Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1169 E. 2020/345 K. 10.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO: 2018/1169 Esas
KARAR NO: 2020/345

DAVA:İtirazın İptali (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:10/12/2018
KARAR TARİHİ:10/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesi özetle; Müvekkili şirket ile davalı arasında 20.11.2017 tarihinde, dava dışı … arasında “borç kabul taahhütnamesi” adı altında “Sulh Protokolü” imzalandığını, söz konusu sulh protokolünün dava dışı … Vakfını temsile yetkili Yönetim Kurulu Üyesi davalı … tarafından imza edildiğini, sulh protokolünün son paragrafında ” Borçlunun söz konusu borçlarını taahhüt etmiş olduğu tarihte ödememe ihtimaline karşın ödememe tarihinden itibaren yönetim kurulu üyelerinden olan … şahsi mal varlığı ile borcun tamamından (29.607-TL) müteselsil kefil olarak sorumlu olacaktır” ifadelerinin yer almakta olduğunu, protokolün davalı tarafından ıslak imza altına alındığını, davalının borcun tamamından müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu olduğunu kabul ettiğini, akdedilen sulh protokolüne rağmen ne dava dışı … tarafından ne de davalı … tarafından müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, müvekkilinin …. İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve davalı tarafından söz konusu takibe itiraz edildiğini, huzurdaki davaya konu protokolde yer alan borcun konusunun mali müşavirlik hizmet sözleşmesinden kaynaklı 2013-2014-2015 dönemlerine ait ödenmeyen hizmet bedelleri oduğunu, davalının haksız itirazı ile müvekkilin alacağını sürüncemede bırakılmaya çalışıldığını, davalının takibe itiraz dilekçesinde “kira sözleşmesine dayalı olarak verilen kefalet sözleşmesi geçerli değildir” şeklinde hiç bir gerçeklik payı ve hukuki dayanağı olmayan bir ifadeye yer verdiğini, ekli protokolden açıkça görüleceği üzere borcun konusunun 2013-2014-2015 dönemlerine ilişkin ödenmeyen mali müşavirlik hizmet bedeli olduğunu, davalının itirazında kefaletin borcun ne kadarıyla sınırlı olduğunun belirli olmadığına ilişkin beyanının geçerliğinin olmadığını, söz konusu protokol incelendiğinde davalının borcun tamamından yani 29.607,00 TL’den sorumlu olacağının açıkça belirtildiğini, yine aynı şekilde davalının işbu protokole ıslak imzasını attığını, okuduğunu ve anladığını taahhüt ettiğini ve hatta bir örneğinin de kendisine ibraz edildiğini, davalının dava dışı … İktisadi İşletmesi’nin borçlarına kefil olduğunu, dolayısıyla bir iktisadi işletmenin yöneticisi olan davalının eşinin rızası bulunmadığı yönündeki itirazlarının geçersiz olduğunu, davalının TTK’nın 7.maddesine (teselsül karinesi) aykırı davranmakta ve kötü niyetli hareket ettiğini, söz konusu madde hükmünden anlaşılacağı üzere ticari niteliğe haiz işlerde kanundan doğan teselsül karinesi gereği kefilin sorumluluktan hiçbir şekilde kurtulamayacağını, davaya konu protokolde davalının borçtan müteselsilen sorumlu olduğunun açıkça belirtildiğini beyanla, itirazın iptaline ve takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Davalının cevap dilekçesi vermediği görülmüştür.
GEREKÇE:
Dava; İİK.nun 67. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup, yapılan ilamsız icra takibine karşı davalının vaki itirazının iptali ve icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulması istemine ilişkindir.
Dosyaya getirtilen …. İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı alacaklı tarafından davalı aleyhine 18/06/2018 tarihinde 7 örnek nolu ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının 20/07/2018 tarihinde borca ve fer’ilerine itiraz ettiği, 10/12/2018 tarihinde dava açıldığı görülmüştür.
Yargılama sırasında görevlendirilen bilirkişi … tarafından sunulan 25/09/2019 tarihli Bilirkişi raporu özetle; Davacı tarafın dava konusu döneme ait ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süresi içinde usulen uygun olarak yapılmış olduğu, faturalarla kayıtların uyumlu olan davacı taraf defterlerinin sahipleri lehine delil olma özelliğini haiz olduğu, davalı tarafın davaya cevap vermediği, davacı ile davalı … arasında … Yönetim Kurulu Üyesi olarak 20.11.2017 tarihli protokolün imza altına alındığı, protokolün konusunun davacı tarafından, … Vakfına verilen müşavirlik hizmet bedelleri olduğu, icra takibine konu protokole istinaden açılan, davacının defter ve kayıtlarında dava dışı … vakfının müşteri hesabında 2013 yılı müşavirlik hizmeti 8,9,10,11,12 dönemlerinin faturalandırıldığı 2014 yılı müşavirlik hizmeti, 1,2,3,4,5,,7,8,9,10,11,12 dönemlerinin faturalandırıldığı, 2015 yılı alacağı; 1,2, dönemlerinin faturalandırıldığı 3,4 döneminin faturalandırılmadığı, …’nın icra takibinden önce ödemeler yaptığı bu ödemelerin icra takibinde mahsuplastırılmadan konu edildiğini, davacı dava dışı, … ile ilgili faturaları Muhasebe teknik ve usullerine uygun olarak 2013-2014-2015 yılı defter kayıtlarına işlediği eklerde yevmiye kaydı ile detayı verilen tüm faturalar ve ödemelerden sonra yardımcı defter kayıtlarında oluşan 31.12.2017 tarihi itibariyle 17.748,00 TL (Onyedibinyediyüzkırksekiz) defter ve kayıtlarında … Vakfından alacaklı olduğu, bu alacağın 2019 yılına devrettiği başkaca ödeme olmadığını, davacının 29.607 TL alacağını işlemiş faiziyle birlikte talep ettiği, ancak davacının alacağının defter ve kayıtlarında 17.748 TL olarak tespit edildiği görüş ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 583.maddesinde “”Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.” hükümleri düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 583.maddesine göre; kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
Davacı tarafından Türk Ticaret kanunu’nun 7. maddesine dayanakla davalının müteselsil kefil olarak sorumlu olduğu belirtilmiş ise de kefalet tarihi ve kefil olunan miktar da davalının el yazısı ile yazılmamıştır.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 20/09/2018 tarih ve E.2016/19038 K.2018/4334 sayılı kararında “…Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller ve benimsenen 24/11/2015 tarihli bilirkişi raporuna göre, genel kredi sözleşmesinin 31.03.2014 tarihli olduğu, 6098 sayılı T.B.K.’nun yürürlüğe girmesinden sonra imzalandığından kefaletin şartlarının 6098 sayılı Yasa hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği, anılan yasanın 583/1. maddesinde “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır” düzenlemesinin getirildiği, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğu azami miktar ve kefalet tarihine ilişkin ibarelerin davalı kefilin eli mahsulü olmadığının tespit edildiği, kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu, davacının anılan sözleşmeye istinaden davalıdan alacak talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine, sözleşmedeki kefalet imzasının davalıya ait olması ve davacının takipte kötüniyetinin tespit edilememiş olması nedeniyle davalı tarafın kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün…” onanmasına karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere, kefalet tarihi ve kefil olunan miktar davalının el yazısı ile belirtilmediğinden, Türk Borçlar Kanunu’nun 583.maddesi hükmü gereği kefaleti geçerli olmayan davalı …’ın kefil sıfatıyla sorumlu tutulması mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE
2- Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince davacıdan alınması gereken 54,40-TL karar harcının davacıdan peşin alınan 610,67-TL harçtan mahsubu ile bakiye 566,27-TL harcın kararın kesinleşmesi sonrası talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333 (1) maddesi uyarınca, yatırılan avansın kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi sonrası resen mahkememizce yatıran tarafa iadesine,
Mahkememizin bu kararına karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde, Mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesince incelenmek üzere tarafların istinaf yoluna başvuru hakkı bulunduğuna dair verilen karar, davalı/vekilinin yokluğunda davacı vekilinin yüzüne karşı karar verildi. 10/07/2020

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza