Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/600 E. 2023/841 K. 24.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/600 Esas
KARAR NO : 2023/841
DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/09/2022
KARAR TARİHİ : 24/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Davacı …’nın borçlu olduğu …. İcra Müdürlüğü 2018/… Esas sayılı davalı … tarafından başlatıldığını, İcra takibinin konusu 232.000,00-TL miktarlı 06/09/2013 tanzim tarihli, 06/04/2015 vade tarihli senet olduğu, söz konusu senet, müvekkili … tarafından doldurulmamış senet başkası tarafından doldurulduğu ve icra takibine konu edildiğini, davacının uzun süredir iş bulamadığı, ayrıca bir çocuğu olduğu ve oğlu özel çocuk olduğu, davacının maddi durumunun iyi olmaması nedeniyle adli yardım talebinde bulunduğunu, borca konu olan sözde senetin muhatap olarak görünen … ‘e verilmek üzere hazırlanmış ama bu kişiye verilmediğini, banka kredisi için hazırlanmış bir belge olup bu bölge sonradan senet haline dönüştürülmek suretiyle haksız bir şekilde icraya konulduğunu, öncelikle davacının maddi durumunun olmaması nedeniyle adli yardım talebinin kabulünü, davanın kabulü ile davalı … ile müvekkil arasında mevcut ve geçerli bir borç ilişkisinin bulunmadığının tespitini, mahkemenizce teminatsız olarak …. İcra Müdürlüğü 2018/… Esas sayılı icra dosyasına ihtiyati tedbir kararı verilerek icra veznesine girecek paranın davalıya ödenmemesini, neticeten …. İcra Müdürlüğü 2018/… Esas sayılı haksız icra takibinin durdurulmasını, yapılan yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin Mahkemeye sunmuş olduğu cevap dilekçesini özetle; …. İcra Müdürlüğü’nün 2015/… esas numarası ile açılan icra takibine konu bonoda davalı …’nun alacaklı olup, söz konusu bonoyu … …’in kendisine olan borcuna karşılık olarak aldığını, vade tarihi gelmesine rağmen herhangi bir ödeme alamadığını, bononun işleme konulmasını istediğini ve tarafınca bu işlemin gerçekleştirildiğini, dava ile borcu olmadığını iddia eden davacı-borçlu ile davalı arasında hiçbir ilişki bulunmadığını, bononun davacı-borçlu tarafından tanzim edildiğini … …’e verildiğini, … … tarafından da geçerli bir ciro ile davalıya verildiğini, kambiyo hukukundaki mücerretlik ilkesi gereği dava dilekçesinde yer verilen iddiaların davalıyı bağlamadığını, davacı-borçlu …’nın … İcra Müdürlüğü’nün 2015/ … talimat sayılı dosyasından tutulan haciz tutanağında haciz yapılan yerde resmi yediemin olmadığını, dolayısıyla muhafaza işlemi yapılamadığını, böyle bir baskı oluşmadığından kendi hür iradesi ile ihtiyati haciz için yatırılan teminatın iadesine muvafakat ettiğini, borcu kabul etmiş olduğunu ve eşinin de … ‘nın dosyaya icra kefili olarak kabul edildiğini, her ikisinin de başkaca yapılacak hacizlere muvafakat etmiş olduklarını, davacının aynı gerekçelerle … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2015/… esas sayılı dosyasından açmış olduğu davanın da reddedildiğini ve kesinleştiğini, davacı-borçlunun borcunu kabul edip ödeme yapmak istediğini, davalının şahsi hesabına 20.07.2015 tarihinde 1.250,00-TL yatırdığını, yatırdığın paranın borcuna mahsup edildiğini, … Cumhuriyet Başsavcılığınca davalı hakkında soruşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, tüm bu izah olunan sebepler neticesinde davacı-borçlunun açmış olduğu iş bu davanın haksız ve kötüniyetli olduğundan bahisle davacı-borçlunun tüm taleplerinin reddi ile davanın reddine, davacı-borçlunun %100’den aşağı olmamak üzere tazminat ödemesine hükmedilmesine ayrıca vekalet ücreti ve dava masraflarının davacı borçlu üzerine yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, davaya konu senet nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. maddesi:“Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Somut uyuşmazlıkta davacı icra takibinden sonra menfi tespit davası açmıştır.
İspat yükü ise; bir vakıanın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hakimi inandırma faaliyetidir. İspat, ispat anıdan önce vuku bulmuş ve tekrar etmeyen, vakıalara ilişkindir. İspat yükü aynı zamanda bir haktır.
Yargıtay … Hukuk Dairesinin 2013/… Esas 2014/… Karar sayılı ilamında da belirttiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK), “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde ise: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Sözkonusu ispat yükünün kime ait olduğunu belirleme görevi, davanın taraflarına değil, mahkemeye aittir.
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, başka bir deyişle bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6]. Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 370 ilâ 372).
Bilirkişinin düzenlediği 08/05/2023 tarihli 2 sayfadan ibaret raporunda özetle; senet aslı üzerindeki imza ile mukayese örnekleri arasında grafolojik ve grafometrik usullere göre optik cihazlar kullanılarak ve çıplak gözle yapılan incelemede; …’nın mukayese imzalarının ileri derecede polimorfik olmasına rağmen imzanın başlangıç kısmının aynı oranda değişmediği ve genellikle aynı şeklini muhafaza ettiğinin görüldüğünü, tüm imzaların başlangıçtan sonraki seyrinin tam bir polimorfizm gösterdiğinin dikkat çekmekte olduğunu, münker imza ile mukayese imzaları arasında grafolojik ve grafometrik usullerle yapılan incelemede; münker imza ile mukayese imzaları arasında özellikle imzanın başlangıç kısmında daha fazla olmak üzere imzanın orta ve son kısmında da tersim tarzı, istif, eğim, seyir, sürat, ebad, gelişmişlik ve alışkanlıklar gibi unsurlar yönünden yeterli benzerlik bulunduğundan inceleme konusu imzanın …’nın eli mahsulü olduğu kanaatine vardığını bildirmiştir.
Bilirkişinin düzenlediği 18/09/2023 tarihli 1 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; inceleme konusu senedin üzerindeki boşa atılı imzanın varlığından yararlanılarak senet haline getirilip getirilmediğinin sorulması üzerine yapılan incelemede kaşe izi üzerine tükenmez kalem ile atılı imzanın mürekkebi ile diğer baskı mürekkeplerinin zaman birimleri açısından yazılış ve mürekkep yaşı tayinine yarayacak gelişmiş bir yöntem bilinmediğinden mevcut imzadan yararlanılarak sonradan senet haline getirildiği yönünden bir tespite gidilemediğini bildirmiştir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacı tarafından, davalının müvekkilinin eski müşterisi olup daha sonra yanında pazarlamacı olarak çalışmaya başladığını, davaya konu senedin; banka kredisi için düzenlenen belge olduğunu, davalının yoğunluk esnasında belgeyi yedine alarak senet haline getirdiğini, metin kısmının sonradan eklendiğini, bu hususun bilirkişi raporu ile tespit edilmesini talep ettiği, somut olayımızda davaya konu alacağın kambiyo senedinden kaynaklandığı, kambiyo senetlerinin sebepten mücerret olduğu, kambiyo senedi nedeniyle borçlu olunmadığının ispat yükünün davacı borçluda olduğu, mahkememizce alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere kaşe izi üzerine tükenmaz kalem ile atılı imzanın mürekkebi ile diğer baskı mürekkeplerinin zaman birimleri açısından yazılış ve mürekkep yaşı tayinine yarayacak gelişmiş bir yöntem olmadığı, davacının iddialarını ispatlayamadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-269,85-TL karar harcının peşin alınan 3.961,98-TL den düşümü ile kalan 3.692,13-TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 36.800,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacının gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde … Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır