Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1246 E. 2019/830 K. 02.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/1246 Esas
KARAR NO : 2019/830

DAVA : Alacak (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/10/2014
KARAR TARİHİ : 02/10/2019
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirket ile davalı arasınad 04.07.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere “Distribütörlük Sözleşmesi” imzalandığını, sözleşme konusu davalı şirketin sahibi olduğu …isimli ürünün Türkiye’deki tek satıcısının 5 boyunca müvekkilinin olacağını, sözleşme imzalandıktan sonra müvekkilinn sözleşme gereğini yerine getirmek için Eylül 2013 yılında ürünün tanıtımı için İstanbul’da bir toplantı yaparak 10 kişilik saha kadrosu oluşturduğunu, müvekkil şirketin satışını yaptığı 10 ürün bulunmakta iken davalı ile yaptığı sözleşmedeki ürün dahil başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde tanıtım ekibi oluşturduğunu, müvekkil ile davalı şirket arasında yapılan sözleşme gereği 5 yıllık satış planlaması tahmini yapıldığını, sözleşmenin 3.3 maddesi, yıllık satılacak uktu adedini 3 aylık ödnemler halinde sipariş ayının ilk 10 günü içinde şirkete elektronik ortamda gönderildiğini, şirket bildirimin alındığı 3 iş günü içinde ve aynı yönetmle teyit edeceğini, bildirim alınması halinde müvekilince herhangi bir itiraz olmaması halinde 3 aylık tahmini üreticiye kesin sipariş olarak geçileceğini, şirket distribütörce yazılı şekilde kabul edilecek bir gerekçe olmaksızı siparişleri geri çeviremeyeceğini, taraflar arasındaki mal siraşinin bu şekilde sözleşmede düzenlendiğini, müvekkil şirketin ilk yıl için belirlenen kota miktarı olan ürünü ilk beş ayda yaptığını, daha sonra haziran 2014 de tekrar sirapiş talebinde bulunduğunu ancak davalının firma sözleşmesi gereği göndermesi gereken malları göndermediğini, müvekkil ikinci siparişlerini 07.06.2014 tarihinde bildirmesine rağmen davalının olumsuz cevap verelerek siparişi göndermediğini, davalının siparişleri yerine getirmediği gibi sözleşmeyi feshettiğini noter aracılığıya müvekkiline gönderdiğini belirtmesine rağmen herhangi bir tebligatın kendilerine ulaşmadığını, davalının haksız bir şekilde sözleşmeyi feshederek ilaç tanıtım ve satışını dava dışı…LTD verdiğini, davalı ve dava dışı şirketin 1 yıl boyunca müvekkil şirketinin emek ve para ödeyerek yaptığı tanıtımdan faydalanarak ürünü sattığı, müvekkilinin ürünü tanıtmak ve satmak için 10 kişilik bir ekip oluşturduğunu ve özel araç tahsis ettiğin, ekipte bir kişinin aylık maliyetinin 4000-5000 TL arasında değiştiğini, müvekkilinin 5 yıllık bir sözleşmesi olmasından dolayı böyle bir yatırım yaptığını belirterek müvekkilinin uğradığı zararın tazmini için şimdilik 100.000,00 TL nin davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının asılsız olduğunu, sözleşmenin 4.2 maddesi uyarınca distribütöre satılan malların bedelinin distribütör tarafından mal tesliminden 10 gün içinde ve banka çeki ile ödenmesi gerektiğini, müvekkil şirketin 02.09.2013 tarihinde 1002 kutu mal teslim ettiğini, 10 gün içinde ödeme yapılması gerekirken 14 gün sonra banka çeki ile değil 6 adet firma çeki ile ödeme yapıldığını, davacının sözleşme hükümlüklerini yerine getirmeyerek ihlal ettiğini, müvekkil şirketin tekrar 100 kutu mal teslim ettiğini, davalının ödemeyi geciktilerek uzun vadeli ödeme yaptığını ve tekrardan sözleşmesi ihlal ettiğini, davacının sözleşme yükümlülüklerini yerine getirelemeyeceğinin anlaşıldığını, davacının sözleşmenin 6.7 maddesi gereğini yerine getiremediğini, davacının müvekkil şirketten düşük bedellerle satın aldığı malı 2-3-4-5 katı fahiş fiyatlara sattığını, davacının yeterli satış yapamarak sözleşme kurallarını ihlal ettiğini, sözleşme ile ikinci yıl uygulanacak fiyat birici yıla göre %9,6 üçüncü yıl uygulanacak ikinci yıla göre %8,8 yükseltilmesine rağmn dövizde %28 civarında devalüasyon olması nedeniyle müvekkil şirketin olağanüstü faaliyetleri yükseltmiş ve zarar noktasına geldiğini, müvekkil şirketin fiyat artışı yaptığını ancak davacının bu artışı reddettiğini, davacının sözleşmede gizlilik beyanı olmasına rağmen davacı şirketin ticari ilişki sözleşmesini ifşa ettiğini, davacı bir çok kez bildirimde bulunmayarak sözleşmeyi ihlal ettiğini, davacı şirket tarafından e posa yoluyla mesaj atılmış ve sipariş verildiğini siparişin bu şekilde kabul edilmemesine rağmen müvekkil şirketin iyi niyetle yaklaştığını, müvekkilin malın imalatı yapıldığında malı o anda teslim edemeyeceğimi sözleşmenin 3.3 maddesi gereğince bildirmiş ancak davacının herhangi bir cevap vermediğini, davacının ilk bir yıllık periyodda sözleşme gereğini yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşıldığını, sözleşmeye göre 04.07.2013-03.07.2014 tarihleri arasındaki ilk yıl içerisinde davacı şirketin 2500 kutu ürün alması gerektiğinin hükme bağladığını, davacının 10 kişilik çalışma ekibinin SGK kayıtları ile tespit edilmesi gerektiğini, davacının daha önceden de ilaç pazarlama işi yaptığını ve eski personellerin bu 10 kişilik hesaba katılmaması gerektiğini belirterek davacı tarafından açılan asılsız davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava; distribütörlük sözleşmesinin haksız feshinden kaynaklı yatırım harcama bedelleri ile kar mahrumiyetine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki sözleşme ile fesih ihtarnamesi suretinin ibraz edildiği görülmüştür.
Mahkememizce 11.09.2015 tarihinde alanında uzman bilirkişiler…, … ve …’ten rapor alınmış alınan raporda özetle; “…Sözleşmenin haksız olarak feshedildiği mahkemece kabul edilmesi halinde 16.07.2014 tarihli ihtarnamenin davalıya tebilğ edildiği tarihten 208.647,43 TL tutarındaki kardan mahrum kaldığı söylenebileceği, her ne kadar davacı yanın huzurdaki davada ihtarın tebliğinden itibaren ticari faiz istemiş ise de davacı yararına hüküm kurulduğu varsayımda; davacının davalıdan ihtiranmenin tebliğ tarihinden itibaren yaasl faiz isteminde de bulunabileceği, davacının isteminin benimsendiği takdirde yanlar arasında işin “ticari iş” olduğundan hareketle, tatbik edilecek faiz oranının “TCMB kısa vadeli avans kredi faizi”bazı almakla da şüphesiz muhtar olduğunu, mahrum kalınan kar alacağının hesaplanması bakımından muhasip bilirkişinin yapmış olduğu tespitlere atıf yapılmakla ve mali bilirkişi tarafından kar mahrumiyeti yönünden her ne kadar talep doğrultusunda azami miktar göstermek üzere sözleşme süresinin sonuna kadar hesaplama yapılmakla birlikte, yerleşik Yargıtay içtihatı uyarınca ilave bilgi ve belgelerin mahkemece temininin uygun görülmesi halinde bir bayilik süresinin hesaplaması yapılabileceği, hesaplamaların sözleşmenin bitiş süresine ve dosyadaki belge ve bilgilere göre yapıldığını..”mütalaa ettikleri görülmüştür.
Mahkememizce 05.01.2016 tarihinde alanında uzman bilirkişiler…, … ve ..’den rapor alınmış alınan raporda özetle; “…Dava dosyası, ticari defter ve belgelerin incelenmesi neticesinde, davalı şirket atarafından yapılan feshin haksız olduğu, sözleşmenin haksız olarak feshedildiği mahkemece kabul edilmesi halinde sözleşmenin kuruluş tarih iolan 04.07.2013 tarihinden sözleşmenin sona erdiği tarih olan 08.09.2014 tarihine kadar olan ortalama karın hesaplanması gerektiği, 17652,15 TL tutarında kardan mahrum kaldığının söylenebileceği görüşününe vasıl olduğunu…” mütalaa ettikleri görülmüştür.
Mahkememizce 01.03.2018 tarihinde …, … ve…’den ek rapor alınmış alınan raporda özetle; “..Dava dosyasına ibraz edilen bilgiler ile yeniden hesaplamalar ve değerlendirmeler sonucunda kar mahrumiyetinin 208647,43 TL hesaplandığı, denkleştirme tazminatının 8826,07 TL, personel ve diğer gider maliyeti ortalama 36986,98 TL hesaplanmış olup bu tutarın toplam 254.460,48 TL olduğu, mevcut tutarların davacı bakımından alacak olarak değerlendirilmesinin mahkemenin takdiride olduğu…”mütalaa ettikleri görülmüştür.
Mahkememizce 20.08.2019 tarihinde ..,… ve…’den 2. ek rapor alınmış alınan raporda özetle; “…Kar kaybının 60 gün içinde değerlendirilmesi halinde alacak tutarının 7.069,20-TL hesaplandığı, kar kaybının sözleşme sonu kadar değerlendirilmesi halinde alacak tutarının 181.326,94 TL olarak hesaplandığını..” mütalaa ettikleri görülmüştür.
Huzurdaki davada; taraflar arasında 04/07/2013 tarihli distribütörlük sözleşmesinin akdedildiği ve sözleşmenin davalı tarafça feshedildiği hususlarında ihtilafın bulunmadığı uyuşmazlığın ise sözleşmenin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı, sözleşmeye uygun olmayan haksız fesih halinde davacı yanın yatırım harcama bedelleri (20.000TL) ile kar mahrumiyetine (80.000TL) dayalı alacak istemlerinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. İlk olarak sözleşmenin distribütörlük veren davalı tarafça haklı nedenle ve akit şartlarına uygun şekilde feshedilip edilmediği meselesi tetkik edilmiştir. Bu kapsamda incelenen sözleşmenin 8. maddesinde taraflardan herhangi birinin sözleşme çerçevesindeki herhangi bir borcunu ihlal etmesi durumunda diğer tarafın yükümlülüklerini ihlal eden taraftan ihlalin düzeltilmesini talep eden yazılı bir bildirimde bulunması ön şartının kararlaştırıldığı tespit edilmiştir. Fesih ihtarnamesinde yazılı bildirimin e-posta marifeti ile yapılmış olduğu belirtilmekle davalı vekiline 07/07/2014 tarihli fesih ihtarnamesi içeriğinde ve 31/03/2015 tarihli davalı delil listesinin 8. bendinde yazılı ”Mart 2014” tarihli taraflar arasındaki e-posta yazışmalarını dosyaya ibraz etmek süre verilmiş ancak davalı tarafça yazışma kayıtlarının bulunamadığı yönünde yanıt verildiği görülmüştür. Dolayısıyla davalı tarafın sözleşmesel yükümlülük ihlalinin düzeltilmesini talep eden yazılı bir bildirimde bulunmadan doğrudan sözleşmeyi feshettiği anlaşılmakla, feshin akit şartlarına uygun olmadığı anlaşılmış, bu hali ile somut olayda haklı nedene dayalı bir fesihten bahsedilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu tespitten sonra davacı yanın sözleşmenin haksız feshine bağlı olarak talep ettiği alacak kalemlerinin incelenmesine geçilmiştir. Bu noktada yatırım harcama zararı ile kar mahrumiyetine dayalı olarak ayrı ayrı talepte bulunulduğu görülmekle müspet ve menfi zarar ayrımı üzerinde durulmuştur. Nitekim TBK’nın 125. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekmektedir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilmektedir. Müspet zarar; sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarar kalemi olmakla kâr mahrumiyetini de içine almaktadır. Doktrin ve Yargıtay uygulamalarında ise menfi zarar, geçerliliğine veya tamamlanacağına güvenilen bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi veya tamamlanmaması yüzünden bu ihtimalin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan, akit yapılmasaydı uğranılmayacak zarar olarak tanımlanmaktadır. Menfi zarara da, sözleşmenin yapılmasına ilişkin giderler, yatırım harcamaları, sözleşmenin yerine getirilmesi ve karşılıklı edimin kabul edilmesi için yapılan masraflar, sözleşmenin geçerliliğine inanılacak başka bir sözleşme fırsatının kaçırılması dolayısıyla ve başka bir sözleşmenin yerine getirilmemesi dolayısıyla uğranılan zararlar ve dava masraflarının gireceği kabul edilmektedir. ( Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 01.12.2016 gün 2016/4313 Esas, 2016/4946 Karar, 27.02.2009 gün 2008/1658 Esas, 2009/1058 Karar sayılı ilamları) Bu açıklamalar ışığında davacı tarafça her ne kadar yatırım harcamaları zararı kapsamında menfi zararlarının da talep edildiği görülmüş ise de yanlar arasındaki sözleşmenin fesih tarihine kadar uygulandığı, yatırımın tasfiye edilmediği gibi ayrıca davacı tarafça kar mahrumiyetine ilişkin müspet zarar talebinde de bulunulduğu, her iki zararın birlikte istenilebileceğine dair sözleşmede açık bir hüküm bulunmadığı, salt fesih nedeni ile yatırım zararı talebinde bulunulamayacağı anlaşılmakla; menfi zarar kalemi kapsamındaki anılı istem yerinde görülmemiştir. Bir diğer alacak kalemi olan müspet zarara dayalı kar mahrumiyeti talebinin ise TBK’nın 125. Maddesine dayalı olarak tazmininin istenebileceği tespit edilmiş ve istikrar kazanan içtihatlar gereğince (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 1990/1959 esas, 1992/96 karar, 2012/18326 esas, 2013/17026 karar , 2017/1390 esas, 2019/118 karar sayılı ilamları) kar mahrumiyetinin hesabında sözleşmenin feshinden sonra davacının yeni bir distribütörlük ilişkisi kurabilmesi için gerekli olan makul sürenin dikkate alınmasının gerektiği anlaşılmıştır. Bu nedenle sözleşmenin fesih tarihinden itibaren davacının yeni bir düstrütörlük ilişkisi kurabilmesi için somut olayda gerekli olan 2 aylık makul süre ile birlikte net gelir yöntemine göre yapılan hesaplama gereğince davacı yanın 7.069,20-TL kar mahrumiyetine dayalı alacak isteminin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Son olarak temerrütün dava tarihi itibari başladığı ve açıkça avans faizi talebinde bulunulmadığı görülmekle; tüm bu gerekçeler ışığında, davanın kısmen kabulü ile yatırım harcamalarına yönelik 20.000-TL talebin reddine, kar mahrumiyeti talebinin kısmen kabulü ile, 7.069,20-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
A-Yatırım harcamalarına yönelik 20.000-TL talebin REDDİNE,
B- Kar mahrumiyeti talebinin Kısmen Kabulü ile, 7.069,20-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin REDDİNE,
2-Karar tarihi itibarıyla kabul edilen miktar üzerinden hesaplanarak alınması gereken 482,89 TL nispi karar ve ilam harcının davacı tarafından yatırılan 1.707,75 TL harçtan mahsubu arta kalan 1.224,85 TL harcın davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan 3.450,00TL bilirkişi ücreti, 343,5 TL yargılama gideri, 25,20 TL başvurma harcı ve 1.707,75 TL peşin harç olmak üzere toplam 5.526,45 TL yargılama giderinden kabul ve red edilen miktarlar dikkate alınarak hesaplanan 390,67 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, arta kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince red edilen miktar üzerinden hesaplanan 10.184,46 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333. maddesi ile Yönetmeliğin 207. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/10/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır