Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/181 E. 2023/228 K. 17.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/181 Esas
KARAR NO : 2023/228
DAVA : Tazminat (Sigorta Ödemesine Dayanan Rücuen)
DAVA TARİHİ : 15/03/2023
KARAR TARİHİ : 17/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesinde özetle; dava dışı sigortalı … Limited Şirketi’nin kiracı olarak faaliyet gösterdiği “… Mah. … Sok. Bina No:… /İstanbul” adresli işyeri, müvekkili … Sigorta A.Ş. tarafından 09.12.2021 – 09.12.2022 başlangıç ve bitiş tarihli, … numaralı Akişyeri Paket Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, sigortalı işyerinin kapalı olduğu ve kimsenin bulunmadığını, 13.01.2022 tarihinde, yağmur yağmaksızın sigortalı işyerinin bulunduğu sokak üzerindeki … ‘ye ait ana kanalizasyon hattının tıkanması nedeni ile atık suların binanın bodrum kat giderlerinden geri teperek sigortalı işyerini su basması sonucu işyerinde ve demirbaşlarda çeşitli hasarlar meydana geldiğini, müvekkili şirket sigortalısının davaya konu su basması olayı nedeniyle sigortalı işyerinde oluşan zararın sigorta poliçesinden karşılanmasının talep edildiği, gerek ekspertiz raporunda belirlenen tespitler gerekse de sigortalı konutta meydana gelen hasara ilişkin fotoğraflar uyarınca, dava konusu hasarın meydana geldiği tarihte sigortalı işyerinin kapalı olduğunu ve kimsenin bulunmadığı esnada, yağmur yağmaksızın sigortalı işyerinin bulunduğu sokak üzerindeki …’ye ait ana kanalizasyon giderinin tıkandığı, tıkanmadan kaynaklı geri tepen atık suların binanın giderlerinden geri teperek işyerinde ve demirbaşlarda hasara neden olduğunu, yerinde yapılan inceleme ve araştırmalarda, sigortalı binanın bulunduğu bahçe içerisinde binaya ait rögarda herhangi bir tıkanıklık olmadığını, … tarafından ana kanalizasyon hattına müdahale edilerek su hattının açıldığını, müdahale esnasında da işyerine atık suların basarak sirayet ettiği tespit olunduğundan, sigortalı işyerinde meydana gelen hasarın, davalı …’ye ait ana kanalizasyon giderinin yapımı ve bakımından kaynaklanan eksiklikler nedeni ile oluştuğu şüphe ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortada olduğunu, dava konusu olay nedeni ile meydana gelen zarardan sorumlu olup, zararı tazminle yükümlü olduğunu, tüm bu açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 13.870,00-TL sigorta rücu tazminatının, sigortalıya ödeme tarihi olan 15.02.2022 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1472.maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, haksız fiile sebebiyet veren davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
TTK’nın “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir.
TTK’nın 1472. maddesinde düzenlenen halefiyet, yasal, sınırlı ve cüz’î halefiyet niteliğindedir. Bu maddeden doğan halefiyet hakkına istinaden açılan veya açılacak olan dava, esas itibariyle sigortalının, kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır. TTK’nın 1472. maddesi uyarınca sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren yerine geçer ve dava, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Bu şekilde sigortalısının haklarına halef olan sigorta şirketinin, ödediği tazminat miktarınca hukuken sigortalı yerine geçerek açtığı rücû davası, aslında bir tazminat davası olup, bu niteliği itibariyle aynı zamanda şahsî nitelikte bir eda davasıdır. Burada sigortacı, sigorta ettiren yerine geçtiği için şahsî ve rücûen ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da cüz’î haleftir. Sigortacının, sigortalıya ödediği tazminat oranında sigortalının yerine geçeceği ve onun kanunî halefi olacağı, ilke olarak 31.03.1954 gün ve 1953/18 E., 1954/11 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtilmiştir. 17.01.1972 tarih ve 1970/2 E., 1972/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da sigortacının, zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı rücû davasının, kanundan doğan halefiyete dayandığı ve halef olanın, halefiyet yolu ile nasıl bir hak iktisap etmiş ise o hakka sahip olacağı vurgulanmış; velhasıl sigorta ettirenin ne hakkı varsa bunların, şartları gerçekleşince sigortacıya geçeceği; sigortacının, sigorta ettirenin bütün def’ilerini üçüncü şahsa karşı ileri sürebileceği ve Türk Borçlar Kanununun 49 ve devamı maddelerine de dayanabileceği; tabiatıyla sigorta ettirenin olayda dava hakkı yoksa, sigortacıya da bu yönde bir hakkın intikal etmeyeceği açıklanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı kararında “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak, sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen davalı arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir.
Memur ve diğer resmi görevlilerinin kamu görevlisi sıfat ve kapasiteleri dışında özel bir kişi olarak, özel hukuk hükümlerine göre, özel işlerini yaparken üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğrudan doğruya kendileri sorumludur (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12. Bası, İstanbul 2010, s. 590 vd.). Diğer bir deyişle, bir kamu hizmetinin görülmesi sırasında, Devlet memurunun veya ajanının hizmet kusuru sayılabilecek bir tasarruf veya eylemi nedeniyle üçüncü kişiler zarar görürlerse, olay adli kazanın görev alanı dışında kalır; idare aleyhine idari yargı merciinde tam yargı davası açılmalıdır (Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 504- 505).
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, uyuşmazlığın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1472. maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, haksız fiile sebebiyet veren davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık Mahkemesinin 2021/28 Esas, 2021/144 Karar sayılı ve 05/04/2021 tarihli ilamı ile, ”… Kamu hizmeti yürüten idarenin bu hizmeti yürüttüğü sırada verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, kamu hizmetinin yönetimine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, bu hizmetin yürütülmesinde hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Kanun’un ilgili maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesi 2004 sayılı Kanun’un değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu yönünde kararlar verilmiş ise de, 2004 sayılı Kanun’un 42. maddesinin 3. fıkrasında yapılan değişiklik ve Anayasa Mahkemesinin 22/10/2020 tarihli ve E.2020/78, K.2020/59 sayılı kararı doğrultusunda; idari yargının görev alanına giren konulara ilişkin uyuşmazlıkların, itirazın iptali davası yoluyla görülmesi mümkün olmadığından içtihat değişikliğine gidilmiştir. Bu durumda davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemi niteliğindeki davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” hükmü düzenlenmiştir. Mahkememizin dosyasında taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı anlaşıldığından, Uyuşmazlık Mahkemesince verilen içtihat değişikliği de gözetilerek davanın usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1-Hizmet kusurundan kaynaklanan uyuşmazlığın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b ve 115/2 maddeleri gereğince davanın usulden reddine,
2-Harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-6325 sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca Hazine tarafından karşılanan zorunlu arabuluculuk gideri olan 3.120,00-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
Dair, miktar itibariyle kesin olmak üzere verilen karar okunup açıkça anlatıldı.17/03/2023

Katip … Hakim …
e-imza e-imza