Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/122 E. 2021/454 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/122 Esas
KARAR NO : 2021/454
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 01/02/2018
KARAR TARİHİ : 24/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkilinin …inde kayıtlı davalı şirket bünyesinde yaklaşık 15 yıl çalıştığını, aynı zamanda hal-i hazırda davalı şirketin de %19 payına sahip olduğunu, davalı şirkette satış müdürlüğü ve satış sonrası servis müdürlüğü görevini yerine getirmekte iken davalı şirket tarafından 11/08/2017 tarihinde iş akdinin hukuka, usule ve hakkaniyete aykırı bir şekilde feshedildiğini, müvekkilinin iş akdinin feshedildiğinden … Noterliğinin 08/08/2017 tarihli, … numaralı ihtarnamesinin tarafına tebliğ edilmesi ile haberdar olduğunu, Mahkememiz tarafından sarih bir şekilde görüleceği üzere, müvekkilinin aynı zamanda %19 paya sahip olduğu davalı şirkette yüksek ve verimli iş performansı ile çalıştığını ve davalı şirketin birçok bölümünde oldukça başarılı çalışmalar yaparak davalı şirkete faydalı ve yararlı olduğunu, müvekkilinin haksız olarak işinden çıkarıldığını, davalı şirketin bir aile şirketine dönüştürülmeye çalışıldığını, şirketin ticari ilişkilerinin kötüye gittiğini, hakim paydaşlarının şahsi menfaatlerini davalı şirketin menfaatlerinden üstün tuttuklarını, davalı şirket tarafından kar payı dağıtılmadığını, davalı şirketin müşterek gayesinin imkansız hale geldiğini, pay sahipleri arasında eşit işlem ilkesinin ihlal edildiğini beyanla TTK’nın 531. maddesi kapsamında davalı şirketin haklı nedenle feshine, şirketin haklı nedenle feshine ilişkin talebin kabul edilmemesi halinde müvekkilinin payının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değeri hesaplanarak ve ödenerek şirketten çıkarılmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı müvekkili şirketin Türkiye’nin en eski mümessillik firmalarından birisi ve 1896 yılında … markasının temsilciliği olarak kurulan şirketin devamı olduğunu, toplamda 750.000 TL’ye tekabül eden 100 adet payının bulunduğunu, davacı ile eşinin toplam 150.000 TL sermayeye tekabül eden 20 adet paya sahip olduklarını, müvekkilinin çoğunluk pay sahiplerinin … ve eşi … olduğunu, iş bu davanın, davacının paylarını davalı şirketin çoğunluk pay sahiplerine satması amacına hizmet etmek için açıldığını, davacının hukuki olmayan gerekçelerle, şahsi çıkarları için şirketin varlığını tehdit eden bir dava açmak yolunu seçtiğini, dava dilekçesinde maddi vakıaların, hatalı, anlaşılmaz ve dayanaksız bir şekilde sunulduğunu, hukuk kurallarının hatalı ve yanıltıcı bir şekilde kullanıldığını, dava dilekçesinin yasal şartlara uygun olmadığını, dava dilekçesi boyunca davacının, müvekkilinin tüm faaliyetlerini tek başına yürüttüğünü, şirketin sektörde tanınan yüzü olduğu iddialarının ileri sürüldüğünü, davacının şirketin büyümesinin kendi çalışmalarına ve varlığına bağlıymışçasına yaptığı açıklamaların gerçeği yansıtmadığını, davacının 100 yılı aşkın bir tarihçesi olan müvekkili şirkette yönetici sıfatıyla çalıştığı dönemde elbette katkıda bulunduğunu, davacının emeklerinin karşılıksız kaldığı ve boşa harcandığı yönündeki beyanlarınun da somut gerçeklere aykırı olduğunu, davacıya iş akdi süresince ödenen ücretlere ek olarak, şirketteki müdürlük görevi ve yönetim kurulu üyeliğinden ayrılırken 10/08/2017 tarihinde toplam 423.149,76 TL ödeme yapıldığını, şirketten ayrılırken bu meblağda toplu ödeme alan davacının, dava dilekçesinde maddi çöküntüden, bundan sonraki hayatlarını ne şekilde devam ettirecekleri endişesinden söz etmesinin yanıltıcı ve hukuki olmayan bir sonuç doğurduğunu, davacının iş ilişkisinin sona erdirilmesinde hukuka aykırılık olmadığını, anonim şirketin haklı sebeple feshi için aranan yasal şartların mevcut olmadığını, davacının kişisel menfaatlerinin TTK’nın 531. maddesi kapsamında bir haklı sebep olamayacağını, davacının kendisinin işten çıkarılması ve başkasının bu görevi sürdürmesi dışında bir husustan şikayetçi olmadığını, anonim ortaklıkların çoğunluk ilkesine göre yönetildiklerini, müvekkilinin genel kurullarını düzenli olarak yapan, çalışanlarına maaşlarını ödeyen, müşteri portföyü ile sağlıklı iş ilişkileri olan, iktisadi iyi durumda bir şirket olduğunu, davacının herhangi bir pay sahipliği hakkının ihlal edilmediğini, genel kurullara katılmasının veya şirkete soru sormasının, bilgi almasının engellenmediğini, davacının 2016 mali yılına ait paysahipliği haklarını kullanmasının sebebinin bizzat kendisi olduğunu, davacının genel kurul çağrısında açıkça belirtildiği halde şirket merkezinde inceleme yapmadığını ve genel kuruldan önce şirketten suret istemediğini, daha önce katıldığı 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait genel kurulların tümünde, şirkete ait finansal tabloların ve yıllık faaliyet raporlarının tasdiki kararlarında olumlu oy kullandığını, müvekkilinin 2016 yılı karını dağıtmama kararının davacının pay sahipliği haklarını ihlal etmediğini, davacının 2016 yılı genel kuruluna kadar kar dağıtım kararlarının hiçbirisine muhalefet etmediğini, aksine olumlu oy kullandığını, en son yapılan 2016 genel kuruluna kendi tercihi ile katılmadığını, şirketin sadece bir yıl kar dağıtmamasının TTK’nın 531. maddesi bakımından haklı sebep teşkil etmediğini beyanla maddi vakıalar ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, Türk Ticaret Kanunu’nun 531. maddesi uyarınca Anonim Şirketin haklı nedenle feshi, aksi halde gerçek pay değerinin ödenmesi suretiyle paydaşlıktan çıkarılma talebine ilişkindir.
Mahkememizce davalı şirketin ticaret sicil dosyası, … İş Mahkemesi’nin 2017/… Esas sayılı dosyası celp edilmiş, davalı şirketin resmi ve özel kurumlar nezdinde malvarlığı araştırılmış, tanıklar duruşmada dinlenmiş ve dosya tarafların iddia ve savunmaları kapsamında davalı şirketin ticari defterleri de incelenmek suretiyle rapor tanzim edilmek üzere bilirkişi heyetine tevdi edilmiştir.
Bilirkişi heyeti 09/05/2019 tarihli raporunda özetle; davalı şirketin 750.000 TL sermayesi olduğunu, sermayenin 7.500 TL kıymetinde 100 adet paya ayrıldığını, davacının 19 adet payının olduğunu, 19/10/2007 tarihinden itibaren pay sahibi olduğunu, 05/04/2011 ila 08/08/2017 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını, genel kurul kararı ile yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığını, ayrılırken kendisine 423.149,76 TL ödeme yapıldığını, davacının 2011 yılından itibaren yapılan kar dağıtımlarından sermaye payı oranında kar payı aldığını, sadece katılmadığı 07/08/2017 tarihli Genel Kurul’da ekonomik gerekçelerle alınan 2016 yılı karının dağıtılmamasına karar verildiğinden hiçbir ortağın kar payı alamadığını, davalı şirketin 2016 yılında da kar elde etmiş olmasına rağmen TTK’nın 519. maddesinin 2-c bendi hükmünü ve şirket esas sözleşmesinin 14. maddesini dikkate almadan hiçbir kar payı dağıtmama kararı aldığını, pay sahiplerine ödenmiş esas sermayenin %5’i oranında temel kar payı ödenmesinin 6102 sayılı TTK ile zorunlu hale getirildiğini, bu temel kar payı üzerinde pay sahibinin vazgeçilmez bir hakkı olduğunu ancak bu durumun davalı şirketin feshi için haklı neden sayılıp sayılmayacağının Mahkememizin takdirinde olduğunu, davalı şirketin 07/08/2017 tarihli genel kurulunda %80 paya sahip üç paydaşın 3 yıl süre ile yönetim kurulu üyeliğine seçildiklerini ve aynı genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet etme yasağının kaldırıldığını, yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet yasağının kişisel bir iş sayıldığı ve bu durumda pay sahiplerinin anılan konularda kendileri için oy kullanamayacağı gibi eşi, alt ve üst soyu için de oy kullanmasının yasaklandığını, bu hususun da davalı şirketin feshi için haklı neden sayılıp sayılmayacağının Mahkememizin takdirinde olduğunu, davalı şirketin olağan genel kurul toplantısını iki yıldır yapmadığını, davacının pay sahibi olarak genel kurulu toplantıya davet için yönetim kuruluna müracaat edebileceğini ancak bu hakkını kullanmadığını, 07/08/2017 tarihli genel kurula katılmadığını ve bilgi istemediğini, davacının iddia ettiğinin aksine yönetim kurulu üyelerine son beş yıldır yaklaşık aynı seviyede huzur hakkı ödendiğini, davacının katıldığı genel kurullarda alınan benzer kararlara itiraz etmediğini, davalı şirketin, davacının iddiasının aksine iyi yönetildiğini, pay sahiplerinin pay değerlerinde son yıllarda ciddi bir artış olduğunu, 2017 yılı sonu itibariyle şirketin öz kaynaklarının %33 oranında, 2018 yılında ise bir önceki yıla göre %111 oranında arttığını, davalı şirketin kendisi ile konusu aynı olan Anonim Şirketi’ni %100 payı kendisine ait olmak üzere kurduğunu, bu şirketin kurulmasına davalı şirketin genel kurulu tarafından karar verilmediğini ancak bu hususun davalı şirketin feshi için haklı neden sayılıp sayılmayacağının Mahkememizin takdirinde olduğunu, davacının ayrılma akçesinin hesaplanabilmesi için davalı şirketin gerçek değerine uyan net öz sermayesinin bulunması gerektiğini, net öz sermayenin, şirketin pazar değerinin belirlenmesi ile bu değerden borçlar ve yükümlülükler çıkartılarak tespit edilmesinin genel kabul gören bir uygulama olduğunu, davalı şirketin öz sermayesinin düzeltilmiş defter değeri yöntemine göre 12.415.044,57 TL, bunun %19’u olan davacıya ait payın değerinin de 2.358.858,47 TL olduğunu tespit ve mütalaa etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, taraf vekillerinin itirazlarının değerlendirilmesi amacıyla heyetten ek rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti 07/04/2020 tarihli ek raporunda özetle; davacının iddia ve itirazlarının değerlendirilmesi kapsamında kök rapordaki tespitlerin aynen geçerli olduğunu, davacının fesih gerekçelerinin hiç birisinin TTK’nın 531. maddesine uygun bir gerekçe olmadığını, neredeyse tamamının soyut varsayımlardan oluşmakta olduğunu, davalı şirketin faaliyetlerine devam etmesi, kar elde ediyor olması ve olumsuz bir durumunun bulunmaması karşısında feshedilmesinin davanın tarafları ile üçüncü kişiler yönünden olumsuz bir sonuç yaratacağını, davacının ayrılma akçesinin tespiti hususunda kök rapordaki tespitlerinin aynı şekilde geçerli olduğunu, gelir bazlı yöntem için işletme tarafından oluşturulacak sağlıklı projeksiyonlara ihtiyaç bulunmakta olduğundan, piyasa bazlı yöntemde şirketin benzer piyasada işlem gören veya aynı piyasada işlem gören emsallerini bulma zorluğu bulunduğundan, defter değer yönteminin davacının zararına olacağı ve gerçek değerleri yansıtmayacağından, aktif bazlı değerleme yönteminin gelecek beklentisi olmayan, iş ve işlemlerini tasfiye edecek bir işletme için kullanılması mümkün olduğundan, davalı şirketin değerinin belirlenmesinde en uygun yöntemin düzeltilmiş defter değeri yöntemi olduğunu, davalı şirketin başka bir şirket kurarak, buradaki iş, işlem ve müşterileri oraya aktardığı hususunda somut bir veri olmadığını, temsilcilik ve ithalat işlemleri yapan bir şirketin marka ve şerefiye bedeli hesaplanamayacağından bu konuda bir hesaplama yapılmadığını, sonuç olarak kök rapordaki tespit ve değerlendirmelerinin geçerli olduğunu beyan etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, davacı tarafça rapordan sonra sunulan uzman mütalaası değerlendirilmek suretiyle ayrışılan ve aynı kanaatte olunan hususların tespiti hususunda bilirkişi heyetinden ikinci kez ek rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti 06/04/2021 tarihli 2. ek raporunda özetle; davacının haklı fesih gerekçesi olarak ileri sürdüğü savların hiçbirisinin TTK’nın 531. maddesine uygun olmadıklarını, ek raporda belirtilen gerekçelerle davalı şirketin değerinin hesaplanmasında değerleme yöntemi olarak en uygun yöntemin düzeltilmiş defter değeri yöntemi olduğunu, kök raporda dikkate alınan 31/12/2018 tarihi itibariyle davalı şirketin öz sermayesinin net değerinin 11.552.195,65 TL, davacının ayrılma akçesinin ise 2.194.917,17 TL olduğunu, takdiri Mahkememize ait olmak üzere 31/12/2019 tarihi itibariyle davalı şirketin değerinin 7.259.264,29 TL, davacının ayrılma akçesinin ise 1.379.260,22 TL olduğunu tespit ve beyan etmiş ayrıca bilirkişi heyetinde bulunan Prof. Dr. … tarafından heyet çoğunluğundan ayrık olarak, davalı şirketin markalarının ve isim hakkının da değerlenerek gerçek değerinin tespitinde hesap edilen tutara ilave edilmesi gerektiği beyan edilmiştir.
Dava, Türk Ticaret Kanunu’nun 531. maddesi uyarınca davalı … A.Ş.’nin haklı sebeplerle feshi, aksi halde pay sahibi davacının gerçek pay değerinin ödenerek şirket paydaşlığından çıkarılması taleplerine ilişkindir. TTK’nın 531. maddesi “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.” düzenlemesini içermektedir. Davalı şirketin merkezinin “… Bulvarı, … İş Merkezi, … Blok, Kat … , … /Beyoğlu/İstanbul” adresinde bulunması sebebiyle anılan düzenleme kapsamında Mahkememizin yetkili ve görevli olduğu anlaşılmıştır. Davalı şirketin sermayesi 750.000 TL, her bir payının değeri 7.500 TL olup toplam 100 payı bulunmakta ve davacı 100 pay içerisinde 19 paya sahip olmakla sermayenin en az %10’u koşulu sağlandığından aktif dava ehliyeti bulunmaktadır. Davacı, davalı şirketin haklı sebeple feshi talebini; kendisinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmasından sonra davalı şirketin itibarsızlaştırıldığı, şirkette liyakatsiz kişilerin çalıştırıldığı, şirketin maddi ve manevi olarak zarara uğratıldığı, kötü yönetildiği, aile şirketine dönüştürülmeye çalışıldığı, şirket pay sahiplerinin kendi menfaatlerini şirketin menfaatlerinden üstün tuttukları, yönetim kurulu üyelerine yüksek miktarda huzur hakkı ödendiği, davalı şirketin 2016 yılı olağan genel kurulunda kar payı dağıtılmaması yönünde karar alındığı, bilgi alma ve inceleme hakkının engellendiği, paydaşlara karşı eşit işlem ilkesine aykırı davranıldığı ve davalı şirketin amacının gerçekleştirilmesinin imkansız hale geldiği vakıalarına dayandırmıştır. TTK’nın 531. maddesinde haklı sebeple fesih sebepleri düzenlenmemiş ve bu konuda takdir hakkı somut olayın özelliği nazara alınarak Mahkemelere bırakılmıştır. Buna göre mahkemeler dayanılan vakıaların gerçekliğini, haklı sebep teşkil edip etmeyeceğini, şirketin feshinin son çare olup olmadığını, dava açan pay sahibinin gerçek pay değerinin ödenmesi suretiyle paydaşlıktan çıkarılmasının daha adil bir sonuç yaratıp yaratmayacağını ve somut olaya göre şirketin ayakta tutulması daha hakkaniyetli ve adil bir sonuç doğuracak ise alternatif bir çözüm yolunun bulunup bulunmadığını değerlendirerek karar verecektir. Mahkememizce öncelikle davacının ileri sürdüğü vakıaların gerçekliği ve haklı sebep teşkil edip etmedikleri değerlendirilmiştir. Davacı, davalı şirkette 19/10/2007 tarihinden bu yana pay sahibi olup 05/04/2011 tarihinde yönetim kurulu üyeliğine seçilmiş, 08/08/2017 tarihli genel kurulda alınan karar ile yönetim kurulu üyeliği ve temsil yetkisi sona ermiştir. Bu hususta açmış olduğu … İş Mahkemesi’nin 2017/… Esas sayılı işe iade davasında, davanın kabulüne karar verilmiş ve fakat … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi’nin 2019/… Esas ve 2020/ … Karar sayılı kararı ile yerel mahkemece verilen kararın kaldırılması ile davacının işe iade isteminin reddine karar verilmiştir. TTK’nın 359. maddesi uyarınca anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi ve 364. maddesi uyarınca görevden alınmaları genel kurula ait bir yetkidir. Genel kurul tarafından kanunen kendisine tanınmış olan bir yetkinin kullanılmış olması şirketin feshi için haklı sebep teşkil etmez. Davalı şirketin, davacı ve %1 paya sahip olan davacının eşi dışında üç paydaşı daha bulunmakta olup çoğunluk paya sahip olan aynı aileye mensup bu paydaşlar tarafından karar alınması, şirketin aile şirketine dönüştürülme çabası olarak yorumlanamayacağı gibi davacının katılmadığı 07/08/2017 tarihli genel kurulda bu üç paydaşın çoğunluğu sağlayarak karar almaları da, davalı şirketi kendi menfaatleri çerçevesinde yönettikleri sonucunu doğurmaz. Genel kurul kanunen kendisine verilen yetki kapsamında şirket yönetim kurulu üyelerini seçmiş, huzur hakkı ödenmesine karar vermiş, yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma ve rekabet etme yasağını kaldırmış ve 2016 yılı için kar payı dağıtmama kararı almıştır. Alınan bu kararlara karşı başvurulacak yol TTK’nın 445. maddesi uyarınca iptal davası olup bu sebeplerin şirketin haklı sebeple feshine gerekçe oluşturması mümkün değildir. Davalı şirketin kar payı dağıtılmamasına yönelik kararı ana sözleşmesi ve TTK’ya aykırı ise de, yine bu hususta davacı tarafça açılmış bir dava bulunmadığı gibi, davalı şirketin 2016 yılından önce her sene kar payı dağıttığı nazara alındığında, bir defaya mahsus bu durumun haklı sebep teşkil etmeyeceği kabul edilmelidir. Davacı azınlık pay sahibi olarak davalı şirketin genel kurul toplantısının yapılması hususunda TTK’nın 410, 411 ve 412. maddesinde kendisine tanınan yönetim kuruluna müracaat ve dava açma hakkını kullanmamıştır. Yine TTK’nın 437/5. maddesinde kendisine tanınan bilgi alma ve inceleme hakkı kapsamında Mahkemeye müracaat ettiğine dair somut bir delil sunmamıştır. Alınan bilirkişi raporlarında tespit edildiği üzere, davalı şirketin 2017 yılı sonu itibariyle öz kaynakları %33 oranında, 2018 yılında ise bir önceki yıla göre %111 oranında artmış olup kötü yönetildiği iddiası da bu minvalde haksızdır. Davacının, davalı şirkette liyakatsiz kişilerin çalıştırıldığı, şirketin itibarsızlaştırıldığı, kurulan diğer şirkete müşterilerinin aktarıldığı iddiaları ise somut hiçbir delile dayanmamaktadır. Davalı şirket kuruluş amacına uygun şekilde faaliyette bulunmakta ve kar elde etmekte olduğundan amacının gerçekleşmesinin imkansız olduğu iddiası soyut bir iddiadır. Netice olarak Mahkememizce açıklanan gerekçelerle, davacının ileri sürdüğü iddia ve vakıaların kısmen gerçek olmadığı, gerçek olan vakıaların haklı sebep olmadıkları kanaatine varılmıştır. Davacı her ne kadar şirketin feshi talebinin kabul edilmemesi halinde pay değerinin ödenmesi ile paydaşlıktan çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiş ise de, Mahkememizce bu talep yönünde karar verilebilmesi için de şirketin haklı sebeple feshi şartlarının oluşması gerekmekte olup bu şartlar oluşmadığından davanın tümden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar ve ilam harcı 59,30 TL’den peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile kalan TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24/06/2021

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip …
¸