Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/418 E. 2019/535 K. 20.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/418 Esas
KARAR NO : 2019/535
DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/09/2013
KARAR TARİHİ : 20/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin müvekkili davacı şirketin sözleşmesi feshedilen eski bayisi olduğunu eski unvanının … Ticaret A.Ş. olduğunu ve taraflar arasında “Manisa İli, Merkez İlçesi, Kayapınar Köyü, İzmir Karayolu Üzeri 5.Km. adresinde bulunan ve tapuda Manisa İli … Pafta, … Ada, … Parsel’ de kayıtlı 4668 m2 lik taşınmazın üzerinde bulunan akaryakıt satış istasyonunun … kurumsal kimliği altında … bayisi olarak işletilmesi ve 5015 Sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuata uygun şekilde akaryakıt bayisi istasyonunda sadece davacı şirkete ait ürünlerin satışının gerçekleşmesi konusunda 21.03.2011 tarihli bir bayilik sözleşmesi akdedildiğini, bu bayilik sözleşmesinin Rekabet Kurumu kararları doğrultusunda sözleşme sürelerinin 5 yıl ile sınırlandırılması sebebiyle karşılıklı anlaşma ile sona erdirilerek 08.06.2011 tarihinde yenilendiğini, daha sonra davalı şirket unvanını tadil etmiş olduğundan EPDK’ na lisans tadili başvurusunda bulunduğunu ve taraflar arasında davalının yeni unvanı ile 19.10.2011 tarihli yeni bir bayilik sözleşmesi akdedildiğini, bayilik sözleşmesinin 3/1, 8/e ve 13. maddeleri gereği davalının davacı şirketten akaryakıt alması ve istasyonda satması ve bedellerini ödemesinin zorunlu olduğunu, taraflar arasında 08.06.2011 tarihli asgari mal alım taahhütnamesi, 01.06.2011 tarihli protokol, 01.06.2011 tarihli satış koşullarına ilişkin anlaşma ve 08.06.2011 tarihli bayilik anlaşması akdedildiğini, davalı tarafın bayilik sözleşmesi, protokol ve taahhütlerini birçok defa ihlal ettiğini ve bu sebeple davalıya değişik tarihlerde ihtarnameler keşide edildiğini, daha sonra davalı tarafından ….Noterliği’nin 15 Mayıs 2013 tarih ve 9565 yevmiye nolu ihtarnamesi ile bayilik ilişkisinin 30.05.2013 tarihi itibarîyle tek taraflı olarak haksız şekilde feshedilerek sona erdirildiğini, bunun üzerine davacı müvekkili tarafından …. Noterliği’nin 05 Haziran 2013 tarih ve 12527 yevmiye no’lu cevabi ihtarnamesinin keşide edildiğini, cevabi ihtarnamenin 12.06.2013 tarihinde davalı tarafa tebliğ edildiğini, bayilik sözleşmesinin 25 (son) maddesinde taraflar arasındaki tüm hak ve yükümlülüklerin bu anlaşmaya göre belirlendiğinin belirtildiğini, bu kapsamda davalı şirketin kendisine daha evvel keşide edilen ihtarnamelerde sabit olduğu üzere taraflar arasında yer alan bayilik sözleşmesi, protokol ve asgari mal alım taahhütnamesini müteaddit defalar ihlal ettiğini ve cezai şart borçları yönünden de temerrüde düşmüş olduğu halde bayilik sözleşmesini haksız şekilde tek taraflı olarak feshetme yoluna gittiğini, fesih hususunun davacı müvekkili tarafından 07.06.2013 tarihli ve 6320 referans sayılı yazı ile EPDK’ na bildirildiğini, 08.06.2011 tarihli asgari mal alım taahhütnamesine göre 90.900 USD cezai şart alacağı, 01.06.2011 tarihli protokolün 8/a hükmü gereğince 50.000 USD cezai şart alacağı, 01.06.2011 tarihli protokol 7/b.2 hükmü uyarınca 100.000 TL kar mahrumiyeti alacağının davalıdan alınarak davacı müvekkiline ödenmesi gerektiğini, davacı müvekkilinin bayilik sözleşmesinin 5 yıl süreceği inancı ile ve davalının bu yöndeki taahhüdü ile davalıya 160.000 TL tutarında hibe ödemesi yaptığını, bayilik sözleşmesinin davalının haksız erken feshi sebebiyle 2 yıl sürdüğünü, sözleşmenin kalan 3 yıllık süreye karşılık kıstelveym hesabına göre 96.000 TL. tutarındaki kısmının yıllık % 20 işleyecek faizi ile iadesinin gerektiğini, 08.06.2011 tarihli bayilik anlaşması, 01.06.2011 tarihli protokol ve 08.06.2011 tarihli ek ariyet sözleşmesi uyarınca davalıya teslim edilen ve dava dilekçesinde kalem kalem belirtilen ariyet ve demirbaşların bedellerinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesi gerektiğini, davalı tarafın “ticari ilişkinin sona ermesi üzerine davacı tarafın yargılama yapılmasını gerektiren bir konuda likit ve kesin olmayan bir mahiyeti bulunmayan alacak iddiasıyla banka teminat mektubunu nakde tahvil etmiş olduğunu” iddia ettiğini, taraflar arasında akdedilen 08.06.2011 tarihli bayilik sözleşmesi ve 01.06.2011 tarihli protokol hükümlerine göre banka teminat mektubunun bayilik ilişkisinden kaynaklanan tüm borçlar, cezai şartlar, tazminat ve alacakların teminatı olarak verildiğini, davalı tarafın sözleşme/ taahhüt/ protokol ihlalleri durumunda bu teminat mektubunun ayrıca ihtar ve mahkeme kararına gerek olmaksızın davacı müvekkili tarafından nakde çevrilmesine gayrıkabili rücu şekilde peşinen muvafakat ettiğini, banka teminat mektuplarının süreli olduğunu ve süresi hitamında nakde çevrilmediği takdirde hükümsüz hale geldiğini, bu sebeple müvekkilinin banka teminat mektubunu nakde çevirmek zorunda kaldığını, söz konusu mektubun vadesinin 07.06.2013 olduğunu ve 05.06.2013 tarihinde tazmin edilerek “nakdi teminat niteliği” ile kayıt altına alındığını, bu itibarla davalı tarafın dilekçesinde işin yargılamaya muhtaç olduğu ve teminat mektubunun nakde çevrilemeyeceği iddiasının kabule şayan olmadığını iddia ederek; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin, protokol ve asgari mal alım taahhütlerinin davalı tarafından süresinden önce haksız olarak feshedilmiş olması sebepleriyle; 08.06.2011 tarihlî asgari mal alım taahhütnamesi uyarınca 90.900 USD muaccel cezai şart alacağının davalıdan alınarak ihtarnamenin tebliği tarihi olan 12.06.2013 tarihinden itibaren fiili ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirası olarak yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, 01.06.2011 tarihlî protokolün 8/a hükmü gereğince 50.000 USD muaccel cezai şart alacağının davalıdan alınarak ihtarnamenin tebliği tarihi olan 12.06.2013 tarihinden itibaren fiili ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirası olarak yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, 01.06.2011 tarihli protokolün 4/d hükmü gereğince 96.000 TL hibe alacağının ihtarnamenin tebliği tarihi olan 12.06.2013 tarihinden itibaren yıllık % 20 fazlası ile davacıya ödenmesine, 01.06.2011 tarihli protokol 7/b.2 hükmü uyarınca 100.000 TL kar kaybı tazminatının ihtarnamenin tebliği tarihi olan 12.06.2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, 08.06.2011 tarihli bayilik sözleşmesinin 11.maddesi ve 01.06.2011 tarihli protokolün 4/b hükmü uyarınca davalıya ariyet olarak verilmiş olan ve halen bayi nezdinde bulunmakta olan … marka amblem ve kurumsal kimlik kapsamındaki tüm sökülemeyen sabit yatırım menkul malların toplam 63.367,45 USD tutarındaki bedellerinin fiili ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirası olarak yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarının fahiş olduğunu, toplam 613.726,00 TL talep ettiğini, ancak davalı müvekkilinin ticari ilişki teminatı oluşturmak üzere davacıya tevdi etmiş olduğu 200.000 TL. tutarlı banka teminat mektubunun davacı tarafından nakde tahvil edilerek bedelinin tahsil edilmiş olduğu hususuna dava dilekçesinde hiç değinilmemiş olmasının davacı tarafça somut olayın içeriğindeki maddi vakıalara ve gerçek duruma aykırı beyan ve taleplerde bulunulduğunu gösterdiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin teminatını oluşturmak üzere davacıya tevdi edilen … Bankası … Şubesince düzenlenmiş bulunan 200.000 TL. tutarındaki banka teminat mektubu ile ilgili olarak, teminat mektubu bedelinin istirdadını talep hakları saklı kalmak kaydıyla, davacının haklılığının kabulü anlamına gelmemek üzere, davacı taleplerinin kısmen veya tamamen kabulüne karar verilmesi halinde teminat mektubu bedelinin nakde tahvil edildiği tarihten itibaren hesaplanacak reeskont faizi ile birlikte hükmolunacak miktardan tenziline karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın değişik tarihli ihtarlarına karşı gönderilen değişik tarihli cevabi ihtarnamelerde ve şirket yetkililerine de müteaddit defalar şifahen davacı taleplerinin haksızlığına ilişkin somut ve maddi vakıalar bildirilmesine rağmen davacı tarafın tüm bu somut ve maddi vakıaları yok farzederek, müvekkilini baskı altına almaktan başka hiçbir amacı bulunmadığı kolaylıkla görülebilen haksız ve fahiş taleplerinde ısrar ettiğini, müvekkilinin 13.03.2013 tarihinde davacıya başvuruda bulunarak sulhen çözüm teklif ettiğini, davacının da herhangi bir zarara uğramaması amacıyla işin mali yönünün de çözülmesine yönelik olarak ödeme yapmayı teklif ettiğini, ancak davacı tarafın bu hususta olumlu bir yaklaşım sergilemediğini, bu tarihten sonra baskı ve tehdit unsurlarını içeren söylemlerini dile getirmeye devam ettiğini, davacıdan ariyeten teslim alınan malzemelerden bir kısmının davacının alameti farikasını taşıyan kurumsal kimlik malzemelerinin davacı tarafça teslim alındığını, diğer bölümünün ise istasyonda akaryakıt satış faaliyetinin sürdürülebilmesi için davacı tarafından yapılması gereken yatırımlar olduğunu, bunların talep edilmesinin mümkün olmadığını, emsal Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğunu, müvekkili tarafından davacıya hitaben keşide edilen muhtelif ihtarnameler ve sulhen çözüme ilişkin yazılı teklifte beyan edilmiş olduğu üzere mülkiyeti davacıya ait malzemelerden pompa, mutfak rafı, buzdolabı gibi bazı malzemelerin mutabık kalınacak bedel üzerinden müvekkili tarafından satın alınmak istendiğini, ancak bu teklife olumsuz yanıt veren davacının huzurdaki dava ile malzeme bedeli adı altındaki taleplerinin çok fahiş ve dayanaksız olduğunu, kabulünün mümkün olmadığını, bir an için davacının ariyet malzemelerine ilişkin taleplerinin haklı olduğu düşünülse dahi söz konusu malzemelerin amortismanlarının düşülmesi ve net defter değerinin tespitinin gerektiğini, sözleşmenin feshine sebebiyet veren davacının cezai şart ve kar mahrumiyeti talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının, davalının yıllık satış taahhüdünün yerine getirmemiş olması nedeniyle cezai şart tahakkuk ettirerek davalı aleyhine yaptırım uygulanacağını beyan etmesine karşın her bir sözleşme yılı sonunda davalı ile ticari ilişkisini sürdürmeye devam etmiş olduğunu, bu sebeple davacının geçmiş yıllara ilişkin cezai şart talebinde bulunmasının hukuken mümkün olmadığını, satış potansiyelini ve geçmiş yıllarda gerçekleşen satış miktarlarını en iyi bilen taraf olan davacının asla gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını bildiği satış taahhüdüne dayalı olarak cezai şarta yönelik talepte bulunmasının TMK’da ifadesini bulan objektif hüsnüniyet ilkesine de aykırı olduğunu, müvekkilinden banka teminat mektubu nedeniyle 200.000 TL tahsil eden davacının huzurdaki davadaki taleplerinin kabulü halinde satılan akaryakıttan elde ettiği gelir dışında 800.000 TL’nin üzerinde bir gelir daha elde etmiş olacağını, davacının cezai şart ve kar mahrumiyeti taleplerini bir arada ileri sürmesinin kanuna, tatbikata ve genel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu, ariyet malzemelerine ilişkin taleplerin ise gerek duruma aykırı ve konusu bulunmayan soyut iddialar olduğunu beyan ederek; davanın esastan reddine, müvekkili tarafından davacıya tevdi edilen banka teminat mektubu tutarı olan 200.000 TL ile ilgili olarak istirdat taleplerinin saklı tutulmasına, davacının kısmen veya tamamen kabulüne karar verilecek olması durumunda 200.000 TL.nin nakde tahvil edildiği tarihten itibaren hesaplanacak reeskont faizi ile birlikte hükmolunacak tutardan mahsubuna, yargılama masrafları ve avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur.
HSYK’ nın 26/8/2014 tarih ve 1876 sayılı müstemir yetkilere ilişkin kararı gereğince, Kapatılan … Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyaları mahkememize devredilmiştir.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gereken deliller de celp edilerek dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememizce; tarafların ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde, iddia ve savunma doğrultusunda işletme iktisatçısı Prof. Dr. … ile hukukçu Prof. Dr. … ve sektör bilirkişisi … marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 11/12/2014 havale tarihli rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
“Dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde, taraflar arasında “Manisa İli, Merkez İlçesi, … Köyü, … karayolu üzeri 5.km. adresinde mukim ve tapuda Manisa İli … Pafta, … Ada, … Parsel olarak kayıtlı taşınmaz ile ilgili olarak davacı ile davalı arasında … markası altında akaryakıt istasyonu işletilmesi amacıyla 21.03.2011 tarihli Bayilik Sözleşmesi akdedildiğl görülmüştür.
Ayrıca ilgili sözleşme kapsamında davalı şirket tarafından 08.06.2011 tarihli asgari alım taahhütnamesi düzenlendiği ve davacı şirkete verildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu taahhütname uyarınca her yıl; En az 1.200 m3 beyaz ürün / akaryakıt en az 1 ton madeni yağ, satın alınmasının taahhüt edildiği ve yerine getrilmeyen eksik alımlar için akaryakıtta m3 başına 80 USD, madeni yağda ise ton başına 250 USD cezai şart kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
İlerleyen zamanlarda ve bayilik sözleşmesinin ifası esnasında davacı şirket tarafından tonaj taahhütlerini yerine getirilmediğinden bahisle …. Noterliği’nin 22.10.2012 tarih ve 21278 yevmiye sayılı ihtarnamesinin keşide edildiği görülmüştür.Daha sonra ise davalı tarafından …. Noterliği’nin 15.05.2013 tarih ve 9565 yevmiye no’lu ihtarnamesi ile bayilik ilişkisinin 30.05.2013 tarihi itibariyle, tek taraflı olarak feshedildiği görülmektedir. İlgili ihtarname kapsamında, fesih sebebi olarak özetle cezai şart olarak talepte bulunulması akaryakıt ürünlerinin zamanında alınamaması, gecikme yaşanması, istasyondaki stokların tükenmesi ve tüketicilere satış yapılmaması nedeniyle zarara uğranması sebep gösterilmiştir. İlgili sözleşmenin feshinde haklı olunması için iddiaların ispatı mükellefiyeti davalı şirkete ait olmakla birlikte dosya kapsamında davacı tarafından sözleşmenin eksik ya da hiç ifa edilmemiş olduğu gösterir bir belgeye ve/veya bu nedenlerle davacının temerrüde düşürülmesine ilişkin bilgi de yoktur.
Bu doğrultuda Bayilik Sözleşmesi’nin haklı olarak feshedilip feshedilmediğinin takdiri elbetteki sayın mahkemeye ait olmakla birlikte davalı tarafından sözleşmenin haksız olarak feshedildiğine kanaat getirilmesi haline göre davacının talepleri aşağıdaki şekilde tespit edilmiştir.
Mahrum kalınan kar talebi hakkında; feshin haklı olup olmadığı son takdiri sayın Mahkeme’ye ait olmakla birlikte, davalı şirketin sözleşmeyi haksız olarak feshettiğinin kabulü halinde, davacı tarafından mahrum kalınan kar talep edilebileceği kanaatine varılmıştır. Yerleşik Yargıtay içtihatları ve doktrindeki yerleşik görüşlere göre, “sözleşmenin hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesi alacaklıya gerçekleşmesini beklediği çıkarlardan yoksun bırakır ki, borçlu, meydana gelen zarar giderimi ile sorumlu tutulur.” Yalnız burada tespit edilecek mahrum kalınan kar tutarının sunulan içtihatlar ve mevzuat uyarınca davacının mahrum kalınan karının yeni bayilik kurulan tarihe kadar eğer kurulmadı ise de; kurulacak makul bir tarihe kadar olması gerektiği tartışmasızdır.
Yargıtay Hukuk Genel KuruJu’nun 1996/11-372 E. 1966/485 K. sayılı İçtihatı’nda Akaryakıt ve LPG sektörüne ilişkin olarak, bu durum aşağıda şekilde belirtilmiştir;
“Bilindiği gibi, bazı zararlar malvarlığının net ( safi ) miktarını azaltır, bazı]an da bu varlığın artmasına engel olurlar. Bunlardan birinci tür zarara fiili zarar, ikincisine yoksun kalınan kâr ( Lucrum Cessans ) adı verilir. Kâr yoksunluğu zararlarında, mamelekin zarar verici olaydan önceki durumu ile sonraki durumu arasında bir değişiklik yoktur. Ancak zarar verici olay meydana gelmeseydi genelde mamelekte bir çoğalma oluşacağı da kuşkusuz olmak gerekir. Belirtmek gerekir ki kâr yoksunluğu farazi bir hesaba istinat etmektedir. Burada zarar, mamelekin olaydan sonraki vaziyeti ile çoğalma ihtimali tahakkuk etseydi arz edeceği farazi vaziyet arasındaki farkı teşkil eder ( Türk Mesuliyet Hukuku,1961, Prof. Dr. Haluk Tandoğan, sh: 64 vd. ). Somut olayda, davalının süresinden 13 ay 20 gün önce tek taraflı irade açıklamasıyla ve haklı nedene dayanmaksızın sözleşmeyi fesih ettiği uyuşmazlık konusu bulunmadığından, kural olarak davacıya tazminat ödemesi gerekir. Ne var ki alacaklının mamelekindeki artmanın engellenmesi anlamında olan hu tazminatı belirlemek hâkime ait bîr görevdir. BK.nun 98/son fırkası yolu ile sözleşmelerde de uygulanması gereken BK.nun 42. maddesi uyarınca, hakim zararın tutar ve kapsamını doğrudan doğruya (men) araştırmak ve tespit etmek zorundadır. Bu zararı tespit ederken de halin mutad cereyanı yanında, zarar görenin zararın azaltılması ve çoğalmasının önlenmesi için aldığı veya alması gereken tedbirleri de göz önünde bulunduracak ve gerektiğinde BK.nun 44. maddesini uygulayacaktır. Mahkemece açıklanan bu ilkeler doğrultusunda hiçbir araştırma yapılmadan bilirkişinin gerekçesiz raporuna dayanarak davacının kâr yoksunluğunun 3 ay ile sınırlı tutulması doğru değildir. O itibarla uyuşmazlığın niteliğine göre olayda hukuksal ve sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için mahkemece yapılacak iş öncelikle akdin feshinden sonra davacının aynı mıntıkada bayilik kurup kurmadığı, kurmuş ise bu bayiliğin satışa başladığı tarih ile akdin feshi tarihi arasında; geçen sürenin belirlenmesi, şayet fiilen bayilik kurmamış ise, iptal edilen bayiliğin İstanbul, Şişli, … gibi şehrin merkezi yerinde bulunduğu da dikkate alınarak, bu mıntıkada akaryakıt istasyonu kurulacak bir yerin belediye imar planlarına göre tefrik edilip edilmediği, imar planlarında akary akıt istasyonu olarak tefrik edilmiş bir yer varsa, bu yerlere yeni kurulması muhtemel akaryakıt istasyonu için il Trafik Komisyonu veya benzer kuruluşlar tarafından akaryakıt istasyonu olarak kurulmasına izin verilmesinin olası bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Bütün bu gelişmelerin olumlu sonuçlanması halinde akaryakıt istasyonunun işletmeye açılması için işletme ruhsatının ne kadar sürede alınabileceği hususları dikkate alınarak, davacının bu şartlan yerine getirmesi halinde ne kadar sürede yeni bir bayilik kurabileceğinin tespiti icap eder,”
Diğer taraftan Yargıtay 11. Hukuk Daîresi’nin 2004/13591 E., 2006/216 K. sayılı kararında da aşağıdaki şekilde izah edilmiştir ;
“Ayrıca, taraflar arasındaki sözleşme süresi 10 yıl olup, sözleşmenin süresinden önce sona erdirildiği tartışmasızdır. Dairemizin istikrar kazanmış kararları gereğince, davacının, davalı yerine o bölgede başka bir bayi bulup bulamadığının belirlenmesi, bulmuş ise bulduğu tarihe kadar olan zararının; başka bir bayi temin edememiş ise bölgenin şartlan itibariyle ne kadar süre içinde yeni bir bayi bulabileceğinin bilirkişi marifetiyle, gerektiğinde keşif yapılarak saptanması, akdin münfesih olduğu tarih ile bulabileceği tarih arasındaki, bir başka ifadeyle makul süre gözetilerek zararın saptanması gerekmektedir Mahkemece, bilirkişi raporlarına karşı davalı tarafından yapılan bu yöndeki itirazlarının dikkate alınmaması doğru değildir.”
Akaryakıt ve LPG Sektörü’nde yeni bir akaryakıt ya da LPG istasyonu kurulması için ön şart 1/5000’lik ve 1/1000’lik planlardaki mevcut imar durumunun bu duruma elverişli olmasıdır. Yürürlükteki mevzuatımız uyarınca, İmar Durumu “A lejantlı” olmayan bir yerin akaryakıt faaliyetinde ” A lejantlı” olmayan bir yerin LPG faaliyetinde bulunması imkanı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan imar durumu söz konusu faaliyete cevaz verse dahi 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun “Bayiler” başlığı altında düzenlenen 8. maddesi uyarınca belirlenen asgari mesafe şartlarının da karşılanması gerekmektedir.
Petrol Piyasası Kanunu’nun 8. maddesinin ilgili bölümü
“… Akaryakıt ve LPG istasyonları arasındaki mesafeler, aynı yönde olmak üzere, şehirlerarası yollarda on kilometreden, şehir içi yollarda bir kilometreden az olmamak üzere Kuml tarafından çıkarılacak ve 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe girecek yönetmelikle düzenlenir,..”
Görüleceği üzere, ilgili 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu uyarınca şehir içi yollarda 1 km şehirlerarası yollarda 10 km içerisinde akaryakıt istasyonun bulunması halinde imar durumu A lejantı olsa dahi burada akaryakıt istasyonu açılması mümkün değildir.
İlgili şartların yanında ayrıca gerekli şartları ihtiva etmesi kaydıyla, faaliyete başlanabilmesi için ilgili Belediye makamına başvurularak, 2. Sınıf Gayri Sıhhi Müessese Ruhsatı alınması ve akabinde de bu ruhsat ile birlikte Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na müracaat edilerek, Bayilik Lisansı alınması gerekmektedir.
Sayın Mahkemece takdir edileceği üzere, her bölgeye göre farklılık arz etmekle birlikte (Büyükşehirlerde yeni oluşturulan imar durumlarında Ülkenin akaryakıt istasyonu ihtiyacı olmadığı düşünüldüğünden A Lejantı’nın oldukça sınırlı olarak düzenlenmesi de nazara alındığında) genellikle yeni bir Akaryakıt ya da LPG istasyonu açılması oldukça düşük yüzdelerde gerçekleşmektedir. Buna karşılık mevcutta bir başka dağıtım şirketi ile faaliyet gösteren akaryakıt ve/veya LPG istasyonları ile yeni bîr anlaşma akdedilmesinde ise hali hazırda faaliyet gösterdiği dağıtım şirketi ile anlaşmasının süresi ve süresi sona ermek üzere ise de karşılıklı varılacak ticari mutabakat ile bayilik kurulması imkanı bulunmaktadır.
Anılan nedenlerle, yeni bir bayilik anlaşması için sürenin kesin olarak hesaplanması mümkün olmamakla birlikte, gerek yukarıda açıklanan bilgiler ve resmi veriler doğrultusunda gerekse sektöre ilişkin olarak daha evvel mahkemelere hazırlanan raporlar da dikkate alınarak, makul sürenin 6 aylık olarak hesap edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
01.06.2011 tarihli protokol uyarınca talep edilen cezai şart bedeli; taraflar arasında akdedilen 01.06.2011 tarihli protokolün “8.a” ve “a.3” maddesi aşağıda şekilde kararlaştırılmıştır;
8.a.) BAYİ, aşağıdaki durumlarda mahkeme kararı olmaksızın …’a 100.000 USD.(Yüzbin Amerikan Doları) cezai şart ödemeyi her türlü itirazından peşinen vazgeçerek kabul e taahhüt etmiştir;”
“a.3. BAYİ’nin, …’ın yazılı rıza ve muvafakatini almadan bayilik sözleşmesinin tek taraflı olarak feshetmesi durumunda”
İlgili hükümler uyarınca sayın mahkeme tarafından davalı tarafın bayilik sözleşmesini haksız olarak feshettiğine karar vermesi durumunda, davacı tarafından 100.000 USD Cezai şart talebinde bulunacağı kanaatine varılmıştır.
Hibe alacağı talebi hakkında; taraflar arasındaki protokolün 4.d. maddesi uyarınca, davacı tarafından davalıya 160.000 TL ödenmesine karar verilmiş ve buna istinaden de ödemenin yapıldığı, fakat sözleşmenin feshi uyarınca 2 yılın geçtiği ve kalan 3 yıllık süreye ilişkin olarak kıstelyevm esasına göre kalan süreye tekabül eden 96.000 TL kısmın ilgili protokoldeki %20 fazlasıyla ödenmesi talep edilmiştir.
Tonaj taahhütü nedeniyle cezai şart talebi hakkında; ilgili sözleşme kapsamında davalı şirket tarafından 08.06.2011 tarihli asgari alım taahhütnamesi düzenlendiği ve davacı şirkete verildiği anlaşılmaktadır. 5öz konusu taahhütname uyarınca her yıl ; en az 1.200 m3 beyaz ürün / akaryakıt En az 1 ton madeni yağ satın alınmasının taahhüt edildiği ve yerine getrilmeyen eksik alımlar için akaryakıtta m3 başına 80 USD, madenî yağ da ise ton başına 250 USD cezai şart kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan ilgili taahhütnamenin 4. maddesi aşağıdaki şekildedir:
“4 – İşbu tahhiitname gereğince … lehine doğacak harhangi bir hakkın … tarafından uzun süre kullanılmamış olmasının, o hak ve alacaktan … tarafından vazgeçildiği anlamına gelmeyeceğini peşinen gayrikabili rücu olarak beyan kabul ve taahhüt ederim.”
Ayrıca söz konusu taahhütname uyarınca, 08.06.2011 – 08.06.2012 dönemi için tonaj taahhütünün yerine getirilmemiş olduğundan bahisle ile davacı tarafından davalıya …. Noterliği’nin 22.10.2012 tarih ve 21278 yevmiye sayılı ihtarnamesi ve yine …. Noterliği’nin 23.01.2012 tarih ve 1934 yevmiye sayılı ihtarnamesinin keşide edilerek cezai şartın talep edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının hiçbir ihtirazi kayıt koymaksızın ve ödemeleri kabul ederek yeni yıllık dönemlerde de sözleşmeye devam etmesi halinde BK 158/2 oğrultusunda davacının taahhütnamedeki uygulamadan zımnen feragat ettiğinin kabulü gündeme gelebilmektedir.
Nitekim daha evvel Yargıtay tarafından onanmak suretiyle kesinleşen … Asliye Ticaret Mahkemesî’nin 2003/959 E., 2005/817 K. sayılı kararında, aşağıdaki ifadeler yer almaktadır.
Davada hukuki ihtilaf tarafların protokole göre kararlaştırdıkları cezai şartın koşullarının oluşup oluşmadığı ve davacı yanca talep edilmesinin mümkün bulunup bulunmadığı noktasındadır. Taraflar arasında ihtilafsız hususlar tartışma ve değerlendirme konusu yapılmamıştır.
Bunlar:
1- Taraflar arasındaki imzalanan 09.09.1998 tarihli ve 16 maddelik iki ayrı istasyon için iki ayrı bayilik sözleşmesi
2- Aynı tarihli protokol başlıklı sözleşme
3-Alınan ve alınmayan beyaz ürün miktarı
Taraflar bu üç konuda mutabıktır. Davalının 1998 yılından itibaren ilk cezai sart talep edilen yıla kadarki dönemde de protokolde taahhüt ettiki kadar beyaz ürün alınmadığı, ancak davalının hiçbir ihtirazı kayıt öne sürmeden ödemeleri kabul ettiği ve bu anlamda protokolün bu cezai şartının üç yıl hic uygulanmadığı ileri sürülmektedir. Davacı dava actığı dönemde de bayisi davalı ile akdi münasebetlerini devam ettirmiş ve akdi feshetmemistir. Bu durumda bayi ile davacı arasındaki ticari münasebetten davacının yarar sağladığı ortadadır. Bu üc yıllık suskunluk davacının zımnen protokolün bu maddesinin uygulanmasından vazgeçtiği anlamını taşımaktadır. (B.K. 158/2)”
Davalı ve davacı yanın ihtilafsız dönemdeki ticari teamüllerinde cezai sart hayata geçirilmemiş ve davacı ihtilaflı dönemde de hesap dönemi sonunu takiben bir ay içinde yapılmayan cezai sart ödemesini yine suskun kalmış ve daha sonra ihtarname ile talep etmiştir. Bu durumda davacının davalıdan kendi oluşturduğu uygulama ve teamüllere göre artık eksik alım nedeni ile cezai sart talep edemeyeceğinin kabulü gerekmiş ve her iki davanın da reddine karar vermek gerekmiştir.”
Söz konusu hüküm ile ilgili olarak, temyiz ve karar düzeltme talepleri ayrı ayrı reddedilmiş ve karar Yargıtay tarafından onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Yalnız dava konusu tonaj taahhütnamesinin 4. maddesi ile zımni feragat yolu kapatılmış olup ayrıca davacının ilgili alım dönemi akabinde davacının davalıya keşide ettiği …. Noterliğinin 22.10.2012 tarih ve 21278 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile cezai şart bedelini talep ettiği görülmektedir.
Bu hal ve şartlar altında, elbetteki son takdir Sayın Mahkemeye ait olmakla birlikte taraflar arasındaki bayilik faaliyeti nedeniyle yapılan alımlar ve ilgili dönemdeki eksik alıma ilişkin cezai şart tutarı raporumuzun finansal tespitler, hesaplama ve değerlendirme bölümünde gösterilmiştir.
Ariyet ve demirbaşların bedellerinin ödenmesi talebi; taraflar arasında akdedilen 01.06.2011 tarihli protokolün feshin sonuçları başlıklı “7.a.2” maddesi uyarınca, davalıya ariyeten verilen malzeme ve teçhizatı aynen iade etmeyi iade edemiyorsa … tarafından tarafından tespit edilen rayiç değerlerini, sabit yatırımları da ödeme tarihinde belirlenecek bedellerini ödemeyi kabul ettiği anlaşılmıştır.
Bu hal ve şartlar altında, öncelikli olarak ariyeten verilen malzemelerin davacı tarafından davalıya teslim edildiği ve yapılan sabit yatırımların da davacı tarafından yapılıp yapılmadığının ispatlanması gerektiği düşünülmektedir.
Akabinde ise davacının verdiğini ispat ettiği malzeme ve teçhizat ile yaptığını ispat ettiği yatırımların hakkaniyet doğrultusunda vergi nedeniyle bugüne kadar ilgili malzeme ve yatırımlar için düşülen amortisman değerleri de nazara alınarak ticari defter değerleri üzerinden bedellerinin bulunması ve bulunacak bu bedeller üzerinden davalı tarafından davacıya ödemenin yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacı şirketçe ibraz edilen tîcari defterlerde 2012 yılı envanter defterinin noterlik kapanış-görüldü onayına rastlanılmamış olup, anılan defterin TTK hükümlerine uygun bulunmadığı anlaşılmakla, davacı şirket ticari defterlerinin delil kabiliyeti Sayın Mahkemenin takdirindedir.
Mahrum kalınan kâr talebine yönelik fînansal inceleme; raporumuzun bir önceki bölümünde yer verilen feshin haklı olup olmadığı son takdiri Sayın Mahkeme’ye ait olmakla birlikte, davalı şirketin sözleşmeyi haksız olarak feshettiğinin kabulü halinde, davacı tarafından mahrum kalınan kar talep edilebileceği ve talep edilebilecek makul sürenin de 6 ay olabileceği yönündeki değerlendirmenin Sayın Mahkemece benimsenmesi halinde, davacı şirketin mahrum kalınan kâr tutarı aşağıda açıklandığı gibi hesaplanabilecektir.
Davacı şirketin mahrum kalınan kâr tutarının hesaplanmasında sözleşme feshinden önceki bir yıla ilişkin davalı şirket faaliyet verileri esas alınmıştır. Bu çerçevede öncelikle fesih öncesindeki son yılda davacı şirketçe davalıya satışı yapılan ürünler bazında kâr tutarının toplam 79.434,38 TL olduğu görülmektedir. Buna göre, sözleşme feshinden önceki yıl ortalamalarına göre aylık mahrum kalınan muhtemel kâr tutarı (79.434,38 /12 ay=) 6.619,53 TL olarak hesaplanmaktadır. Sayın Mahkemece mahrum kalınan kâr hesabında esas alınacak makul sürenin 6 ay olduğunun benimsenmesi halinde bu süreye isabet eden tutar ise (6.619,53 TL x 6 ay=) 39.717,19 TL olacaktır. Yukarıda hesaplanan mahrum kalınan kâr tutarının, davalı şirketin temerrüde düştüğü 12.06.2013 tarihinden itibaren ve davacı şirketçe talep edildiği gibi, tahsil edileceği tarihe kadar işleyecek yasal faiziyle birlikte talep edilebileceği de Sayın Mahkemenin takdirindedir.
Cezai şart talebine yönelik finansal inceleme; raporumuzun bir önceki bölümünde yer verilen “taraftar arasında akdedilen 01.06.2011 tarihli protokolün 8.a ve a.3 maddesi uyarınca 100.000 USD tutarında cezai şart talebinde bulunabileceği ” yönündeki değerlendirmenin Sayın Mahkemece benimsenmesi halinde, davacı şirketin talebiyle bağlı olarak talep edebileceği cezai şart miktarı 50.000,00 USD tutarındadır.
Buna göre 50.000,00 USD tutarındaki cezai şartın, davalı şirketin temerrüde düştüğü 12.06.2013 tarihinden itibaren ve davacı şirketçe talep edildiği gibi, tahsil edileceği tarihe kadar işleyecek yasal faiziyle birlikte talep edilebileceği de Sayın Mahkemenin takdirindedir.
Hibe alacağı talebine yönelik finansal inceleme; bu kapsamda talep edilen hibe tutarının, sözleşmenin işlemeden kalan süresine isabet eden miktarının davacı tarafça tahsilinin tafep edilebileceği Sayın Mahkemece benimsendiği taktirde hesapladığımız hibe alacağı da aşağıda gösterildiği gibi KDV hariç 83.258,00 TL’dir. 83.258,00 TL tutarındaki alacağın, protokolün 4/d hükmü uyarınca davalı şirketin temerrüde düştüğü 12.06.2013 tarihinden itibaren yıllık %20 fazlası ile birlikte talep edilebileceği de Sayın Mahkemenin takdirindedir.
Tonaj taahhüdü nedeniyle cezai şart talebine yönelik finansal inceleme; raporumuzun bîr önceki bölümünde yer verilen hal ve şartlar altında, son takdir Sayın Mahkemeye ait olmakla birlikte taraflar arasındaki bayilik faaliyeti nedeniyle yapılan alımlar ve ilgili dönemdeki eksik alıma ilişkin cezai şart tutarı 96.365,30 TL olarak hesaplanmıştır. Eksîk alımdan kaynaklanan cezai şart tutarı 96.365,30 USD olarak hesaplanmasına karşın, davacı şirket talebinin 90.900 USD ile tutarlı bulunduğu anlaşılmakla, davacı tarafın bu tutardaki alacağını da 12.06.2013 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte talep edilebileceği sayın mahkemenin takdirindedir.
Ariyet ve demirbaş bedellerinin ödenmesi talebine yönelik finansal inceleme; bu alacak talebiyle ilgili olarak raporumuzun bir önceki bölümünde yer verilen açıklamalar Sayın Mahkemenin takdirinde olmak üzere yaptığımız tespit ve değerlendirmelere de aşağıda maddeler halinde yer verilmiştir. Davacı tarafça teslim edildiği anlaşılan toplam 134.025,39 USD tutarındaki ariyet konusu tesis, araç ve gereçten, davalı tarafça iade edilmediği ve bedellerinin ödenmediği öne sürülenler ile ilgili davacı şirkete ait ”Ariyet Sözleşmesi Teslim Olunan Tesis, Araç ve Gereçler Listesi” listelenen ariyet malzemelerinin davacı şirket kayıtlarına girişi, dayanak belgeleri ile ilgili veriler bilirkişi kurulumuza sunulmadığından, bu talep ile ilgili herhangi bir tespit olanağı bulunamamıştır.
Bu bağlamda öncelikle belirtilmesi gereken husus, davalı şirket vekilinin 10.04.2014 havale tarihli dilekçesi ekinde sunulu ticari defter tasdik belgeleri, Kurumlar Vergisi Beyannameleri ve C/H ekstreleri Sayın Mahkemenin takdirinde olmak üzere, taraflar arasındaki ticari ilişki çerçevesinde, davalı şirket ticari defter kayıtları üzerinden tespit ve karşılaştırma değerlendirme olanağı bulunmadığı hususudur.
Dolayısıyla da salt davacı şirketin tazminat niteliğindeki alacak taleplerine yönelik olarak finansal tespit, hesaplama ve değerlendirmelerimize yukarıda yer verilmiştir. Öte yandan davacı şirket vekilinin 18.11.2013 h. tarihli dilekçesinde de kabul edildiği üzere, 200.000,00 TL tutarındaki teminat mektubunun nakde çevrildiği ve hesaplarında nakdi teminat olarak raporlandığı hususu tartışmasız görünmekte; dolayısıyla da dava konusu tazminat taleplerine yönelik sayın mahkemenin takdirlerine bağlı olarak taraflar arasındaki C/H durumu ve davalı şirketçe nakde çevrilmiş durumdaki teminat miktarının da dikkate alınması gerekeceği sayın mahkemenin takdirindedir.
Dosya muhteviyatı belgeler ile celp edilen belge ve bilgiler ışığında yapılan inceleme sonucunda;
Davalının sözleşmeyi feshinde açıklanan nedenlerle haklı olmadığına karar verilmesi halinde sözleşmenin haksız olarak feshi nedeniyle davacının mahrum kalınan kar talebinde bulunabileceği ve yeni bir bayilik faaliyeti için geçebilecek 6 aylık makul süreyle ilgili olarak, bulunan mahrum kalınan kar tazminatı miktarının 39.717,19 TL olduğu,
İlgili hükümler uyarınca Sayın Mahkeme tarafından davalı tarafın bayilik sözleşmesini haksız olarak feshettiğine karar vermesi durumunda, davacı tarafından 100.000 USD Cezai şart talebinde bulunulabileceği, fakat davacı talebinin 50.000,00 USD ile sınırlı bulunduğu;
Davacı tarafından davalıya ödenen Hibe alacağının kullanılmayan dönemine ilişkin olarak ödenmesi gerektiği tutarın KDV hariç 83.258,00 TL olduğu, yıllık %20 fazlasıyla ödenmesi konundaki cezai şart talebinin takdirinin Sayın mahkemeye ait olduğu;
Tonaj taahhüt nedeniyle talep edilen cezai şart tutarları hakkında yapılan açıklamalar doğrultusunda son takdirin Sayın Mahkemeye ait olduğu; ödenmesine karar verilmesi halinde hesaplanan cezai şart bedelinin 96.365,30 USD olduğu; fakat davacı şirket talebinin 90.900,00 USD ile sınırlı bulunduğu;
Ariyet verilen malzeme ve teçhizat ile birlikte yapıldığı açıklanan sabit yatırımların bedeline ilişkin aktife giriş ve amortisman kayıtları ile dayanak belgelerin bilirkişi kurulumuza ibraz edilememesi nedeniyle finansal yönden herhangi bir tespite olanak bulunmadığı;
Dava konusu tazminat talepleri ile ilgili olarak yukarıda sunulan tespit ve değerlendirmelerimiz Sayın Mahkemenin takdirinde olmak üzere, taraflar arasındaki hesap durumu ile davacı şirketçe tahsil edildiği kabul edilen ve teminat niteliğinde raporlanan 200.000,00 TL tutarındaki teminat mektubu bedelinin ayrıca dikkate alınması gerekeceği” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuşlardır.
Mahkememizce; davalının ikametgahı nedeniyle, Manisa Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesine talimat yazılarak mali müşavir bilirkişi marifetiyle ticari defter ve belgelerinin incelenmesi ayrıca HMK 278/ son mad. gereğince verilecek yetki çerçevesinde resen seçilecek makine mühendisi bir bilirkişi marifetiyle de davalı istasyonunda bulunduğu iddia edilen sökülemeyen sabit yatırım menkul malların amortismandan ayrılmış değerlerinin ve taşınmaza değer katmakta ise bu değerin tespiti, ayrıca ticari defter ve belge inceleyecek olan mali bilirkişinin davalının ekonomik durumuna ilişkin mahkememize kanaat oluşturacak delilleri sunması kapsamında rapor ibrazı için istinabe yoluyla alınan 27/07/2015 tarihli rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
”Davacı şirket tarafından davalı şirkete ariyet sözleşmesi İle teslim edilmiş bulunan ancak sökülemedlkleri İçin davalı şirket tarafından davacı şirkete geriye teslim edilememiş olan tesisat araç ve gereçlerin raporumuzun 3. maddesindeki tabloda yer aldığı,
Bu tesisat ve araç gereçlerin 08/06/2011 tarihli ariyet sözleşmesinde belirtilen tutarları esas alınarak bu tarihten sözleşmenin fesih edildiğine İlişkin İhtarnamenin davalı şirkete teslim edildiği tarih olan 12/06/2013 tarihine kadar ayrılmış amortismanlarından sonra geriye kalan tutarlarının yine raporumuzun 4. maddesindeki tabloda belirtildiği üzere 54.962,63 USD tutarında olduğu,
Bu tesisat araç ve gereçlerin bir akaryakıt istasyonu için zorunlu ve gerekli yatırımlardan ibaret olduğu, dolayısı ile bu araç ve gereçlerin davalının bulunduğu akaryakıt istasyonuna yine yukarıdaki tabloda belirtilen 54.962,63 USD tutarında bir değer katabileceği, bunun dışında fazladan bir değer katmayacağı,
Yine davalı şirketin bu yerdeki akaryakıt faaliyetlerinin de yine raporumuzun 2* maddesinde yer alan tablodaki gibi olduğu, yine davalı şirketin ekonomik durumunun da bu maddede yer alan diğer tablodaki gibi olduğu,
Davalı şirket tarafından davacı şirkete verilen … Bankası … Şubesine ait 200.000,00 TL’Iık teminat mektubunun davacı şirket tarafından 05/06/2013 talihinde nakde çevrildiği” şeklinde beyan ve mütalaada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce; talimat raporu ve dosya üzerinde itirazların karşılanması ve alternatif olarak cezai şat isteminin kabulü halinde davalının ekonomik mahfiyetine sebebiyet verip vermeyeceği hususunun tartışılması, cezai şartta tenkise gidilmesinin gerekli olması halinde tenkis oranının belirlenmesi ayrıca teminat mektubunun tazmin edilmiş olması karşısında davacının talep edebileceği alacağın bu doğrultuda tayin ve tespiti için kök raporu hazırlayan bilirkişiler marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 16/05/2016 tarihli rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı ek raporlarında özetle;
“Feshin haklı olup olmadığı değerlendirmesi: sözleşme 15.5,2013 tarihinde gönderilmiş ihtarname ile feshedilmiştir. Ancak bunun öncesinde davalı 7.11.2012, 9,4 2013, 24.4.2013, 13.3.2013 tarihli bildirimlerde asgari alım taahhüt miktarlarına itirazım çok açık belirtmiş, bu tonajın tek taraflı ve istasyonun bulunduğu yerden bağımsız olarak belirlendiği, yol yapımı nedeniyle satışların mümkün olmadığı itirazlarını dile getirmiştir.
Genel olarak; bayilik közleşmesinin de örneğini teşkil ettiği sürekli borç ilişkilerinin normal seyrinde, olağan olmayan bir sebebin ortaya çıkması ile ilişkinin sona erdirilmesi hakkı “olağanüstü fesih” olarak adlandırılmaktadır ve belirli veya belirsiz süreli sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerin ileriye etkili olarak sona erdirilmesini sağlamaktadır. Zira, bazı durumlarda sözleşme süresi ister belirlenmiş, isterse belirlenmemiş olsun sözleşmeyi sona erdirme zorunluluğu ortaya çıkar. Sürekli borç ilişkilerinin genel sona erme sebebi olarak kabul edilen bu olağanüstü fesih/haklı nedenle fesih kurumunun varlığından söz edebilmek için sözleşme ilişkisini çekilmez hale getiren önemli bir sebebin varlığı gerekmektedir, gerek uygulama, gerek öğreti haklı sebep kavramını çekilmezlik açısından açıklamaktadır.
Borçlar Kanununda sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde haklı sebep kavramı kullanılmakta ise de (TBK, m. 331, 369, 435, 617) haklı olabîlecek olguların neler olduğu sayılmış değildir. Haklı sebep, fesih beyanında bulunan için ilişkiye devamı çekilmez hale getiren bir olgu olarak kabul edilmekte ve kriteri somutlaştırmak için dürüstlük kuralına başvurulmaktadır Bu durumda kanun, olağanüstü feshe yol açan tarafı koruma gereği duymadığından, olağanüstü feshin etkisinin “derhal” meydana geleceğini kabul etmiştir. İster tarafların şahsını ilgilendiren olgular olsun, isterse tarafların dışındaki etkenlerin değişmesi olsun bunlar bir taraf içîn ilişkiye devamı çekilmez hale getiriyorlarsa olağanüstü fesih hakkı doğururlar {Ö. Seliçi, Borçlar Kanununa Göre Sözleşmeden Doğan Sürekii Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, İstanbul, 1977,s. 192-193).
Hangi olguların haklı sebep teşkil edeceği uygulamaya bırakılmıştır (Seliçi, s. 192). Sebebin haklı olup olmadığı M.K. m. 4. çerçevesinde hakim tarafından takdir edilir. Haklı sebep olan olgu borç ilişkisine etkili olan ve ilişkinin devamını cekilmez hale getiren bir olay olmalıdır. Özellikle sözleşmenin kurulduğu sırada mevcut olan şartlardaki değişikliklerin ve bunun sonucunda güven ilişkisinin kaybının borç ilişkilerinin devamını çekilmez hale getirdiği kabul edilmelidir (Seliçi,s. 194).
Bayilik sözleşmesinde sözleşmenin olağanüstü feshini doğuracak sebepler öncelikle, taraflardan birinin davranışı dolayısı ile meydana gelebilir. Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin devamının çekilmez hale geldiği, taraflar arasındaki güvenin sarsıldığı ve bu nedenle de dürüstlük kuralı gereğince sözleşmeye devam etmenin, o taraftan beklenemediği durumlarda sözleşme haklı sebeple feshedilebilecektir. Sözleşmenin taraflarından birinin diğer tarafa ya da üçüncü kişilere karşı davranışları, taraflar arasındaki güven ilişkisini sarsmışsa veya taraflardan biri sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmezse sözleşmenin feshi için haklı nedenler söz konusu olacaktır. Bu bağlamda sürekli borç ilişkisi kuran sözleşme olarak sözleşmenin akdinden sonra önemli şartların değişmiş olması veya sözleşme kurulurken sahip olunan geleceğe ilişkin tasavvurların gerçekleşmemesi halinde işlem temelinin çöktüğü kabul edilerek haklı nedenle fesih imkânının uygulanması kabul edilmektedir. Bunun dışında güven ilişkisinin sağlıklı işleyecek biçimde ortadan kalkması ve ilişkinin devamının taraflardan birisi için çekilmez hale gelmesi de olağanüstü fesih hakkının kullanılmasını haklı kılan bir durum olarak görülmektedir (Şenol, 193 vd.; s, 197,),
Somut olayda, davalı, fesih sebebi olarak, davacının sözleşme ilişkisi boyunca ticari teamüllere, sözleşmeye, hukuka ve sektör uygulamalarına aykırı tutum içinde olduğunu ve bu durumun kendisi için katlanılmaz hale geldiğini belirtmekte ve özellikle asgari alım yükümlülüğünün gerçekçi belirlenmemesine dayanmaktadır. Sözleşmenin devamı sırasındaki tarafların uyuşmazlık noktaları ve ihtarnamelerle iletilen konunun asgari alım yükümlülüğüne ilişkin olduğu görülmektedir. Çünkü davacı davalıya gönderdiği ihtarnamelerle asgari alım yükümlülüğünün yerine gelemediğini ve bu nedenle doğan cezia şartların ödenmesini talep etmektedir.
Bayilik sözleşmesi ile hedeflenen; yapımcının veya üreticinin ürettiği malların veya hizmetlerin, oluşturulan sistemli bir pazarlama ağı ile alıcıya veya tüketiciye ulaştırılması ve bu suretle sürümün arttırılmasıdır (Şenol, s, 22). Bayilik sözleşmelerinde bayiin en önemli borcu, dağıtımını üstlendiği malların sürümünü artırmak ve geliştirmek için faaliyetlerde bulunma yükümlülüğüdür. Bu borç sürekli nitelik arz eden bir borç olarak bütün sözleşme süresince devam eden borçtur (Şenol, s. 77). Bayiin bu borcu, aynı zamanda taşıdığı önem niteliği ile sözleşmenin özelliklerinden birini de teşkil etmektedir. Bu yükümlülük, satacağı her malla kendi kazancı da artacağından bayiin menfaatine de uygundur. Zira, bayi gelirini, malı alış fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark ile sağlar. Dolayısıyla ne kadar çok mal satarsa o oranda gelir sağlayacaktır. Bayi hem kendi menfaati gereği hem de üreticinin menfaatlerine hizmet etmek üzere hareket ettiğinden bu yükümlülüğün bayinin üreticinin menfaatlerini koruma borcunun da bir sonucu olduğu da ileri sürülmüştür (Şenol, s, 82-83). Bayi, bu yükümlülüğünü yerine getirirken basiretli bir tacirin işlerinde göstermesi gereken özene göre hareket etmeli, piyasanın özelliklerini ve alıcıların beklentilerini iyice araştırmalıdır.
Bu tür sözleşmelerde ya başlangıçta ya da daha sonrada satış hedefleri konularak bayinin sürümü artırma borcuna uyması teşvik edilir (Şenol, s. 85 vd.). Satış hedeflerine ulaşma da aslında sürümü artırma borcunun bir yansımasıdır. Ancak satış hedeflerine ulaşılamamasının her zaman bir sözleşme ihlali oluşturacağı söylenemez. Eğer satış hedefleri gerçekçi saptanmamışsa, ya da satış hedeflerine ulaşılamaması haklı nedenle olmuşsa ya da üreticinin saptadığı satış hedeflerine ulaşmayı engelleyen haklı nedenler varsa hu hedeflere ulaşılamaması sözleşmeyi sona erdirmek için haklı sebep oluşturmaz (Şenol, s. 218 vd.).
Dava konusu olayda 21.3.2011 tarihli sözleşmeye binaen 1.6.2011 tarihli taahhütname ile saptanan hedeflerin gerçekçi olup olmadığı ispatlanmış değildir. Davalının hedeflerin yüksek olduğu, hakkaniyete aykın, mal miktarının realize edilmesi gereği, bulunulan bölgedeki bayi sayısının çokluğu ile ilgili davacıya defaatle bildirimi bulunmaktadır. Bu bildirimlerin davacının asgari alım yükümlülüğü yerine getirilmediği için cezai şart taleplerine cevaben olduğu görülmektedir,
Sözleşme 15 5,2013 tarihinde feshedilmiştir. Davalı 7.11.2012, 9.4 2013, 24.4.2013. 13.3.2013 tarihli ihtarlarında davacıya asgari alım taahhüt miktarlarına itirazını belirtmiş, bu tonajın tek taraflı ve istasyonun bulunduğu yerden bağımsız olarak belirlendiği, yol yapımı nedeniyle satışların mümkün olmadığı itirazlarını dile getirmiştir. Davalı yol yapım çalışmaları da gerekçe gösterilerek sözleşmede öngörülen miktarlara ulaşılamadığını, zaman zaman mal teslimi yapılamadığı için satış yapılamadığını ve davacı isterse sözleşmeye anlaşarak son verebileceklerini de belirtilmektedir.
Satış miktarının artması bayilik veren kadar bayinin de menfaatine uygundur. Ancak gerçekçi saptanmadığı durumda buna ilişkin taahhüdün yerine gelmesi mümkün olmayacağı gibi bu baskı altında kalan bayinin haklı nedenle fesih hakkı olduğunun kabulü Sayın Mahkemenin takdirindedir. Diğer yandan bayi fesih sözleşmesinde istasyonun bulunduğu yolda onarım yapılmasına rağmen davacının mal taahhüdünün aynı şekilde yerine getirmesini beklemesini de haklı fesih sebebi olarak belirtmiş bulunmaktadır
Feshin haksız olduğu varsayımında Sayın Mahkemenin aldığı talimat raporu çerçevesinde davacı talepleri aşağıdaki gibi değerlendirilmelidir: dosyada davalı şirket yönetim kurulu başkanı imzası ariyet alınan pompaların iadesine ilişkin bildirim vardır ancak bu yazıda tarih bulunmadığından ne zaman gönderildiği belli değildir, 15.07.2013 tarihli ihtarnamede davalı tarafından davacıya keşide edilmiş market buzdolabının almasına ilişkin bir bildirim vardır.
27.7.2015 tarihli bilirkişi raporunda davacı tarafından alınmayan tesisat belirtilmekle birlikte bunların bir çoğunun menkul olmadığı ve bütünleyici parça durumundaki eşyalar olduğu anlaşılmaktadır. Sökülmesi mümkün olmayan tesisat ancak sözleşmede iadeye tabi olup davalı için bir sebepsiz zenginleşme yarattığı ölçüde iadeye tabi olur. Çünkü aslı itibariyle bütünleyici parçaların mülkiyeti davalıya geçer ve ancak davalının taşınmazına yarattığı ekonomik zenginlik kadar iadeye tabi olur.
Menkul nitelikte olanlar ise bulundukları halleriyle iadeye tabı olacaktır. İade edilemeyenlerin de iade günündeki değeri tazmin edilecektir. Sözleşme ekinde iadesi mümkün olmayan lambri boyaması, pompa adası inşaatı gibi unsurların yapıldıkları tarih itibariyle amortisman düşülen değeri değil, fesih anı itibariyle davalının taşınmazına kattıkları değerin hesap edilmesi gerekir. Bu yönüyle bilirkişi raporundaki değerlendirmeler eksik görünmektedir.
Cezai şart ve mahrum kalınan kar konusunda feshin haksız olması halinde yapılan değerlendirmeler kök raporda bulunmaktadır. Asgari alım yükümlülüğüne uymama bakımından davalının Yargıtay kararları bağlamında ve her yıl yerine gelmemesine rağmen devam etmesinin cezai şart talep hakkını düşürdüğüne ilişkin itirazları varsa da; somut olayda davacının bu taahhüdün yerine gelmesine ilişkin ihtarları olduğu görüldüğünden, cezai şartın saklı tutulduğu sonucuna varılmakla bu savunmanın geçerli olmayacağı sonucuna varılmaktadır. Ancak her ne kadar BK. m. 182/1, taraflara cezai şartın miktarını tespit etme konusunda serbesti vermekte ise de; üçüncü fıkrada fahiş cezai şartın hakim tarafından tenkis cdileceği de hilkmc bağlanmaktadır. TTK. m. 24 tacir olan kimseye cezai şartın tenkisini talep etme hakkını vermemekte ise de, cezai şartın bir kimsenin ekonomik mahvına sebep olacak kadar yüksek olması TBK. m. 27 (BK. m. 19-20) çerçevesinde ahlâka aykırı sayılmakta ve BK. m. 27/2 uygulanarak cezai şartı içeren sözleşme hükmünün ya kısmen ya da tüm sözleşmenin geçersizliği sonucu doğmaktadır. BK. m. 27/2 çerçevesinde değiştirilebilir kısmi hükümsüzlük uygulaması ile aşırı yüksek olan cezai şartın tenkisinin mümkün olduğu kabul edilmektedir.
Yargıtay uygulamasında baktığımızda da kararların da bu yönde olduğunu tespit etmekteyiz. Yargıtay … Hukuk Dairesi E. 2002/14711, K. 2003/1355 sayılı kararında (Kazancı Bilişim-İçtihatlar) bu hususu aşağıdaki gibi hükme bağlamaktadır:
.. TTK. nun 24 maddesi hükmü gereğince tacir olan borçlu taraflarca kararkişltnlan ücret ve cezanın fahiş olduğu ileri sürülerek indirime tabi tutulması istenemez» Ancak sözü edilen 24. madde ile yalnız BK. ‘nun } 6 l/son fıkrası hükmünün uygulanmayacağı beyan edilmiştir. TTK. ‘nun 1. maddesi gereğince bu kanunun M.K. ‘nun ayrılmaz bir cüzü olduğu ve MK.’nun 5. maddesinde de, bu kanunun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağı kabul edildiğine göre, ahdin inikadına ilişkin BK ‘nun genel hükümleri cezai şarî hakkında da uygulanır.
BK ‘nun 20. Maddesinin (TBK. m. 27) ilk fıkrası gereğince, bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunur. Bu fıkranın 2. fıkrasında bu serbestinin sınırları gösterilmiş ve 20. maddede de. bir akdin mevzuu gayrimümkün veya gayri muhik yahut ahlâka ( adaba} mugayir olursa o akit banidir” hükmü getirilmiştir.
Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu ve cezai şartın miktarını belirlemede özgür iseler de, bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. BK.’nun 19, 20, lf>0/2 maddeleri bu özgürlüğün sınırını çizmiş olup TKK. ‘nun 24. maddesi ile tacir olan şahsa ve akidine tanınmış olan bu sözleşme serbestisi, bütün sözleşmeler için sınır çekmiş olan yasa hükümleri ile sınırlandırılmıştır.
Cezai şart borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise, adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Ortada ahlak ve adaba aykırılık söz konusu olduğuna göre TTK. ‘nun 24. madde hükmünün, bu genel müeyyidenin uygulanmasına engel sayılacağı düşünülemez”.
Finansal yönden değerlendirme; öncelikle davacı şirket vekilinin, defterlerin delil kabiliyeti ile ilgili olarak 2012 yılı Envanter defteri ile ilgili itirazının kabulü gerektiği, çünkü anılan yıldan itibaren Envanter defteri görüldü-kapanış tasdikinin zorunlu olmaktan çıkarıldığı; dolayısıyla da önceki raporumuzda sehven yer alan tespit bu kez düzeltilmekle, anılan defterin de TTK hükümlerine uygun bulunduğu değerlendirilmiştir.
Ara karar gereği olarak dosyada mübrez tüm bilgi ve belgelerin incelenmesi ve yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle,
Satış bedellerine ulaşmanın bayi için sürümü artırma borcunun bir yansıması olduğu, ancak satış hedeflerine ulaşılamamasmın her zaman bir sözleşme ihlali oluşturacağının söylenemeyeceği, eğer satış hedefleri gerçekçi saptarımamışsa, ya da satış hedeflerine ulaşılamaması haklı nedenle olmuşsa ya da üreticinin saptadığı satış hedeflerine ulaşmayı engelleyen haklı nedenler varsa bu hedeflere ulaşılamamasının sözleşmeyi sona erdirmek için haklı sebep oluşturmayacağı; davalı bayinin davacının satış hedefine ulaşılamaması nedeniyle cezai şart uygulamaları karşısında satış hedeflerinin gerçekçi saptanmadığı ve ilişkinin çekilmez olduğunu fesih sebebi yaptığı;
Sözleşmeyi 15.5.2013 tarihinde gönderilmiş ihtarname ile fesheden bayinin fesih öncesinde 7.11.2012, 9,4 2013, 24.4.2013, 13,3.2013 tarihli bildirimlerde asgari alım taahhüt miktarlarına itirazını çok açık belirttiği, bu tonajın tek taraflı ve istasyonun bulunduğu yerden bağımsız olarak belirlendiği, yol yapımı nedeniyle satışların mümkün olmadığı, yol yapım çalışmaları olduğu, bu nedenlerle sözleşmede öngörülen miktarlara ulaşılamadığını itirazlarını dile getirdiği;
Bu şartlar altında sayın Mahkemenin davalının haklı fesihte bulunduğunu kabul edip etmeme yönünde takdir hakkına sahip olduğu, eğer haklı feshin olduğu kabul edilirse davacı taleplerinin reddi gerekeceği;
Feshin haksız olduğu varsayımında davacı talepleri Sayın Mahkemenin aldığı talimat raporu çerçevesinde değerlendirildiğinde; ariyetin menkul mallar için olduğu, bütünleyici parça durumda olan unsurlarda iade zorunluluğu olmadığı, sökülmesi mümkün olmayan tesisatın ancak sözleşmede iadeye tabi olup davalı için bir sebepsiz zenginleşme yarattığı ölçüde yani davalının taşınmazına yarattığı ekonomik zenginlik kadar iadeye tabi olacağı; sözleşme ekinde iadesi mümkün olmayan lambri boyaması, pompa adası inşaatı gibi unsurların yapıldıkları tarih itibariyle amortisman düşülen değeri değil, fesih anı itibariyle davalının taşınmazına kattıkları değerin hesap edilmesi gerektiği; menkul nitelikte olanlar ise bulundukları halleriyle iadeye tabi olacağı,
Feshin haksız olması halinde cezai şart ve kâr yoksunluğu taleplerinin kök raporda hesaplandığı ancak cezai şartın tenkisine karar verme yetkisinin sayın mahkemede olacağı;
Teminat mektubunun davacı tarafından nakde çevrildiği, eğer davalının haksız olduğu kabul edilirse bu miktardan borçların mahsubunun gerekeceği” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuşlardır.
Mahkememizce; dava konusu istasyon bilgileri ve bulunduğu yol güzergahı km si ile birlikte müzekkereye şerh düşülerek … Karayolları Bölge Müdürlüğüne; anılı bölgede istasyonun bulunduğu yönde yol yapım bakım çalışmasının ilgili dönemler itibariyle yapılıp yapılmadığı yapılmış ise hangi tarihte başlayıp hangi tarihte bitirildiği hususlarında müzekkere yazılmış ve Karayolları … Bölge Müdürlüğü’nün cevabi yazısı dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememizce, celp edilen yazı cevabı da incelenmek suretiyle her iki taraf vekilinin itirazlarının karşılanması babında bilirkişilerden kök ve ek raporu hazırlayan bilirkişiler marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 2.ek rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler 14/12/2017 tarihli 2.ek raporlarında özetle;
”Davacı şirket vekilinin beyan ve itirazları çerçevesinde; öncelikle belirtilmesi gereken husus, davalı şirket satışlarının arttığı ve taahhüdün gerçekçi olup olmadığının tespiti ile davalının ekonomik durumu ve öz sermayesinin tespiti için davalı defterleri üzerinde 2014 ve 2015 yılına ilişkin inceleme yapılması yolundaki taleplerinin Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu,kök raporumuzda yer verilen tespit ve hesaplamaların ise, dava dosyasına sunulu belgeler ve talimat raporundaki tespitlerle sınırlı olarak yapıldığının tartışmasız olduğu hususudur.
Sözleşme 15.5.2013 tarihinde gönderilmiş ihtarname ile feshedilmiştir. Ancak bunun öncesinde davalı. 11.2012, 9.4.2013, 13.3.2013 tarihli bildirimlerde asgari alım taahhüt miktarlarına itirazını belirtmiş, bu tonajın tek taraflı ve istasyonun bulunduğu yerden bağımsız olarak belirlendiği, yol yapımı nedeniyle satışların mümkün olmadığı itirazlarını dile getirmiştir. Karayolları … Bölge Müdürlüğünden gelen yazıda “İlgili kesimdeki mevcut yol sathi kaplama olarak trafiğin hizmetinde iken 2011 yılı Haziran ayı içerisinde yolun üstyapısının bitümlü sıcak karışım olarak teşkil edilmesi için üstyapı iyileştirme çalışmalarına başlmmış olup, 2011 yılının Aralık ayı içerisinde çalışmaların tamamlandığı” belirtilmiştir. O halde asgari taahhüde uymama sadece altı aylık zaman dilimi için haklı olabilecektir. Kök raporda belirtildiği gibi gerçekçe belirlenmeme durumunda asgari alım taahhütlerine uyma yükümlülüğü bulunmamasına rağmen bu bölgede gerçekçi belirlendiği söylenebiliyorsa asgari alım taahhüdüne uymama haklı sebeple fesih sebebi olacaktır. Asgari alım taahhüdünün gerçekçi belirlenmediğine ilişkin ispatın gerçekleşip gerçekleşmediği veya bunun nasıl olacağı Sayın Mahkemenin takdirindedir. Ancak davalı bu yerde faaliyete devam ettiğinden sonraki dönemde (2014 ve devamı) gerçekleştirdiği satış tutarları asgari taahhüdün gerçekçi olup olmadığına gösterge olabilir. Ancak feshin haksız olduğu durumda dahi 2011 yılı için yol yapımının asgari alım taahhüdünü etkileyeceği tabiidir. Bu durumda bu yıl için cezai şart uygulaması yapılmamalıdır. Çünkü cezai şart kusurlu ifaya bağlanan bir sonuçtur. Bu yıl için kusursuz olarak ifa imkanı kalmadığı kabul edilmelidir.
Kök Raporumuzda yer verilen hesaplamada taraflar arasındaki bayilik faaliyeti nedeniyle yapılan alımlar ve ilgili dönemdeki eksik alıma ilişkin cezai şart tutarı aşağıdaki gibi 96.365,30 TL olarak hesaplanmıştır. Ancak 2011 yılının ilgili bölümünde asgari alımın haklı sebeple gerçekleşmediği kabul edilerek takip eden yıl için asgari alım taahhüdüne uyulmadığı kabul edilmelidir.
Takdiri sayın Mahkemeye ait olmak üzere, yol yapımını kapsayan dönem haricinde, yani 01.01.2012-08.06.2013için toplam cezai şart tutarı 76.835,61 USD olarak hesaplanmıştır. Bu durumda sayın Mahkeme davalının feshinin haklı sebeple gerçekleşmediği kanaatinde olursa davacının diğer taleplerinin kabulü gerekecektir.
Davalı şirket vekilince sunulu dilekçenin konusu satırında, her ne kadar “bilirkişi ek raporuna itiraz ve beyanlarımızın arzı ile davacı taraf beyanlarına ilişkin cevaplarımızın arzı” ifadesine yer verilmekle birlikte, dilekçe içeriğinde ek raporumuzda sayın mahkemenin takdirlerine sunulan tespit ve değerlendirmelerimize itiraz niteliğinde beyanlara rastlanmamıştır.
Bu çerçevede dilekçelerinde yer verilen beyanlar sayın Mahkemenin takdirindedir.
Ara karar gereği olarak dosyada mübrez tüm bilgi ve belgelerin incelenmesi ve yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle,
Davalının asgari alım miktarının gerçekçi belirlenmediğine ilişkin itirazının takdirinin Sayın Mahkemede olduğu, bu hususun ispatlanmadığı kabul edildiğin de,Karayoları … Bölge Müdürlüğünden gelen yazının değerlendirilmesi ile 2011 yılının ilgili dönemi için yol yapımının asgari alım taahhüdünü etkileyeceğinin tabii olduğu, bu durumda bu yıl için cezai şart uygulamasının yapılmaması gerektiği, çünkücezai şartın kusurlu ifaya bağlanan bir sonuç olduğu, bu yıl için kusursuz olarak ifa imkanının kalmadığı kabul edilerek,eksik alıma ilişkin cezai şart tutarının 76.835,61 USD olarak hesaplandığı ve diğer hususlarda önceki raporda varılan sonuçların geçerliliğini koruduğu” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuşlardır.
Mahkememizce; 2.ek raporda cezai şartla ilgili davalı tarafın ekonomik mahviyetine sebep olup olmayacağı ve tenkis hususu gerekli olup olmadığı hususları tartışılmadığından davalı kayıtlarının gerektiğinde yeniden incelenmesi suretiyle cezai şart yönünden ekonomik mahviyetin ve tenkis oranın tartışılması yine yatırım destek bedeli yönünden davacının güncelleme talebi açısından gerekli değerlendirmenin yapılması, itirazların değerlendirilmesi neticeten var ise tespit edilen davacı alacağından nakde tahvil edilen teminat mektup bedelinin de mahsubu suretiyle davacının talep edebileceği alacağın temerrüt haliyle birlikte tereddüte mahal vermeyecek ve hükme esas alınabilecek şekilde tespiti için kök,ek ve 2.ek raporu hazırlayan bilirkişiler marifetiyle inceleme icra edilerek konuya ilişkin 3.ek rapor teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler 28/08/2016 tarihli 3. ek raporlarında özetle;
”Taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğinin Sayın Mahkemece benimsenmesi halinde, davacı tarafça talep edilebilecek tutarların aşağıda aktarıldığı gibi tespit edildiği;
Mal alım taahhütnamesi nedeniyle cezai şart (davacı talebi ile bağlı olarak);90.900,00USD,
Protokolün 8/a hükmü uyarınca cezai şart (davacı talebi ile bağlı olarak);50.000,00USD,
Hibe alacağının sözleşmenin işlemeyen süresine isabet eden tutan (KDV hariç);83.258,00 TL,
Hibe alacağının %20 fazlası ile ilgili cezai şart (dava tarihi itibarıyla); tahsili tarihine kadar işleyecek miktar
Mahrum Kalınan Kâr; 39.717,19,TL
Sabit yatırım menkul mallar bedeli; teknik yönden tespite muhtaç
Hibe alacağının sözleşmenin işlemeyen süresine isabet eden tutarı ile ilgili olarak davacı şirketçe fatura düzenlendiği tarihten itibaren doğal olarak %18 oranında KDV tutarının da ilgili kanun hükümleri çerçevesinde talep edilebileceği;
Davacı tarafça 05.06.2013 tarihinde nakde çevrildiği tartışmasız görünen teminat mektubu bedeli olan 200.000,00 TL’nin yukarıda hesaplanan tutarlardan mahsubunun gerekeceği” şeklinde beyan ve mütalaada bulundukları görülmüştür.
Mahkememizce; önceki talimat raporunu hazırlayan teknik bilirkişilerden dava konusu istasyonda kalan ve iade edilmeyen demirbaşların mevcut haliyle istasyona değer katıp katmadığı ve katmakta ise bu değerin tespiti, ayrıca bu demirbaşların davalı tarafça kullanılmak suretiyle aynı sektörde ticarete devam edip etmediği hususlarının tespiti maksadıyla alınan 11/01/2019 tarihli ek talimat raporu teminle dosyamız arasına alınmıştır.
Bilirkişiler anılı raporlarında özetle;
“Söz konusu tesis, araç ve gereçlerin, 2019 tarihi itibari ile yeni olarak alınması veya yapılması istenildiğinde 522.800,00 TL sine mal edilebileceği.
Tesis,araç ve gereçlerin eskimiş, yıpranmış mevcut durumları ile rapor tarihindeki rayiç değerlerinin 237,700.00 TL’si olabileceği, 08.06.2011 tarihindeki ek ariyet sözleşmesinde belirtilen bedellerinin 63.367.45 USD olduğu.
İstasyonda kalan teslim edilmeyen lambri boyası, istasyon isim folyosunun istasyona değer katmadığı, dev kimlik panosu temeli, çift ayaklı ana fiyat panosu temeli, 20.000 lt tank (5 adet), Jeneratör, saha kaplama betonu 1800 m2, pompa adası inşaatı (3 adet), akaryakıt tesisatı (5 adet), kanopi 240 m2, kompresör, topraklama barasının istasyona değer kattığı değerin 2. maddede belirtilen rayiç değerlerin tutarındaki 237.700,00 TL’sı civarında olabileceği,
Halen istasyonda bulunan jeneratörün … marka 90 kwa olduğu, mevcut kompesörün de … marka olduğu, buna karşılık taraflar arasındaki sözleşmede belirtilen markaların farklı markalar oldukları.
Söz konusu akaryakıt istasyonunun … olarak isletmeye devam ettiği kanopi giydirilmelerinin davacı tarafından söküldüğü ve bu sebeple lambrilerin de söküleceği öngörülmüş olduğu için lambri boyamasının ve ayrıca isim folyosunun da isletme içerisinde kullanılmadığı kanaatine varıldığı” şeklinde beyan ve mütalaada bulunmuşlardır.
Dava; yanlar arasında akdetilen 21.03.2011 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 08.06.2011 tarihlî asgari mal alım taahhütnamesi uyarınca cezai şart alacağı, 01.06.2011 tarihlî protokolün 8/a hükmü gereğince cezai şart alacağı, 01.06.2011 tarihli protokolün 4/d hükmü gereğince hibe alacağı, 01.06.2011 tarihli protokol 7/b.2 hükmü uyarınca kar kaybı, 08.06.2011 tarihli bayilik sözleşmesinin 11.maddesi ve 01.06.2011 tarihli protokolün 4/b hükmü uyarınca davalıya ariyet olarak verilmiş olan ve halen bayi nezdinde bulunmakta olan … marka amblem ve kurumsal kimlik kapsamındaki tüm sökülemeyen sabit yatırım menkul malların bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Davalı yan; davanın reddini savunmuştur.
Yanlar arasında; 21.03.2011 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi ve 08.06.2011 tarihlî asgari mal alım taahhütnamesi ve 01.06.2011 tarihlî protokolün akdedildiği ve yürürlüğe girdiği, sözleşme ve bağlı protokollerin davalı tarafından … Noterliği’nin 15 Mayıs 2013 tarih ve 9565 yevmiye nolu ihtarnamesi ile bayilik ilişkisinin 30.05.2013 tarihi itibarîyle feshedildiği ve ticari ilişkinin sonlandırıldığı hususlarında yanlar arasında her hangibir ihtilaf yoktur.
Yanlar arasındaki ihtilaf; sözleşme ve bağlı protokollerin davalı tarafça haklı nedenle feshedilip edilmediği ve davacı yanın cezai şart, kar mahrumiyeti ve sair alacak taleplerinin yerinde olup olmadığı ve miktarına ilişkindir.
Davalı yan; cezai şart istenmesini, akaryakıt ürün alımında gecikme, ürün stokunun bitmesini, zarar etmesini ve sözleşmenin çekilmez hal almasını fesih sebebi olarak ileri sürmüştür.
Ayrıca davacı yan istasyonun bulunduğu yerde yapılan yol çalışması nedeniyle yolun tek şeride düştüğünü ve satışlarının etkilendiğini, satış taahhüdünü gerçekleştiremediği hususu da ileri sürdüğü savunmalar arasındadır.
Dava konusu istasyonun bulunduğu bölgede 2011 yılında 6 aylık yol çalışması yapılmış ise de ; sözleşmenin 2013 yılında feshedilmesi nazara alındığında bu husus haklı bir fesih nedeni oluşturmaz. Davacı ana dağıtıcıdan ürün alınamaması ya da geçikmeli alınmasına ilişkin fesih sebebi açısından davalı yan; 29.03.2013 tarihli tutanağı sunmuş ise de; anılı tutanak davalı şirket bünyesinde tutulmuş hem ürün alınmamasına yönelik olmayıp ürünün geç gelmesine ilişkin, hem tek seferlik ve süreklilik ve akaryakıt alımında daimi aksama meydana geldiğini ispata yetersiz, ayrıca tutanak içeriğine göre davacı geçikmenin …’tan kaynaklandığını belirtilmiş, tüm bu hususlar ve sözleşmenin tutanak tarihinden yaklaşık 2 ay sonra 15.05.2013 tarihinde feshedilmiş olması da nazara alındığında ileri sürülen bu fesih sebebi de mahkememizce fesih için haklı neden olarak görülmemiştir. Dolayısıyla sözleşme davalı tarafça haksız olarak feshedilmiştir.
Bu durumda; tartışılması gereken diğer husus davacının alacak kalemlerinin talep koşullarının oluşup oluşmadığı ve miktarına ilişkindir.
Davalı yanın yol çalışması ile ilgili savunması haklı fesih nedeni oluşturmasa da satışlarını etkilediği hususu Karayolları Bölge Müdürlüğü cevabi yazısı gereği 6 ay süre ile de olsa satışlarını etkilediğinin sabit olması, pörtföy kaybı, ayrıca müşterinin yeniden kazanılmasının ve satışların artırılmasının zaman alacak olması, kusursuz ifa imkansızlığı ve ayrıca 01.06.2011 tarihli protokolün 8. maddesi gereğince sözleşmeye aykırılık cezai şartına davalı yanın ekonomik mahvına sebep olmayacağından tenkise gidilmeksizin hükmedilecek olması da nazara alındığında; hak ve nesafet dengesi, somut olay adaletine uygun olmadığından 08.06.2011 tarihlî asgari mal alım taahhütnamesinden kaynaklı satış taahhüdüne aykırılık cezai şart istemi yerinde görülmemiştir.
Davacı tarafça sabit yatırım bedeli 63.367,45 USD talep edilmiş ise de; USD cinsi talepte bulunamayacağından; bu kalem yönünden de dava tarihindeki kur değeri olan 2.0351 kur değeri esas alınarak davacı talebi bu kur değerine göre 128.959,09 TL olarak belirlenmiştir.
Buna göre mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya kapsamından edinilen vicdani kanaat gereğince; davacının reddedilen asgari satış taahhüdüne ilişkin cezai şart alacağı dışındaki sair alacak kalemleri sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedilmesi nedeniyle rapordaki tespit edilen miktarlar ve talep nazara alınarak yerinde görülmüş ve bu kapsamda nakte tahsil edilen teminat mektup bedelinin mahsuplaşması da mahkememizce resen yapılarak; 50.000USD taraflar arasındaki 01/06/2011 tarihli protokolün 8.maddesinden kaynaklı sözleşmeye aykırılık tazminatı ve 68.782,15TL’nin (KDV dahil 98.244,44TL olarak hesaplanmış ise de); taleple bağlı kalınarak 96.000,00TL yatırım destek bedeli ve bu bedele temerrüt tarihinden, dava tarihine kadar protokolün 4-d maddesi gereğince işleyen yıllık %20 gecikme faizine isabet eden 4.105,87TL ile 39.717,19TL kar mahrumiyeti ve 128.959,09TL (her ne kadar 237.700,00TL ise de 63.367,00USD davacı talebi ile bağlı kalınarak bu miktarın dava tarihindeki kur karşılığı) istasyonda kalan sabit yatırım bedeli olmak üzere belirlenen toplam 268.782,15TL’den 200.000,00TL nakde tahvil edilen teminat mektubunun mahsubu sonrası) 17/06/2013 temerrüt tarihinden itibaren USD cinsi alacağı 3095 sayılı yasanın 4a maddesi gereğince işleyecek yasal faiz ve bakiye TL cinsi alacağın asıl alacak olan 64.676,18TL’sine (68.782,15TL-4.105,87TL gecikme faizi) tamamı sabit yatırım bedeli olarak benimsenerek temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü ile; 50.000USD taraflar arasındaki 01/06/2011 tarihli protokolün 8.maddesinden kaynaklı sözleşmeye aykırılık tazminatı ile 68.782,15TL’nin (KDV dahil 98.244,44TL olarak hesaplanmış ise de; taleple bağlı kalınarak 96.000,00TL yatırım destek bedeli ve bu bedele temerrüt tarihinden, dava tarihine kadar protokolün 4-d maddesi gereğince işleyen yıllık %20 gecikme faizine isabet eden 4.105,87TL ile 39.717,19TL kar mahrumiyeti ve 128.959,09TL (her ne kadar 237.700,00TL ise de 63.367,00USD davacı talebi ile bağlı kalınarak bu miktarın dava tarihindeki kur karşılığı) istasyonda kalan sabit yatırım bedeli olmak üzere belirlenen 268.782,15TL’den 200.000,00TL nakde tahvil edilen teminat mektubunun mahsubu sonrası) 17/06/2013 temerrüt tarihinden itibaren USD cinsi alacağı 3095 sayılı yasanın 4a maddesi gerğeince işleyecek yasal faiz ve bakiye TL cinsi alacağın asıl alacak olan 64.676,18TL’sine (68.782,15TL-4.105,87TL gecikme faizi) tamamı sabit yatırım bedeli olarak benimsenerek temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, Tonaj taahhüdüne ilişkin istem ile sair istemlerin fazlaya ilişkin kısmın REDDİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzereoy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.20/06/2019

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …