Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/184 E. 2023/622 K. 18.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2023/184 Esas
KARAR NO :2023/622 Karar

DAVA:Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:31/10/2018
KARAR TARİHİ:18/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının davacı şirketten 01/05/2017 tarihinde bir kıyafet aldığını, hemen aynı anda müşterinin isteği üzerine elbise üzerinde müşterinin istediği rütuşlar için tadilat fişi düzenlendiğini, 08/05/2017 tarihinde de yeniden daraltma için başvuran müşterinin bu talebinin bedel istenmeden yerine getirildiğini, davalının kıyafeti aldığını ve kullandığını, kıyafeti kullandıktan sonra düzgün tadilat yapılmadığı iddiasıyla davacı şirkete iade etmeye çalıştığını, müşteri memnuniyetini önde tutan davacı şirketin elbiseyi üretici firmaya gönderdiğini, üretici firmanın müşteri hatası cevabı iletildiğini ve istenilen paranın iadesi talebinin reddedildiğini, davalının … İlçe Tüketici Hakem Heyetine başvurduğunu, 16/08/2018 tarihli karara göre davalının haksız bulunduğunu, davalının şikayet sitelerine başvurduğunu, asılsız ithamlarla davacı şirketi karaladığını ve sosyal medya üzerinden firmanın dolandırıcı ve sahtekar bir firma olduğu yönünde hakaretler ve tacizlerde bulunduğunu, davacının 40 seneye yakın oluşturmaya çalıştığı marka değerine davalının zarar verdiğini, davanın kabulüne, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle yetki itirazının olduğunu, dosyaya bakmakla görevli mahkemenin … Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davacı şirketten kardeşinin 13/05/2017 tarihindeki …’daki nikahına ve 14/05/2017 tarihinde Malatya’da annesi için okunacak mevlütte giyinmek üzere 01/05/2017 tarihinde aldığı abiye kıyafette kolların bol olması, göğüs kısmındaki ten rengi tülün kaldırılarak siyah kumaş geçirilmesi ve kollarda daraltmanın yapılması gerektiği için tadilata alındığı, talebi olmadığı halde bedenin 2 cm genişletilmesi, kolların daratılması gerekirken daraltılmaması, göğüs kısmındaki sarı tül çıkartılmadan siyah kumaş geçirilerek iğrenç bir hale getirildiği 11 Mayıs sabahı yola çıkacak olması nedeniyle yapılan hatanın hemen düzeltileceğinin iletilerek 10/05/2017 tarihinde ürün teslimatı için davet edildiğini, yeniden denediği kıyafette bu sefer bedenin 3 cm daraltıldığını, göğüs dekoltesindeki siyah tülde fazlalık olduğunu, Dilek hanımın göğüsteki fazlalığı el dikişiyle telleyerek düzeltiğini, bedende yapılan 3 cm daraltmadan kaynaklı fermuarı tek başına kapatamayınca 2 kişi desteğiyle zorla kapatıldığını, …’ta abiyeyi kullanmayacağını söylediğinde Dilek hanımın bir sıkıntı olmayacağı ve bir kişinin yapdımıyla kapatabileceğini, problem yaşadığı takdirde İstanbul’a döndüğünde yardımcı olacaklarını söylediğini, ürünü aldığını, düğün günü fermuarı 3 kişinin yardımı ile kapatamadıklarını, terziye giderek destek almak istediklerini ancak terzinin de çözüm bulamadığını, bu durumdan babasını da aşırı strese soktuğunu, kalp ve şeker hastası olan babasının stresten şekerinin yükseldiğini, İstanbul’a dönüşte firmaya durumu ilettiğini, yardımcı olunmayınca şikayetvar ve BİMER üzerinden şikayetlerde bulunduğunu, bu şikayetler üzerine firma sahibinin irtibata geçerek davet ettiğini ve durumu anlatınca mağaza müdürüne abiyeyi faturasıyla ve belgelerle teslim almasını ücretin de hesabına iade edilmesini söylediğini, abiyeyi, faturayı ve tadilat fişlerini bir sonraki gün teslim etmesine rağmen net cevap vermeyen firmaya sosyal mecradan yazdıkları doğrultusunda 29/06/2019 sonrasında whatshapp üzerinden imzasız haliyle fabrikadan gelen elbisenin kullanıldığını, pudra lekelerinin olduğunu, yırtıkların oluştuğuna dair imzasız kaşesiz bir yazı iletildiğini, ücret iadesi yapılmadığı gibi ürünün de iade edilmediğini, tüketici hakem heyetine babası tarafından tüm dokümanlar ve dilekçesiyle şikayetini ilettiğini, 04/06/2017 tarihinde firma sahibi …’in bedeli ödeyeceklerini söylemesine rağmen bedelin tarafına iade edilmediğini, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
…. Asliye Hukuk Mahkemesinin… sayılı 30/12/2020 tarihli kararı ile; her ne kadar davalı tarafından sosyal medya üzerinden satılan malın bedelinin iade edilmemesi nedeniyle davacı şirketin marka değerine zarar verici nitelikte paylaşımlarda bulunarak zarar verildiği iddiasıyla manevi tazminat talebinde bulunulmuşsa da davalı …’ın davacı şirketten 01/05/2017 tarihinde aldığı abiye kıyafetinin istediği gibi tadilat yapılmadığı beden genişletme ve daraltma talebi olmadığı halde önce 2 beden genişletildiği sonra 3 beden daraltıldığı elbisenin dikiş yerlerinden açıldığı iddiası ile … İlçe Tüketici Hakem Heyeti’ne davacı firma hakkında başvuruda bulunduğu, davalının bedel iadesini içeren sözleşmeden dönme talebinin reddine karar verildiği, …. Tüketici Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında açtığı tüketicinin hakem kurulu karanına itirazı davasının hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine … İlçe Tüketici Hakem Heyeti kararının onanmasına karar verildiği davalının paylaşımlarının satın aldığı elbisenin iade alınarak bedelinin ödenmesi talebine yönelik olduğu davacıya zarar verme kastı olmadığı eleştiri sınırları içerisinde kaldığı kabul edilerek gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı vekili tarafından iş bu kararın istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 2021/970 esas 2021/1217 karar nolu 21/04/2021 tarihli ilamı ile; Görev sorunu, kamu düzenine ilişkin olup açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir. Bu durumda İstanbul’da müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunduğundan mahkemece, davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek karar verilmesi doğru olmadığı gerekçesi ile …. Asliye Hukuk Mahkemesi kararını kaldırmış ve tekrar …. Asliye Hukuk Mahkemesine tevzi edilerek 2022/417 esas sırasına kaydı yapılmıştır.
…. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2022/417 esas 2023/1 karar sayılı 04/01/2023 tarihli kararında, dava konusu olayın tacirler arası haksız fiilden doğduğu anlaşıldığından TTK 4.md. gereğince mutlak ticari dava olup bu davaya bakma görevi TTK’nun 5. maddesi kapsamında Ticaret Mahkemelerine ait olduğu, Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı değerlendirilerek HMK’nın 114/1-c ve 115. Maddeleri gereğince açılan davanın görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar verilerek Mahkememize tevzi edilerek, 2023/184 esas sırasına kaydı yapılmıştır.
Dava; kişilik hakları, ticari itibar ve marka değerinin ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasıdır.
Uyuşmazlığın normatif dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 58. maddesi (mülga BK 49.md.) olup, burada, “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.” kuralına yer verilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kişi olarak gerçek ve tüzel kişileri kabul etmiştir. Kişilere hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetini tanıyan hukuk düzeni, aynı zamanda onlara kişiliğini koruma fırsatı da sunmuştur. Koruma altına alınan bu değerlerin kapsamına, kişinin bedensel varlığında temellenen kişisel değerleri (hayat, vücut, bedensel ve ruhsal sağlık gibi) ve toplum içindeki yerine ve etkinliğine ilişkin dış değerleri (şeref, haysiyet, saygınlık, ekonomik hareket serbestliği, ad, onur, gizli ve özel hayat alanı gibi), kısaca kişinin kişi olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde sahip olduğu bütün değerler dâhildir (Özsunay Ergun, Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, 4. B., İstanbul 1979, s. 97; Serozan Rona, “Kişilik Hakkının Korunmasıyla İlgili Bazı Düşünceler”, Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi (Kişilik Hakkının Korunması), Y. 11, S. 14, 1977, s. 93).
Bu çerçevede kişilik hakkı, kişi kavramını da içinde barındıran kişinin kişi olmasından ötürü sahip olduğu, hak ve fiil ehliyeti ile hukuk düzeninin korunmaya değer bulduğu maddi ve manevi kişisel değerler üzerindeki mutlak haktır.
Tüzel kişilerde hak ehliyetine ilişkin TMK 48. maddesi gereğince “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler”. Görüldüğü üzere, kişinin hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyeti olarak tanımlanabilecek hak ehliyetine, tüzel kişiler de kuruldukları andan itibaren bünyesine uygun düştüğü oranda sahiptir. Bu durum, tüzel kişilerin kendisini kuran ya da kendisinden yararlanan kişilerden bağımsız birer hak süjesi olarak hukuk hayatına katılabilmesinin bir gereğidir. Madde metninden anlaşıldığı üzere, kanun koyucu ana kuralı tüzel kişilerin tam hak ehliyetine sahip olması şeklinde koymuş, ancak bazı haklara fiziki ve sosyal yapısı nedeniyle sahip olamayacağını vurgulamıştır. Dolayısıyla gerçek kişinin ve tüzel kişinin hak ehliyeti arasında bir nitelik değil, içerik farkı olduğunu kabul etmiştir. Buna göre, gerçek kişilere açık olan kamu hukuku ve özel hukuk kaynaklı bütün haklara ve borçlara kural olarak sahip olabilecek durumdaki tüzel kişiler, kişilik hakkına da sahip olabilecek ve bu hakka tanınan korumadan yararlanabilecektir. Bununla birlikte kişilik hakkının sınırları malvarlığı haklarının aksine belli değildir, somut müdahalelere göre değişir. Bu bakımdan nelerin kişilik hakkından sayılıp sayılmayacağını halin ve zamanın icabına bırakmak gerekir. Bu tespiti ise hakimler somut olayın özelliklerini nazara alarak yapacaklardır (Dural Mustafa / Öğüz Tufan, Türk Özel Hukuku, Kişiler Hukuku, İstanbul 2006, s. 95). Bu kapsamda, tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari şeref ve haysiyetin çiğnenmesi, onun ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Tüzel kişinin kişilik haklarından olan onur ve saygınlığı onun korunan değerlerinin başında gelir. Bu nedenle tüzel kişi onur ve saygınlığından vazgeçemeyeceği gibi, bu değerlerini hukuka ve ahlaka aykırı olarak da sınırlayamaz.
Kişilik haklarına saldırı halinde kişilik hakkı ister gerçek kişi isterse tüzel kişi olsun Devlete karşı Anayasa hükümleri ile idareye karşı idare hukuku hükümleri ile suç teşkil eden tecavüzlere karşı ise ceza hukuku hükümleri ile korunmuştur. Kişilik hakkının korunmasına ilişkin Medeni Kanun’daki ana düzenleme TMK m. 23 ve m. 24’te hüküm altına alınmıştır. TMK m. 23 hak sahibi tarafından vazgeçilmesine ya da aşırı sınırlanmasına karşı kişilik hakkını korurken, TMK m. 24 kişilik hakkına yönelebilecek saldırılara karşı koruma sağlar. Konuya ilişkin diğer bir temel düzenleme olan 6098 sayılı TBK 58. maddesinde ise, kişilik hakkı tecavüze uğrayan kişinin manevi tazminat talebi düzenleme altına alınmıştır.
Tüzel kişilerin manevi tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte hukuk düzeninin tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşecektir. Gerek Medenî Kanun ve gerekse Borçlar Kanunu yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır. Günümüzde doktrin ve Yargıtay tarafından yaygın olarak benimsenen görüş, gerçek kişilere özgü olanlar dışında kalan kişilik haklarında tüzel kişilerin de manevi zarara uğrayabileceğini ve bu nedenle manevi tazminat talebinde bulunabileceğini kabul etmektedir (HGK 22/01/2016 tarih, 2014/4-213 E., 2016/70 K. sayılı kararı).
Bu noktada ticari itibar kavramından da bahsetmekte yarar vardır. Ticari itibar, tacirin ekonomik faaliyetlerini sürdürdüğü piyasa içerisinde kazandığı saygınlığı olarak tanımlanabilir. Kişinin şeref ve haysiyetinin bir görüntüsünü ifade eden ticari itibarın zedelenmesi tüzel kişinin hem sosyal kişiliğine hem de ekonomik kişiliğine yönelik bir ihlal oluşturmaktadır. Sosyal kişiliğindeki itibar kaybı, kişinin onuruna, saygınlığına veya adına yönelik haksız eylemler sonucu oluşur (Demirel Duygu, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ticari İtibarın Zedelenmesi Ve Manevi Tazminat, Cilt: 4, S:7, Ocak 2013, s.41).
Ticari şirketin ticari itibarına saldırı iddiası halinde, öncelikle ihlal edilen değerin ticari şirketin onur ve saygınlığına bir saldırı olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğine bakılmalıdır. Daha sonra saldıran tarafın eyleminin hukuka aykırı bir eylem olup olmadığı tespit edilmelidir. İhlal edilen değerin ticari şirketin onur ve saygınlığına bir saldırı olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin tespitinde ise ticarı itibarın kapsamını açıklamak yararlı olacaktır. Gerçekten de toplumsal hayatın maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama amacıyla ortaya çıkan tüzel kişilerin amaçlarını gerçekleştirebilmelerinin bağlı olduğu en önemli etken, faaliyetlerini sekteye uğramadan devam ettirebilmeleridir. Bu ise ancak ticari şirketler yönünden hem toplumsal hayatta hem de faaliyet alanına ilişkin piyasalardaki konumlarının sarsılması ile olur. Dolayısıyla tüzel kişiler için onur ve saygınlığın “sosyal itibar” ve “ticari itibar” olmak üzere iki ayrı yönü mevcuttur (Gönen Doruk, Tüzel Kişilerde Kişilik Hakkı Ve Korunması, İstanbul 2011, s. 129 vd). Kanaatimizce tüzel kişilerin sosyal itibarını oluşturan onur ve saygınlığa ilişkin korumanın sadece ekonomik unsurları yönünden değerlendirilmesi hatalıdır. Günümüzde bazı ticari şirketler salt kazanç elde etme amacının gerçekleştirilmesine ilişkin faaliyetin yürütüldüğü ticari hayatın yanı sıra eğitim, sosyal, kültürel, mesleki vb. alanlarda da toplumsal hayatın içinde yer almaktadırlar. Gerçekten de toplumsal ihtiyaçları karşılamaya dair çalışmaları dolayısıyla bazı ticaret şirketler, grup şirketleri ve holdingler de salt kâr amacı güden bir kuruluş olmaktan öte toplumda adeta birer dernek veya vakıf gibi sosyal faaliyet yürüten bir kuruluş olarak algılanmaktadır. Bu bakımdan bir ticari şirkete ait toplumdaki olumlu algıyı yıkabilecek eylemlere karşı sosyal itibarın korunmasında ticari şirketin de haklı bir menfaati söz konusudur (Demirbaş Harun, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sosyal Ve Ticari İtibarına Yönelik Saldırılara Karşı Tüzel Kişilerin Kişilik Hakkının Korunması, Cilt: 9, s:119-120, Ağustos 2014, s.138).
Tüm dosya kapsamının incelenmesi neticesinde; davacı tarafından, davalının mağazalarından kıyafet aldığını, davalı müşterinin isteği üzerine kıyafet üzerinde tadilat işlemlerinin yapıldığını, davalının kıyafeti iade etmek istediğini, ürünün iadesi amacıyla … İlçe Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurduğunu, iade talebinin reddine karar verildiğini, davalının sosyal medya üzerinden satılan malın bedelinin iade edilmemesi nedeniyle davacı şirketin marka değerine zarar verici nitelikte paylaşımlarda bulunarak zarar verildiği iddiasıyla manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasında 01/05/2017 elbise satışının gerçekleştiği, davalının talebi üzerine elbise üzerinde tadilat yapıldığı hususunda uyuşmazlığın bulunmadığı, davalı tarafça tadilatın istediği gibi gerçekleştirilmediği iddiasıyla bedel iadesinin talep edildiği, … İlçe Tüketici Hakem Heyeti”nin 15/03/2018 tarih 057320180000904 sayılı kararı ile bedel iadesi isteminin reddedildiği, itiraz üzerine, …. Tüketici Mahkemesinin … sayılı ilamı ile tüketicinin hakem kurulu karanına itirazı davasının hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine … İlçe Tüketici Hakem Heyeti kararının onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından manevi tazminat talebinde bulunulmuş ise de; sosyal medya paylaşımlarının incelenmesinde müşteri deneyimi olarak müşteri penceresinden yapılan paylaşımlar mahiyetinde olduğu, paylaşımlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde eleştiriyi aşan kaba sözlerin bulunduğu ancak bu sözlerin davacının şirketin onur ve saygınlığına bir saldırı olarak değerlendirilemeyeceği, paylaşımların davacının ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsacak nitelikte olmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davanın reddine,
2-269,80-TL karar harcının peşin alınan 341,55-TL den düşümü ile kalan 71,75‬-TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A-13-14 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
4-Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacının gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır