Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/530 E. 2018/173 K. 06.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 09/05/2016
KARAR TARİHİ : 06/03/2018
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’in sevk ve idaresindeki diğer davalı …’e ait davalılardan … sigorta A.Ş. tarafından ZMM poliçesi ile sigortalı aracın tek taraflı maruz kaldığı kaza sonucu aracın arka koltuğunda yolcu olarak bulunan müvekkilinin annesi …’ın vefat ettiğini, müvekkilinin annesinin desteğinden yoksun kaldığını, ayrıca ruhende çöküntü içine girdiğini beyanla, destekten yoksun kalma tazminatının tespitini ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL’nin kaza tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, 70.000 TL manevi tazminatın da yine dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte … ve … vefat etmiş olmakla,adı geçenin murislerinden tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; aleyhine açılan davayı kabul etmediğini, kazaya karışan … plakalı aracın kendisine ait olduğunu, ancak aile dostu … tarafından kullanıldığını, aracı kaza anında kullanan ve kazada vefat eden … ile yine kazada vefat eden … tanımadığını, aracın ruhsatının kendisine ait olmasının kazada sorumluluk taşıdığı anlamına gelmediğini beyanla, husumet yönünden davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle dava konusu … plakalı aracın müvekkil şirkete ZMM poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçede teminat bedelinin kişi başı 310.000 TL ile sınırlı olduğunu, ayrıca 6704 sayılı yasa ile 2918 sayılı yasanın 97.maddesindeki vaki değişiklik nedeniyle davacı tarafın müvekkiline başvurmadığını, bu yöndeki dava şartının gerçekleşmediğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı … murislerinin dava dilekçesinde bildirilmediği, veraset ilamının sunulmadığı ve yargılama aşamasında da mahkememizce …’in nüfus kaydının celb edildiği, adı geçenin kazada vefat ettiği, ancak sehven veraset ilamının ibrazı ile mirasçılarının davaya dahilleri hususunun mahkememiz tarafından yerine getirilmesinin gözden kaçırıldığı anlaşılmıştır.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gerekli deliller de celp edilerek dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce icra edilen yargılama sırasında dosya üzerinde iddia ve savunma doğrultusunda aktüerya uzmanı bilirkişi … ile kusur uzmanı … marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 14/06/2017 tarihli rapor teminle dosyamız arasına katılmıştır.
Mahkememizce görevlendirilen bilirkişiler anılı raporunda özetle;
“Olaya ait Trafik Kazası Tespit Tutanağına göre kaza yerinde yol genişliği S şeklinde viraj olup üç şeritlidir. Yolun bir şeridi kazaya karışan aracın seyrettiği yöndeki rampa inen trafiğe, iki şeridi ise birisi tırmanma şeridi olmak üzere karşı yönden gelip rampa çıkan trafiğe tahsis edilmiştir. Genişliği 10,50 m olan yolun sağında 4,0 m genişlikte, solunda 1,50 m genişlikte banket olup zemini asfalt, kaza sırasında kuru, vakit gecedir. Kaza yeri yerleşim bölgesi dışıdır.
Davalı sürücü …’in yönetimindeki otomobil sağa viraj çıkışında önce sağ kenardaki bankete girmiş, takiben sola yönelerek yol üzerinde bıraktığı 46,40 m uzunluktaki lastik izinden sonra bu taraftan yol dışına çıkarak devrilip takla atarak 40,0 m ileride kalmıştır. Kaza yerinde yolun her iki tarafında viraj uyarı işaretleri vardır.
Trafik Kazası Tespit Tutanağında aracın sürücüsü …’in 0,73 promil oranında alkollü ve kaza kusurlu olduğu belirtilmiştir. 
Kazanın meydana geldiği yerde yol üç şeritli olup zemini asfalt ve kurudur. Yolun virajda olduğu işaretlerle belirtilmiştir. Kazanın meydana gelmesinde etkili olabilecek bir başka araç ,ayrıca araçta meydana geliş teknik arıza bulunmamaktadır. Buna karşılık aracın sağındaki bankete girdikten sonra sola yönelip yol üzerinde 46,40 m gittiği halde kontrol altına alınamayıp bu taraftan yol dışına çıkarak devrilip takla atarak 40,0 m ileride kalması hızının çok yüksek olduğunu göstermektedir.
Sıralanan hususlar karşısında, kazanın alkolü olduğu tespit edilen davalı sürücüsü …’in far ışığı altında seyri sırasında iniş eğimli virajda görüş imkanına ve yolun virajda oluşuna göre çok süratli seyretmesi sonucu meydana geldiği görüşüne varılmıştır. Davalı sürücü yol ve görüş şartlarının gerektirdiği dikkat, tedbir ve hız ile araç sevk etmeyerek Trafik Kanununun 52/b maddesini ihlal etmiş olup kazada etkili her hangi bir harici etken olmadığından tam (%100) kusurlu bulunmaktadır.  
Kazada vefat eden …, araçta yolcu olup kazanın meydana gelmesinde her hangi bir rolü olmadığından kusursuz bulunmaktadır. Kusur tespiti bölümünde belirlendiği üzere; işbu raporda davalıların müştereken ve müteselsilen %100 kusur oranındaki sorumluluk durumuna göre zarar hesabı yapılacaktır.
04.01.1989 doğumlu olan müteveffa …, 19.02.2016 ölüm tarihinde (27)yıl, (1)ay, (15)günlük olup, (27)yaşında kabul edilerek P.M.F. tablosuna göre bakiye ömrü (40) yıl ve muhtemelen (67) yaşına kadar yaşayacaktır.
Yargıtay’ın bu konudaki yerleşmiş içtihatlarıyla kural olarak aktif çalışma yaşı sonu (60) olarak kabul edilmekte olup, müteveffanın aktif çalışma hayatının (60) yaşına kadar süreceğinin kabulü ile bakiye ömründe zarar gördüğü aktif hayat süresi (33) yıl ve pasif devresi (7) yıldır.
HAK SAHİPLERİ VE DESTEK SÜRELERİ
Her ne kadar işbu davada müteveffanın annesi davacı değil ise de; dava dışı Anne …’in de fiilen destek görmesi mümkün bulunduğundan, destek süresi belirlenerek paylaştırmada dikkate alınacaktır. Müteveffanın babası ise bu kazadan önce vefat etmiştir. Bu durumda;
Davacı kızı … bakımından Yargıtay’ca muhtaçlık yaş sınırı olarak kabul edilen 22 yaşına kadar, dava dışı anne bakımından kendi bakiye ömür süresi ile sınırlı olarak müteveffanın desteğinden yoksun kaldıkları süreler; Kızı … için 13 yıl, anne … için 18 yıldır.
Çocuğun bakım ihtiyacının(yaşının küçük olması eğitim göreceği gibi hususlar nedeniyle) annenin bakım ihtiyacından fazla olması nedeniyle, dava dışı anneye çocuğun yarısı kadar destek payı verilecektir.
Dava dosyasında müteveffanın yaptığı iş ile elde ettiği ücret ve kazançları gösterir yazılı bir belge bulunmadığından zorunlu olarak hesaplama yasal asgari ücretlere göre yapılacaktır Buna göre;
Müteveffanın 19.02.2016-19.02.2017 arası geçen (1)yıllık işlemiş aktif devre net kazançları toplam 15.780,23 TL.’dir.
Müteveffanın işlemiş ve bilinen devredeki net kazançları yukarıdaki esaslara göre belirlenmiş olup, herhangi bir artış ve iskontoya tabi tutulmaksızın aynen esas alınacaktır. Ancak;
İşleyecek ve bilinmeyen bakiye devre sonuna kadar geçecek süre içinde Yargıtay’ın bu konudaki yerleşmiş içtihatlarında belirtilen hususlar nazara alınarak her yıl için ayrı ayrı %10 artış ve %10 iskontolama esasına göre hesaplama yapılacaktır. Bu duruma göre,
Müteveffanın işleyecek devre başındaki bir yıllık geliri;1.404,06 x 12 Ay = 16.848,72 TL. olup, anılan tutar işleyecek aktif devre maddi zarar hesabına esas alınacaktır. Buna göre;
Kızı … bakımından 12 yıllık işleyecek iskontolu aktif devre net kazanç kaybı peşin değer toplamı 202.184,64 TL.’dir.
MADDİ TAZMİNATIN HESAPLANMASI:
Kızı …’nun maddi zararı toplam 62.275,68 TL.’dir.Davalı sigorta şirketinin sorumluluk kapsamı ve temerrüt tarihi; Kaza tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre davalı sigorta şirketinin sorumluluk üst limiti 310.000,00 TL.dır. Davacının maddi zararı poliçe limitini aşmadığından sigorta şirketi belirlenen zarar tutarının tamamı ile sorumlu olacaktır.
Dava dosyasında Karayolları Trafik Kanunun 99.maddesine göre dava tarihinden önce yapılmış bir başvuru belgesi bulunmadığından davalı sigorta şirketinin 09.05.2016 dava tarihinden önce temerrüde düştüğü belirlenememiştir.
Sigorta şirketi dışındaki davalılar bakımından ise her hangi bir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın temerrüt 19.02.2016 olay tarihinde gerçekleşmiş olacaktır. Sigortalı araç hususi nitelikte olduğundan olaya yasal faiz oranlarının uygulanması gerekecektir.01.06.2015 Tarihinde yürürlüğe giren poliçe genel şartlarına ilişkin tespit ve değerlendirme; 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren poliçe genel şartları ile dava açmadan önce ilgili sigorta şirketine başvuru yapılması, hesaplamalarda TRH 2010 ölüm tablosu ile iskonto oranında 1,8 teknik faizin dikkate alınması gibi düzenlemeler yapılmıştır. Henüz bu konuda oluşmuş Yargıtay kararı bulunmamaktadır. Ancak; Hazine müsteşarlığı tarafından önceki yıllarda da hesaplamaların CSO yaşam tablosu ve %3 teknik faiz oranları dikkate alınarak yapılması gerektiği yönünde genelge çıkartılmış ise de; Yargıtay tarafından bu genelgelere göre hesaplama yapılamayacağı yönünde çok sayıda istikrarlı kararlar verilmiş ve bu genelgeler kabul görmemiştir. Aynı şekilde poliçe genel şartlarındaki değişikliğinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından açıklanan genelgelerden bir farkı bulunmadığından ve Yargı açısından bağlayıcılığı söz konusu olmadığından Yargıtay kararlarına aykırı olan bu değişikliğin 01.06.2015 tarihinden itibaren uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Ancak; Karayolları Trafik Kanunun ilgili maddelerinde 14.04.2016 tarihinde yapılan ve 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren bir kısım değişiklikler ile poliçe genel şartlarının bir kısım hükümlerine uyulması yasal zorunluluk haline getirilmiştir. Bu durumda; 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren poliçe genel şartlarının Hazine Müsteşarlığının genelgesinden öte bir hukuki değerinin bulunmaması, bu değişikliğin en fazla sigorta sözleşmesindeki taraflar için bağlayıcılığından söze edilebileceği, somut olaydaki gibi 3. kişi konumunda olanlar açısından bir bağlayıcılığından bahsedilemeyeceği, poliçe genel şartlarının yasal mevzuat ile Yargıtay kararlarının önüne geçemeyeceği ve Yargı açısından bağlayıcılığının söz konusu olamayacağı ve buna göre de poliçe genel şartlarının ancak Karayolları Trafik Kanununda yapılan ve 26.04.2016 tarihinden sonra yürürlüğe giren yasal düzenlemeden sonra 3. kişiler açısında bir bağlayıcılık ifade edeceği ve buna göre de 26.04.2016 tarihinden sonraki kazalara uygulanma imkanının bulunacağı kanaatine varılmakla; nihai takdir ve değerlendirme Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, işbu kaza yasal düzenlemeden önce meydana geldiğinden 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren poliçe genel şartları dikkate alınmamıştır.” şeklinde mütaalada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce 06/02/2018 tarihli celsede dinlenen davacı tanığı … beyanında özetle;
“Mütevveffayı ve eşini önceden tanıyorum, muhasebeci olarak görev yapmaktayım, hatırladığım kadarıyla velafet babaya verilmişti, ancak … ‘ya annesi bakıyordu, … bey sürekli yurt dışına çıkıyordu, yurt dışında olmadığı zamanlarda da …’ya annesi bakıyordu, hatta zaman zaman anne işte olduğunda anneanne de gelip bakıyordu, benim bilgim bundan ibarettir” şeklinde, davacı tanığı … ise beyanında özetle”Ben …’nun amcası olurum, … boşandıklarından itibaren sürekli annesinde kalmaktadır, bakımını rahmetli annesi bilfiil yapmıştır, benim bilgim bundan ibarettir” şeklinde beyanda bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce icra edilen yargılama sırasında davacı vekili 19/07/2017 havale tarihli ıslah dilekçesi ile; 1.000 TL tutarındaki maddi tazminat talebini 62.275,68 TL olarak ıslah etmiştir.
Dava; trafik kazasından kaynaklı destekten yoksun kalma maddi tazminat talebi ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Davalı … Sigorta A.Ş. ve … davanın reddini savunmuştur.
Destekten yoksun kalma tazminatı, 6098 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 53/3. maddesinde düzenlenmiş olup; “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar” şeklinde hükme bağlanmıştır.Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 53/3. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. BK’nın 53. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı )Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, BK’nın 45/111. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142-411 E., K. ve 20.04.2011 gün ve 2011/17-34-216 E., K. sayılı ilamları ). Yeri gelmişken, davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği belirlenmelidir: Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte sürücü üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın sürücünün kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan sürücünün zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir.
Bu kapsamda dinlenen tanık beyanlarıda nazara alındığında; davacı açısından müteveffa annenin fiili desteğinin gerçekleştiği görülmüştür. Davalı sigorta şirketi her ne kadar müvekkili şirketçe başvuru şartının gerçekleşmediğini den bahisse davanın Kurşun denediniz savunmuş ise de; mübrez raporda da değinildiği üzere 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren poliçe genel şartları ile dava açmadan önce ilgili sigorta şirketine başvuru yapılması v.s. düzenlemeler yapılmıştır. Henüz bu konuda oluşmuş Yargıtay kararı bulunmamaktadır. Ancak;Hazine müsteşarlığı tarafından önceki yıllarda da hesaplamaların CSO yaşam tablosu ve %3 teknik faiz oranları dikkate alınarak yapılması gerektiği yönünde genelge çıkartılmış ise de; Yargıtay tarafından bu genelgelere göre hesaplama yapılamayacağı yönünde çok sayıda istikrarlı kararlar verilmiş ve bu genelgeler kabul görmemiştir.
Aynı şekilde poliçe genel şartlarındaki değişikliğinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından açıklanan genelgelerden bir farkı bulunmadığından ve Yargı açısından bağlayıcılığı söz konusu olmadığından Yargıtay kararlarına aykırı olan bu değişikliğin 01.06.2015 tarihinden itibaren uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Ancak;Karayolları Trafik Kanunun ilgili maddelerinde 14.04.2016 tarihinde yapılan ve 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren bir kısım değişiklikler ile poliçe genel şartlarının bir kısım hükümlerine uyulması yasal zorunluluk haline getirilmiştir. Bu durumda; 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren poliçe genel şartlarının Hazine Müsteşarlığının genelgesinden öte bir hukuki değerinin bulunmaması, bu değişikliğin en fazla sigorta sözleşmesindeki taraflar için bağlayıcılığından söze edilebilecektir. Bu durumda kaza tarihindeki mevzuatına uygulanması gerektiğinden davalı sigorta şirketi bekleyin başvuru şartına ilişkin savunması yerinde görülmemiştir.
Yine somut olaydaki gibi 3. kişi konumunda olanlar açısından … şartlardaki değişikliğin bir bağlayıcılığından bahsedilemeyeceği, poliçe genel şartlarının yasal mevzuat ile Yargıtay kararlarının önüne geçemeyeceği ve Yargı açısından bağlayıcılığının söz konusu olamayacağı ve buna göre de poliçe genel şartlarının ancak Karayolları Trafik Kanununda yapılan ve 26.04.2016 tarihinden sonra yürürlüğe giren yasal düzenlemeden sonra 3. kişiler açısında bir bağlayıcılık ifade edeceği ve buna göre de 26.04.2016 tarihinden sonraki kazalara uygulanma imkanının bulunacağı kanaatine varılmıştır. Manevi tazminat talebi açısından ise; öncelikle manevi tazminat ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında fayda görülmüştür.
Manevi zarar, malvarlığı dışında kalan değerlerin yani kişi varlığı değerlerinin zedelenmesi sonucu doğan rahatsızlık, duyulan elem ve acı (ızdırap) olarak gözükmektedir. Manevi tazminat ise, zarar görenin kişi varlığı değerlerindeki zedelenme sonucu oluşan elem ve acının (rahatsızlığın) genellikle ödenen bir tazminatla değerlendirilmesinden ibarettir.[1] Manevi tazminat manevi zararın bir giderim biçimidir. Herkese karşı korunan kişilik hakkının kapsamına giren değerlerden birinin ihmali halinde doğan mutlak bir haktır. [2]Zarar, zarar görenin iradesi dışında kişilik haklarında bir eksilme oluşur. Tazminat işte bu eksilmeyi telafi amacı güder.[3] O halde tazminatın hareket noktası ‘manevi zarardır’ ve zararın gerçekleşmesi şarttır.[4] “Zarar” kişinin iç huzuru ve manevi bütünlüğünün ihlal edilmesinin ve yaşama zevkindeki azalmanın mecazi ifadesidir.
Manevi zarar, bir şahsın kişi varlığına dâhil, özellikle yaşam, bedensel tamlık, onur ve saygınlık, namus, ad ve özgürlükler gibi hukuken korunmuş kişilik değerlerine yapılan bir saldırının sonucu duyduğu fiziksel ve manevi acı ve elem nedeniyle ruhsal dengesinin bozulması ve yaşama isteğinde oluşan eksilmedir, denilebilir. Bu tür zararları hukukumuzda üç ayrı grup altında incelendiğini görmekteyiz. Bunlar: 1.Beden ve ruh bütünlüğünün zedelenmesinden doğan manevi zarar, 2.Ölüm nedeniyle yakınların uğradığı üzüntü nedeniyle manevi zarar, 3.Kişilik haklarının zedelenmesinden dolayı manevi tazminat durumlarından ibarettir. Burada bizi ilgilendiren manevi zarar, ilk iki grupta yer alan, BK. Md.47’de düzenlenmiş bulunan beden ve ruh bütünlüğünün zedelenmesinden ve ölüm nedeniyle uğranılan manevi zarardır.BK. Md.47’ye göre “Hâkim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir”.
Manevi zarar bir haksız fiil sonucu doğabileceği gibi, sözleşmeye aykırılıktan da kaynaklanabilir. BK. md.98/2’ye göre; “Haksız fiilden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere tatbik olunur’’ demektedir.Borçlar Kanununun 47’inci maddesi; “hâkim… adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” hükmüne amirdir. Bu kapsamda davacı yararına takdiren 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmiştir.
Ayrıca; davalı … yönünden,adı geçenin murislerinin dava dilekçesinde bildirilmediği ve yargılama aşamasında da mahkememizce …’in nüfus kaydının celb edildiği, adı geçenin kazada vefat ettiği, ancak sehven veraset ilamının ibrazı ile mirasçılarının davaya dahilleri hususunun mahkememiz tarafından yerine getirilmesinin gözden kaçırıldığı ve HMK’nın 119/1-b ve 119/2 maddesi gereğince işlem tesisi gerekirken sehven ölü kişi adına … yönünden infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm oluşturulduğu anlaşılmış olup bu husus istinaf sebebi teşkil ettiğinden mahkememizce gerekli tavzih yapılamamıştır.
İzah edilen nedenlerle Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya münderecatından edinilen vicdani kanaat gereğince; davacı …’in maddi tazminata ilişkin davasının kabulü ile, 62.275,68 TL’nin 19/02/2016 kaza tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, davacı …’in davalılar … ve …’e yönelttiği manevi tazminata ilişkin davasını kısmen kabulü ile, takdiren 50.000 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’den 19/02/2016 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine dair aşağıdaki gibi hüküm kurmak sonuç ve vicdani kanısına varılmıştır.
HÜKÜM:yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı …’in maddi tazminata ilişkin davasının kabulü ile, 62.275,68 TL’nin 19/02/2016 kaza tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
2-Davacı Davacı …’in davalılar … ve …’e yönelttiği manevi tazminata ilişkin davasını kısmen kabulü ile, takdiren 50.000 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’den 19/02/2016 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
Fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlüğe giren harçlar tarifesi gereğince hesaplanan 7.669,60 TL. Karar harcından, peşin ve ıslahla yatırılan 1.291,50 TL.nin mahsubu ile, bakiye 6.378,10 TL. Harcın (Davalı … SİGORTA A.Ş 3.539,80 TL.den sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan müştereken-mümeteselsilen alınarak, hazineye irad kaydına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş bulunduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Gereğince maddi tazminat yönünden hesaplanan 7.200,25 TL. Vekalet ücretinin davalılardan müştereken-mümeteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş bulunduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Gereğince manevi tazminat yönünden hesaplanan 5.850,00 TL. Vekalet ücretinin davalılar … ve …’den müştereken-mümeteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı gideri 1.425,25 TL.nin davanın kabul-red oranına göre hesaplanan 1.210 TL.nin (Davalı … SİGORTA A.Ş 671,60 TL.den sorumlu olmak kaydıyla) Peşin ve ıslahla yatırılan harçlar toplamı 1.326,01 TL.nin (Davalı … SİGORTA A.Ş 735,90 TL.den sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan müştereken-mümeteselsilen alınarak, davacıya verilmesine,
7-Davalıların yaptığı gider olmadığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 06/03/2018

Katip Başkan