Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1157 E. 2021/997 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1157 Esas
KARAR NO : 2021/997

DAVA : Tenfiz
DAVA TARİHİ : 03/12/2018

KARAR TARİHİ : 30/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tenfiz davasının yapılan açık yargılaması sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın konusunun, yabancı hakem heyeti kararının tenfizi talebi olduğunu, MÖHUK’un 48/ii maddesi uyarınca Türkiye ile yabancı devlet arasında anlaşma bulunması durumunda yabancı uyruklu davacının, yabancılık teminatı yatırmaktan muaf olduğunu, ülkemiz ile müvekkilinin uyruğunda bulunduğu Almanya Devleti 1 Mart 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Sözleşme’ye taraf olduklarından müvekkilinin, belirtilen sözleşmenin 17. maddesi uyarınca yabancılık teminatı yatırmaktan muaf olduğunu, müvekkilinin Almanya’da mukim ThyssenKrupp grubunun şemsiyesinde yer alan bir yavru şirket olduğunu, müvekkili ile davalı arasında 18 Haziran 2012 tarihinde, kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin bir sözleşme imzalandığını, sözleşme uyarınca kararlaştırılan inşaat (ve sair edimlerin) bedelinin 140.750.000 Euro olduğunu, sözleşme’nin 21.1. maddesi uyarınca tarafların bu sözleşmeden ve bu sözleşme ile ilgili olarak aralarında çıkacak tüm anlaşmazlıkları öncelikle üst düzey yöneticilerinin karşılıklı görüşmeleri ile çözmeyi deneyeceklerini, bir tarafın açık ve yazılı olarak sulh görüşmesi talep etmesinin üzerinden bir ay geçtiği halde taraflar herhangi bir mutabakata varamaz ise 21.2. maddesinde düzenlenen tahkim şartının geçerli olacağını, taraflar arasında bu sözleşmeden doğan tüm anlaşmazlıkların münhasıran ve kesin olarak Zürih şehrinde bulunan bir tahkim mahkemesi kanalıyla, anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC Tahkim Yönetmeliğine göre atanmış 3 (üç) adet tahkim hakimi tarafından ve anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC Tahkim Yönetmeliği uyarınca çözümleneceğini, bu çerçevede, 11 Mayıs 2016 tarihinde müvekkilinin davalıya karşı Milletlerarası Ticaret Odası (“CC”) nezdinde bir tahkim davası (“Tahkim Davası”) ikame ettiğini, tahkim davasının konusunun, sözleşme kapsamında tesisin devir tesliminin gerçekleştiğinin tespiti ile bunun sonucunda muaccel hale gelen son taksit tutarının ödenmesi, davalı tarafından gecikme iddiasıyla haksız biçimde paraya çevrilen banka teminatı tutarlarının iadesi, davalı tarafından ortak deneme çalışması kapsamında hak ettiğini iddia ettiği prim alacağı için haksız biçimde paraya çevrilen banka teminatı tutarının iadesi, davalı tarafından müvekkiline ortak deneme çalışmasından doğan prim alacağının ödenmesi ve varlığı ikrar edilip de müvekkiline ödenmemiş tutarların ödenmesi talepleri olduğunu, dolayısıyla Tahkim Davası’nın konusunun, sözleşmeden doğan ticari bir uyuşmazlık olduğunu, davalının da Tahkim Davası kapsamında müvekkiline karşı bir karşı dava ikame ettiğini, davalının ikame etmiş olduğu karşı davanın da yine sözleşmeden doğan ticari uyuşmazlıklara ilişkin olduğunu, davalının karşı davaya konu taleplerinin dilekçenin ekinde dosyaya sunulan hakem kararının 35. sayfasında özetlendiğini, yaklaşık 2 yıl süren yoğun bir tahkim yargılaması sürecinin sonunda hakem heyetinin 23 Ağustos 2018 tarihinde karar tesis ettiğini, davalının yasal süresi içerisinde karara karşı iptal davası açmadığını ve böylelikle hakem kararının kesinleşerek icra kabiliyeti kazandığını, tarafları açısından da bağlayıcı hale geldiğini, hakem kararının bir eda hükmü içermekte olduğunu ve davalının malvarlığının bulunduğu Türkiye’de hüküm doğurabilmesi için tenfiz edilmesi gerektiğini, yabancı hakem kararlarının Türkiye’de tenfiz edilebilmesinin, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10 Haziran 1958 tarihli New York Sözleşmesi ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’a tabi olduğunu, davada gerek New York Sözleşmesi gerekse de MÖHUK’da sayılan tenfiz engellerinden hiçbirisinin bulunmadığını, buna rağmen davalı tarafından Bandırma … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile dava açılarak Hakem Kararı’nın tenfiz şartlarını taşımadığının tespitinin talep edildiğini, taraflar arasındaki sözleşmede hukuken geçerli bir tahkim şartı bulunduğunu, davalının tahkim yargılaması sırasında, tahkim şartının geçersiz olduğuna ilişkin bir itiraz ileri sürmediğini, aksine müvekkiline karşı dava açtığını, hakem kararının kesinleştiğini, MÖHUK ve New York Sözleşmesi uyarınca yabancı hakem kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için kararın kesinleşmesinin dahi gerekmediğini, taraflar açısından bağlayıcı olmasının yeterli olduğunu, tahkim davasının tabi olduğu ICC Kuralları’nın 35(6). maddesinde her karar taraflar için bağlayıcıdır denilmekte olduğunu, dolayısı ile hakem kararının verildiği anda taraflar için bağlayıcı hale geldiğini, ayrıca kararın da kesinleştiğini, hakem kararının kamu düzenine aykırı olmadığını, tenfiz davasına bakan mahkemenin yabancı hakem kararının esasını inceleme yetkisinin bulunmadığını, hakem heyetinin yanlı davranmadığını, hakem kararının gerekçeli olduğunu ve çelişki içermediğini, davalının adil yargılanma hakkının zedelenmediğini, hakları göz ardı edilmediğini, davalının tahkim yargılaması sırasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği düşüncesinde olması halinde hakemlerin reddi yoluna başvurabileceğini ancak böyle bir yola başvurmadığını, davalı tarafın tespit davasında hakem heyetinin kendisinin bağımsız bir bilirkişi ataması gerçekleştirmemesinin bir tenfiz engeli olduğunun iddia edildiğini, MÖHUK ve New York Sözleşmesi’nde bu hususun bir tenfiz engeli olarak sayılmadığını, hakem heyetinin davalı tarafından dosyaya sunulan bilirkişi raporlarını layıkıyla dikkate aldığını, davalının tespit davasını açmakta hukuki yararının olmadığını, huzurdaki dava ile tespit davası arasında herhangi bir derdestlik ilişkisi olmadığını beyanla müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, Milletlerarası Ticaret Odası nezdinde görülmüş olan 21942/FS numaralı tahkim yargılaması çerçevesinde verilen 23 Ağustos 2018 tarihli hakem kararının, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10 Haziran 1958 tarihli New York Sözleşmesi ile 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun uyarınca tenfizine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket …A.Ş. (…) ile … (…) arasında 18/06/2012 tarihinde, kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi amacı ile tesis inşasına (TESİS) ilişkin sözleşme imzalandığını, sözleşmenin tarafı olan …’in dava konusu tahkim yargılamasının tarafı olmadığı gibi bu davanın davacısı da olmadığını, bu nedenle davacının … ile arasındaki ilişkiyi açığa kavuşturması, eğer … unvan değişimi ile davacı şirkete dönüştü ise bu durumu ispata yarar ve usülüne uygun bir şekilde tercüme edilmiş tüm resmi belgeleri, apostil şerhli ve noter onaylı olarak ibraz etmesi ve işbu davayı açmaktaki hukuki yararını ispat etmesi gerektiğini, henüz tenfiz edilmemiş ve Türk Hukuku açısından bir hükmü olmayan tahkim kararı ile davacının taraf sıfatının belirlenmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle aktif husumet yokluğu nedeniyle davacının sıfatına itiraz ettiklerini, davacının davacılık sıfatını ispat edememesi halinde davanın reddini talep ettiklerini, davacının tenfiz talebinin hukuka aykırı olduğunu, zira davaya konu hakem kararı yönünden New York Sözleşmesi ile MÖHUK’da düzenlenen yasal şartların oluşmadığını, davacının da kabul ettiği üzere işbu davanın, hakem kararının tenfizi talebine ilişkin olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek ihtiraz-ı kaydı ile birlikte somut olayda tenfizi talep edilen hakem kararı, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkındaki New York Sözleşmesi’ne (“New York Sözleşmesi /New York Konvansiyonu”) taraf olan İsviçre’de verilmiş olduğundan, hakem kararının tenfiz şartlarını taşıyıp taşımadığının belirlenmesi için, Türkiye’nin ve İsviçre’nin de taraf olduğu New York Sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin tartışmasız olduğunu, yabancı hakem kararlarının Türkiye’de icra edilebilmesi için tenfiz edilmesi gerektiğini, hakem kararlarının tenfizini engelleyen hallerin ise New York Sözleşmesi’nin (V). maddesinde düzenlendiğini, sözleşmenin (V). maddesindeki tenfiz engellerinden bir kısmını tenfiz mahkemesinin re’sen dikkate almak zorunda olduğunu, diğer tenfiz engellerinin ise taraflarca iddia ve ispat edilmesi gerektiğini, mahkeme tarafından re’sen dikkate alınacak tenfiz engellerinin, (a) Hakem kararının konusunu teşkil eden uyuşmazlığın tanıma veya tenfiz istenilen ülkenin hukukuna göre tahkim yoluyla çözümünün mümkün olmaması, (b)Hakem kararının kamu düzenine aykırı olması olduğunu, taraflarca iddia ve ispat edilecek tenfiz engellerinin ise; tahkim anlaşmasının taraflarının ehliyetsiz olması veya tahkim anlaşmasının geçersiz olması, hakkında hakem kararının tenfizi istenen tarafın hakem seçiminden veya tahkim yargılamasından usulen haberdar edilmemiş olması veya dillilerini sunma imkânından mahrum edilmesi, hakem kararının, tahkim anlaşmasında yer almayan bir hususa ilişkin olması veya hakemlerin tahkim anlaşmasının sınırlarını aşması, hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usulün tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği yer hukukuna aykırı olması, hakem kararının tabi olduğu veya verildiği yer hukuku hükümlerine göre kesinleşmemiş veya icra kabiliyeti kazanmamış veya verildiği yer mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması olduğunu, öte yandan kararı vermiş bulunan hakem veya hakemlerin “tarafsızlığı” hakkında şüphe yaratacak unsurların bulunmasının, genel ahlaka ve kamu düzenine aykırılık sebebiyle hakem kararının tenfizini engelleyebileceğini, 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yabancı dilde akdedilen tahkim şartının hukuken geçerliliğinin bulunmadığını, taraflar arasında imzalanan ve ihtilafa konu sözleşmenin, davacı tarafın Alman merkezli olması nedeniyle tamamen Almanca olarak düzenlendiğini ve bu şekilde imzalandığını, buna göre 805 Sayılı Kanun uyarınca tahkim şartı yabancı dilde düzenlendiği için hukuken geçersiz olduğunu, hakemlerin karar verirken yetkilerini aşmış, tahkim öncesi zorunlu olarak düzenlenen sulh görüşmesi yapma kuralını ihlal ederek kendilerini hukuka aykırı bir şekilde yetkili saydıklarını, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan tahkim düzenlemesi uyarınca tahkime başvuru öncesi mutlaka üst düzey yöneticilerin karşılıklı görüşme ile çözümü deneyecekleri ve bir tarafın açık ve yazılı sulh görüşmesi talep etmesinden itibaren 1 ay geçmesi kayıt ve şartı ile tahkime gidilebileceğini, davacı tarafından tahkim anlaşmasının bu koşuluna riayet edilmediğini, taraflarca tahkim yargılaması öncesinde imzalanan görev belgesinin hiçbir şekilde tahkim anlaşmasındaki ön şart olan önce dostane yollarla çözüme başvurulması zorunluluğunu ortadan kaldırmadığını, tahkim yargılaması sırasında müvekkili şirketin hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini ve bu sebeple tenfize konu hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğunu, hakemlerin yargılama sırasında müvekkili şirketin bazı konuları ispat edebilmesi için gerekli delilleri sunmasını kısıtladığı gibi, baştan usulü olarak karar verilmeyen son tarih uygulamasını dayattığını, davacı tarafa daha uzun cevap süreleri tanırken müvekkili şirkete cevapları için kısa süreler verildiğini, tenfiz talebine konu kararda hakem heyetinin tarafgir davranması, çelişkili bilirkişi görüşlerini gidermeyi tercih etmemesi ve hükme esas alınan rapor hazırlayan bilirkişinin dava konusu tesisi hiç görmemiş olmasına rağmen, keşfe gerek duyulmaması nedenleriyle de bahse konu kararın tenfizinin mümkün olmadığını, hakem kararının başkaca birçok nedenle de kamu düzenine aykırı olduğunu, davacının huzurdaki tenfiz talebine dayanak olarak gösterdiği New York Sözleşmesi’nin V/2(b) maddesine göre hakem kararının “kamu düzenine aykırı” olması halinde tenfizi talebinin reddedileceğini, her ne kadar hakem kararlarının esasına girilerek inceleme yapılması tenfiz uygulamasında genel olarak kabul edilmese de, kamu düzenine aykırılık itirazlarının değerlendirilebilmesi için, işin esasının da incelenmesinin gerekli olabileceğini, aksi halde kamu düzenine aykırılık itirazını değerlendirmenin mümkün olmadığını, bu gibi durumlarda zorunlu olarak işin esası ile ilgili münferit hususların araştırılmasının, teknik anlamda davanın esastan incelenmesi anlamında da olmayacağını, hakem kararından da anlaşılacağı üzere, tahkim davası yargılaması sırasında, ne hakem heyeti ne de hakem kararına temel alınan bilirkişi raporunun sahibi Prof. …in tesisi yerinde keşfederek inceleme yapmadığını, tamamen ezberden ve teorik bir değerlendirme ile sonuca varıldığını, tahkim davası yargılaması sırasında müvekkili şirket tarafından dosyaya sunulan ve tesisi bizzat denetleyen bağımsız sanayi denetim şirketleri …ve …-Lavalin raporları ve ayrıca konusunda uzman Prof….’un bilirkişi raporunun her nedense ikna edici bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından ihtilafa konu tesisin kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit üretimi amacı ile inşa ettirilmek istendiğini, bu ürünler azotlu gübreler olup tarımsal üretimi desteklemekte olduğunu, bununla birlikte 1 Aralık 2013 tarih ve … Mük. Sayılı Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmelik ve AB tüzüğü EC 1272/2008 (CLP) çerçevesinde, bu ürünlerin tehlikeli olarak sınıflandırıldığını, bu açıdan tesiste yapılacak üretimin hem ilgili çevre mevzuatı hem de kamu (insan) sağlığı açısından büyük önem arz etmekte olduğunu, bu noktada müvekkili şirket çevre ve insan sağlığı konularında çok hassas olması nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmede çevre kirliliği, sağlık ve güvenlik ile ilgili önemli şartlar getirdiğini, müvekkil şirketin, sözleşmede önceliği kamu (insan) sağlığını tehdit edebilecek emisyon konusuna verdiğini, hatta bu konuda Avrupa mevzuatını da temel almak suretiyle sözleşme eki 12.4.7. maddesinde “gaz şeklinde salınımlar” başlıklı kısımda “ UHDE gaz şeklindeki salınımlar için aşağıdaki performans değerlerini mutlak olarak garanti eder” denilmekte ve ikinci bölümde amonyak (gaz) salınımının üçüncü bölümde ise toz salınımının max. 50 mg/Nm3 olacağının belirtilmekte olduğunu, görüldüğü üzere müvekkili şirket çevrenin daha az kirlenmesi ve insan sağlığının bacadan çıkacak kimyasal sonucu olumsuz etkilenmemesini sağlamayı hedeflediğini, bu çerçevede yapılan ölçümlere yine hakem kararında yer verilmekte, değerlerin her ölçüm sırasında oldukça değişken olduğu ve sözleşmeye uygun şekilde mutlak bir değerin sağlanamadığının gözlenmekte olduğunu, mutlak bir değer sağlanamaması sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği gibi, kamu sağlığını tehdit etmekte ve bu konuda emredici kuralları düzenleyen ve kamu düzenine ilişkin olan Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’ni de ihlal etmekte olduğunu, zira bu yönetmeliğe göre emisyon ölçümü anlık olarak bacalara konulan bir mekanizma ile mutlak olarak tespit edilmekte olup ortalama bir değer ile -/+ şeklinde tespit yapılmadığını, fazladan salınan her miligram gazın, insan sağlığını daha fazla tehdit etmekte olduğunu, bu nedenle de kamu düzenine aykırı olan hakem kararının tenfiz edilmesine olanak bulunmadığını, tenfizi istenen hakem kararının kamu düzenine aykırılığının bunlarla da sınırlı olmadığını, dosyaya ibraz edilen Prof. …’un bilirkişi raporunda acil kaçış yollarına ilişkin güvenlik tedbirlerinin “yetersiz” olarak nitelendirildiğini, buna rağmen hakemlerin bu konuyu araştırmadıklarını, oysaki acil kaçış yolunun düzgün yapılması oldukça önemli olup hem ulusal hem de uluslararası mevzuatta işçi sağlığının korunması diğer taraftan kamu sağlığı için olmazsa olmaz olduğunu, kamu sağlığı ve güvenliği ile ilgili bu kuralları hiçe sayan hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğunu ve tenfiz edilemeyeceğini, tüm bunlara ek olarak ekli özet … raporu uyarınca hukuksuz bir şekilde teslim edilen tesiste patlama riskinin de mevcut olduğunu, bu hususun da hakem heyeti tarafından gereğince irdelenmediğini, eksik bir şekilde geçiştirildiğini, yine işçilerin sağlığı ve hayati riski olduğu gerçeğinin gözden kaçırıldığını, sonuç olarak hakem kararının birçok yönü ile kamu düzenine aykırı olduğunu beyanla davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun tenfiz talebinin reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, yabancı hakem kararının tenfizi talebine ilişkindir.
Mahkememizce, Bandırma … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası celp edilmiş, taraflarca sunulan, taraflar arasında akdedilen 18/06/2012 tarihli kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin imzalanan sözleşme, … Tahkim Mahkemesinin…/FS sayılı 23/08/2018 tarihli kararının Türkçe onaylı tercümesi, duruşma tutanaklarının Türkçe onaylı tercümesi, 27/02/2017 tarihli dava yönetim konferansı protokolü, taraflarca sunulan uzman görüşleri ve mütalalar ile tüm deliller incelenmiş, dosya bilirkişi heyetine tevdi edilerek yerinde inceleme yapılmak suretiyle tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti raporunda özetle; teknik olarak binanın yerinde yapılan incelemesi neticesinde, yapı elemanları açısından BYKH Yönetmeliği’ne aykırı olduğunu, endüstriyel binaların otomatik yangın söndürme sistemi yoksa iki yönlü en fazla kaçış mesafesinin 30 metre olduğunu, incelenen binada otomatik yangın söndürme sisteminin mevcut olmadığını ve üretimin yapıldığı kısım yatayda 30 metreden fazla olduğundan, binada her kattan iki farklı çıkışın yangın merdivenleri ile tesis edilmesi gerektiğini, bina incelendiğinde ise kuru üretim kısmının iki en uzak ucunda iki adet dahili genel kullanım merdiveni mevcut olduğunu ancak bu merdivenlerin binanın diğer hacimlerinden yatayda ve düşeyde en az 120 dakika yangına dayanıklı duvar ile ayrılmadığını ve açık olduğunu, yine bu merdivenlerin her katta binanın koridorlarından 90 dakika duman sızdırmaz yangın kapıları ile izole edilmediğini, bu nedenle bu merdivenlerin kaçış yolunun bir parçası olarak değerlendirilmesi ve yangın acil kaçış merdiveni olarak kullanılmasının mümkün olmadığını, bu durumda üretim yapılan binanın iki farklı kaçış merdiveni ile her kattan kaçışa uygun olarak tasarlanmadığını, binanın kaçış merdivenlerinin yönetmeliğe uygun şekilde tesis edilmediğini, çevre mevzuatı açısından yapılan değerlendirmede; işletme şartlarında yapılan toplamda dokuz ölçümden sekizi taraflar arasında imzalanmış sözleşmede belirtilen ve taahhüt edilen 50mg/Nm3 değerinin üzerinde olmakla, sözleşme hükümlerine göre baca gazı çıkışındaki toz parametresi limit değerinin sağlanamamış olduğunu, sözleşme sınır değerinin sağlanamamış olmasının yanı sıra MET kriterleri dikkate alındığında bacadan verilecek toz parametresinin oluşturacağı hava kirlenmesinden dolayı kamu sağlığı açısından zararlı etkilerin ortaya çıkmasının söz konusu olacağını, granülasyonda yapışma sorunu açısından, davacının sözleşmenin başarılı bir devir teslimin koşulları arasında ürünün yapışmaması koşulunu sağlamamış olması şeklinde bir iddiasının bulunduğunu, aşırı ıslanma sonucunda meydana gelen yapışmanın veya aşırı granülasyonun, istenilen özelliklere sahip granül ürün elde edilememesinin en önemli sebebi olduğunu ve bunu önlemek için çok sayıda çalışmaların yapıldığının vurgulandığını, tesiste lokal olarak temin edilebilecek girdiler için yapışma sorununun giderildiği uygun granülasyon koşullarının tespiti yönünde yapılan çalışmalara ait yeterli bir bilgiye dosya içerisinde rastlanmadığını, uygun özelliklere sahip granül elde edilememesinin sahada hacim temelli ölçüme göre çalışan gübreleme cihazlarının doğru gübreleme yapmalarını zorlaştıracağını, aşırı tozlanmanın tesis içinde patlama riski ve toksit tozlara maruz kalma nedeniyle sağlık açısından olumsuz etkilerinin bulunduğunu, ayrıca sahada gübrelemede aktif madde salınımında kontrol edilememe ve tozlanma nedeniyle rüzgarla madde kaybı olmasının ekonomik yönden istenmeyen hususlar olduğunu, tahkim anlaşmasının yabancı dilde akdedilmesinin 805 sayılı Kanun’a aykırılık teşkil edip etmeyeceği yönünde yapılan incelemede; New York Konvansiyonu madde V (1) (a)’ya göre tahkim anlaşmasının hakem kararının verildiği ülke hukuku altında geçerli olmaması halinde bir tenfiz engeli oluşacağını, somut olayda hakem kararının İsviçre’de verildiğini ve tarafların tahkim anlaşmasını başka bir ülke hukukuna tabi kılmadıklarını, New York Konvansiyonu’ndaki bu hüküm karşısında, tahkim anlaşmasının Türk hukukundaki emredici hükümlere ve 805 sayılı Kanun’a aykırı olmasının geçerliliğini etkilemeyeceğini, tahkim anlaşmasının geçersiz olması ve bir tenfiz engeli oluşması için tahkim anlaşmasının İsviçre hukukuna aykırı olması gerektiğini, İsviçre hukukunda ise tahkim anlaşmasının Almanca akdedilmiş olmasının bir geçersizlik sebebi teşkil etmediğini, dava

dosyasından tahkime başvurmadan öncesine ilişkin şartların gerçekleştiğinin anlaşıldığını ancak Mahkememiz aksi kanaatte ise, tahkime uygulanacak olan İsviçre hukukunda milletlerarası tahkime ilişkin düzenlemeyi belirleyen İsviçre Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu’nun 186. maddesine göre, hakemlerin yetkisine ilişkin yapılacak itirazların, esasa ilişkin savunmaya başlanılmasından önce yapılması gerektiğini, ICC Tahkim Kuralları madde 1’e göre kural olarak davalının bir ICC tahkiminde cevap süresinin 30 gün olduğunu ve bu süre zarfında davalının tahkim öncesi müzakere şartının yerine getirilmediğini ileri sürmesi gerektiğini, bu süre zarfında itirazın ileri sürülmemiş olması durumunda, davalının bir daha davanın tarafları arasında tahkim anlaşması olmadığı yönündeki yetki itirazını ileri süremeyeceğini, Uluslararası tahkim davalarında, bilirkişi raporu veya uzman görüşü sunulmasına ilişkin genel uygulamanın, her iki tarafın kendi belirleyecekleri bilirkişilerin veya uzmanların bilirkişi raporu veya uzman görüşü sunması yönünde olduğunu, Uluslararası tahkim pratiğinde, hakemlerin çok istisnai haller dışında, bağımsız bir bilirkişi görevlendirmediklerini, ICC Kuralları madde 25’in hakemlerin bilirkişi atamasına olanak tanıdığını, bu konuda hakemlere takdir yetkisi verdiğini, hakem kararının esas yönüyle kamu düzenine aykırı olduğu iddiası yönünden yapılacak incelemede, hükmün esasına girilemeyeceğini, tenfiz talebinin reddi için kararda, Türk hukukunun temel prensipleriyle açıkça uyuşmayan bir sonuca ulaşılmasının şart olduğunu, yabancı bir hakem kararının maddi kamu düzenine aykırı olduğunun tespiti için, tenfize konu hakem kararının muhtevasında, tenfiz devletinin temel hukuki ve ahlaki normlarına aykırı olduğunun somut olarak görülebilmesi gerektiğini, davalının, hakem kararının kamu sağlığını tehdit edebilecek ve kamu düzenine aykırılık teşkil eden esasa ilişkin yönler bulunduğunu ileri sürdüğünü, kamu sağlığını tehdit eden bir hususun kamu düzeninden sayılması gerektiğini, mevcut uyuşmazlıkta sorunun, eksik ve hatalı yapıldığı ileri sürülen inşaatın bu eksikliklerinin sebep olduğu ticari sorumluluktan kaynaklandığını, söz konusu eksikliklerin kamu sağlığı ile ilgili gerekliliklerden kaynaklanan şartlarla ilgili olmasının, inşaat işindeki eksiğin tamamen ticari bir unsur olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini, davalının ayrıca davacı tarafın hakemleri etki altına aldığı ve hakemlerin tarafsız ve bağımsız olmadıklarını iddia ettiğini, hakemlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığından şüphelenilmesini haklı gösterecek hallerin ortaya çıktığı hallerde hakemlerin reddedilmesi veya hakem kararının iptal edilmesi ya da tenfizinin engellenmesinin mümkün olduğunu, bu hususta davalı tarafça somut bir delilin ortaya konmadığını, sonuç olarak hakem kararının tenfizinin engellenmesinin mümkün olmadığını tespit ve mütalaa etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edilmiş, Mahkememizce denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğu kanaatine ulaşıldığından davalı vekilinin rapora itirazları ile yeniden rapor alınması taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Yabancı hakem kararlarının tenfizi 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ile Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki New York Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile ülkemiz açısından bağlayıcılık kazanan, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması Ve İcrası Hakkında New York Sözleşmesi’nde düzenlenmiş olup MÖHUK’un 60. maddesinde yer alan;
“Kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcı olan yabancı hakem kararları tenfiz edilebilir.” düzenlemesi uyarınca öncelikle tenfizi talep edilen yabancı hakem kararının kesinleşmiş veya taraflar için bağlayıcı olması gerekmektedir. Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkında New York Sözleşmesi’nin tenfiz talebine eklenecek belgeler ile ilgili IV. maddesi MÖHUK’un 61. maddesi ile, tenfiz talebinin red sebeplerini düzenleyen V. maddesi ise MÖHUK’un 62. maddesi ile benzer düzenlemeleri içermektedir. Buna göre MÖHUK’un 61. ve New York Sözleşmesi’nin IV. maddesi uyarınca, yabancı hakem kararının tenfizinin talep edilmesi halinde; tahkim sözleşmesi veya şartının aslı yahut usulüne göre onanmış örneğinin, hakem kararının usulen kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcılık kazanmış aslı veya usulüne göre onanmış örneğinin, söz konusu tahkim sözleşmesi veya şartı ile hakem kararının yeminli tercüman tarafından tercüme edilmiş ve usulen onanmış örneklerinin Mahkemeye sunulması gerekmektedir. New York Sözleşmesi’nin V (2) ve MÖHUK’un 62. maddesine göre tenfiz kararı verilebilmesi için Mahkemece re’sen incelenecek hususlar; tahkim sözleşmesi yapılmış veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmuş olması, hakem kararının genel ahlâka veya tenfiz talep edilen ülkenin kamu düzenine aykırı olmaması, hakem kararına konu olan uyuşmazlığın tenfiz talep edilen ülkenin kanunlarına göre tahkim yoluyla çözümünün mümkün olmasıdır.
Aleyhine tenfiz istenilen tarafça ileri sürülmesi halinde incelecek ve yine aleyhine tenfiz istenen tarafça ispat edilmesi halinde tenfiz talebinin reddine sebep olabilecek hususlar ise; tarafların hakemler önünde usulüne göre temsil edilmemiş ve yapılan işlemleri sonradan açıkça kabul etmemiş olmaları, hakkında hakem kararının tenfizi istenen tarafın, hakem seçiminden usulen haberdar edilmemiş yahut kendisine iddia ve savunma imkânı tanınmamış olması, tahkim sözleşmesi veya şartının taraflarca tâbi kılındığı kanuna, bu konuda bir anlaşma yoksa hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna göre hükümsüz olması, hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usulün, tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna aykırı olması, hakem kararının, hakem sözleşmesinde veya şartında yer almayan hususlara ilişkin olması veya sözleşme veya şartın sınırlarını aşması, hakem kararının tâbi olduğu veya verildiği ülke hukuku hükümlerine veya tâbi olduğu usule göre kesinleşmemiş yahut icra kabiliyeti veya bağlayıcılık kazanmamış veya verildiği yerin yetkili mercii tarafından iptal edilmiş olmasıdır.
Davacılar tarafından tahkim şartını içeren sözleşmelerin yeminli Türkçe tercümesi, yabancı hakem kararının apositil şerhli aslı, kararın tamamının yeminli tercüman tarafından tercüme edilmiş Türkçe aslı, kararın kesinleştiğine dair Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin 09/11/2018 tarihli yazısının yeminli Türkçe tercümesi dosyaya ibraz edilmiş olup tenfizi istenilen…Tahkim Mahkemesinin …/FS sayılı 23/08/2018 tarihli kararının kesinleşmiş olduğu anlaşılmıştır. Davalı tarafın aktif husumet itirazı yönünden, davacı tarafça yeminli tercümesi sunulan sicil kaydı ve bu kayıtlar içerisinde bulunan Noter senedinin incelenmesi ile; her ne kadar hakem kararına dayanak sözleşme davalı ile … arasında akdedilmiş ise de, davacı şirketin …ile … şirketlerinin birleşmesi ile kurulduğu, eski unvanının … olduğu, 15/01/2014 tarihinde unvanının değiştiği, kaldı ki tahkim yargılaması ve hakem kararının tarafı olduğu ve lehine bir karar verildiği, bu kararın tenfizini talep edebileceği, bu nedenlerle davalı tarafın aktif husumet itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce ilk olarak “tahkim sözleşmesi yapılmış veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmuş olması” şartı, yönünden inceleme yapılmıştır, Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 21. maddesinde;
” Taraflar iş bu sözleşmeden veya sözleşme ile ilgili olarak doğan tüm anlaşmazlıkları öncelikle üst düzey yöneticilerinin karşılıklı görüşmeleri ile çözmeye çalışacaktır. Bir tarafın kesin ve yazılı görüşme talebinin ibrazından itibaren bir ay içerisinde tarafların biri nedeniyle herhangi bir mutabakata varılamaz ise aşağıda belirtilenler geçerli olacaktır.
Taraflar arasında iş bu sözleşmeden veya sözleşme ile ilgili olarak doğan tüm anlaşmazlıklar münhasıran ve kesin olarak Zürih şehrinde bulunan bir tahkim mahkemesi kanalıyla, anlaşmazlık tarihinde geçerli … Yönetmeliğine göre atanmış 3 adet tahkim hakimi tarafından ve anlaşmazlık tarihinde geçerli ICC Tahkim Yönetmeliği uyarınca çözümlenir.” denilmek suretiyle sözleşmeden doğan tüm anlaşmazlıkların İsviçre’nin Zürih şehrinde kurulacak Uluslararası Tahkim Mahkemesi tarafından çözümleneceğine dair tahkim anlaşması yapılmıştır. Dolayısıyla Mahkememizce res’sen araştırılacak hususlardan olan tahkim anlaşması yapılmış veya esas sözleşmeye tahkim hükmü konulmuş olması yönündeki şart gerçekleşmiştir. Her ne kadar davalı taraf tahkime gidilmeden önce taraflar arasında sulh görüşmesi yapılması gerektiğini, davacı tarafın bu yolu tüketmeden tahkim yoluna başvurduğunu, ayrıca tahkim anlaşmasının yabancı dilde yazılmış olmasının 805 sayılı Kanun’a aykırılık teşkil ettiğini ve geçersiz olduğunu iddia etmiş ise de; sözleşmedeki tahkim şartında, tarafların aralarındaki anlaşmazlığı öncelikle üst düzey yöneticilerinin karşılıklı olarak görüşmesi ile çözmeye çalışacakları ve bir tarafın kesin ve yazılı görüşme talebinin ibrazından itibaren bir ay içerisinde tarafların biri nedeniyle herhangi bir mutabakata varılamaz ise, anlaşmazlığın tahkim mahkemesi tarafından çözümleneceği kabul edilmiş olup, davacı tarafın 29/02/2016 tarihinde davalıya, tarafların üst düzey yöneticileri arasında bir görüşme yapılması talebini ilettiği ve taraflar arasında bir anlaşma sağlanamadığı, bununla birlikte, taraflarca sözleşmede tahkim yargılamasında uygulanacak hukukun belirlenmediği, dolayısıyla anlaşmazlığın, tahkim yeri İsviçre olduğundan, İsviçre maddi hukukuna göre ve … Tahkim Kuralları’na göre çözümleneceği, bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere İsviçre hukukunda milletlerarası tahkime ilişkin düzenlemeyi belirleyen İsviçre Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu’nun 186. maddesine göre, hakemlerin yetkisine ilişkin yapılacak itirazların, esasa ilişkin savunmaya başlanılmadan önce yapılması gerektiği, davalı tarafın tahkim yargılamasında ileri sürmediği bu itirazı Mahkememizde ileri süremeyeceği, New York Sözleşmesi madde V (1) (a)’ya göre tahkim anlaşmasının, hakem kararının verildiği ülke hukuku altında geçerli olmaması halinde bir tenfiz engeli oluşacağı, tahkim anlaşmasının 805 sayılı Kanun’a aykırı olmasının, tahkim anlaşmasının geçerliliğini etkilemeyeceği, tahkim anlaşmasının geçersiz olması ve bir tenfiz engeli oluşması için İsviçre hukukuna aykırı olması gerektiği, bilirkişi raporunda İsviçre hukukunda tahkim anlaşmasının Almanca akdedilmiş olmasının bir geçersizlik sebebi teşkil etmediğinin belirlendiği, bu şekilde davalının tahkim anlaşmasının geçersizliğine dair savunmalarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce ikinci olarak, “hakem kararının konusunu teşkil eden uyuşmazlığın tanıma ve tenfiz istenilen ülkenin hukukuna göre tahkim yolu ile çözümünün mümkün olması” şartı yönünden yapılan değerlendirmede; 6100 sayılı HMK’nın 408. maddesi ile taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların tahkime elverişli olmadıklarının düzenlendiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari sözleşmeden kaynaklandığı ve HMK uyarınca tahkim yoluyla çözümlenebileceği, bu şekilde ikinci şartın da oluştuğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce re’sen incelenmesi gereken son şart, hakem kararının kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı olmamasıdır. Davalı tarafça da, tahkim yargılaması sırasında hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği, savunma hakkının kısıtlandığı, hakemlerin tarafgir davrandıkları, çelişkili bilirkişi görüşlerini gidermeden karar verildiği ve sözleşmeye konu tesiste, kamu sağlığını tehlikeye atan eksiklikler bulunduğundan bahisle kararın kamu düzenine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Davalı tarafça ileri sürülen iddialardan, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği, savunma hakkının kısıtlandığı ve çelişkili bilirkişi görüşlerini gidermeden karar verildiğine dair olanların, MÖHUK’un 62. maddesinde yer alan ve taraflarca ileri sürülmesi ve ispatlanması halinde tenfiz talebinin reddine sebep olabilecek, “hakkında hakem kararının tenfizi istenen tarafın, hakem seçiminden usulen haberdar edilmemiş yahut kendisine iddia ve savunma imkânı tanınmamış olması” kapsamında değerlendirilmeleri gerektiği, davalı tarafın tahkim yargılamasında savunma hakkını kullandığı, bir karşı dava da açtığı ve bu dava yönünden de yargılama yapılarak karar verildiği, kendi seçtiği bilirkişi tarafından düzenlenen raporun hakem heyetine sunulduğu, her iki bilirkişinin duruşmada dinlendikleri, taraf vekillerinin sorularını yanıtladıkları, Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, Uluslararası tahkim yargılamasında hakemlerin bilirkişi raporu almalarının zorunlu bir husus olmadığı, yine tahkim yargılamasının tabi olduğu ICC Kuralları uyarınca hakemlere bu hususta bir takdir hakkı tanındığı, davalı tarafça tahkim yargılaması sırasında hakemlerden re’sen bilirkişi seçmeleri ve yeniden inceleme yapılmasının talep edilmediği, dolayısıyla davacının ileri sürdüğü bu tenfiz engelinin ispatlanamadığı, hakemlerin taraflı davrandıkları iddiası yönünden ise; tarafların serbest iradeleri ile imzaladıkları sözleşmeye tahkim şartı koydukları ve bu şart kapsamında tahkim yargılamasını yapan hakemlerden birisinin davalı tarafından, birisinin davacı tarafından, üçüncüsünün ise seçilen bu iki hakem tarafından seçildiği, davalı tarafça hakemlerin taraflı davrandıklarına dair somut bir vakıa ve delilin dosyaya sunulmadığı kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce re’sen yapılması gereken kararın kamu düzenine uygunluk denetimi ile davalı tarafın tesiste bulunan eksiklikler nedeniyle, kamu sağlığı yönünden oluşan tehdit nedeniyle kamu düzenine aykırılık oluştuğu iddiası yönünden değerlendirme bir bütün olarak yapılmıştır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı ve 10/02/2012 tarihli, tenfizin şartları, kamu düzeninin tanımı, kamu düzenine aykırılığın belirlenmesi hususlarını açıklayan kararında; “…Türk kamu düzeninin ihlalini gerektirecek haller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlali halinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlali halinde veya her emredici hükmü ihlal eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. O halde iç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı genel siyasete, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensip ve özel hukuka ait iyiniyet prensibine dayanan kurallara, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri, ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. İç hukukta kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir…. Yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının denetlenmesi sırasında içeriği tetkik yasağı devreye girmekte olup, bu yasağın takdir hakkı ile ortadan kaldırılamayacağı açıktır. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu’nda kabul edilen sisteme göre, tenfiz hakimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenmez. Şu durumda tenfiz hakiminin, tenfiz şartları dışında ilamın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Aksi halin kabulü, tenfiz hakimini, üst mahkeme görevini kendisinde bulması şeklinde bir sonuca götürür… Buna göre, yabancı mahkeme kararının verilmesinde uygulanan hukuk ve bunun hangi kriterlere göre uygulandığı değil, yabancı kararın Türkiye’de icra edilmesi halinde meydana gelecek sonuçların Türk kamu düzenini ihlal edip etmeyeceğinin araştırılması gerekir…” denilmek suretiyle kamu düzeninden ne anlaşılması gerektiği ve tenfiz mahkemesince kamu düzeni denetiminin ne şekilde yapılacağı ortaya konulmuştur. Taraflar arasında akdedilen, 18/06/2012 tarihli, “kalsiyum amonyum nitrat ve amonyum nitrat ile nitrik asit tesisi üretimi için tesis inşasına ilişkin sözleşme” tacirler arasında yapılmış bir eser sözleşmesi niteliğindedir. Sözleşme serbestisi içerisinde taraflara ilişkin hak ve yükümlülükler belirlenmiş ancak tarafların sözleşmenin uygulanması sırasında düştükleri anlaşmazlıklar nedeniyle tahkim yargılaması yapılmış, davacı bu yargılamada, sözleşme uyarınca tesisin devir, teslim ve kabul edildiğinin tespiti, sözleşme uyarınca davalının ödemediği borçların faizleri ile tahsilini talep etmiş, davalı ise taleplerinin reddini, karşı dava ile de tazminat ve teminat mektubu süresinin uzatılmasını talep etmiş, sonuç olarak ise, davacının davasının kabulüne ve davalının sözleşme gereği belirlenen bedelde borçlarını faizi ile davacıya ödemesine, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir. Verilen kararda Türk kamu düzenine, Türk hukukunun temel prensiplerine, temel ahlaki kurallarına herhangi bir aykırılık bulunmamaktadır. Davalı lehine hüküm altına alınan alacak, taraflar arasındaki sözleşmeden doğmuş bir alacak olup, bu alacağın dayandığı sözleşme de Türk hukukuna ve kamu düzenine aykırı bir sözleşme değildir. Mahkememizce söz konusu alacağın gerçekten doğup doğmadığı, bu kapsamda davacının sözleşme ile üstlendiği tesisi inşa etme edimini, yine sözleşme şartlarına uygun şekilde yerine getirip getirmediği hususunda bir inceleme yapılamayacağı, bu incelemenin içerik denetimi anlamına geleceği, bilirkişi raporunda tesiste bulunduğu tespit edilen eksiklik ve hataların içerik denetimine ilişkin olduğu, bu eksiklik ve hatalar nedeniyle ileride kamu sağlığı ve tesiste çalışacak kişiler yönünden oluşacak risklerin verilen kararın kamu düzenine aykırı olması sonucunu doğurmayacağı, sonuç olarak kararda genel ahlaka ve kamu düzenine aykırılık bulunmadığı ve tenfiz şartlarının tamamının gerçekleştiği anlaşılmakla davanın kabulüne, Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nce davacı lehine hükmedilen miktarların (22.881.882 EURO, 1.020.213 ABD Doları, 1.500.000 İsviçre Frangı) iş bu dava tarihindeki efektif satış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilmesi ile, karar tarihindeki harç ve vekalet ücreti tarifesindeki oranlar üzerinden karar harcı ve davacı lehine vekalet ücretine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜNE,
Uluslararası Tahkim Mahkemesinin 21942/FS sayılı 23/08/2018 tarihli kararının TENFİZİNE,
2-Karar ve ilam harcı 10.095.957 TL’den peşin alınan 2.523.989 TL harcın mahsubu ile kalan 7.571.968 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan 1.421,50 TL posta ve tebligat masrafı, 15.0000 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 16.421,50 TL yargılama gideri ile 2.524.024,90 TL ilk harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 1.556.586,79 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
30/12/2021

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır