Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/262 E. 2018/1165 K. 20.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/262
KARAR NO : 2018/1165
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 10/03/2016
KARAR TARİHİ : 20/12/2018

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında aktedilen 12.02.2015 tarihli Sigorta Acentelik Sözleşmesi gereğince davalı tarafça tanzim edilen poliçe bedellerini vadesinde müvekkili şirket hesabına ödemesi gerekirken ödemelerin yapılmadığını, vadesi gelen poliçe ödemelerinin yapılması, aksi takdirde acentenin oluşabilecek borçlarının karşılığı olarak diğer davalı tarafından davacı müvekkili şirket lehine verilmiş olan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluna gidileceğinin davalılara …. Noterliğinin 04.12.2015 tarih … yevmiye sayılı ihtarı ile bildirildiğini, bahsi geçen ihtarın taraftara tebliğ edilmesine rağmen borcun ödenmesi konusunda sonuç alınamaması karşısında alacağın tahsili amacı ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla …. İcra Müdürlüğünün … Esayılı dosyası ile takibe geçildiğini, davalıların takibe karşı soyut bir şekilde borçlarının olmadığını, icra dairesinin yetkisi olmadığını ve ipotek borçlusu davalı …’in borçlu olmadığı iddiaları ile itiraz ettiklerini, ipotek belgesinin resmi senedinde ihtilaf halinde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunun açıkça belirtildiğini, davalıların yetkiye yönelik itirazlarının hukuki dayanağının bulunmadığını, paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılan ipoteğin resmi senedinde açıkça davalılardan ipotek veren …’in söz konusu ipoteği davalı tüzel kişinin davacı müvekkili şirket nezdinde doğmuş ve doğacak borçlarının teminatı olarak “müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı” ile verdiğinin net bir şekilde düzenlendiğini ve davalılara ödeme emri ile birlikte tebliğ edildiğini, icra takibine eklenmiş ve dilekçe ekinde de ayrıca sunulan poliçe ve vade tablosuna göre davalı şirketin söz konusu poliçeler nedeni ile müvekkili şirkete takip tarihi itibarı ile 117.017,95 TL borcu olduğunun sabit olduğu hususlarını beyan ederek; davalıların …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına, davalıların kötüniyetli olması ve alacağının da likit olması sebebi ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatının davalıdan alınarak taraflarına verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan … Ltd. Şti. vekili, 05.04.2016 tarihli davaya cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davacı/k. davalı ile 03.12.2012 tarihinde akdettiği ve 12.02.2015 tarihinde yenilendiği Acentelik Sözleşmeleri çerçevesinde sigorta şirketinin acentesi olarak faaliyet gösterdiğini, müvekkili acente ile davacı karşı davalı … şirketi arasında, kasko ve konut gibi poliçelerin prim bedellerinin, bunların acente tarafından tahsil edilmemiş olmasına bakılmaksızın poliçenin düzenlenmesi ile doğrudan acentenin cari hesabına acentelik sözleşmesine ve hukuka aykırı olarak borç kaydedilmesi, Genel olarak aynı nitelikte olmak ve fakat özel olarak 30.04.2015 tarihinde sigorta şirketi tarafından tek taraflı olarak, davalı müvekkili acentenin ve sigorta ettirenlerin izni ve onayı olmaksızın iptal olunan 11 adet poliçede sigortalı bulunan 2.000 kişiye ilişkin Madenci Grup Ferdi Kaza Sigortası poliçelerinin prim borçlarının davalı müvekkili acenteden istenilmesinden kaynaklanan bir ihtilaf bulunduğunu, ilk ihtilaf ile ilgili olarak; müvekkili acentenin, mevcut acentelik sözleşmesi çerçevesinde sahip olduğu tahsilat yetkisi çerçevesinde tahsil etmiş bulunduğu vadesi gelen tüm primleri sigorta şirketine göndermiş bulunduğunu, müvekkili acentenin uhdesinde bulunan ve gönderilmemiş olan bir prim tahsilatının bulunmadığını, poliçelerin prim borçlarının sorumluluğunun sigortalı üzerinde iken ve sigortalının temerrüdü halinde her poliçeye ilişkin genel şart hükümlerine göre (konut ve kasko gibi) temerrüt ihtarı ve poliçenin iptali gibi işlemler yapılması gerekirken, bunların yapılmayarak sigortalının borcunun acente üzerine yansıtıldığını, oysa davalı müvekkili acentenin, sigortalılar tarafından ödenmeyen prim borçlarına ilişkin bir sorumluluğunun bulunmadığını, davalı müvekkili acente tarafından tahsil edilerek sigorta şirketine gönderilen primlerin poliçe bazında cari hesaba kaydedilmesi gerekmesine karşın, bu primlerin tamamen sigorta şirketinin keyfiyeti çerçevesinde seçilen poliçelere dağıtılarak hesaba kaydedildiğini, muhtemelen sigorta şirketinin bu nedenle sistemindeki bilgilere güvenemediğinden prim borcu gözüken poliçelerin iptal işlemlerini yapmadığını, Acentelik Yönetmeliği ‘nin 18. maddesinde yer alan hükme göre acente ve sigorta şirketleri arasındaki hesap kayıtlarının tek düzen hesap planına uygun tutulmasının ve hesap mutabakatlarının poliçe bazında yapılmasının gerekli bulunduğunu, hangi poliçe için ne miktar prim tahsilatı yapıldığının görülemediği bir hesap şeklinin mevzuata aykırı olması yanında bu türden hesap tutulmasının huzurdaki davada olduğu gibi poliçe bedellerinin doğrudan acentenin hesabına borç yazılması gibi sigorta şirketlerinin tek taraflı, hukuksuz ve iyiniyetten uzak uygulamalarının ortaya çıkmasına sebep olduğunu, davacı karşı davalı … şirketinin tüm bu hükümlere aykırı hareket ettiği ve davalı müvekkili acente ile poliçe bazlı hesap mutabakatı yapmaya yanaşmadığını, mevzuata uygun olmayan bu uygulamaya rağmen davacı karşı davalı … şirketinin sisteminde 2014 sonu itibarıyla davalı müvekkili acentenin herhangi bir borcu olmadığının görülebildiğini, müvekkili acente tarafından veya doğrudan sigorta şirketinin yetkilileri tarafından acentenin portföyü üzerinden herhangi bir poliçe düzenlendiğinde, ilgili prim borcunun doğrudan acentenin cari hesabına borç kaydedildiğini, prim ödeme borcunun sigorta ettirene ait olmasına karşın davalı müvekkili acentenin sigorta ettirenin müşterek ve müteselsil kefıliymiş gibi prim tutarının anında acentenin hesabına kaydedildiğini, taraflar arasındaki ikinci ihtilafla ilgili olarak 06.02.2015 tarih ve 29259 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanmış olan Maden Çalışanları Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası Hakkında Kararın “Mevcut Poliçeler” başlıklı Geçici 1. maddesi hükmünün 2. fıkrasına göre mevcut Maden Ferdi Kaza Sigortası poliçelerinin iptal edilebilmesi için öncelikle sigorta ettirenin bu konuda talebinin olmasının gerektiği ve sonrasında da bu poliçenin yerine ilgili kararda belirtilen yeni poliçenin tanzim edilmiş olmasının gerekli bulunduğunu, bahsi geçen hükmün bu ifadesine karşın davacı karşı davalı tarafından, ilgili kararın sigorta şirketi yöneticileri için çok ağır sorumluluklar getirdiği bahanesi ile davalı müvekkili acenteden artık yeni poliçe düzenlememesinin istenildiğini, oysa bahsi geçen madenci ferdi kaza sigortası poliçelerinin zorunlu sigortalardan olması nedeniyle hiçbir sigorta şirketinin bu poliçeleri düzenlemekten kaçınmak gibi bir hakkının bulunmadığını bu sebeplerle haksız ve mesnetsiz davacı taleplerinin reddinin gerektiğini, karşı davaya ilişkin olarak; davacı … şirketinin yapmış olduğu haksız ve hukuka aykırı uygulama nedeniyle müvekkili acentenin gerek 2015 yılında yenilenmeyen ve gerekse de iptal edilen poliçelere ilişkin bu müşteri çevresini kaybetmiş olduğu ve ayrıca mevcut acentelik sözleşmesinin müvekkili acentenin hazine müsteşarlığı ‘na yazmış olduğu yazı nedeniyle haksız şekilde ve/veya hakkın kötüye kullanılması suretiyle fesh edilmiş olduğunu, manevi tazminat alacağı bakımından hukukumuzda tüzel kişilerin de manevi tazminat talep hakları bulunduğunun kabul edilmekte olduğunu, müvekkili acentenin 2014 ve 2015 yıllarına ilişkin komisyon alacaklarının, sigorta şirketinin tek taraflı ve hukuksuz uygulaması sonucu bazı poliçelerin prim borçlarına mahsup edilerek, müvekkili acenteye ödenmediğini, taraflar arasında yapılan ve işbu dilekçe ekinde sunulan Protokollerin 4. maddesinde de komisyon alacaklarının poliçelerin prim borçlarına mahsup edilemeyeceği hükmünün bulunduğu; bu hükümde bahsedilenin acentenin tahsil ettiği prim borçları olduğu; buna göre acentenin tahsil ettiği yani acente uhdesinde bulunan prim borçları için dahi komisyon alacaklarının mahsubu mümkün değilken, Davacı/K. Davalı … şirketinin tahsil edilmeyen primleri için acentenin komisyon alacaklarının mahsup ettiğini beyan ederek; karşı davalarının kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL tutarındaki portföy tazminatının, fazlaya İlişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL tutarındaki müspet zararın, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL tutarındaki komisyon alacaklarının ve 50.000,00 TL tutarındaki manevi tazminatın, portföy tazminatı talepleri bakımından dava tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt avans faizi, müspet zarar talebi bakımından sözleşmenin haksız feshi tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt avans faizi, komisyon alacakları talebi bakımından vadelerinden itibaren işletilecek ticari temerrüt avans faizi ve manevi tazminat talebi bakımından dava tarihinden itibaren işletilecek yasal temerrüt faizi ile birlikte davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan … vekili, 05.04.2016 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; müvekkili icra takip dosyasında borçlu gösterilmiş ise de taraflar arasındaki acentelik ilişkisinin tarafı olmadığı ve diğer davalı acentenin, davacı … şirketine bir borcu olsa bile bu borçtan şahsen sorumlu olmadığını, müvekkilinin, diğer davalı acentenin doğmuş ve doğacak borçlarının teminatını teşkil etmek üzere ipotek veren 3. şahıs konumunda olduğu; bu bakımdan yargılama sonucunda acentenin bir borcu olduğunun ortaya çıkması halinde ancak ipotek meblağı ölçüsünde ipotek verdiği taşınmaz ile sorumlu bulunduğunu, müvekkili tarafından verilen ipoteğin azami meblağ ipoteği olmasına karşın, icra takibinin iddia olunan tüm borç için yapıldığı ve ipotek meblağının aşıldığını beyan ederek; haksız ve mesnetsiz asıl davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gereken deliller de celp edilerek dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememizce celp edilen …. İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı icra dosyasının yapılan tetkikinde; takibin davacı tarafça davalılar aleyhine sigorta poliçe prim borcu alacağına istinaden 117.017,95 TL alacağın yasal faizi ile birlikte tahsili için yapılan ilamsız icra takibinden ibaret bulunup davalıların vekili marifetiyle yasal süre içerisinde sunduğu itiraz dilekçesi ile; ödeme emrine, borca, ferilerine ve yetkili icra dairesinin … İcra dairesi olduğundan bahisle yetkisine itiraz ettiği, takibin durduğu ve davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce; davalı yanın icra dairesine vaki itirazın ipotek akit tablosunda yer alan yetki sözleşmesine göre İstanbul İcra Dairesi yetkili olmakla yetki itirazının reddine karar verilerek dava dosyasının esastan incelenmesine geçilmiştir.
Mahkememizce … Asliye Ticaret Mahkemesine resen seçilecek bir mali bilirkişi marifeti ile davalı defterlerinin incelemesi babında talimat yazılarak konuya ilişkin 08/06/2017 tarihli rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişi anılı raporunda özetle;
“01/06/2017 tarihinde davalının …/ORDU adresine gidilerek şirket yetkilisi ile görüşülmüş ve 2014-2015 yılları ticari defterler talep edilerek defter incelenmesine başlanmıştır.
Davacı davalının acentelik faaliyetleri sırasında 117.017,95TL poliçe bedellerinin vadesinde şirket hesabına ödemelerinin yapılmadığını belirtmektedir. İcra dosyasının ekine de poliçe dökümleri sunmuştur.
Davalı 05/04/2016 tarihli beyanında poliçe prim bedellerinin acentelik sözleşmesine ve hukuka aykırı olarak borç kaydedilmesi, acentenin ve sigorta ettirenlerin izni ve onayı olmaksızın iptal olunan poliçelerin prim borçlarının acentesinden istenilmesi gerektiği yönünde borca itiraz etmekte, haksız ve hukuka aykırı uygulama nedeni ile karşı dava alacak talebinde bulunmuştur.
Davacının hareketleri … Sigorta hesabında izlendiği tespit edilmiştir. Davacı tarafından düzenlenen faturalar her bir ayda davalının komisyon gelir tahakkukları ve komisyon iptallerini kapsadığı yevmiye kayıtlarından anlaşılmaktadır. Dosyaya ibraz edilen detaylı sigorta poliçelerinin tespiti açısından davalı ticari defter, kayıtlarının incelenmesi gerekmektedir.
Davalının defterlerinin incelenmesi neticesinde; defterlerin kanuna uygun tutulduğu, davalının defterlerinin incelenmesi neticesinde; 2014 ve 2015 yılı ticari defterlerde açılış tasdikinin zamanında usulüne uygun yapıldığı, davalının defterlerinin incelenmesi neticesinde; 2014-2015 yılı ticari defterlerde kapanış tasdikinin zamanında usulüne uygun yapıldığı, takip tarihi 23/12/2015 itibari ile davalının ticari defter kayıtlarına göre davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuştur.
Mahkememizce; davacı tarafın ticari defter ve belgeleri, talimat raporu ve dosya üzerinde, iddia ve savunma doğrultusunda işletme iktisatçısı Prof. Dr. … ile sektör bilirkişisi …, … marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 14/03/2018 tarihli rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
“Davacı şirketçe 04.12.2015 ihtarname tarihi gerekse 23.12.2015 takip tarihi itibarıyla talep edilen alacak, 2015 Aralık ayı itibarıyla vadesi gelen tutarlar olan 117.017,95 TL olarak bildirilmiş görünse de dava konusu takip tarihi itibarıyla vadesi gelmiş durumda görünen poliçe tutarları 66.255.54 TL ile sınırlı bulunmaktadır. Dava konusu takipte talep edilen tutarın ise, 31.12.2015 tarihine kadar vadesi dolacak poliçe tutarlarını da kapsadığı anlaşılmaktadır.
Asıl dava konusu uyuşmazlık açısından tartışmalı görünen husus, davacı şirket kayıtlarına göre dava konusu takip tarihi itibarıyla vadesi geçmiş poliçe tutarları toplamı olan 66.255.54 TL’nin davalı şirketten tahsilinin talep edilip edilemeyeceği hususudur.
Taraflar arasında oluşan uyuşmazlık kapsamında ve acentelik sözleşmesi gereğince sigorta şirketine ait defter ve kayıtların esas alınması söz konusudur. Ancak acentelik sözleşmesinin sigorta şirketine ait defter ve kayıtların esas alınması asıl ise de; bu hususun acentenin yasal delillerini karsı delil olarak sunma imkânını ortadan kaldıramayacaktır. Bu çerçevede, Sigorta bilimi ve tekniği açısından yasal düzenlemelere bakıldığında; 6100 say. HMK’nun” Delil Sözleşmesi Başlıklı 193/2mad. Hükmünde; “Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir. ” ve 448/1 mad. hükmünde” bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır” düzenlemelerine yer verilmiş olup, Yüksek Mahkeme yerleşik kararları (Y.ll HD. 2005/11755 E. 2007/3312 K. Ve 22.02.2007 T ) dikkate alındığında; acentelik sözleşmesi gereğince sigorta şirketine ait defter ve kayıtların esas alınması asıl ise de; bu hususun acentenin yasal delillerini karsı delil olarak sunma imkânını ortadan kaldıramayacağından hareketle ve sigorta acenteleri yönetmeliğinin 18/1 maddesine göre sigorta şirketi ile acenteler arasında dönemsel olarak mutabakat yapılması gerektiği çerçevesinde;
Somut uyuşmazlıkta, dava tarihi/takip tarihi itibariyle dosyaya ibraz edilmiş taraflar arasında oluşmuşmuş bir mutabakat metnine rastlanmamıştır. Dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporu ve davalı acentenin, iddiaları doğrultusunda yapılan inceleler sonucunda, acentenin davalı … şirketine söz konusu sigorta faaliyetlerine ilişkin olarak mevcut durum itibariyle net olarak belirlenmiş bir borcunun olduğu yönünde kanaat hâsıl olmamıştır.
Acentelik Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi ; acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, acente sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde taminat hakkı düşer.
Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesinde de acentenin “denklestirme talebi” ile ilgili düzenlemeye yer verilmiş ve maddenin 4. fıkrasında “denkleştirme talebinden önceden vazgeçilemeyeceği” açıkça belirtilmiştir. Yani söz konusu tazminat hakkının acentelik sözleşmesi ile bertaraf edilemeyeceği de vurgulanmıştır. Nitekim acentenin portföy hakkına ilişkin olarak Yargıtay 11 .HD’ in 20.04.1996 tarih ve 1996/2084 E, 1996/4544 K. sayılı acentenin portföy hakkının olduğunu kabul eden çok önemli ve ilkesel kararında; “Sözleşmesinin 25/son fıkrasında tazminat talep edilmeyeceğine ilişkin şart ise BK’ un 99/2 inci maddesi hükmû gereğince mahkemece dikkate alınmaması gerekir” ifadesine yer vererek, sözleşme ile portföy hakkından feragati geçersiz kabul etmiştir.
Bu çerçevede yapılan değerlendirmeler sonucunda; acentenin portföy tazminatı talebinde bulunabileceğinin sayın mahkemece de benimsenmesi halinde, ancak portöy tazminatının belirlenebilmesi için sigorta şirketinin sistem kayıtları üzerinden alınabilecek acentenin son 5 yıllık net komisyon tutarları ve acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra acentenin müşterileri üzerinden sigorta şirketince elde edilmiş kayda değer menfaatlerin tespit edilmesi gerekecektir. Bu aşamada ise, sunulan kayıt ve belgelerle sınırlı olarak karşı dava kapsamında portföy tazminatına ilişkin bir hesaplama ve tazminatın oluşma şartlarına ilişkin bir tespit yapılması olanağı bulunmamıştır.
Bilirkişi kurulumuzun görev tanımı doğrultusunda, sunulan kayıt ve belge örnekleri ile sınırlı olarak ve uzmanlık alanlarımız çerçevesinde yapılan incelemelere dayalı olarak;
Talimat yoluyla alındığı anlaşılan bilirkişi raporuna göre, davalı – karşı davacı şirketin kendi kayıtlarında dava konusu takip tarihi itibarıyla raporlanan bir bakiyenin görünmediği; dava konusu takipte davacı – karşı davalı şirketçe dayanak olarak sunulan vadesi geçmiş poliçe tutarları ile ilgili olarak herhangi bir tespite anılan bilirkişi raporunda rastlanmadığı, davacı – karşı davalı şirketçe ibraz edilen kendi ticari defterlerine göre ise, asıl dava konusu takip tarihi olan 23.12.2015 tarihi itibarıyla vadesi geçmiş durumda görünen poliçe tutarlarının 66.255,54 TL ile sınırlı göründüğü, buna karşın somut uyuşmazlıkta, dava tarihi/takip tarihi itibariyle dosyaya ibraz edilmiş taraflar arasında oluşmuşmuş bir mutabakat metnine rastlanmadığı; dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporu ve davalı acentenin, iddiaları doğrultusunda yapılan inceleler sonucunda, acentenin davalı … şirketine söz konusu sigorta faaliyetlerine ilişkin olarak mevcut durum itibariyle net olarak belirlenmiş bir borcunun olduğu yönünde değerlendirme olanağının bulunmadığı, karşı dava kapsamında acentenin portföy tazminatı talebinde bulunabileceğinin Sayın Mahkemece de benimsenmesi halinde, ancak portöy tazminatının belirlenebilmesi için sigorta şirketinin sistem kayıtları üzerinden alınabilecek acentenin son 5 yıllık net komisyon tutarları ve acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra acentenin müşterileri üzerinden sigorta şirketince elde edilmiş kayda değer menfaatlerin tespit edilmesinin gerekeceği; bu aşamada ise, karşı dava kapsamında portföy tazminatına ilişkin bir hesaplama ve tazminatın oluşma şartlarına ilişkin bir tespit yapılması olanağının bulunmadığı, ayrıca karşı dava kapsamında davalı – karşı davacı tarafın müspet zarar talebine yönelik herhangi bir mali tespite de dava dosyasında rastlanmadığı” şeklinde beyan ve mütalaada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce taraf vekillerinin rapora itirazlarının karşılanması ve davalı savunmasının yani tahsil edilememiş poliçe primlerini ve iptal edildiği iddia edilen sigorta poliçe primlerinin davalı karşı davacı hesabına alacak olarak yansıtılıp yansıtılmadığı yansıtılmış ise bu kapsamda alacak talebinde bulunulup bulunulamayacağı, vadesi gelmemiş poliçelerden kaynaklı alacak talebinin takip tarihi itibariyle muaccel olup olmadığı, neticeten asıl davada mutabakat metni sunulamamıış olsa dahi davacı tarafın alacak talebinin dayanağının sigorta tekniği açısından irdelenerek alacak talebinde bulunulup bulunulamayacağı hususlarında ayrıca karşı dava açısından ise HMK 278/son maddesi gereğince mahkemeizce verilen yerinde inceleme yetkisi davacı tarafın ticari defter ve belgeleri ile kayıtları açısından ve yine raporun sonuç kısmında ifade edilen hususlarla ilgili olarak yerinde incelenerek var ise karşı davacı alacağının tespiti babında kök raporu hazırlayan bilirkişilerden bu defa 15/11/2018 tarihli ek rapor alınarak konuya ilişkin rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
”Kök raporumuzda belirtildiği üzere: davacı – karşı davalı şirket tarafından dava konusu 23.12.2015 tarihli icra takibinde dayanak olarak sunulu poliçe listelerine göre, toplam faiz dışı prim borcundan, 2015 Aralık ayı itibarıyla vadesi geldiği belirtilen sigorta poliçe borç toplamı olarak 117.017.95 TL tutarındaki bölümünün talep edildiği tartışmasız bulunmaktadır. Ayrıca davacı-karşı davalı şirketçe dava konusu 23.12.2015 tarihli takipte talep edilen toplam tutarın, davacı-karşı davalı şirketçe davalı-karşı davacı şirkete gönderilen 04.12.2015 tarihli ihtarnamede bildirilen tutarlar ile aynı olduğu da görülmektedir.
Dava konusu poliçeler ile ilgili olarak öncelikle vurgulanması gereken husus; iptal edilmiş durumdaki sigorta primlerinin davalı – karşı davacı davalı tarafça iddia edildiği gibi davacı – karşı davalı … şirketince hesaplarına kendi alacakları olarak yansıtılıp yansıtılmadıgı hususudur. Diğer bir ifadeyle iptal edilen poliçe tutarları davalı – karsı davacı şirketin, davacı – karsı davalı şirkete olan borç bakiyesinden düşülmüş durumda görünmektedir.
Davacı karşı davalı … şirketince bilirkişi kurulumuza ibraz edilen kayıt örneklerinde görünen toplam poliçe tutarı 167.481,54 TL iken, bu aşamada 166.690,36 TL’yc gerilemiş durumda görünmektedir.
Buna karşın dava konusu takip tarihi olan 23,12.2015 ve 31.12,2015 tarihi itibarıyla tahsil edilmemiş durumda görünen poliçe bedellerinin net tutarı ise değişmemiş durumdadır.
Bu noktada; Sayın Mahkemenin görev tanımında da belirtildiği üzere, vadesi gelmemiş poliçelerden kaynaklı alacak talebinin takip tarihi itibarıyla muaccel olup olmadığı” hususu takdiri tamamen Sayın Mahkemeye ait olmak üzere irdelenmiştir. Öncelikle, davacı – karşı davalı şirketin, dava konusu 23.12.2015 tarihli ve “ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile” davalı – karşı davacı şirket aleyhine başlatılan takibe ilişkin ”Ödeme Tutarı’ metninde, alacak miktarının açıkça ve net olarak 117.017,95 TL, sigorta poliçe borcu (dökümü ekte verilmiş bulunan ve borçlu tarafından verilmiş bulunan ve borçlu tarafından düzenlenmiş poliçelerin toplam faiz dışı 167.481,54 TL prim borcunun Aralık 2015 itibari ile vadesi gelen bölümü)” bu bağlamda, toplam olarak belirtilen prim borcunun vadesi gelen bölümü ile ilgili olarak takip yapıldığı açıklıkla anlaşılmakla, takip tarihi olan 23.12.2015 itibarıyla davacı – karşı davalı şirketin muaccel hale gelmiş durumdaki alacak miktarının, kok raporumuzda da Savın Mahkemenin takdirine sunulduğu üzere 66.255,54 TL ile sınırlı olacağı Sayın Mahkemenin takdirindedir,
Sayın Mahkemece asıl dava kapsamında ek olarak verilen diğer bir görev tanımı ise. “asıl davada mutabakat metni sunulmasa dahi davacı tarafın alacak talebinin dayanağının sigorta tekniği açısından irdelenerek alacak talebinde bulunulup bulunulamayacağı şeklindedir.
Sigorta tekniği yönünden kök raporumuzda özetle; “acentelik sözleşmesi gereğince sigorta şirketine ait defter ve kayıtların esas alınması asıl ise de; bu hususun accntenin yasal delillerini karşı delil olarak sunma imkânını ortadan kaldıramayacağından hareketle ve Sigorta Acenteleri Yönetmeliğinin 18/1 maddesine göre sigorta şirketi ile acenteler arasında dönemsel olarak mutabakat yapılması gerektiği çerçevesinde dava tarihi/takip tarihi itibariyle dosyaya ibraz edilmiş taraflar arasında oluşmuşmuş bir mutabakat metnine rastlanmadığı” yönündeki tespitlerden hareketle değerlendirmemiz Sayın Mahkemenin takdirlerine sunulmuştur.
Dava konusu uyuşmazlıkta, davalı – karşı davacı taraf savunması öz itibarıyla, davacı karşı davalı şirkete aktarılmamış hiçbir tutar ve borçlarının söz konusu olmadığı yönündedir. Dava konusu poliçelerden, dava konusu takip tarihi itibarıyla yürürlükle görünen poliçeler, davacı – karşı davalı şirket kayıtlarında tahsil edilmemiş durumda görünmektedir. Davalı – karşı davacı şirket tarafından da kendilerince bu poliçe bedellerinin tahsil edilmediği ileri sürüldüğünden, dava konusu poliçeler itibarıyla mutabakatın gerekli göründüğü yönündeki değerlendirmemiz de Sayın Mahkemenin takdirindedir.
Acentelik Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde teminat hakkı düşer.
Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesinde de acentenin denkleştirme talebi ile ilgili düzenlemeye yer verilmiş ve maddenin 4. fıkrasında “denkleştirme talebinden önceden vazgeçilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Yani söz konusu tazminat hakkının acentelik sözleşmesi ile bertaraf edilemeyeceği de vurgulanmıştır. Nitekim acentenin portföy hakkına ilişkin olarak Yargıtay l l .HD: in 20,04.1996 tarih ve i 996/2084 K 1996/4544 K. sayılı acentenin portföy hakkının olduğunu kabul eden çok önemli ve ilkesel kararında; ”Sözleşmesinin 25/son fıkrasında fıkrasındaki tazminat talep edilmeyeceğine ilişkin şart ise KK’ un 99/2 inci maddesi hükmü gereğince mahkcmece dikkate alınmaması gerekir** ifadesine yer vererek, sözleşme ile portföy hakkından feragati geçersiz kabul etmiştir.
Bu çerçevede yapılan değerlendirmeler sonucunda; acentenin portföy tazminatı talebinde bulunabileceği ancak portöy tazminatının belirlenebilmesi için sigorta şirketinin sistem kayıtları üzerinden alınabilecek acentenin son 5 yıllık net komisyon tutarları ve acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra acentenin müşterileri üzerinden sigorta şirketince elde edilmiş kayda değer menfaatlerin tespit edilmesi gerekecektir.
Yukarıda aktarılan TTK md. 122/1/a. b vc c hükümlerine göre. davacının davalıdan denkleştirme tazminatı talebine hak kazanılabilmesi için öngörülen koşullar, aşağıda irdelenmiştir.
Yukarıda portloy tazminatı talebiyle ilgili olarak gerçekleşmesi gereken koşullardan öncelikle “sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, karşı davada davacı tarafından sigorta şirketine kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla, sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isleme hakkını kaybediyor olması (ikinci) koşulunun, uyuşmazlığa konu sözleşmenin feshi ile birlikte ticari ilişkinin de sona erdiği ve davacının müşterilerden ücret isleme hakkını kaybcdcccği dikkate alındığında, somut olayda gerçekleşmiş durumda bulunduğu değerlendirilmektedir.
Madde hükmünde yer alan diğer iki koşuI o1an “karşı davalının, karşı davacının bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyor olmalı” (birinci) koşulu vc “somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, denkleştirme tazminatı ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmesi (üçüncü) koşulu çerçevesinde, karşı davalı … şirketince sunulu verilerle sınırlı olarak, bu koşulların sağlandığından söz edebilmek güç görünmektedir. Bu bağlamda davalı-karşı davacı tarafın portföy tazminatı talebi yönünden, tarafların faaliyette bulunduğu sektör dinamikleri itibarıyla dava konusu faaliyetin özellikleri vc bu bağlamda davalı – karşı davacı şirket çabalarının hangi oranda etkili bulunduğu hususu büyük önem taşımaktadır.
Bilirkişi kurulumuzun sunulan veriler ile sınırlı olarak, davalı-karşı davacı şirket tarafından portföy tazminatı talebinde bulunulabilmesi için TTK md. 122.maddesi çerçevesindeki koşulların tümüyle sağlandığından net olarak söz edebilmek güç görünmektedir. Dolayısıyla acentenin, Denleştirme/Porfoy tazminatı talep hakkının bulunması ile birlikte, tazminat hesaplaması için gerekli ön şartların” özellikle sözleşmenin sonlanmasından sonra sigorta şirketinin önemli ölçüde menfaat elde ettiği” yönünde net bir bilgi veya belgenin bulunmaması nedeniyle Denkleştirme/Porföy tazminatı için TKK’nun 122/1 (a) bendinde belirtilen şartın gerçekleştiği yönünde ileri sürülebilecek bir idda mevcut durum itibariyle ispata muhtaçtır. Bununla birlikle vc takdiri tamamen Sayın Mahkemeye ait olmak üzere; Sayın Mahkemece, porfoy tazminatı talebi için gerekli koşulların mevcut bulunduğunun benimsenmesi seçeneğinde ise, hesaplama TTK md. 122 maddesi çerçevesinde aşağıdaki şekilde yapılabilecektir. TTK m, 121 hükmün göre ve belirsiz süreli sözleşmelerde taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla sözleşmeyi feshedebilir. Yine aynı madde uyarınca haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.
Mahrum kalınan kâr kaybı, sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle talep edilebilecek bir zarar kalemi olup, portföy tazminatından maddi ve hukuki sebepler bakımından farklılık arz etmektedir.
Somut uyuşmazlıkta sigorta şirketi ” Acentelik Sözleşmesinin 7. maddesi ve 6102 sayılı TTK 121. md, gereğince, 3 ay evvelinden yaptığı işbu bildirimle, 10.11.20I5 tarihi itibariyle fesh edecektir.” İhtarında bulunmak suretiyle, acentclik sözleşmesini TKK’nun 121 maddesi ve sözleşmenin 7.maddesi hükümlerine uygun olarak fesh ettiği görülmektedir. Dolayısıyla acentenin, kar kaybı tazminatı talep edebilmesine ilişkin gerekli şartların oluşmadığı yönünde kanaat hasıl olmaktadır. Şüphesiz, karşı dava konusu bu talep çerçevesinde de takdir tamamen Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, davalı – karşı davacı şirket tarafından mahrum kalınan kâr talebinde bulunabileceğinin Sayın Mahkamece benimsenmesi halinde ise hesaplama yapılabilmesi ile ilgili açıklamalarımız aşağıda Sayın Mahkemenin takdirlerine ayrıca sunulmuştur.
Bu çerçevede önceliklc davalı – karşı davacı şirketçe sözleşme kapsamındaki dönemde tahakkuk ettirilen komisyon bedellerinin 3 aylık karşılığı ise, yaklaşık olarak (542.66 TL * 90 gün=) 48.839,40 TL olarak hcsaplanabilecektir. Fakat salt davacı-karşı davalı şirket kayıtlarında raporlanan komisyon tutarının 3 aylık bolümü kadar hır tutarın, tümüyle mahrum kalınan kar olarak talep edilebilmesi, fînansal yönden olanaklı bulunmamaktadır. Çünkü aynı zaman aralığı itibarıyla davalı – karsı davalı şirket kayıtlarında raporlanan faaliyet giderleri toplamı üzerinden hesaplanacak bir payın da dava konusu sözleşme kapsamında elde edilen komisyon gelirlerinden düşülmesi gerekmekte, fakat bu bağlamda sunulan verilere ise, dava dosyasında rastlanmamaktadır.
Asıl Dava Kapsamında;
Dava konusu poliçeler kapsamında iptal edilmiş durumdaki sigorta primlerinin davalı – karşı davacı davalı tarafça iddia edildiği gibi, davacı – karşı davalı … şirketince hesaplarına kendi alacakları olarak yansıtılmadığı; bu çerçevede iptal edilmiş poliçe tutarlarının davalı – karşı davacı şirketin, davacı-karşı davalı şirkete olan borç bakiyesinden düşülmüş durumda göründükleri;
Dava konusu takip tarihi olan 23.12.2015 itibarıyla davacı – karşı davalı şirketin muaccel hale gelmiş durumdaki alacak miktarının, kök raporumuzda da Sayın Mahkemenin takdirine sunulduğu üzere 66.255,54 TL ile sınırlı göründüğü;
Sigorta tekniği yönünden ise, kök raporumuzda da belirtildiği üzere, dava konusu uyuşmazlık çerçevesinde, takip tarihi itibarıyla dava konusu poliçelere ilişkin taraflar arasında mutabakat bulunmadığından, yukarıda hesaplanan tutarın dava konusu tarih itibarıyla talep edilebilir bir alacak niteliğinde olup olmadığının net olarak söylenemeyeceği;
Karşı Dava Kapsamında ise:
Portföy Tazminatı Yönünden;
Acentenin, Denkleşlirme/Portfoy tazminatı talep hakkının bulunması ile birlikte, tazminat hesaplaması için gerekli ön şartların” özellikle sözleşmenin sonlandırılmasından sonra sigorta şirketinin önemli ölçüde menfaat elde ettiği” yönünde net bir bilgi veya belgenin bulunmaması nedeniyle tazminat hesabı yapılamamıştır. Başka bir ifadeyle denkleştirme Portföy tazminatı için TKK’nun 122/1 (a) bendinde belirilen şartın gerçekleştiği yününde ileri sürülebilecek bir iddianın mevcut durum itibariyle ispata muhtaç olacağı,
Diğer yandan sayın mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin, davacı – karşı davalı … şirketi tarafından haksız olarak sonlandırıldığı vc portföy tazminatı için gerekli koşulların mevcut bulunduğunun benimsenmesi seçeneğinde ise talep edilebilecek tazminat tutarının 198.070,90 TL olarak hcsaplanabileceği” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuşlardır.
Davalı karşı davacı … Ltd. Şti. vekili 08/11/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile; karşı davadaki 1.000,00 TL olarak talep ettiği portföy tazminatı talebini 320.088,15 TL olarak ıslah edilerek; 320.088,15 TL portföy tazminatı alacaklarının, dava tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt avans faizi ile birlikte karşı davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl dava; taraflar arasındaki sigorta acentelik sözleşmesinin sözleşmeye uygun olarak fehsedilmesine rağmen davalı acentenin poliçe prim bedellerinden kaynaklı cari hesap borcunu ödemediğin bahisle tahsili için yapılan ipotek takibe ilişkin itirazın iptali talebi isteminden, karşı dava ise; komisyon alacağı, kar mahrumiyeti, portföy tazminatı ve manevi tazminat isteminden ibarettir.
Asıl davada Medeni Kanun’un 887. Maddesi gereğince ipotek veren 3. Kişi … ile asıl borçlu arasında zorunlu takip ve dava arkadaşlığı bulunmakla bu yöndeki dava şartının somut olayda bulunduğu görülmüştür.
Davacı/k. davalı … şirketiyle davalı-karşı davacı acenta arasında ile 03.12.2012 tarihinde acentelik sözleşmesinin akdedildiği ve 12.02.2015 tarihinde yenilendiği ve acentelik sözleşmesinin 7. maddesi ve 6102 sayılı TTK 121. maddesi gereğince 3 ay evvelinden yaptığı 10.11.20I5 tarihi itibariyle fesh edecektir.” ihtarında bulunmak suretiyle, acentclik sözleşmesini fesh ettiği hususlarında yanlar arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.
Yanlar arasındaki ihtilaf; asıl davada davacı … şirketinin davalı acenteden cari hesap alacağının bulunup bulunmadığı, talep koşullarının oluşup oluşmadığı, karşı davada ise ; davalı-karşı davacı acentenin komisyon alacağı, kar mahrumiyeti, portföy tazminatı ve manevi tazminat talep koşullarının oluşup oluşmadığı hususları ile miktarına ilişkindir.
Asıl davada; davalı yan tahsil edilemeyen poliçe primlerinin ve yine maden işçilerine ait grup poliçelerinin iptal edilmiş olmasına rağmen bedellerinin müvekkilinin hesabına borç olarak kaydedildiğini ve hukuka aykırı olarak cari hesap alacağı olarak talep edildiğini savunmaktadır. Talimat yoluyla incelenen davalı-karşı davacı defterlerinde herhangi bir borç ve alacak kaydına rastlanmamıştır. Yine davalı-karşı davacı defterlerinde tahsil edilen prim alacaklarından karşı tarafa aktarılmayan her hangi bir miktara rastlanmadığı gibi davacı-karşı davalının da bu yönde herhangi bir iddiası ve alacak talebi yoktur.
Taraflar arasında davacı-karşı davalı defterlerine yönelik delil sözleşmesi bulunmaktadır. İncelenen davacı-karşı davalı defterlerinde takibe dayanak alacağın kaydedildiği ve bu alacağın 66.255, 54 TL’sinin vadesi gelen poliçe primlerinden kaynaklandığı, bakiye kısmının ise; henüz vadesi gelmeyen poliçe bedellerini kapsadığı, davalı savunmasının aksine iptal edilen poliçe primlerinin cari hesaba alacak olarak yansıtılmadığı anlaşılmıştır.
Asıl davada tartışılması gereken husus tahsil edilemeyen poliçe primlerinin davalı cari hesabına alacak olarak yansıtılıp yansıtılamayacağı ve tahsili talebinde bulunulup bulunulamayacağı hususlarına ilişkin olup, raporda bu yönde kesin bir kanaat açıklanamamış ise de; her ne kadar taraflar arasında bir mutabakat metni sunulamamış ise de; bu husus davacı yanın alacağının talep koşullarını ortadan kaldırmaz. Davacı-karşı davalı defterlerinin delil vasfına ilişkin yanlar arasındaki delil sözleşmesinin bulunduğu ve 66.255,54 TL bedelli poliçe primlerinin takip tarihi itibariyle vadelerinin geldiği ve tahsil edilemediği yanlar arasında ihtilafsız olup davalı savunmasına göre ticari ilişkinin başlangıcından itibaren poliçe primlerinin tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın sigorta şirketince acente cari hesabına borç olarak kaydedildiği, yanlar ticari ilişkinin bu yönde oluştuğu, uygulama haline geldiği ve süregelen ticari ilişki içinde davalı-karşı davacının bu uygulamaya ihtirazı kaydı veya itirazına ilişkin herhangi bir ihtar veya delilin dosyaya ibraz edilemediği, sözleşmenin uygulandığı dönemde itiraz dilmeyerek uygulama haline gelen bu hususa sözleşmenin feshi sonrası ileri sürülmesine yönelik savunmaya itibar edilemeyeceği anlaşılmakla; 66.255,54 TL üzerinden asıl davanın kısmen kabulü gerekmiştir.
Karşı davada; belirsiz süreli acente sözleşmesi, gerek sözleşme hükümleri ve gerekse TTK hükümlerine uygun olarak 3 ay öncesinde fesih bildiriminde bulunmak suretiyle usulüne uygun olarak feshedildiği anlaşılmakla kar mahrumiyeti talebi yerinde görülmemiştir.
Karşı davada; her ne kadar manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de, belirsiz süreli acente sözleşmesi, gerek sözleşme hükümleri ve gerekse TTK hükümlerine uygun olarak 3 ay öncesinde fesih bildiriminde bulunmak suretiyle usulüne uygun olarak feshedildiği anlaşılmakla, ayrıca davalı- karşı davacının manevi şahsiyetine her hangi bir haksız saldırı söz konusu olmadığından yerinde görülmeyen manevi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
Karşı davada; komisyon alacağı kanıtlanamadığından reddine karar vermek gerekmiştir.
Karşı davada portföy tazminat talebi yönünden; acentelik sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde teminat hakkı düşer. Bu kapsamda karşı davacı sözleşmenin feshine kusuruyla sebebiyet vermediğinden, sözleşmede de teyit edilen yasal sürelere riayet edilerek sözleşme feshedildiğinden ,karşı davacı oluşturduğu müşteri portföyünden davacı-karşı davalı … şirketinin geleceğe yönelik elde edeceği menfaat nedeniyle portföy tazminatına hak kazanır ve ancak mübrez raporda davalı-karşı davacının oluşturduğu portföyden davacı-karşı önemli ölçüde menfaat elde ettiğinin ispatlanamadığının mütala edilmiş olması karşısında; mahkememizce özün önceliği ve denkleştirici adalet,hak ve nesafet kuralları da nazara alınarak %50 hakkaniyet indirimine gidilerek karşı davanın portföy tazminatı yönünden kısmen kabulü cihetine gidilmiştir.
Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya münderecatından edinilen vicdani kanaat gereğince; asıl davanın kısmen kabulü ile, … icra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davacının davalıdan takip tarihi itibari ile 66.255,54 TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara ilişkin itirazın iptaline, bu miktara takipten itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmak sureti ile takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına, davalının % 20 icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine, karşı davada alacak istemli davanın kısmen kabulü ile, tespit edilenr 198.070,90 TL portföy tazminatından, takdiren ve resen % 50 hakkaniyet indirimine gidilerek 99.035,45 TL portföy tazminatının, 1.000 TL sinin karşı dava tarihinden, bakiye kısmının 10/11/2016 ıslah tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlı avans faizi ile birlikte davacı – karşı davalıdan tahsili ile davalı – karşı davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karşı davada şartları oluşmayan ve yerinde görülmeyen manevi tazminat isteminin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Asıl davanın kısmen kabulü ile,
… icra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davacının daalıdan takip tarihi itibari ile 66.255,54 TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara ilişkin itirazın iptaline, bu miktara takipten itibaren değişne oranlarda avans faizi uygulanmak sureti ile takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına,
Alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 13.251,10-TL icra inkar tazminatının davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE;
Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 4.525,91TL ilam harcından peşin alınan 1.413,29TL’nin mahsubu ile bakiye 3.112,62TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yatırılan 1.413,29TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 7.638,11 ücret-i vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 5.933,87 TL ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Taraflarca sarf edilen yargılama giderinin davanın red ve kabul durumuna göre takdiren oranlanması sonucunda 1.520,40TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-A) Karşı davada alacak istemli davanın kısmen kabulü ile,
Tespit edilen 198.070,90 TL portföy tazminatından, takdiren ve resen % 50 hakkaniyet indirimine gidilerek 99.035,45 TL portföy tazminatının, 1.000 TL sinin karşı dava tarihinden, bakiye kısmının 10/11/2016 ıslah tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlı avans faizi ile birlikte davacı – karşı davalıdan tahsili ile davalı – karşı davacıya ödenmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
B) Karşı davada şartları oluşmayan ve yerinde görülmeyen manevi tazminat isteminin reddine,
Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 6.765,11TL ilam harcından peşin alınan 6.430,11TL’nin mahsubu ile bakiye 335,00TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yatırılan 6.430,11TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 17.834,20TL ücret-i vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan manevi tazminat yönünden 2.180,00TL ile maddi tazminat yönünden 12.671,36TL olmak üzere toplam 14.851,36TL ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
3-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.20/12/2018

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …