, davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip, celbi gerekli deliller de celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememiz dosyası tüm ekleri ile birlikte Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmiş olup, davacı … … ‘in olay ssebebiyle maluliyet oranının teyidi babında yine davalıların kusurlarının tespit edilerek düzenlenecek raporun mahkememize gönderilmesi istenilmiş ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı … İhtisas Kurulunun 7 Temmuz 2014 tarih ve … – … karar sayılı raporu alınmış, alınan raporda;
Kurulda, Nöroşirurji Uzmanı Üye bulunmadığından, Kurumda görev yapan Nöroşirurji Uzmanı Prof.Dr. … ‘ın Kurula davet edilerek, gerekli değerlendirmelerin yapıldığını, … oğlu, 1960 doğumlu … … hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda;
“Boyun fıtığı ve servikal kanal darlığının tedavisinde cerrahi yöntemin endikasyonunun bulunduğu, ameliyat esnasında fıtıklaşan disk materyalinin yapısından kaynaklanan sebeplerle tamamen çıkarılamayabileceği gibi yapılan ameliyat sonrasında da boyun fıtığı bulgularının tekrarlayabileceği, kişinin sağ kolda güç kaybı şikayeti ile …’ne başvurduğu, çekilen boyun MR’ı ve muayenesi sonucunda boyun fıtığı ve servikal dar kanal tanısı konulduğu, 08.06.2011 tarihinde ameliyata alındığı ve dar kanala yönelik müdahalede bulunulduğu, ameliyat sonrasında sağ kol ve bacakta belirgin güç kaybı ile karakterize nörolojik tablo geliştiğinin ve sonrasında fizik tedavi uygulandığının anlaşıldığı, kişide boyun fıtığı ameliyatı sonrasında tanımlanan nörolojik defisitinin artmasının boyun fıtığı ameliyatlarından sonra her türlü özene rağmen oluşabilen, her hangi bir tıbbi kusur yada ihmale izafe edilemeyen, hastalığın yapısından kaynaklanan bir durum olarak nitelendirildiği, kişiye konulan tanı ve yapılan ameliyatın tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, kişinin ameliyatını gerçekleştiren hekim ve diğer sağlık personeline atfı kabil kusur tespit edilmediği ” bildirilmiştir.
Bu kapsamda mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya kapsamından edinilen vicdani kanaat gereğince, hasta doktor arasındaki ilişki vekalet ilişkisi olup, vekil görevini yerine getirirken özenli hareket etmek durumundadır. En küçük kusurundan dahi, doktor hastasına karşı sorumludur. Dosyamızdaki olayda, davalı doktorun, ameliyat öncesi hastasını bilgilendirerek davacı hastasınında imzalı onayını almak surite ile yapılan tetkikler sonucu, davacının boyun fıtığı ameliyatını yapmıştır. Davalı doktorun, davacıya yapmış olduğu boyun fıtığı ameliyatında; ameliyatın tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, kişinin ameliyatını gerçekleştiren hekim ve diğer sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığından, yerinde görülmeyen davanın reddine dair verilen karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27.09.2017 tarihli … Esas … Karar sayılı ilamı ile,
“Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur.
O nedenle vekil konumunda olan ve ameliyatı yapanların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmesi gerekir.
Somut olaya baktığımız da, mahkemece yargılama aşamasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu nazara alınarak hüküm kurulmuştur. Ne var ki, Dosyada mevcut Adli Tıp raporunun hüküm kurmaya yeterli ve elverişli ve itirazları karşılar nitelikte olmadığı anlaşılmıştır. O halde, mahkemece yapılacak iş, Üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalının açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalının sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesinden ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. ” gerekçesi ile bozularak mahkememize gönderilmiş ve mahkememiz dosyası …esas numarası alarak yargılamaya devam edilmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyularak, bozma gereğince…Fakültesi ve …Fakültesi’ne müzekkere yazılarak bilirkişilik yapabilecek uzman doktor isimleri temin edilmiş olup, iki profesör ve üç doçentten oluşan beş kişilik heyete dosya tevdii edilmiştir.
Bozma sonrası oluşturulan heyetten alınan bilirkişi raporunda özetle; davacının rahatsızlığında arkadan yaklaşımla omurga kanalının genişletilmesi şeklinde yapılacak ameliyat seçiminin tıbben uygun olduğu, hastanın 7 gün süreyle hastanede yatılı olarak takip edildiği ve bu dönemde steroid tedavisinin verildiği, rehabilitasyon tedavilerinin başlatıldığı ve bu sürenin sonunda fizik tedavi ve rehabilitasyon klinik takibi önerisi ile taburcu olduğu, hekimin taburculuk sonrası hastasını evinde ziyaret etmesinin ve mevcut tablo karşısında hekimin gerekli özeni gösterdiğini düşündürdüğü, servikal dejeneratif hastalıkların cerrahi tedavisi sırasında gelişebilen omurilik hasarının hastalığın tedavisi esnasında nadir de olsa gelişebilen istenmeyen bir sonuç olduğunun bilinen bir gerçek olduğu, bununla birlikte hastanın ilgili ameliyat ile aydınlatılmış onamı bizzat imzaladığı, davalı …’ın uyguladığı tedavilerin tıbbi gerçeklere uygun olduğu ve tıbbi bir kusur bulunmadığı kanaati oluşmuştur” şeklinde mütalaada bulunulduğu görülmüştür.
Davacı vekili, alınan rapora itiraz ederek bila tarihli dilekçesinde Yüksek Sağlık Şura’sından rapor alınması talebinde bulunmuş ise de mahkememizce bozma doğrultusunda inceleme yapılabilecek olup bozma gereğince bilirkişi heyeti oluşturularak rapor alındığından ayrıca Yüksek Sağlık Şura’sının görevi talep tarihi itibarıyla sona ermiş olduğundan bu talep yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
Davacı asil, kendisinin yeterince aydınlatılmadığını, ameliyatın risklerinin anlatılmadığına dair beyanda bulunmuş olup, tarafınca ameliyattan önce imzalanmış “aydınlatılmış onam formu”nun dosya kapsamında yer aldığı, her ne kadar formda ameliyatın riskleri açıkça yazılmamış ise de, davacının ameliyata tek başına girdiği hususu gözetildiğinde davacının ameliyattan önce yeterince aydınlatılıp aydınlatılmadığına dair ameliyata girmeden önce yanında olan bir tanığının bulunmadığı anlaşılmış olup bu iddiayı ispatlar bir delilin mevcut olmadığı anlaşılmıştır.
Ameliyat anında doktorun fiziksel her bir müdahalesinin tıp bilimine uygunluğu; ameliyatın görüntüsünün kaydedilmemiş olması nedeniyle yalnızca dosya üzerinden yapılacak inceleme ile değerlendirilebilecek olup, bu anlamda mevcut deliller, bozma öncesi ve sonrası alınan raporlar uyarınca davalı doktorun ve diğer sağlık personelinin ameliyat sonrası davacıda gelişen arazların meydana gelmesinde tıbben kusuru bulunmadığı tespit edilmekle, açıklanan gerekçelerle yerinde görülmeyen davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafından yatırılan 1.188,00 TL peşin harçtan 54,40-TL’in mahsubu ile fazla yatan 1.133,60 TL’ nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre maddi tazminat yönünden 3.400,00 TL ve manevi tazminat yönünden 3.400,00 TL ücreti vekaletin davacıdan ayrı ayrı tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı … vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/02/2020

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza