Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/386 E. 2023/721 K. 18.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/386 Esas
KARAR NO : 2023/721

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/10/2015
KARAR TARİHİ : 18/07/2023
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA
Davacı vekil dava dilekçesinde; davacıya alacağı temlik eden kişinin …A.Ş. şubesine, banka personelinin telkin ve yönlendirmesi ile para yatırdığını, paranın usulsüz olarak …hesabına aktarıldığını, talep edilmesine rağmen paranın geri ödenmediğini ileri sürerek yatırılan paranın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

CEVAP
Davalı …BANK vekili cevap dilekçesinde ;davacı mevduatından davalı bankanın sorumlu olmadığını, husumetin TMSF’ye yöneltilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Feri Müdahil …vekilinin dilekçesinde; öncelıkle usul yönünden davanın husumet ve zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, esas ile ilgili olarak da; davacının serbest iradesiyle, daha fazla faiz getirisi sağlayan bir yatırım alternatifi olarak …Bankacılığını tercih etmiş olduğunu, müvekkili banka tarafından bilgisi dışında işlem yapılması ve iradesinin yanıltılmasının söz konusu olamayacağını, davacının, parasını yatıracağı Finans Kuruluşu hakkında gerekli araştırmayı yapmak suretiyle tedbirli bir tutum içerisine girmesi gerekirken, kendisinden beklenen bu özeni göstermemiş olmasından ya da riske girmesinden müvekkili bankanın sorumlu tutulamayacağını, ayrı tüzel kişiliğe sahip banka hakkında olumsuz beyanlarda bulunmanın bankalar kanununa göre cezai müeyyideyi gerektiren bir eylem olduğunu, müvekkili bankanın vekalet görevini yerine getirdiğini, Davacının,…hesap Cüzdanını aldıktan sonra hiçbir itirazda bulunmadığını, dava konusu miktarın, …Bank Ltd. Şti’ne havale edilmeden önce, müvekkili banka nezdinde vadesiz bir hesapta olduğundan davacının iddilarının haklı bulunması halinde uygulanması gereken faiz oranının vadesiz hesaplara uygulanan faiz oranı olması gerektğiini, davacının fazlaya ilişkin faiz talebinin fahiş ve haksız olduğunu beyanla, öncelikle usuli itirazları çerçevesinde davanın usulden reddine, aksi halde haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Feri Müdahil…Kurumu vekilinin dilekçesinde; müvekkili kurumun, davalı bankanın borçlarını üstlendiğini, davalı yanın atıfta bulunduğu 18.06.2007 tarihli, Hisse Devir Sözleşmesinin …A.Ş. ile değil, şirket merkezi yurt dışında bulunan …ile imzalandığını, 18.06.2007 tarihli sözleşmenin hükümlerinin müvekkili kurumu davalı yanın belirttiği şekilde bir taahhüt altına sokmadığını, ancak sözleşmenin hükümleri çerçevesinde, tarafların karşılıklı hak ve borçlarının devam ettiğini, bu bakımdan davalı yanın bu yöndeki iddialarını kabul etmediklerini, huzurda bulunan uyuşmazlığın TMSF’ye devrolunan bankaların off-shore hesapları nedeniyle zarara uğrayan mudilerin açmış ulduğu tazminat davası olduğunu, bu konuda davalı banka aleyhine açılan onlarca davada karar verilmiş ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiş olduğunu, bu davalarda TMSF’nin borcu üstlendiğini açıkça beyan ettiğini, hükümlerin borcu üstlenen sıfatıyla TMSF aleyhine kurulduğunu, bu nedenle davanın, uyuşmazlığın asıl muhatabı olan TMSF aleyhine açılması gerektiğini, aksi halde müvekkili kurumun ileride herhangi bir olumsuz durumla karşı karşıya kalmasına engel olabilmek için davalı yan yanında feri müdahil olarak davaya kabul edilmelerinive usul ve yasaya aykırı işbu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Dava,… Samsun Şubesindeki hesapta bulunan ve dava dışı …bankasındaki hesabına aktarılan paranın, faiziyle birlikte davalı bankadan tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır.
Davalı vekili davanın TMSF ve …’a ihbarı talebinde bulunmuş olup, talebi doğrultusunda adı geçenlere dava ihbar olunmuş, ihbar olunan …vekili ve …vekili Feri müdahil olarak davaya katılmışlardır.
Taraf vekilleri delillerini ibraz etmişler, belgeler celp ve tetkik olunmuştur.
Mahkememizce davanın kabulüne karar verilmiş olup verilen kararın temyiz incelemesine konu olması sonucu Yargıtay 11. H.D. Esas No : 2022/3783,Karar No : 2023/255 sayılı ilamı ile, “…Özetle YİBHGK’nın, 22.04.2022 tarihli ve 2021/7 E. ve 2022/2 K. sayılı kararı gereğince, mûdilerin …alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde … hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi ferî müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması, dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde, dava konusu paranın bankaya 1999 yılında yatırıldığı ve aynı yıl paranın … hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2015 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gözetilerek davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken.” şeklinde verilen kararın bozulmasına karar vermiştir.
Yargıtay bozma ilamı usul ve yasaya uygun bulunmakla uyulmasına karar verilmiştir.
Dava konusu zararın doğduğu iddia olunan tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenen ve 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil sorumluluğu, kural olarak zarar verenin kusurlu olmasına bağlıdır. Kusur sorumluluğuna dayanan haksız fiil BK’nın 41. maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” şeklinde ifade edilmiştir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilerek kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Gerek BK’nın 41. maddesi gerekse TBK’nın 49. maddesi, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimsenin bu zararı tazmine mecbur olduğunu belirtmektedir. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Haksız fiil nedeniyle zarar gören kişinin alacak hakkı kanunda belirtilen süreler içinde talep ve takip edilmediği taktirde zamanaşımına uğrar. Bu durumda zarardan dolayı sorumlu tutulan kişilerin borçları zamanaşımı nedeniyle son bulur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde “Müruru zaman” başlığı altında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblâğ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan dâvası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur.Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sâkıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir” şeklinde düzenlenmiş olan zamanaşımı 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesinde düzenlenmiş ve kısa olan bir yıllık zamanaşımı süresi iki yıla çıkarılmıştır. Haksız fiilden doğan gerek maddi gerekse manevi tazminat davaları, zarar gören tarafın zararı ve haksız fiil sorumlusunun kim olduğunu öğrenmesinden itibaren başlar. Her ne kadar kanun “zarar ve failine ıttıla” demişse de “fail” sözcüğünden “sorumlu kişi” anlaşılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demekte, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hâl ve şartları öğrenmiş olması demektir. Tazminat hesabına yarayacak bütün ayrıntıların bilinmesi gerekmez (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selâhattin Sulhi: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 717-718). Zamanaşımı süresi konusunda ayrık hüküm bulunsa da zamanaşımını durduran, kesen sebepler, zamanaşımı sürelerinin hesabına ilişkin konularda kanunun zamanaşımına ilişkin genel hükümleri uygulanmaktadır (Kılıçoğlu, Ahmet Mithat: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005, s. 345). Borçlar Kanunu’nun 128. maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Borçlar Kanunumuz, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir (Kılıçoğlu, s.651). Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi (kat’ı) ise borçlunun veya alacaklının ya da hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler BK’nın 133. (TBK m. 154) maddesinde gösterilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 133. maddesinde “Katı sebepleri” başlığında; “Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur: 1 – Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde. 2 – Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde” şeklinde düzenleme mevcuttur. İlgili maddeye göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile, alacaklının bir fiili ile, yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle veya yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Alacaklının fiilleri ise dava açması, def’î dava zımnında mahkemeye müracaat etmesi, hakeme başvurması, icra takibine başvurması veya iflas masasına başvurması şeklinde gerçekleşmektedir. Alacaklının bir mahkemede alacağıyla ilgili dava açması zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, davanın niteliği önem arzetmemektedir. Ayrıca dava açıldıktan sonra hâkimin duruşma esnasında veya dosyada yaptığı her işlem ve hüküm ile tarafların her işlem ve eylemi sonunda zamanaşımı yeniden kesilir, süre tekrar işlemeye başlar.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza davası zamanaşımı süreleridir. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK’nın 60. (TBK’nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.). Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süre (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, açılan iş bu dava bakımından Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 22.04.2022 Tarihli ve 2021/7 Esas 2022/2 Karar sayılı kararı gereğince, mudilerin off shore alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde off shore hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi, feri müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması, dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerektiğinden bahisle somut uyuşmazlığa gelindiğinde, dava konusu paranın bankaya 1999 yılında yatırıldığı ve aynı yıl paranın off shore hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2015 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gözetilerek davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Açılan davanın zaman aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 140. maddesince dava fona devredilen banka alacağından kaynaklandığından harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki tarifeye göre belirlenen 9.200-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5-Davalı tarafça yapılan toplam 384,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-Arta kalan gider ve delil avansının kararın kesinleşmesi ile yatıran tarafa iadesine,
Mahkememizin bu kararına karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde, Mahkememize ve Mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle Yargıtay ilgili Hukuk Dairesince incelenmek üzere temyiz yoluna başvuru hakkı bulunduğuna dair karar verildi. 18/07/2023

Katip
(e-imza)

Hakim
(e-imza)

*Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*