Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/217 E. 2019/477 K. 30.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2011/217
KARAR NO : 2019/477
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 07/07/2010
KARAR TARİHİ : 30/05/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan …’ın müvekkillerine … Noterliğinin … sayılı ihtarnamesini keşide ederek 900.000USD tutarlı senedin ödenmesini istediğini ve ödeme için 3 gün süre tanıdığını, söz konusu ihtarnamenin müvekkillerince 02/07/2010 tarihinde tebellüğ edildiğini, ancak müvekkilinin söz konusu senetle alakalı olarak davalılara herhangi bir borcu olmadığını, söz konusu senedin müvekkillerinden … San ve Tic. A.Ş.’nin … Şubesinden alacağı kredinin teminatı olarak ilgili bankaca talep edilmesi üzerine müvekkilleri … ve … Mağazacılık tarafından tanzim edildiğini, daha sonra iş hayatının yoğunluğu, müvekkil şirketin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle birlikte hazırlanan senedin varlığının unutulduğunu, taraflar arasında bir ticari ilişki bulunmadığını beyan ederek; 29/06/2009 tanzim, 29/06/2010 vade tarihli, 900.000,00USD bedelli senetten ötürü müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tespitine, davalıların İcra İflas Kanunu’nun 72 maddesi gereğince %40’dan aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini, açılacak icra takiplerinin ihtiyati tedbiren durdurulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, yine senedin teminat senedi olduğuna ilişkin iddianın da gerçek dışı olduğunu, dava konusu senet incelendiğinde de açıkça görüleceği üzere tanzim tarihinin 29/06/2019 tarihi olduğunu, yani aradan bir yıldan uzun bir zaman geçtiğini ve bu sürede davacılar tarafından hiçbir girişimde bulunulmadığını, usul hukukunda yazılı delile karşı yazılı delilin esas olduğunu, davacıların bunun aksini ispat edecekleri bir durum olmadığını, müvekkilinin iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, ispat külfetinin davacılara ait olduğunu beyan ederek; haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacıların %40’dan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini savunmuştur.
TAHKİKAT, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Mahkememizce delillerin ibrazını müteakip celbi gereken deliller de celp edilerek dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememizce örnekleri celp edilen …. İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı icra dosyasının yapılan tetkikinde; takibin davalı/alacaklı … tarafından davacılar/borçlular aleyhine 29/06/2009 tanzim tarihli, 29/06/2010 vade tarihli, 900.000USD bedelli senede istinaden 900,000,00USD’si asıl alacak, 197,26USD’si işlemiş faiz, 2.700,00USD’si %0,30 komisyon olmak üzere toplam 902.897,26USD alacağın yasal faizi ile birlikte tahsili için yapılan kambiyo senetlerine özgü icra takibinden ibaret bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce 09.07.2010 tarihli dosya üzerinde celse arası oluşturulan karar ile davacı yanın ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile %40 teminat karşılığında taraflar arasında geçerli olmak kaydıyla dava konusu bonoya dayalı icra takibinin ihtiyati tedbiren durdudulmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esasına sanıklar … ve … hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi evrakta sahtecilik suçuna ilişkin olarak açılan kamu davası dosyamız neticesini doğrudan etkileyeceğinden neticesi bekletici mesele yapılmıştır.
Mahkememizce neticesi bekletici mesele yapılan … Ağır Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyasında yapılan yargılama neticesinde “sanıklanın resmi evrakta sahtecilik suçundan beraatlerine, sanıkların eyleminin bedelsiz senedi kullanma olduğundan bahisle Türk Ceza Kanunu 156. maddesi gereğince cezalandırılmasına” ilişkin kararın vaki temyizi üzerine Yüksek Yargıtay … Ceza dairesince 09.05.2016 gün … esas ve … karar sayılı ilamı ile “sanık …’in suça konu 900.000 USD bedelli senedi katılan …’ ya verdiği borç karşılığında aldığını ve katılana vermek üzere sanık …’dan aldığı 600.000 USD karşılığında ciro ederek sanık …’a verdiğine ilişkin savunmasının katılan … tarafından doğrulanmadığı, söz konusu paraya ilişkin olarak sanıklarca banka kaydının sunulamadığı ve bu miktar paranın evde muhafaza edilmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, sanıkların herhangi bir ticari ilişkiye dayandığı ispat edilemeyen suça konu senedi haksız şekilde ele geçirip icra takibine koydukları anlaşılmakla; sanıkların eyleminin Türk Ceza Kanunu’nun 158/1- Maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık ve Türk Ceza Kanunu’nun 204/1. maddesinde düzenlenen Resmi Belgede Sahtecilik suçlarını oluşturduğu gözetilmeden Resmi Belgede Sahtecilik suçundan Beraatlerine, Türk Ceza Kanunu’nun 156.maddesine göre mahkumiyetlerine karar verilmesi “dilekçesiyle bozularak dosya mahkemesine aktarılmıştır.
… Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden … esasına kaydedilen dava dosyasında yapılan yargılama neticesinde; bozmaya uyma karar verilerek sanıklar … ve … hakkında atılı suçlardan Beraatlerine karar verildiği ne anıl kararın Yargıtay … Ceza Dairesi’nce de onararak kesinleştiği görülmüştür.
Dava; zayi edilmesi nedeniyle mükerrer düzenlenmek zorunda kalınan bononun rızası hilafına ve kötü niyetli olarak davalıların eline geçtiğinden bahisle borçlu olmadığının tespiti isteminden ibarettir. Davalı taraf; bononun gerçek alacağı dayandığından bahisle davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki ihtilaf; davalıların elinde bulunan dava konusu bono nedeniyle davacı tarafın borçsuzluk iddiasının yerinde olup olmadığı, ispat yükünün davacı tarafta mı yoksa davalı tarafta mı olduğu hususlarına ilişkindir.
Bono ve ispat hukukuna ilişkin olarak genel açıklama yapılmasında fayda mülahaza edilmiştir.
Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 779(ETTK 691 ).
Bonoda şekil şartları TTK’nın 776.(ETTK 688) maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir.
Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.
Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m.6 m.).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Somut olaya gelince; dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.
Dava konusu bonoda davacılar … Mağazacılık ve … keşideci, davacı … Giyim lehtar olup, davalılar ciranta ve hamil durumundadır, ihdas nedeni olarak ise “kayden” kaydı bulunmaktadır.
Davacı, taraflar arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, kayden kayıtlı senedin bedelsiz olduğunu, … Şübesinden alınacak kredinin teminatı olarak düzenlendiğini ve dava dışı … ‘nın sağlık sorunu nedeniyle senedi düzenlendiği gün imzalayamaması nedeniyle muhasebede muhafaza altına alınan senedin bulunamaması nedeniyle yenisinin düzenlendiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı ise senedin borç para verilmesi karşılığında kendilerine verildiğini, gerçek alacağa dayandığını beyanla davanın reddini savunmuşlardır.
Her ne kadar davalılar lehtar olmayıp ciranta konumunda iseler de; keşideci ve lehtar konumunda olan davacı şirketlerin grup şirket olmaları ve ciranta davalı …’in davacılardan …’ya verdiği borç karşılığında senedi aldığını savunmuş olması karşısında izah edilen ispat hukuku açısından konu irdelenmemiştir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise; senedin nakden düzenlenmiş olması ve düzenlenme sebebinin tahlil edilmemiş olması nedeniyle ispat yükünün senet borçlusu davacılarda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacıların senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu kapsamda; mahkememizin 04/04/2019 tarihli celsesinde davacının davalıya bir yemin teklif hakkının olduğu hatırlatılmış ve yemin teklif edecek ise iki haftalık kesin süre içinde yemin metnini hazırlayıp davalı tarafa tebliğe çıkartması, aksi halde yemin teklif hakkından sarfı nazar etmiş sayılacağı ihtar edilmiştir.
Davacı vekilince sunulan yemin teklifi metni davalılara tebliğ edilmiş ve mahkememizin 30/05/2019 tarihli celsesinde davalı asiller … ve … ”29/06/2009 tanzim tarihli, 29/06/2010 vade tarihli, 900.000USD bedelli senedi ticari ilişkilerime dayalı olarak teslim aldığıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerler üzerine yemin ederim” şeklinde yeminlerini eda etmişler ve yeminlerinde sebat etmişlerdir.
Davalı hamil … yönünden ayrıca davacı taraf ve lehtar ile doğrudan temel ilişki bulunmadığından ağır kusur ve kötüniyetinin kanıtlamasının gerektiği, ceza dosyası kapsamı da nazara alındığında ağır kusur ve kötü niyetinin kanıtlanamadığı görülmüştür.
Mahkememizce icra edilen yargılama ve tekmil dosya mündericatından edinilen vicdani kanaat gereğince; davanın reddine, dava konusu senede ilişkin icra takibinin ihtiyati tedbiren durdurulmasına karar verildiğinden davacı yanın %40 kötüniyet tazminatı ((dava konusu 900.000USDx1,57TL(06/07/2019 takip tarihindeki kur karşılığı)x40:100=565.200TL)) ile sorumlu tutulmasına ve anılı ihtiyati tedbirden senet hamili davalı … zarar gördüğünden davacıdan tahsili ile davalı …’a ödenmesine, tedbirin HMK 392 maddesi gereğince karar kesinleşinceye kadar devamına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.
HÜKÜM: yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
Davacı yanın %40’a isabet eden 565.200TL kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına, davalı hamil …’a verilmesine,
2-Tedbirin HMK 392.maddesi gereğince karar kesinleşinceye kadar devamına,
3-Davacılar tarafından yatırılan 20.956,35 TL peşin harçtan 44,40 TL ‘ nin mahsubu ile arda kalan 20.911,95TL’lik kısmın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
4-Davalılar, kendilerini vekille temsil ettirmiş olmakla karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 66.070,00 TL ücret-i vekaletin davacılardan tahsili ile davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından yapılan 27,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzereoy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.30/05/2019

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …