Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/265 E. 2018/154 K. 28.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/265 Esas
KARAR NO: 2018/154
DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 16/07/2014
KARAR TARİHİ: 28/02/2018
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …plakalı aracın 02/12/2007 tarihinde .. sıra nolu fatura ile 92.276,00TL bedelle davalı firmadan satın alındığını, satın alınma tarihinden itibaren el konulma tarihi olan 30/10/2012 tarihine kadar davacı firma tarafından kullanıldığını, İstanbul kaçakçılık bürü amirliğinin 2012/678 nolu fezlekesi üzerine sahte belge kullanmak suretiyle gümrük vergilerini tamamen ödemeksizin Türkiye’ye araç ithal etmek bu araçları bulundurmak satışa arz etmek ve satmak suçlarından soruşturma başlatıldığını, tahkikatı İstanbul CB’nın … nolu soruşturma evrakı ile soruşturma başlatıltığını, İstanbul emniyetince düzenlenen tutanakla davacının elinde bulunan dava konusu …plakalı 2008 model …Arazi Taşıtı davacının elinden zorla alındığını, el koyma kararına itiraz edildiğini ancak red olduğunu, davalı şirketten alınan aracı davacı şirketin yönetim kurulu başkanı Turgut İnal’ın eşinin kullandığını, araca el konulması sebebiyle eşi ve çocuklarının manevi bir zarara uğradığını, müvekkil şirketin de itibar kaybına uğradığını, bu nedenlerle 30/12/2012 tarihinden itibaren aylık 3.000,00TL + KDV olmak üzere birinci yıl (31/10/2012-2013) için 36.000,00TL+KDV, İkinci yıl(31/10/2013-2014) için 36.000,00TL + KDV olmak üzere toplam 72.000,00TL+ KDV maddi tazminat bedelini, müvekkil şirketin uğramış olduğu itibar kaybı için 10.000,00TL ve ailede meydana gelen derin acı ve elem nedeniyle 10.000,00TL toplam 20.000,00TL manevi tazminatın 30/11/2012 tarihli ihtarname tarihinden itibaren her aya ilişkin bedelin temerrüt faiziyle birlikte manevi tazminatın da dava konusu araca el konulma tarihi olan 30/10/2012 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını, alacağın karşılıksız kalmaması için davalı şirketin mal varlığına tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin Türkiye’de saygınlığı olan bir sektörde olduğundan davacının müvekkil malvarlığı üzerinde ihtiyati tedbir kararının uygulanması müvekkil aleyhine zarara sebebiyet vereceğini, itibar kaybına neden olacağını, KDV ödemekle yükümlü olan davacı şirket olup müvekkilin KDV’den doğan hiçbir yükümlülüğün de mevcut olmadığını, davacı şirket ile davalı şirket arasında …sıra nolu araç satış işlemi gerçekleştirildiğini, davacının satım tarihinden itibaren senelerce aracı kullanmış olmasının, soruşturma dosyasında kendisinin de şüpheli olması halleri göz önüne alındığında maddi ve manevi tazminat talebinde bulunması sebepsiz zenginleşme olarak nitelendirilerek taleplerinin reddinin gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddini, haksız ve hukuka aykırı maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacıya verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; ticari satış sözleşmesi kapsamında satıma konu malda ortaya çıkan hukuki ayıp nedeniyle aracın kullanılamamasından/ kiraya verilememesinden kaynaklı maddi zarar ile TBK 58 maddesine dayalı manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davanın işbu mahiyeti gereğince TTK 4/1 gereğince mahkememizin görevli olduğu saptanmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın .. sayılı soruşturma dosyası, İstanbul 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nin ..değişik iş sayılı dosyası, İstanbul 6. Sulh Ceza Mahkemesi’nin.. değişik iş sayılı dosyası, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin.. sayılı dosyası, İstanbul 11. Sulh Ceza Mahkemesi’nin …değişik iş sayılı dosyası uyap üzerinden celp edilmiştir.
Mahkememizce araç kiralama şirketlerine yazı yazılarak el konulan araç özellik ve sınıflarında benzer araç günlük/ aylık kira fiyatları noktasında araştırma yapılmıştır.
Mahkememizce ara karar ile görevlendirilen ekonomi ve finans uzmanı bilirkişi Aydın Çelik, sigorta uzmanı bilirkişi Nuray Dinçment ve otomotiv sektör uzmanı bilirkişi Cengiz Arslan marifetiyle hazırlanan 24/04/2017 tarihli bilirkişi raporu temin edilmiştir. Anılı heyet raporunda özetle; “…Davanın, davacıya satılan araçtaki hukuki ayıp nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin olduğu, dava konusu aracın davacı tarafından 02/12/2007 tarihinde 417652 sıra nolu fatura ile 92.276,00TL bedel karşılığında davalıdan satın alındığı 30/10/2012 tarihinde el konulduğu hususlarında bir ihtilaf bulunduğu, ayıplı satış durumunda alıcını haklarını düzenleyen TBK.m.2227 hükmüne göre; satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hallerde alıcı aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanıbileceği; Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,
Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme,
Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
İmkan varsa satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme,
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır,
Satıcı alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir,
Alıcının sözleşmeden dönme hakkının kullanması halinde durum bunu haklı göstermiyorsa hakim satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verilebilir,
Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir. Görüldüğü üzere söz konusu söz konusu hüküm ayıba karşı tekerffülde alıcı lehine seçili bazı haklar öngörmüştür. Alıcı, dilerse, satılanı redde hazır olduğunu beyanla satım sözleşmesinin feshini dilerse satılanı alıkoyup satış parasından indirim yapılmasını talep edebilir. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı da saklıdır.
Somut olayda her ne kadar davacı tarafından 31/10/2012 tarihinden itibaren aylık 3.000,00TL+KDV maddi tazminat talebinde bulunmuş ise de dava konusu araca el konularak müsadere edildiğinden davaya konu aracın her türlü takyidattan ari bir şekilde davacıya teslimi mümkün olmadığından davacı taraf dava konusu aracı özel işlerinde kullandığından TBK m.227 hükmünde yer alan “satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi isteme haklarından birini kullanabilir” hükmü de dikkate alınarak ; davacının talep edebileceği maddi tazminatın aracın el konulduğu tarihteki bedeli ile sınırlı olduğunun kabulü gerekir, aksi takdirde davacının aracı kullanması nedeniyle elde etmiş olduğu menfaatlerden dolayı sebepsiz zenginleşmiş olacağı açık olduğu,
Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir “davacı davalıya sattığı aracın kabininin yurda kaçak sokulduğundan ceza mahkemesi tarafından müsadere edilmesi dolayısıyla davalı tarafından satış bedelinin tahsili için yapılan icra takibi nedeniyel borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini istediği,
…Bir aracı bu ayıplı hali ile davalının satın almayacağı hal karinesinden anlaşılıyorsa bu halde akdi feshedebilir. Mahkemece uzman bilirkişi aracılığıyla araştırma yapılarak davalının bu ayıplı hali ile aracı almayacağı anlaşılırsa akitten döndüğünün kabulü ile satış bedelini davacıdan istemeye hakkı olduğu kabul edilmesi, ayrıca aynı maddenin son fıkrası gereği davalının aracın zaptedilmeyen kısımlarından elde ettiği menfaatlerle birlikte satıcıya iadesi gerektiği gözetilerek, aksi takdirde yani bu ayıbı ile satın alabileceği anlaşıldığı takdirde ise sadece bu yüzden uğradığı zararı istemeye haklı olduğu gözetilerek karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”
Dava konusu aracın davacı tarafından 02/12/2007 tarihinde …sıra nolu fatura ile 92.276,00TL bedel karşılığında davalıdan satın alındığı 30/10/2012 tarihinde el konulduğu anlaşıldığı, dava konusu… plakalı aracın .. marka, 2008 model … tipinde arazi taşıtı olduğu, araçların ikinci el satış fiyatları, marka, kilometresini, daha önce kaza geçirip geçirmediğini, hasar görmüş ise onarım şartlarını, kullanım şartlarını, ilave ekipmanları olup olmadığına bağlı olarak değiştiğini, söz konusu aracın bu tip özellikleri bilinmediğinden ortalama değerler baz alınarak yapılan piyasa araştırması sonucu dava konusu aracın el konulma tarihi olan 30/10/2012 tarihinde piyasa rayiç değerinin 60.000TL olduğu kanaatine varıldığı, basiretli davranmakla yükümlü olan davalı tarafın aracın hukuki ayıplı olduğunu bilmesi gerektiğinden kötü niyetli olduğunu kabulü gerektiği, davalının kötü niyetli olması kötü niyetli sebepsiz zenginleşen hakkındaki hükümleri uygulanması gerekmesi (TBK m.79/2) sebepsiz zenginleşilen kusursuz bir miktar paradan olması sonucu Yargıtay’ ın kökleşmiş içtihatlarında faizi paranın doğal bir semeresi olarak kabul edilmesi ve araca el konulmasına sebebiyet verdiğinin de bir haksız fiil taşıması hususları dikkate alındığında; alacağa araca el konulduğu 30/10/2012 tarihinden itibaren yasal temerrüt faizinin uygulanması gerektiği, gerçekten de bu husus HGK’nın e.2006/3-329, K 2006/374 sayı ve 14/06/2006 tarihli kararında şu şekilde ifade edilmiştir. : “Sebepsiz zenginleşmenin bir miktar paradan ibaret olduğu hallerde faiz elde edilebilecek tek medeni semere olmasa bile davada olduğu gibi zenginleşenin bu parayı ne şekilde değerlendirdiği yönünde herhangi bir açıklığın bulunmadığı hallerde ekonomik katkının belirlenmesinde hukuksal bir ölçü olarak faiz kavramı esas alınması gerektiği,
Ayrıca konusu para olan kazanımlarda sebepsiz zenginleşenin daha yüksek veya daha düşük oranda faiz elde ettiği ortaya konulamamış ise , zenginleşmenin gerçekleştiği tarih ile iadenin gerçekleştiği tarih arasında yasal faiz oranındaki faizin iade yükümüne dahil olduğu kabul edilmelidir, kaldı ki davalının gerçekte bu paradan faiz geliri elde etmiş olup olmaması da sonuca etkili görülmemelidir, davalının mal varlığına giren parayı faiz dışı yollarla da olsa kullandığı ve ondan yarar sağladığı hayatın olağan akışının bir sonucudur ve kullanma sonuç itibari ile paradan medeni semere elde etme anlamını taşıdığından davalının elde etmiş sayılacağı bu medeni semereleri geri verme borcu bulunmaktadır. “
Yargıtay 11.HD’nin e.2001/4464, K. 2001/7553 sayı ve 08/10/2001 tarihli kararında da bu husus şu şekilde dile getirildiği, “Dava yanlışla yapılan ödeme ile davalının haksız iktisap ettii ileri sürülen alacağın BK’nın 61 vd. Maddeleri uyarınca istirdatına ilişkin olduğu,”
Taraflar arasındaki çekişme dava konusu alacağa istenilen faizin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplandığı,
Dairemizin yerleşik uygulamasına göre bu tür davalarda haksız iktisapta bulunan tarafın temerrüte düşürülmesine gerek olmaksızın haksız iktisap tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesi gerektiği, gerçekleşen sebepsiz zenginleşme hallerinde zenginleşme anından iade anına kadar açık kredi ilişkisi nedeniyle davalılardan bu para için faiz istenebileceği, bu faizin BK’nın 63. Maddesinde öngörülen zenginleşmede iade kapsamı içinde olduğunun kabulü gerektiği, doktrinde genellikle benimsendiği,
Davacı tarafın bir diğer talebinin de manevi tazminata ilişkin olduğu, manevi tazminata ilişkin TBK m.56 hükmüne göre “Hakim bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda olayın özellikleri göz önünde tutarak zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.”
Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir, yine TBK m.58 hükmüne göre “kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir”, davacının talep edebileceği maddi tazminatın aracın el konulduğu tarihteki bedeliyle sınırlı olduğu, dava konusu aracın el konulma tarihi olan 30/10/2012 tarihinde piyasa rayiç değerinin 60.000TL olduğu, alacağa araca el konulduğu 30/10/2012 tarihinden itibaren yasal temerrüt faizinin uygulanmasının gerektiği, manevi tazminat talep etme şartlarının mevcut olmadığı…” yönünde mütalaada bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Davalı satıcı tarafından her ne kadar davanın zamanaşımına uğradığı savunması ile ileri sürülmüş ise de 6098 sayılı T.B.K’nın 146.maddesi uyarınca “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmü gereğince zamanaşımı süresinin somut olayda 10 yıl olduğu, diğer yandan, anılan yasanın “zamanaşımının başlangıcı” başlıklı 149. Maddesinde “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar.” hükmü de gözetildiğinde, satış sözleşmesine konu araca savcılık dosyası kapsamında ve sulh ceza mahkemesi kararı ile 30/10/2012 tarihinde el konulduğu, bu hali ile zamanaşımı süresinin bu tarihte başlayacağı gözetildiğinde, dava tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmıştır.
Satım sözleşmesinde satıcının zapta karşı sorumluluğunu düzenleyen TBK’nın 214. maddesi; “ Satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı sorumlu olur.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Madde lafzından da açıkça anlaşılacağı gibi mevcut ayıp ister subjektif bir haktan, isterse objektif bir hukuk kuralından doğmuş olsun satıcı, devrini taahhüt edip gerçekleştirdiği hakkın kendi malvarlığında mevcut olduğu yönünü de taahhüt etmektedir. Satıcı bu kapsamda devredilen hak, herhangi bir nedenle devri taahhüt edilen hakka uygunluk göstermiyorsa bundan dolayı alıcıya karşı sorumludur. Bu sorumluluğun kapsamı ise alıcının zapt nedeniyle uğradığı gerçek zarar kadardır. TBK’nın 217 maddesinde ise; “Satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir” hükmü getirilmiş sonrasında aynı madde de ” Satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini, satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan doğruya uğradığı diğer zararları isteyebilir. şeklinde düzenlenmiştir. Ayıptan kaynaklanan sorumluluk başlıklı 219. maddesinde de; “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.”hükmü getirilmiştir. Dolayısıyla alıcının, satılanın tamamen zaptı halinde satıcıya karşı ileri sürebileceği bu istemlerin kabul edilebilmesi için, satıcının kusurlu olup olmaması, sonuca etkili değildir. Zira satıcının bu konudaki sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bununla beraber satıcı, menfi zarar dışında, hiçbir kusurun kendisine yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alıcının, satılanın zaptı yüzünden uğradığı diğer her türlü zararlarını da ödemekle yükümlüdür.
Yargılama konu somut olayda davacı alıcı şirket ile davalı satıcı şirket arasındaki 2007 tarihli ticari satım sözleşmesine konu 2008 model …marka lüks arazi sınıf … tipinde …plakalı araca 30/10/2012 tarihinde savcılık ve ceza mahkemesi kanalı ile el konulduğu hususu sabittir. Dolayısıyla araç satın alan davacı şirket açısından, araçtan elde edeceği fayda dava konusu araca resmi makamlarca kamu gücüne dayanılarak el konulması tarihinde fiilen ortadan kalkmıştır. Bu hali ile ortaya çıkan sonuçtan satıcının ayıba karşı tekeffülüne ilişkin hükümlere göre sorumluluğu gündeme gelmektedir. Hal böyle olunca aracı satan davalı şirket ve yetkilileri hakkında açılan kamu davasında verilecek kararın satıcının ayıba karşı tekeffülüne dayalı huzurdaki davaya bir etkisi bulunmayacaktır. Bu nedenlerle bahsedilen ceza dava dosyasının bekletici mesele yapılması yönündeki talebe cevaz verilemeyeceği kanaatine varılmakla aksi yöndeki ara karardan rücu edilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Huzurdaki davada, satıma konu araca el konulma tarihinden itibaren 31/10/2012-2013 ve 31/10/2013- 16/07/2014 tarihine kadar aracın kullanılamamasından/ kiraya verilememesinden kaynaklı maddi zarar ile kişilik hakkı zedelenmesine dayalı manevi zararın tahsilinin talep edildiği görülmüştür. Bu kapsamda anılı kanuni düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında davalının aracın kaçak araç vasfında olmasından ve araca el konulmasından dolayı menfi zararlar yönünden kusursuz olarak hukuki sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde ise el konulan aracın davacı şirketin yönetim kurulu başkanının eşi tarafından kullanıldığı, aracın ikiz çocuklarına göre ayarlandığından bahsedilmekle aracın hususi kullanım tarzını haiz olduğu görülmektedir. Bu noktada aracın kiraya verilememesinden kaynaklı zarar kaleminin dayanaktan yoksun olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerle somut olay adaleti ve anılı kanuni düzenlemeler ışığında davacının talep edebileceği maddi tazminatın aracın el konulduğu tarihteki bedeli ile sınırlı olarak kabulününün gerektiği kanaatine varılmıştır. Anılı bilirkişi raporunda sektörel tespitler dayanağında el konulma tarihi itibari ile araç piyasa rayiç değeri olarak hesaplanan 60.000TL’nin davalı tarafça davacıya ödenmesinin gerektiği, bu miktara el konulma tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği sonucu hasıl olmakla birlikte HMK 26.maddesi taleple bağlılık kuralı gereğince ihtarname tarihi olan 30/11/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faizi ile birlikte davacıya ödenmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır.
Son olarak davacı şirketin manevi tazminat talebi yönünden ayrıca değerlendirme yapılmıştır. Manevi zararın, kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade ettiği, TBK 58. maddesine göre, şahsiyet hakkının hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebileceğinin hüküm altına alındığı görülmüştür. Kişilik haklarına saldırı halinde manevi tazminat istenebilmesi için TBK 58. maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartlar ise madde metninde belirtildiği üzere şahsiyet haklarına saldırının olması, saldırının haksız olması, manevi zarara uğranılması, karşı yanın kusurlu olması ve illiyet bağının bulunmasıdır. Huzurdaki davada ise dava dilekçesinde el konulan aracın davacı şirketin yönetim kurulu başkanının eşi tarafından kullanıldığı, araç arka koltuklarının ikiz çocuklarına göre ayarlandığı, eş ve çocukların bu araçla gezdikleri, araca sevgi ile bağlandıkları, araca el konulması nedeni ile eş ve çocuklarda manevi zararın meydana geldiğinden bahsedilmekle manevi zararın gündeme gelse dahi aracın hususi kullanım tarzına bağlı olarak dava dışı eş ve çocuklar yönünden hasıl olabileceği, ancak davada taraf olanın şirket olması hasebiyle dava dışı şahıslar nezdinde oluşan zararların dava kapsamı dışında kaldığı, davacı şirket yönünden itibar kaybı sebebine dayanılmış ise de davacı şirketin şahsi haklarının zarara uğradığına ilişkin dosyada herhangi bir delil bulunmadığından manevi tazminat talebinin bu gerekçelerle reddi gerektiği sonucuna varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
A-60.000 TL maddi tazminatın, 30/11/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine,
B-Davacı yanın manevi tazminat talebinin reddine,
2-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 4.098,6 TL ilam harcından peşin alınan 1.571,15 TL ‘ nin mahsubu ile bakiye 2.527,45 TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 1.571,15 TL peşin harç, başvuru harcı 25,20TL olmak üzere toplam 1.545,95 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 6.950,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6- Davacı tarafça yapılan 3.000 TL bilirkişi ücreti, 214 TL posta masrafı toplam 3.214TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 2.096,08 TL ‘sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Bakiye gider avansının hükmün kesinleşmesi halinde ödeyen tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/02/2018

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza