Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/924 E. 2018/1105 K. 05.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/924
KARAR NO : 2018/1105
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 13/10/2017
KARAR TARİHİ : 05/12/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleri … ve …’in evlatları muris ve destekleri olan …’in 27.08.2007 tarihinde kendi sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile yaptığı tek taraflı trafik kazasında vahim bir şekilde vefat ettiğini, müteveffanın desteği …’in vefatına sebebiyet veren … plakalı aracın kaza tarihî olan 27.08.2007 tarihinde Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi mevcut olmadığında davanın trafik sigortası bulunmayan araçların 3.kişilere verdiği zararların tazmininden yasalar gereği sorumlu olan …na karşı açıldığını, usul ve yasalar ile yerleşik Yargıtay içtihat ve ilamları gereğince Trafik kazasında vefat eden desteğin anne-babası ve esas itibarîyle destekten yoksun kalan 3.kisi sıfatıyla dava ikame eden müvekkillerinin maruz kaldığı destekten yoksun kalma zararlarının tazmininden davalı …’nın desteğin trafik kazasında kusurundan kazada hîçbir dahlî bulunmayan müvekkillerini sorumlu tutmadan, desteğin trafik kazasındaki kusurunu destekten yoksun kalan 3. kişiler olan müvekkillerine yansıtmadan, kusurdan bağimsiz olarak teminatları dahilinde sorumlu olduğunu, bu vahim kazada evlatlarını ve ileri yıllardaki desteklerini kaybeden müvekkillerinin yaşadığı ve yaşayacağı acıyı tarif etmenin mümkün olmadığını, vefat eden desteklerinden ileri yıllarda hem bedeni hem de maddi ve manevi olarak yardım alacak olan, hayatlarını idame ettirmek için ileri hayatlarında bu desteğe muhtaç olacak olan müvekkillerinin desteğini kaybettikleri bu üzücü ve vahîm kazadan sonra maddi ve manevi olarak zarara maruz kaldıklarını, iaşe, beslenme, barınma, geçinme , sağlık gibi tüm insani ve sosyal harcamalarının yapılmasında, yaşamak ve hayatta kalmak için gerekli tüm ihtiyaçlarının karşılanmasında ileri yıllarda vefat eden desteğe muhtaç olacak olan, hayatlarının devamında da mutlak surette muhtaç olacak ve yardım alacak olan müvekkillerinin bu desteğini kaybettikten sonra kaldıramayacakları şekilde destekten yoksun kalma zararına uğradıklarını, davalı …’nın müvekkillerinin maruz kaldığı destekten yoksun kalma zararlarının tamamının sigorta teminatları dahilinde tazmin etmekle mükellef olduğunu, müvekkilleri için destekten yoksun kalma zararları belli ve belirlenebilir olmadığından, tespiti yargılama ve uzman bilirkişi incelemesi gerektirdiğinden mahkememizin takdiri ile destekten yoksun kalma zararının belirli hale geldikten sonra belirli olan tazminat miktarınca talebi artırmak üzere davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiğini, bu nedenlerle müvekkillerinin maruz kaldığı desteklen yoksun kalma zararlarının tamamının davalı …’ndan tazmin ve tahsili ile müvekkillerine ödenmesi için mahkememizde iş bu davayı ikame etme mecburiyetinin hasıl olduğunu, sonuç olarak bu nedenlerden dolayı haklı ve yasal davanın kabulü ile, esas itibari destekten yoksun kalan 3.kişi olan bağlantılı olarak anne-baba -mirasçı sıfatı da bulunan müvekkilleri için 3.000,00-TL’şer (belirsiz alacak) destekten yoksun kalma zararının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalı … ndan tazmin ve tahsili ile müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini, mahkeme masrafları ile mahkeme vekalet ücretinin üzerinde bırakılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; gerek KTK.’nda düzenlenen zamanaşımı, gerekse TCK.’nda öngörülen uzamış zamanaşımı süreleri dava tarihi itibarıyla dolduğundan, davanın zamanaşımı nedeniyle reddini talep ettiklerini, 26.04.2016 tarihinde Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik yapıldığını ve müvekkili kuruma dava açılmadan önce gerekli belgelerle başvuru yapılması şartı getirildiğini, davadan önce müvekkili kuruma başvuru yapılmadığından, bu şartın yerine getirilmeden ikame edilen iş bu davanın usulden reddini talep ettiklerini, davacının dayandığı ve dosyaya giren tüm yazılı delil, dosya, belge örneklerinin taraflarına tebliğ edilmesini, aksi halde dava şartı yokluğundan davanın reddedilmesini talep ettiklerini, davanın kazaya karışan … plakalı aracın işleteni konumundaki … ’a ihbarını talep ettiklerini, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre işleten/sürücü tarafından ileri sürülen tazminat talepleri teminat dışı olduğundan davanın reddini talep ettiklerini, bu anlamda, araç işleteninin/sürücüsünün kendi zararının tazmin edilmesinin söz konusu olmadığını, bu sigortanın sigortalının verdiği zararları temin ettiğini, onun zararlarının ise bu sigortanın kapsamı dışında kaldığını, …’nın ancak, bir aracın işletilmesi sırasında, işletenin tehlike sorumluluğu kapsamında meydana gelen doğrudan zararları ZMMS poliçesi kapsamında tanzimle sorumlu olduğunu, somut olayda müteveffa işleteni olduğu sigortasız aracın kusuru nedeniyle ve sürücünün belli olmadığı araçta bir ihtimal kendisinin sürücü olduğu araçta vefatına sebebiyet verdiğini, bu hususun soruşturma aşamasında tanık ifadeleriyle de sabit olduğunu, somut olayda, TBK. 52/1’in dikkate alınmamasını, yani indirim sebebi sayılmamasını, bir kimsenin hem uğradığı zarara veya uğradığı zararın artmasına sebep olduğunu hem de bunun tamamını bir başkasından istemesini kendi kusurunu bir başkasına yüklemesi anlamında olduğundan çelişkili davranış sayılarak MK. m. 2’ye aykırılık teşkil edeceğini, nitekim, 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları’nın A.6-D maddesi uyarınca, destek şahsının kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri teminat dışı olduğundan müvekkili kurumun herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, bu itibarla, davacıların müvekkili kurumdan tazminat isteme hakkının bulunmadığını iddia ettiklerini ve davanın bu nedenle reddini talep ettiklerini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, müvekkili kurumun Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası teminat limitleri ve kazaya karışan sigortasız kusur oranı ile sınırlı sorumlu olduğunu, BU NEDENLE, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi nezdinde kusur incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, bir an için talebin teminat kapsamında olduğu düşünülse dahi kabul anlamına gelmemek kaydıyla, iş bu dava sonucunda müvekkili kurum aleyhinde hüküm kurulup tazminat ödenmesi halinde, müvekkili kurumun ödediği iş bu tazminatı mevzuatı gereği yine söz konusu sigorta yaptırılmamış aracın sürücüsü konumunda olan müteveffanın murisi olan davacılara rücu edeceğinden, davacıların aynı zamanda borçlu konumuna geleceğini, bu itibarla, somut olayda alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmiş olacağını, bu nedenle, husumet itirazında bulunduklarını, zira, davacıların aynı zamanda tazminatın nihai sorumlusu konumunda olduklarını, bu nedenle, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi nedeniyle davanın reddini talep ettiklerini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının maddi zararı ancak aktüeryal inceleme sonucu tespit edilebiliceğini, yapılacak aktüer incelemede TRH 2010 tablosunun esas alınmasını ve 1.8 teknik faiz kullanılmasını, asgari ücretin esas alınmasını, yetiştirme giderleri dahil hesaplanacak tazminatta tüm denkleştirme sebeplerinin göz önüne alınması gerektiğini, sonuç olarak sair hususlar hakkındaki beyan hakları saklı kalmak kaydıyla, davaya cevaplarının sunumu ile davanın usul ve esasa ilişkin olarak sundukları gerekçeler dikkate alınarak reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de davacıya tahmil edilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; trafik kazasından kaynaklı destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
Davacıların veraset ilamını ibraz ettikleri anlaşılmıştır.
… Müdürlüğü, T.C. … Cumhuriyet Başsavcılığı ve Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi’nin müzekkerelerimize cevap verdiği görülmüştür.
6704 sayılı Kanunla değişik ve 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 97.maddesinin dava tarihi itibariyle yürürlükte olup davacı tarafça dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine başvuru yapılmadığı, başvuru zorunluluğunun dava şartı olduğu, HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verileceği, ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için süre verilmesinin gerektiği, sigorta şirketince 15 gün içinde cevap verilmemesi veya verilen cevabın talebi karşılamaması halinde bu yöndeki dava şartının yerine getirildiği kabul edilerek davanın esasına girip deliller toplanıp değerlendirilerek ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerektiği, dolayısıyla tamamlanabilmesi mümkün olan başvuru dava şartının davacı tarafça yargılama sırasında 10/01/2018 tarihli dilekçe ile yerine getirildiği anlaşılmakla yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişi … marifetiyle hazırlanan 03/07/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “…Kusur ve sorumluluk durumunun şu şekilde değerlendirildiğini;
Dava dilekçesinde davacıların desteğinin …’in kendi sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile tek taraflı olarak yaptığı trafik kazasında vefat ettiğinin belirtildiğini, ancak; dava dosyasında söz konusu kazanın meydana geldiğine ve bu kaza nedeniyle davacılar desteğinin vefat ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığını, bu durumda; bu husustaki nihai takdir ve değerlendirmenin mahkememize ait olmak üzere; dosyasının hesap için tarafına tevdi edilmiş olması nedeniyle, iş bu raporda dava dilekçesinde belirtildiği gibi davacılar desteğinin tek taraflı olarak … plakalı araç sürücüsü olarak sebep olduğu kaza neticesinde vefat ettiğini ve olayda başkaca kusurlu kişi bulunmadığını ve buna göre olayın meydana gelmesinde davacılar desteği …’in %100 kusurlu olduğu esasına göre değerlendirme yapılarak takdire sunulacağını, diğer yandan;
… Yönetmeliğinin ilgili maddelerinin şu şekilde olduğunu;
Hesaba başvurulabilecek hallerde madde 9 – (1) (Değişik: RG-19.06.2009-27263) hesaba zorunlu sigortalara ilişkin olarak; sigortalının veya sigortayı yaptırmakla sorumlu olanın tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlar için, rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için, zorunlu sigorta teminat limitleri ile sigorta poliçesinde belirtilen teminat arasındaki fark kadar ödenecek bedensel tazminat tutarları için, sigorta şirketinin malî bünye zaafiyeti nedeniyle sürekli olarak bütün branşlarda ruhsatlarının iptal edilmesi ya da iflası halinde ödemekle yükümlü olduğu maddi ve bedensel zararlar için, çalınmış veya gasp edilmiş bir aracın karıştığı kazada, 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işletenin sorumlu tutulmadığı hallerde, kişiye gelen bedensel zararlar için başvurulabileceğini,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/17-787 E, 2012/92 K ve 22.02.2012 tarihli karannda ile özetle; “… Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansılamayacağı; dolayısıyla tam kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, işletenin desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten tam kusurlu, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğuna göre, davalı sigorta şirketinin zararın tamamından sorumlu olduğu ve davacıların davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri, oyçokluğu ile kabul edilmiştir. Şu hale göre, yerel mahkemece, davacıların, desteklerinin işleteni olduğu araçta, sürücünün tam kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu, vefat etmiş olması nedeniyle, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısını hasım göstererek dava açabileceğinin kabulü…” denildiğini, bu durumda;
22.02.2012 tarihli HGK’na ve … Yönetmeliğine göre davacıların, kaza tarihi itibariyle zorunlu trafik sigorta poliçesi bulunmayan araç sürücüsü müteveffanın kusuru nispetinde davalı …ndan destekten yoksun kalma nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunabileceği esasına ve %100 kusur oranına göre zarar tutarının belirlenerek mahkememizin takdirine sunulacağını, diğer yandan;
Davalı tarafından alacaklı ve borçlu sıfatının birleştiğinin ileri sürüldüğünü, ancak yine davalı vekili tarafından aracın işletenin … isimli kişi olduğunu belirtilerek davanın bu kişiye ihbarının talep edildiğini, … Yönetmeliğinin rücuyu düzenleyen 16. maddesinde sigorta yaptırmayan kişilere rücu hakkı tanındığını, sigorta yaptırmayan kişinin vefatı halinde mirasçılara rücu edileceğine dair bir hüküm bulunmadığını, bir an için müteveffanın kullandığı aracın tescilli ve sigortalı olsa idi; HGK kararında belirtildiği üzere davacıların 3.kişi olarak ilgili sigorta şirketinden tazminat talep edebileceğini ve bu tazminatın da davacılara rücu imkanı olmayacağını, somut olayda da davacılar 3. kişi olarak tazminat talebinde bulunulduğundan ve aracın işleteni dava dışı … isimli kişi olduğundan ve buna göre davacılara ödenen tazminatın davacılara rücu imkanı olmayacağından alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmediği kanaatine varıldığını, ancak bu husustaki nihai takdir ve değerlendirmenin mahkemize ait olduğunu,
Müteveffanın yaşı ve bakiye ömrünün şu şekilde değerlendirildiğini;
05.05.1991 doğumlu olan müteveffanın, 27.08.2007 vefat tarihinde (16)yıl, (3)ay, (22)günlük olup, 16 yaşında kabul edilerek, P.M.F tablosuna göre bakiye ömrünün (49) yıl ve muhtemelen (65) yaşına kadar yaşayacağını,
Dava dosyasında müteveffanın eğitim gördüğüne ilişkin bir belgenin bulunmaması ve davacıların yaşadığı yer dikkate alındığında müteveffanın olay tarihinden itibaren ailesine destek olacağının kabul edileceğini,
Yargıtay’ın bu konudaki yerleşmiş içtihatlarına ve uygulamalara göre kural olarak aktif çalışma yaşı sonu (60) olarak kabul edilmekte olup, müteveffanın aktif çalışma hayatının (60) yaşına kadar süreceğinin kabulü ile bakiye ömründe zarar gördüğü aktif hayat süresinin (60-16)=44 yıl ve pasif devresinin 5 yıl olduğunu, askerlik süresinin kazanç tespitinde dışarıda tutulacağını,
Hak sahipleri ve destek sürelerinin şu şekilde olduğunu; davacı anne ile baba bakımından kendi bakiye ömür süreleri ile sınırlı olarak, müteveffanın desteğinden yoksun kaldığı sürelerin tablo şeklinde sunulduğunu,
Payların şu şekilde olduğunu; Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 2014/9298 E. sayılı kararına göre müteveffanın muhtemelen 23 yaşına kadar evleneceğini, 25 yaşına geldiğinde 1 çocuk ve 30 yaşına geldiğinde 2 ve daha fazla çocuk sahibi olacağını, evlendikten sonra anne ve babasına ayıracağı destek payında düşüş olacağı kabul edilerek müteveffanın gelirinin hak sahipleri arasında tablo olarak sunulduğu şekliyle paylaştırılacağını, diğer yandan; anne ve babanın destek kavramı içerisinde sadece parasal yardım bulunmayıp, hastalandığında başında durulması, ziyaret edilmesi gibi parasal olmayan hususların da yer aldığını, anne ve babanın fiziksel gelişimini tamamlamış olarak kendi başına yaşamını idame ettirebilecek konumda olduğunu, fiziksel gelişimi devam eden küçük çocukların ise bir başkasının bakım ve desteği bulunmaksızın hayatını idame ettirmesinin mümkün olmadığını, küçük çocuğun sürekli geliştiği dikkate alındığında buna bağlı olarak yaşamsal ihtiyaçlarının da sürekli değişmekte olduğunu ve buna bağlı olarak da daha fazla desteğe ihtiyaç duyduğunu, ayrıca barınma ve yeme ihtiyaçlarının da bir başkası tarafından karşılanması gerektiğini, ayrıca eğitim göreceği hususu da dikkate alındığında anne ve baya göre ekstra destek ihtiyacı doğduğunu, bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde anne ve baba ile muhtemel çocukların aynı oranda destek göreceğinin kabulünün genel yaşam tecrübelerine aykırı düştüğünü, bu nedenlerle eşlere eşit, çocuklara eşlerin yarısı kadar anne ve babaya da çocukların yarısı kadar destek payı verilmesinin gerçek duruma daha uygun düşeceğini, ancak; davacı vekili tarafından dilekçe ekinde ibraz edilen Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin emsal kararlarında anne ve babaya muhtemel çocuklar ile aynı oranda destek payı verileceği belirtildiğinden zorunlu olarak iş bu raporda anılan Yargıtay kararları dikkate alınarak çocuk ve anne/babaya aynı oranda destek payı verileceğini, buna göre kazanç durumunun şu şekilde değerlendirildiğini; dava dosyasında müteveffanın yaptığı iş ile elde ettiği ücret ve kazançları gösterir bir belge bulunmadığından zorunlu olarak hesaplamaların kamu düzenine ilişkin bulunan yasal asgari ücretlere göre yapılacağını, buna göre; müteveffanın 27.08.2007-27.08.2018 arası geçen (11)yıllık işlemiş aktif devre net kazançlarının tablo şeklinde sunulduğunu,
Bilinmeyen dönem kazanç tespitinin şu şekilde yapıldığını;
Müteveffanın işlemiş ve bilinen aktif devredeki net kazançlarının yukarıdaki esaslara göre belirlendiğini, herhangi bir artış ve iskontoya tabi tutulmaksızın aynen esas alınacağını, ancak; işleyecek bakiye aktif devre sonuna kadar geçecek süre içinde Yargıtay’ın bu konudaki yerleşmiş içtihatlarında belirtilen hususlar nazara alınarak her yıl için ayrı ayrı %10 artış ve %10 iskontolama esasına göre hesaplama yapılacağını, bu duruma göre, müteveffanın işleyecek devre başındaki bir yıllık net gelirinin; 1.603,12-TL x 12 ay = 19.237,44-TL olduğunu ve buna göre; peşin değerin, (13)yıllık işleyecek aktif devrenin peşin değerinin hesaplanıp tablo şeklinde sunulduğunu, maddi tazminatın davacı annenin maddi zararının 11 yıllık işlemiş iskontosuz aktif devre maddi zararı ve 13 yıllık işleyecek iskontolu aktif devre maddi zararı ve hak sahibi annenin 24 yıllık maddi zarar toplamının hesaplanıp tablo şeklinde sunulduğunu, maddi tazminatın davacı babanın maddi zararının 11 yıllık işlemiş iskontosuz aktif devre maddi zararı ve 8 yıllık işleyecek iskontolu aktif devre maddi zararı ve hak sahibi babanın 19 yıllık maddi zarar toplamının hesaplanıp tablo şeklinde sunulduğunu,
Davalının sorumluluk kapsamı vb. temerrüt tarihinin şu şekilde değerlendirildiğini; 27.08.2007 kaza tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre, davalının zorunlu trafik poliçesine istinaden sorumluluk limitinin 80.000.00-TL olduğunu, davacıların maddi zararının poliçe limitini aştığından her bir hak sahibinin maddi zararı ile orantılı olarak poliçe sorumluluk limitine göre davalıdan talep edilebilir alacak tutarının hesaplanıp tablo şeklinde sunulduğunu,
Sonuç olarak delillerin ve hukuki durumların takdirinin mahkemize ait olmak üzere; 27.08.2007 tarihinde tek taraflı olarak meydana geldiği belirtilen trafik kazasında, davalının, davacılar desteğinin müteveffanın kusuruna denk gelen %100 oranındaki sorumluluk durumuna göre …’in vefatı sonucu geride kalan hak sahiplerinden; davacı Anne …’in destekten yoksun kalma sebebiyle maddi zararının 52.427,91-TL olduğunu, davacı Baba …’in destekten yoksun kalma sebebiyle maddi zararının 40.393,11-TL olduğunu, davacıların maddi zarar toplamının, davalının zorunlu trafik sigorta poliçesine istinaden kaza tarihi itibariyle sorumlu olduğu 80.000,00-TL’lik limitin üzerinde olması nedeniyle; her bir hak sahibinin poliçe limiti ile sınırlı olarak davalıdan talep edebileceği destek zararlarının hesaplanarak tablo şeklinde sunulduğunu ve toplam 80.000,00-TL olduğunu, davacı anne …’in poliçe limiti ile sınırlı olarak talep edebileceği tazminat miktarının 45.186,24-TL, baba …’in 34.813,76-TL olduğunu, dava dilekçesinde dava tarihinden(13.10.2017) itibaren yasal faiz talebinde bulunulduğunu…” mütalaa ettiği görülmüştür.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi kapsamında zamanaşımı defi ileri sürdüğü görülmekle iş bu savunma öncelikli olarak irdelenmiştir. Bu kapsamda yapılan değerlendirme neticesinde; 2918 sayılı KTK’nun 109. maddesi gereğince, haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, eylemin aynı zamanda bir suç oluşturması yeterli olup, bunun dışında fail hakkında ceza davasının açılması ya da mahkumiyet kararı verilmesi gibi bir koşul aranmamaktadır. Ceza zamanaşımının uygulanması ilişkin kural, hem dava hem de kısmi dava olarak açılan davada ıslah yoluyla talep edilen miktarın artırılması (ıslahı) durumunda uygulama alanı bulmaktadır. Anılı kanuni düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında ölümlü trafik kazasından kaynaklı eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85. ve 66/1-d maddelerinde öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında 27/08/2007 kaza tarihi ve 13/10/2017 dava tarihi itibari ile zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla; zamanaşımı savunmasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
… Yönetmeliği’nin “Hesaba Başvurulabilecek Haller” başlıklı 9.maddesi; ”Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için …’na başvurulabilir.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
Destekten yoksun kalma tazminatı ise, 6098 sayılı TBK’nın 53. maddesinde düzenlenmiştir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kişilerin anılan düzenleme gereğince uğradığı zararın tahsilini talep hakkı bulunmaktadır. Ancak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilmesi için öncelikle ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekmektedir. Esasında destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, düzenli bir yardımı ifade etmektedir. Mevcut olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak kimse destek olarak kabul edilmektedir. Huzurdaki davada trafik kazası neticesinde vefat eden …’in, davacıların çocuğu olduğu, ölenin, ölüm meydana gelmeseydi davacı anne ve babaya destek olacağı açık olduğundan davacıların desteğini yitirdiği ve zarara uğradığı kabul edilmiştir.
Huzurdaki davada, davacıların desteği %100 kusuru ile yapmış olduğu tek taraflı trafik kazası sonucunda vefat etmiş olup, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte, sürücü üzerinde doğan zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar, doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalan üzerinde oluşmuştur. Davacının ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı gözetildiğinde, nasıl ki ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusur davacıya yansıtılamayacak ise (sürücü) desteğin müterafik kusuru da aynı şekilde davacıya yansıtılamayacaktır. Anılı nedenlerle dosya kapsamında ayrıca kusur yönünden teknik bir inceleme yaptırılmamıştır.
Dosyada mübrez olup ayrıntılı ve gerekçeli tanzim edilmekle Mahkememizce itibar edilen aktüer bilirkişi tarafından düzenlenen son tarihli raporda belirtildiği şekilde davacı annenin gerçek maddi zararına ilişkin poliçe limiti ile sınırlı olarak talep edebileceği tazminat miktarının 45.186,24-TL, davacı baba …’in 34.813,76-TL olarak hesaplandığı, anılı yasal düzenlemeler uyarınca davalı …nın, desteğini kaybeden davacıların maddi zararını tazmin ile yükümlü olduğu anlaşılmıştır.
Kazaya neden olan aracın hususi nitelikte olması nedeni ile yasal faize hükmedilmesinin gerekeceği, talep arttırım dilekçesi ile arttırılan tazminat talepleri yönünden HMK’nın 26. maddesi uyarınca temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesinin gerektiği, davacı vekilinin anılı dilekçesi ile arttırılan tazminat miktarının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği anlaşılmakla; davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile,
A-Davacı … yararına, 45.186,24-TL destekten yoksun kalma tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak iş bu davacıya verilmesine,
B-Davacı … yararına, 34.813,76-TL destekten yoksun kalma tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak iş bu davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 5.464,80-TL harçtan peşin alınan 31,40-TL harç ve 252,75-TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 5.180,65-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan 31,40-TL başvuru harcı, 31,40-TL peşin harç, 252,75-TL ıslah harcı, 600-TL bilirkişi ücreti, tebligat ve posta masrafından oluşan 156-TL olmak üzere toplam 1.071,55-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ne göre 9.150-TL (davacı … 3.980,30-TL’den hak sahibi olmak kaydıyla) vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Tarafların yatırmış olduğu gider avansından kullanılmayan kısmının, hükmün kesinleşmesinden sonra resen ilgili taraflara iadesine; iade giderinin ilgili tarafça yatırılan avanstan karşılanmasına,
Dair, davacılar vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/12/2018

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza