Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/204 E. 2023/719 K. 18.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2023/204 Esas
KARAR NO:2023/719

DAVA:Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
DAVA TARİHİ:30/04/2013
KARAR TARİHİ:18/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA
Davacı vekil dava dilekçesinde; Müvekkilinin, … A.Ş’nin (…’ın) … Caddesi Şubesinin … hesabına 01/01/1999 başlangıç tarihiyle 10.000 USD’yi 1 yıllık vade ile yatırdığını, banka görevlilerince müvekkilinin … hesabına parasını yatırması durumunda 1 yıl sonunda % 24 faiz getireceğinin söylendiğini, ancak … hesabındaki paralara devletçe güvence verilmediği hususunda ikaz edilmediğini, hesabın vade sonunun 01/01/2000 olduğunu, 21/12/1999 tarihinde … Sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müvekkilinin mevduatlarının bulunduğu, bu banka ile bir kısım bankalara devlet tarafından el konulduğunu ve …’ye devredildiğini, söz konusu banka …’ye devredilince müvekkilinin parasının bulunduğu şubeye giderek o dönemin müdür ve müdür yardımcıları ile görüşmede bulunduğunu ve kendisine mevduatlarının bankada mevcut olduğunu ve garanti altında olduğunun söylendiğini, ancak vade sonunda müvekkilinin bankaya müracaat ettiğinde ödeme yapılmadığını beyanla; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, 10.000 USD’nin 01/01/1999 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini ve ayrıca yargılama gideri ile ücreti vekaletinde davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı … A.Ş. vekilinin cevap dilekçesi özetle; … bünyesinde bulunan “… A.Ş”, “… A.Ş,”, “… Bankası … A.Ş”, “Bank … …”, “….”‘nin devir ve birleşme suretiyle … A.Ş bünyesinde birleştirildiğini, daha sonra … A.Ş’nin hisselerinin 09/08/2001 tarihinde … ile … arasında akdedilen Hisse Devir Sözleşmesi ile …’a devir edildiğini, …; hisselerini …’a devir ederken hisse devir tarihi olan 09/08/2001 tarihinden önceki işlemlerden kaynaklanan borçları ve bu borçlara ilişkin her türlü mali ve hukuki sorumluluğunu Hisse Devir Sözleşmesinin 6.13.maddesiyle kendi üzerine aldığını, müvekkili bankanın sorumluluğu olmadığını, 6100 Sayılı HMK’nun 124.maddesi gereğince davacının taraf değiştirmesi gerektiğini, davacının taraf değiştirmesine peşinen muvafakat ettiklerini, … ile … arasında yapılan hisse devir sözlemesi gereğince, hisse devir tarihinden önceye tekabül eden ve açılacak olan tüm davaların …’na yazılı olarak bildirileceği ve bilahare HMK’na göre davanın ihbar olunacağı. hukuki ve mali tüm sorumluluğun …’na ait olacağının kararlaştırıldığını beyanla; müvekkili bankanın borçlu sıfatı bulunmadığından, davacının HMK’nun 124.maddesi gereğince taraf değiştirmesini istediklerini, davacı tarafın taraf değiştirmesine peşinen rıza gösterdiklerini ve muvafakat ettiklerini beyanla, borcu üstlenmiş olan …’ye ve Hisse Devir sözleşmesinin tarafı olan …’a HMK’nun 61.maddesi gereğince davanın ihbar edilmesini talep etmiştir.
İhbar Olunan … vekili 12/06/2013 havale tarihli dilekçesinde; Mahkememizde açılan işbu davada verilecek kararın kurumlarını da etkileme ihtimali bulunduğundan, davaya davalı yanında fer’i müdahil olarak katılmak istediklerini, Fer’i Müdahil olarak katılmalarına karar verilmesini, ayrıca huzurdaki davanın zaman aşımına uğradığını, kabul anlamına gelmemek üzere mudi ile banka arasında vekalet ilişkisinin olduğu düşünüldüğünde 5 yıllık zaman aşımının söz konusu olduğunu, yine davacının hasım ve muhatap olarak … … Ltd.Şti’yi göstermesi ve bu tüzel kişiden alacağını talep etmesinin gerektiğini, müvekkili bankanın ayrı bir tüzel kişi olduğunu, davacının müvekkili banka nezdinde hesabının bulunmadığından herhangi bir sorumluluğu ve ödeme yükümlülüğünün de olmadığını, müvekkili bankanın yaptığı işlemin bankacılık faaliyetinin gereği olarak yapması gereken havale işlemi olduğunu, … A.Ş’nin davacı tarafından kendisine verilen havale talimatını reddetme hakkının olmadığını, bir banka olarak havale işlemi yapmanın görevi gereği olduğunu ve mudinin talimatını aracı sıfatı ile yerine getirmek mecburiyetinde bulunduğunu, kanun gereği organik bağ bulunabilmesi veya bir şirketin diğer bir şirketin iştiraki olabilmesi için bir tüzel kişinin diğerinin hissedarları arasında olması ve yönetim organlarının aynı olması gerektiğini, davacının serbest iradesiyle daha fazla faiz getirisi sağlayan bir yatırım alternatifi olarak kıyı bankacılığını tercih ettiğini, müvekkili banka tarafından davacının iradesinin yanıltılmasının söz konusu olmadığını, davacının … A.Ş tarafından dolandırılmasının söz konusu olmadığını, davacının müterafik kusuru bulunduğunu, davacının parasını yatıracağı finans kuruluşu hakkında gerekli araştırmayı yapmak suretiyle tedbirli bir tutum içerisine girmesi gerekirken, kendisinden beklenen bu özeni göstermediğini, sigorta teminatı kapsamında olmayan bir bankaya yatıran mudi, getirisinden nasıl yararlanıyorsa, risk meydana geldiğinde de buna katlanmak zorunda olduğunu, müvekkili bankanın, … Ltd. Şti. nezdindeki mevduatlar için herhangi bir garantisi bulunmadığını, istenilen faiz talebinin de fahiş ve haksız olduğunu beyanla; öncelikle fer’i müdahale taleplerinin kabulü ile, usuli itirazları çerçevesinde davanın usulden reddine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanını esastan reddine, yargılama gideri ile ücreti vekaletinde karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar Olunan … vekili 12/06/2013 tarihli cevap dilekçesinde; Müvekkili kurumun davalı bankanın borçlarını üstlenmediğini, davanın asıl muhatabı olan …’ye tevcih edilmesini, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde ileride müvekkili kurumun hak kaybına ve zarara uğramasını önlemek üzere davaya, davalı yan yanında fer’i müdahil olarak katılmalarına, usul ve yasaya aykırı işbu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Dava, davalı … A.Ş’nin külli halefi olduğu … A.Ş’de bulunan davacı mevduatının, davacının iradesi fesada uğratılarak … hesabına gönderildiği iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir.
Mahkememizce davanın kabulüne karar verilmiş olup verilen kararın temyiz incelemesine konu olması sonucu Yargıtay 11. H.D.ESAS NO: 2020/7947 ,KARAR NO: 2022/9138 sayılı ilamı ile, “… Özetle, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 22/04/2022 Tarihli ve 2021/7 Esas, 2022/2 Karar sayılı kararı gereğince, mudilerin … alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde … hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi, feri müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması, dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde, davacının bankaya 1999 yılında para yatırdığı ve aynı yıl paranın off-shore hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2013 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı, bu itibarla davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı anlaşıldığından mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir..” şeklinde verilen kararın bozulmasına karar vermiştir.
Yargıtay bozma ilamı usul ve yasaya uygun bulunmakla uyulmasına karar verilmiştir.
Dava konusu zararın doğduğu iddia olunan tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenen ve 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil sorumluluğu, kural olarak zarar verenin kusurlu olmasına bağlıdır. Kusur sorumluluğuna dayanan haksız fiil BK’nın 41. maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” şeklinde ifade edilmiştir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilerek kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Gerek BK’nın 41. maddesi gerekse TBK’nın 49. maddesi, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimsenin bu zararı tazmine mecbur olduğunu belirtmektedir. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Haksız fiil nedeniyle zarar gören kişinin alacak hakkı kanunda belirtilen süreler içinde talep ve takip edilmediği taktirde zamanaşımına uğrar. Bu durumda zarardan dolayı sorumlu tutulan kişilerin borçları zamanaşımı nedeniyle son bulur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde “Müruru zaman” başlığı altında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblâğ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan dâvası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur.Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sâkıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir” şeklinde düzenlenmiş olan zamanaşımı 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesinde düzenlenmiş ve kısa olan bir yıllık zamanaşımı süresi iki yıla çıkarılmıştır. Haksız fiilden doğan gerek maddi gerekse manevi tazminat davaları, zarar gören tarafın zararı ve haksız fiil sorumlusunun kim olduğunu öğrenmesinden itibaren başlar. Her ne kadar kanun “zarar ve failine ıttıla” demişse de “fail” sözcüğünden “sorumlu kişi” anlaşılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demekte, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hâl ve şartları öğrenmiş olması demektir. Tazminat hesabına yarayacak bütün ayrıntıların bilinmesi gerekmez (Akman, Sermet/Burcuoğlu, Halûk/Altop, Atillâ/ Tekinay, Selâhattin Sulhi: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 717-718). Zamanaşımı süresi konusunda ayrık hüküm bulunsa da zamanaşımını durduran, kesen sebepler, zamanaşımı sürelerinin hesabına ilişkin konularda kanunun zamanaşımına ilişkin genel hükümleri uygulanmaktadır (Kılıçoğlu, Ahmet Mithat: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005, s. 345). Borçlar Kanunu’nun 128. maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Borçlar Kanunumuz, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir (Kılıçoğlu, s.651). Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi (kat’ı) ise borçlunun veya alacaklının ya da hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler BK’nın 133. (TBK m. 154) maddesinde gösterilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 133. maddesinde “Katı sebepleri” başlığında; “Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur: 1 – Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde. 2 – Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde” şeklinde düzenleme mevcuttur. İlgili maddeye göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile, alacaklının bir fiili ile, yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle veya yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Alacaklının fiilleri ise dava açması, def’î dava zımnında mahkemeye müracaat etmesi, hakeme başvurması, icra takibine başvurması veya iflas masasına başvurması şeklinde gerçekleşmektedir. Alacaklının bir mahkemede alacağıyla ilgili dava açması zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, davanın niteliği önem arzetmemektedir. Ayrıca dava açıldıktan sonra hâkimin duruşma esnasında veya dosyada yaptığı her işlem ve hüküm ile tarafların her işlem ve eylemi sonunda zamanaşımı yeniden kesilir, süre tekrar işlemeye başlar.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza davası zamanaşımı süreleridir. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK’nın 60. (TBK’nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.). Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süre (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, açılan iş bu dava bakımından Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 22.04.2022 Tarihli ve 2021/7 Esas 2022/2 Karar sayılı kararı gereğince, mudilerin … alacaklarının tahsiline yönelik açtıkları davalarda zamanaşımının başlangıcının tespitinde … hesabına aktarma tarihi esas alınarak, daha önceden temyiz incelemesinden geçmiş dosyalar bakımından içtihadı birleştirme kararının, usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olduğu gözetilerek, zamanaşımına ilişen temyiz itirazları konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalı tarafça zamanaşımı hususunda bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olsa dahi, feri müdahil tarafından temyiz nedeni olarak getirilmek kaydıyla davalı yönünden zamanaşımı incelemesinin yapılması, dava konusu olay bakımından ceza mahkemesince banka yöneticilerinin eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirildiği gözetilerek uzamış ceza zamanaşımı süresinin bu suça göre belirlenmesi ve uzamış ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa olması halinde her halükarda 10 yıllık zamanaşımı süresinin esas alınması, zamanaşımı durduran ve kesen sebeplerden davacı tarafça daha önce açılmış olan bir dava bulunması halinde zamanaşımı süresinin, o davanın kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl olarak kabul edilmesi gerektiğinden bahisle somut uyuşmazlığa gelindiğinde, davacının bankaya 1999 yılında para yatırdığı ve aynı yıl paranın off-shore hesabına aktarıldığı, işbu davanın ise 2013 yılında 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı, bu itibarla davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Açılan davanın zaman aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcın, peşin alınan 85,40 TL peşin harçtan ve 270 TL ıslah harcın mahsubu ile fazla yatırılan 85,55 TL harcın talebi halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki tarifeye göre belirlenen 9.200-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5-Davalı tarafça yapılan toplam 384,60 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-Arta kalan gider ve delil avansının kararın kesinleşmesi ile yatıran tarafa iadesine,
Mahkememizin bu kararına karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde, Mahkememize ve Mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle Yargıtay ilgili Hukuk Dairesince incelenmek üzere temyiz yoluna başvuru hakkı bulunduğuna dair karar verildi. 18/07/2023

Katip …
(e-imza)

Hakim …
(e-imza)