Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/949 E. 2018/489 K. 24.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/949
KARAR NO : 2018/489
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/08/2014
KARAR TARİHİ: 24/05/2018
İstanbul ….Tüketici Mahkemesi’nin … esas, … karar sayılı, 30/06/2015 tarihli görevsizlik kararı ile mahkememize tevzi edilerek 2015/949 esasa kaydı yapılan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili İstanbul ….Tüketici Mahkemesi’ne sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı ile davalı şirkete ait … / … İlçesi … Ada … parselde 110/346220 arsa paylı, … Yapı / … Side / … projesinin C2 Blok (Residence) ta; …. Kat … bağımsız numaralı, …. Kat … bağımsız numaralı, …. Kat … bağımsız numaralı, ….Kat … bağımsız numaralı yapım aşamasındaki 4 adet bağımsız bölümün 880.000 TL bedel ile satın alımı konusunda anlaştığını, yapılan anlaşma gereği dairelerin bedelinin yarısının 440.000 TL bankaca bloke edilmiş çek ile nakit ödendiğini, geriye kalan 440.000 TL için ise … A.Ş. tarafından davalıya verilecek barter çeki ile anlaşmaya varıldığını ve 4 adet bağımsız bölümün tapularının 25.10.2011 tarihinde müvekkiline devir edilerek adına tescil edildiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında yapılan taahhütname adı altındaki anlaşmada davalı şirketin sözleşme doğrultusunda ödenecek olan barter çeki ile … A.Ş. den tahsil edeceği alacak nedeni ile …’ye rücu hakkı olmadığını, …’den hak ve alacaklarının kalmadığını kesin olarak kabul ve taahhüt ettiklerini, ayrıca aynı taahhütnamede projenin imalatının devam ettiği, davacının satın almış olduğu 4 adet bağımsız bölümü projesine uygun olarak broşürlerde yazılı şekilde tamamlayıp dekorasyonlu olarak teslim edeceklerini kesin olarak kabul ve taahhüt ettiklerini, davalı şirketin süresi içerisinde daireleri teslim etmemesi üzerine yapılan araştırmalar neticesinde davalı şirketin ödeme güçlüğü içerisine düştüğü, yapımına devam ettiği projeleri, yarım bıraktığı, müvekkilin satın aldığı bağımsız bölümlerin bulunduğu bloğun dahi yapılmadığını, bütün bunlar karşısında davalı şirketin İstanbul Anadolu …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasından 16.07.2013 tarihinden itibaren 1 yıl süre ile iflas erteleme kararı almış olduğununun tespit edildiğini, bütün bu yaşananlar karşısında şirket yetkililerine ulaşılamadığını, müvekkilini zarara uğrattığını ve mağduriyete sebep verdiğini iddia edilerek; tüketici yasa ve mevzuatı uyarınca zamanında ifa edilmemiş borcun gecikmesi nedeni ile, dairelerin tamamlanması vaat edilen tarihten itibaren yasal faizi işletilmek sureti ile davacının 880.000 TL’sinin geri ödenmesine, zamanında teslim edilmemesi nedeniyle kira kaybından kaynaklı 108.000 TL ve ödenen paranın davalı tarafın kullanımından kaynaklı 100.000 TL olmak üzere toplam 208.000 TL maddi tazminat ile manevi tazminat olarak 50.000 TL ödenmesine, mahkeme masrafı ve avukatlık ücretinin davalı şirkete yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafa yapılan usulüne uygun tebligata rağmen davaya yanıt vermemiştir.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip, celbi gerekli deliller celp edilerek dosyamız arasına girmiştir.
Mahkememizce bilirkişiler hukukçu …, mali bilirkişi … ve inşaat bilirkişisi … marifetiyle keşif ve inceleme icra edilerek konuya ilişkin 24/11/2017 tarihli rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
‘Dava dosyasına sunulmuş olan tarafların iddia ve belgeleri, mahkemece verilen kararlar ve daha önceki tespit ve bilirkişi raporları detaylıca incelenmiş olup dava dosyasına sunulan taahhütnameye ilişkin çeklerin … Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ödenme durumuyla ilgili olarak yapılan incelemede; adı geçen şirketin Barter üyesi olmadığı, … Yapı İnşaat Gıda Tekstil Turizm ve İletişim Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti ile satıcı … Bilgisayar Yazılım Ltd. Şti. arasında yapılan Satım Sözleşmesinde ödenecek 440.000 TL tutarında Barter çekine yönelik düzenlenmiş olduğu ve bu bedelin … Yapı İnşaat Gıda Tekstil Turizm ve İletişim Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şirketine ödendiği anlaşılmış, yine dava konusu inşaatların bulunduğu yere mahkeme keşif aracıyla gidilmiş, inşaatların durmuş olduğu civarda kimsenin bulunmadığı şantiye bekçisi ile yapı içine girilerek gerekli incelemenin yapıldığı; yapıların betonerme kısımlarının dava edilen kat seviyesinde tamamlandığı, bir blokta betonerme imaaatının kulede devam ettiği betonermesi biten kısımlarda duvar imaalatının tamamlandığı ve başkaca bir imaalatın yapılmadığı, bu haliyle yapının kullanılmasına mümkün olmadığı görülmüştür.
Herşeyden önce, taraflar arasında dört adet bağımsız taşınmazın davacıya 880.000 TL bedel üzerinden devredilmesi konusunda anlaşma yapıldığı, davacının anılan bedeli ödediği ancak davalı tarafından taahhüt edilen yükümlülüğün yerine getirilmediği hususlarında bir ihtilaf görülmemektedir. Davacı taraf, iş bu davayla ödemiş olduğu bedelin ödeme tarihinden itibaren ticari faiziyle iadesini, kira geliri ve bu gelirlerin işletilmesinden doğan kar kaybı ile manevi tazminat ödenmesini talep etmektedir.
Davacı tarafından, sözleşmenin feshi yönünde davalıya gönderilmiş herhangi bir ihtarnameye rastlanmamıştır. Ancak davacı taraf, iş bu davayla ödemiş olduğu bedelin iadesini ve uğramış olduğu zararların tazminini istediğinden davacının bu talebinin sözleşmenin feshi şeklinde yorumlanması gerektiği açıktır. Yukarıda, teknik inceleme bölümünde, davacıya taahhüt edilen dört adet bağımsız bölümün bitirilmediği tespit edildiğinden davacının sözleşmeyi feshi haklı nedene dayanmaktadır.
Davacı, akdedilen sözleşmenin haklı olarak feshi nedeniyle uğramış olduğu menfî ve müspet zararların tazminini talep etmektedir. Sözleşmeye aykırılık nedeniyle borçlunun sorumluluğuna ilişkin TBK. m. 112 hükmüne göre: “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Yine TBK. m. 114 hükmüne göre: “Borçlu, genel olarak her türlü kusurdan sorumludur. Borçlunun sorumluluğunun kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş özellikle borçlu için bir yarar sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak değerlendirilir. Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.
Menfî zarar, uyulacağına ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifa etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarar olup, menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Y. 15. HD.nin E. 2004/1210, K. 2004/2834 sayı ve 24.5.2004 tarihli karan). Menfi zarar kapsamına; sözleşme yapılmasına güvenilerek başka bir sözleşme fırsatının kaçırılmasından doğan zarar, sözleşme giderleri, sözleşmenin yerine getirilmesi ve karşılık edanın kabulü için yapılan masraflar, sözleşmenin yerine getirilmesi dolayısıyla uğranılan zarar, başka bir sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zarar ve dava masrafları girer (Y. 15. HD.nin E. 2004/1210, K. 2004/2834 sayı ve 24.5.2004 tarihli kararı). Müspet zarar (olumlu zarar); sözleşme nedeniyle mal varlığında artışı beklenen meblağın, sözleşmenin haksız feshinden ötürü mal varlığına girmemesinden kaynaklanan zarardır. Müspet zarar; alacaklının gereği gibi ve vaktinde olan ifaya taalluk eden menfaatine tekabül eder. Yani borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne vaziyette bulunacak idi ise bu vaziyetle mamelekin hali hazır vaziyeti arasındaki fark, müspet zararı oluşturur.
Taraflar arasındaki sözleşme haklı nedenle feshedilmiş olduğundan, davacının ödemiş olduğu 880.000-TL’nin iadesine ilişkin talebi yerinde olmaktadır. Davacının talep etmiş olduğu kira geliri ve bu gelirlerin işletilmesinden doğan kar kaybı ise müsbet zarar kapsamında bir taleptir.
Sözleşmenin feshi halinde, sözleşmeyi fesheden taraf, fesihle birlikte sözleşme ortadan kalktığından, sözleşmeye dayanarak, sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirilmemiş olması nedeniyle uğramış olduğu müsbet zararı isteyemez. Bir kimsenin müsbet zarar talebinde bulunabilmesi için bir kusurunun bulunmamasının yanı sıra sözleşmeyi fesheden tarafın da kendisinin olmaması gerekir. Bu durumda sözleşmeyi sona erdiren taraf davacı olduğundan müspet zarar kapsamında yoksun kaldığı karın tespiti ve tazmini talebinde bulunamaz.
Yargıtay’ın bu konudaki kararlan kökleşmiş durumdadır. Bazı kararlar ele alındığında: Olumlu zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararın ödenmesini isteme durumunda söz konusu olur. Burada, sözleşme ortadan kalkmamakta, sadece alacaklının sözleşmenin yerine getirilmesine ilişkin istemi yerine, borcun yerine getirilmemesinden doğan zararı isteme hakkı geçmektedir. Oysa somut olayda, sözleşme davalı ve karsı davacı tarafından feshedildiğine göre, artık hükümsüz olan sözleşmeye yeniden dönerek borcun verine getirilmemesinden doğan zararını isteyemez. İstenebilecek olan zarar, Yargıtay Hukuk.Genel Kurulu’nun, 17.1.1990 gün, E. 13-392, Kararında da vurgulandığı gibi, sözleşmenin yerine getirilmesi güvenine dayanarak, kaçırılmış elverişli fırsatlara göre değerlendirilecektir. Yani, karşı davacı sözleşmeye konu olan üre gübresini karşı davalıdan almayıp da, başka bir kişiden alma olanağı varsa (kaçırılan fırsat) o kişiye yapılacağı varsayılan ödeme ile sözleşmenin hükümsüzlüğü nedeniyle aynı malı almak için ödemek zorunda kaldığı tutar arasındaki fark, olumsuz zararı oluşturacaktır” (Y. 19. HD.’nin E. 1993/7910, K. 1994/550 sayı ve 27.1.1994 tarihli kararı).
”Kar kaybı” kavramına gelince, kar kaybı; kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde de, sözleşmeyi kusuru ile fesheden taraftan istenebilir. Çünkü, sözleşmeyi kusuru ile fesheden taraf, karşı tarafın mal varlığındaki ileride meydana gelecek çoğalmaya engel olmuştur. Kar kaybı kuşkusuz müspet zarar kapsamındadır. Müspet zarar olmasından ötürü de kar kaybı ancak kusursuz olan tarafın temerrüde düsen taraftan sözleşme yürürlükte kaldığı sürece isteyebileceği bir tazminat türüdür ve sözleşmeden kusurlu olarak dönen taraftan da istenebilir. Yeterki sözleşmeden dönülmemiş olsun, sözleşmeden dönülmüş ise; dönen taraf kendisi olmasın ve kusursuz bulunsun..” (Y. 14. HD.’nin E. 2008/6528, K. 2008/11628 sayı ve 14.10.2008 tarihli kararı)”.
Davacının, sözleşmeden döndüğü tartışmasızdır. Uyuşmazlık, dönmede davacının haklı olup olmadığında ve haklı ise isteyebileceği olumsuz (menfi) zararın neden ibaret olduğunda toplanmaktadır.
Sözleşmeden dönen taraf, diğer tarafa daha önceden verdiği şeyi BK. nun 108/1. maddesi uyarınca geri isteyebileceği gibi ( Somut olayda, 4.125.159. TL. flık fazla ödeme ), eğer haklı ise, aynı Yasanın 108/11. maddesine dayanarak, olumsuz zararının ( Negative interesse ) tazminini de talep edebilir. Sözleşmenin ifa edileceğine güvenmekten doğan zarar olarak tanımlayabileceğimiz bu zararın içine “daha elverişli koşullarla sözleşme yapma fırsatının kaçırılmış olmasından doğan” zarar da girmektedir. Sözleşmenin yapıldığı 11.10.1991 tarihinde davalının dışında bir başka yüklenicinin verebileceği en yakın fiyatlarla, işin kalan kısmı kaça yapılacak idiyse, bulunacak o bedel ile sözleşmeden dönen davacının, kalan işi yaptırmak için yeni yükleniciye ödediği bedel arasındaki fark, olumsuz zarar kapsamında kalan “daha elverişli koşullarla sözleşme yapma fırsatının kaçırılmış olmasından doğan zararı teşkil eder.
Olumlu (müsbet) zarar (Positive înteresse) kapsamında kalan kira kaybı ve eksik isler bedeli sözleşmeden dönen tarafın-haklı dahi olsa isteyebileceği alacak kalemlerinden değildir” (Y. 15. HD.’nin E. 1998/73, K. 1998/627 sayı ve 23.2.1998 tarihli kararı).
((Sözleşmeyi fesh eden ve fesihte haklı olan taraf, ancak menfi zararını isteyebileceğinden fesh edilen sözleşmeye dayanılarak o sözleşme ile kazanılacak haklar istenemeyeceğinden kira kaybı ve somut olayda olduğu gibi sözleşmenin ifa ile bitmesi sonucunu meydana getirecek şekilde inşaatın süresinde tamamlanmamasından dolayı uğranılan zararlar da istenemez” (Y. 14. HD.’nin E. 2005/10994, K. 2006/1235 sayı ve 14.2.2006 tarihli kararı. Aynı yönde: Y. 15. HD.’nin E. 2003/578, K. 2003/3937 sayı ve 16.9.2003 tarihli kararı; Y. 13. HD.’nin E. 1996/3653, K. 1996/3920 sayı ve 16.4.1996 tarihli kararı ).
“Kar kaybı; kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde de, sözleşmeyi kusuru ile fesheden taraftan istenebilir. Çünkü, sözleşmeyi kusuru ile fesheden taraf karşı tarafın mal varlığındaki ileride meydana gelecek çoğalmaya engel olmuştur. Kar kaybı kuskusuz müspet zarar kapsamındadır. Müspet zarar olmasından ötürü de kar kaybı ancak kusursuz olan tarafın temerrüde düsen taraftan sözleşme yürürlükte kaldığı sürece isteyebileceği bir tazminat türüdür ve sözleşmeden kusurlu olarak dönen taraftan da istenebilir. Yeter ki sözleşmeden dönülmemiş olsun, dönülmüş ise dönen taraf kendisi olmasın ve kusursuz bulunsun. “yanlar arasındaki 03.04.2000 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli hasılat kira sözleşmesi Borçlar Kanunu’nun 289.maddesine dayanılarak kiralayanın haklı ihtarına yanıt alınmaması üzerine kiralayan tarafından kira süresi bitmeden feshedilmiştir. Yukarıda yapılan açıklamaların ışığı altında sözleşmeyi fesheden kiralayan müspet zarar kapsamındaki kar kaybı alacakları olan … ve … ile yayılan sözleşmelerin feshi sebebiyle uğradığı zararını isteyemez” (Y. 14. HD.’nin E. 2008/6528, K. 2008/11628 sayı ve 14.10.2008 tarihli karan. Ayrıca bkz.; Y. 3. HD.’nin E. 1999/8869, K. 1999/9296 sayı ve 20.9.1999 tarihli kararı).”…sözleşmenin feshi nedeniyle geriye kalan ve gerçekleşmeyen işlerden dolayı mahrum kalınan kar yoksunluğu istenemez. Sözleşmenin feshi halinde ancak uğranılan menfi zararlar yani sözleşmenin ifa edileceğine güvenilerek iyiniyetle yapılmış olan giderler ve yine sözleşmenin ifa edileceğine güvenilerek kaçırılan daha elverişli fırsatlardan dolayı uğranılan menfi zarar istenebilir. Bunların içinde olumlu zarar sayılan kar yoksunluğu yoktur. Kar yoksunlusu ancak sözleşme feshedilmeden ademi ifa sebebiyle uğranılan zarar olarak talep edilebilir. (Y. 15. HD.’nin E. 1994/545, K. 1994/3093 sayı ve 12.5.1994 tarihli kararı).
Nihayet davacının diğer bir talebi de manevi tazminata ilişkindir. TBK. m. 58/1 hükmüne göre: “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Sözleşmenin haklı olarak feshedilmesi sonucu davacının nasıl bir kişilik hakkının ihlal edilmiş olduğu hususu iddia ve ispat edilebilmiş değildir. Bu durumda manevi tazminat istemi yerinde olmamaktadır. Yargıtay da vermiş olduğu bir kararında ” Mahkemece, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, davalının acentalık sözleşmesinin 25.maddesine göre fesih bildiriminde bulunmuş ise de; bu maddenin hangi bendine aykırı davranıldığının bildirilmediği, yapılan kontrollörde davacının işlemlerinde eksiklik tespit edilmiş ise de, bunların tamamlanması için uyarı yapılmadan sözleşmenin feshedildiği ve böylece feshin haksız olduğu, sözleşmenin 27. maddesinde davacının tazminat taleplerinden feragat ettiğine ilişkin hükmün bağlayıcı olmadığı, fesih tarihi olan 30.06.1997 ile sözleşmenin normal süresinin bitimi olan 26.02.1998 arasındaki süre için davacının kar mahrumiyetinin 6.851.350.000 lira olduğu, davacının fazlaya ilişkin zararının ve manevi zararının kanıtlanamadığı gerekçesiyle 6.851.350.000 liranın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”demek suretiyle kanıtlanamayan manevi tazminat istemini yerinde görmemiştir (Y. 11. HD’nin E. 2000/5501, K. 2000/6116 sayı ve 29.06.2000 tarihli kararı).
Davacı taraf, hesaplanacak olan tazminat alacağına dairelerin teslim edilmesi gereken tarihlerden itibaren ticari faizi yürütülmesini de talep etmektedir. Ancak, davacı tarafından bu yönde herhangi bir ihtar gönderilmediğinden davalının temerrüdünün gerçekleşmediğinin, davacının tazminat alacağına dava tarihinden itibaren faiz uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır (TBK. m. 117).
Yukarıda ayrıntılarıyla arz ettiğimiz nedenlerden dolayı bilirkişi kurulumuz;
a) Davacı tarafından, sözleşmenin feshi yönünde davalıya gönderilmiş herhangi bir ihtarnameye rastlanmadığı, ancak davacı taraf, iş bu davayla ödemiş olduğu bedelin iadesini ve uğramış olduğu zararların tazminini istediğinden davacının bu talebinin sözleşmenin feshi şeklinde yorumlanması gerektiği,
Davacıya taahhüt edilen dört adet bağımsız bölümün bitirilmediği tespit edildiğinden davacının sözleşmeyi feshinin haklı nedene dayandığı, taraflar arasındaki sözleşme haklı nedenle feshedilmiş olduğundan, davacının ödemiş olduğu 880.000 TL’nin iade edilmesi gerektiği, davacının talep etmiş olduğu kira gelirinin ve bu gelirlerin işletilmesinden doğan kar kaybının müsbet zarar kapsamında olduğu, sözleşmenin feshi halinde, sözleşmeyi fesheden tarafın, fesihle birlikte sözleşme ortadan kalktığından, sözleşmeye dayanarak, sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirilmemiş olması nedeniyle uğramış olduğu müsbet zararı isteyemeyeceği, bu nedenle davacının kira gelirinin ve bu gelirlerin işletilmesinden doğan kar kaybının tazminine ilişkin talebinin yerinde olmadığı, davalı taraf, temerrüde düşürülmediğinden yukarıda hesaplanan alacağa dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği, manevi tazminat talep etme şartlarının oluşmadığı” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuşlardır.
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu 18/04/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile; davasını tam olarak ıslah ederek taraflar arasındaki sözleşme gereği, davalı yanca … ili, … ilçesi, … ada, … parsel üzerinde planlanan …, …, … ve … nolu bölümlerin eksiksiz bir şekilde yapılarak mirasçı müvekkillere teslim edilmesini, teslimde davalı şirketin temerrüde düşmesi sebebiyle sözleşmenin gereği gibi ifade edilmemesi sebebiyle müvekkili ve mirasçılarının kaybettiği kira gelirleri ve bu gelirlerin işletilmesinden doğan kar kaybının, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere şimdilik, 100.000,00 TL olarak temerrüt tarihi itibariyle tazminat bedelinin davalı şirketten tahsilini, 50.000,00 TL manevi tazminat bedelinin temerrüt tarihinden itibaren faiziyle davalı şirketten tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı şirket üzerinde bakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı asilin; yargılama aşamasında vefat ettiği ,mirasçılarından veraset ilamı ibraz edilerek vekaletnamelerinin sunulduğu ve taraf teşkilinin sağlandığı anlaşılmıştır.
Davalı şirketin; … soruşturması nedeniyle TMSF bünyesine geçtiği ,ancak kapatılan özel hukuk tüzel kişilerinden olmadığından 670 sayılı KHK’nın 5. Maddesinin 675 sayılı KHK’nın 16. maddesinin somut olayda uygulanma olanağının bulunmadığı görülmüştür.
Dava; davalı şirketten proje üzerinden satın alınan 4 adet bağımsız bölümün tamamlanmaya bırakıldığı ve süresinde teslim edilmediğinden sözleşmenin feshedildiğinden bahisle ödenen bedelin iadesi, teslim edilmemesi nedeniyle oluşan kira kaybından kaynaklı çağrı mahrumiyetinin tahsili ve davalı uhdesinde kalan paranın kullanılamamasından kaynaklı munzam zararın tahsili istemine ilişkin olup davacı taraf; yargılama aşamasında davasını tam ıslah ederek inşaatların yapılmaya başlandığı gerekçesiyle sözleşmeyi fesihten vazgeçtiğini beyanla sözleşmenin aynen aynen ifasını, dairelerin teslimini, kira kaybından kaynaklı kar mahrumiyetinin ve bu gelirin işletilememesinden kaynaklı maddi zararının tahsili talebinde bulunmuştur.
Davacı taraf; talebini sözleşmenin aynen ifası ,dairelerin teslimi ve kira kaybından kaynakla kar mahrumiyetine ve bu gelirin işletilmemesinden kaynaklı maddi zarar iddiası olarak ıslah dilekçesiyle nitelendirmiştir.
Davacı taraf her ne kadar; sözleşmeyi fesih iradesinden vazgeçtiğini beyanla aynen ifa talebinde bulunmuş ise de; sözleşmenin tek taraflı feshi bozucu yenilik doğrudan bir irade beyanı olup karşı tarafa ulaştıktan sonra tek taraflı olarak diğer alınması mümkün değildir. Bu sebeple davacı taraf tek taraflı olarak fesih iradesini geri alarak aynen ifa talebinde bulunamaz. Bu sebeple dairelerin aynen teslimine ilişkin talep sözleşmenin ayakta tutulmasına ilişkin olduğundan dairelerinin teslimine ilişkin aynen ifa talebi yerinde görülmemiştir.
Kira kaybından kaynaklı kar mahrumiyet talebi; sözleşmenin aynen ifasına bağlı müspet zarar niteliğindedir. Davacı taraf, sözleşme feshetmiş olduğundan ve sözleşmeyi fesheden fesihle birlikte sözleşme ortadan kalktığından, sözleşmeye dayanarak, sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirilmemiş olması nedeniyle uğramış olduğu müsbet zararı isteyemeyeceğinden müspet zarar niteliğindeki kar mahrumiyeti talebi yerinde görülmemiştir.
Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya mündericatından edinilen vicdani kanaat gereğince; dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM: yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 35,90TL başvuru harcı ile 35,90TL peşin harç olmak üzere toplam 71,80TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 2.180,00 TL ücret-i vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzereoy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/05/2018

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …