Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/784 E. 2021/1083 K. 13.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/784 ESAS
KARAR NO : 2021/1083

DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 19/07/2019
KARAR TARİHİ : 13/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Muris … 13.04.2017 tarihinde vefat ettiğini, müvekkillerinin müteveffanın kızı ve yasal mirasçıları olduğunu, …’nın müvekkilleri haricinde iki yasal mirasçısı daha bulunduğunu, ve bu mirasçıların, murisin oğulları olan davalılar … ile … olduğunu, murisin 08.01.1987 yılında … A.Ş.’yi kurduğunu, söz konusu şirket kurulduğu günden itibaren kozmetik alanında Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden biri haline geldiğini, anılan şirket hisseleri, 29.03.1989 tarihinden sonra tam tarihleri bilinmemekle birlikte davalılar … ve …’ya devredildiğini, devre ilişkin müvekkilleri nezdinde bilgi ve belge bulunmaması nedeniyle murisin yaptığı sağlararası işlemin geçerli olduğu kanaati ile İstanbul … Asliye Hukuk Mahkemesinde …Esas sayılı dosyası ile görülen denkleştirme ve tenkis talepli dava ikame edildiğini, ancak bu tarihten sonra davalılar arasında da hisselerin inançlı işlemle devrine yönelik dava ikame edildiğini ve bu davada davalılar tarafından sunulan deliller incelendiğinde muris tarafından davalılara yapılan hisse devir işleminin geçersiz olduğunun görüldüğünü, işbu nedenle huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, dava konusu hisselerin devrine ilişkin muris ile davalılar arasında düzenlenen 29.03.1989 tarihli hisse devir sözleşmesi, satış sözleşmesinin kurucu unsurlarını içermediğinden geçersiz olduğu için hisse devir işleminin geçersizliğinin tespitini, bir an için sözleşmenin kurucu unsurları yönünden geçerli olduğu varsayılsa dahi söz konusu satış işlemi muvazaalı olması nedeniyle, murisin asıl gayesi olan bağışlama işlemi de şekil şartı eksikliği nedeniyle geçersiz olduğundan hisse devirlerinin iptali ve hisselerin müvekkiller adına yasal miras payları oranında şirket defterlerine kaydını, bu mümkün olmadığı takdirde hisselerin güncel değerinin tespiti ile anılan bedelin yasal miras payları oranında dava tarihinden itibaren temerrüt faizi ile birlikte müvekkillerine ödenmesini, davalıların dava konusu şirket hisselerinden dava tarihinden itibaren elde ettikleri menfaatlerin yani kâr paylarının ve anapara faizlerinin dava tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte ödenmesini, dava konusu şirket hisselerinden elde edilen menfaatlerin davalılara ödenmemesi yönünde, elde edilen menfaatlerin dava neticelenene dek ödeneceği bir tevdi mahalli tayin edilmek suretiyle ihtiyati tedbir kararı verilmesini yargılama giderleri ve yasal vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava, hisse devirlerinin muvazaalı devrine ilişkin devir işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkememizin 09/12/2021 tarihli celsesinde, ”Tüm davalılar hakkındaki muvaza iddiası açısından davanın TEFRİKİ İLE, ayrı bir esasa kaydına,” karar verildiği anlaşılmakla, Mahkememizin … Esas sayılı dosyasındaki muvazaa iddiası açısından tefrik edilerek, dosyamızın Mahkememizin …Esas sırasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin .. esas sayılı dosyada birinci dava, 29.03.1989 tarihli hisse devir sözleşmesi, satış sözleşmesi kurucu unsurlarından olan satış bedelini barındırmadığından geçersiz olduğu iddiası iken ikinci dava konusu ise 29.03.1989 tarihli hisse devir sözleşmesi, kurucu unsurları taşıdığı kabul edilse bile hisselerin aslında satılmadığı bağışladığı iddiasına dayalı muvazaa davası olup, muvazaa davası tefrik edilerek iş bu esasa kaydedilmiştir.
29.03.1989 tarihli hisse devir sözleşmesi, satış sözleşmesi kurucu unsurlarından olan satış bedelini barındırmadığından geçersiz olduğu iddiası açısından mahkememizin görevli olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
Muris muvazaası nedeniyle şirket hisse devrinin iptalinde görevli mahkemenin ticaret mi asliye hukuk mu olduğu konusunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin çelişkili kararları bulunmakta ise de; muvazaalı olarak devredildiği öne sürülen malvarlığı haklarının (ticari şirket hisseleri) 6102 sayılı TTKda tanımlanmış olması, davayı ticari dava kılmayacağı, davanın (iddianın) temelinin muris muvazaası olduğu, genel bir ilke olarak görevli mahkemenin belirlenmesinde temel ölçüt, muris muvazaasına konu malvarlığı haklarını oluşturan unsurların niteliği olmayıp, murisin mirasçılarının hukukunu zedeleyen malvarlığı haklarına yönelik muvazaalı bir işlemi olup olmadığı, bunu değerlendirme görevinin de 6100 sayılı HMKnın 2. Maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği anlaşılmış ve bu nedenlerle görevsizlik kararı verilmiştir. (Yargıtay 11.H.D. 2016/3771 E. 2016/5972 K., Yargıtay 1. H.D. 2014/11204 E., 2015/14214 K. – İBAM 12. H.D. 2020/230 E., 2020/835 K.)
Asıl dosyadan tefrik edilmeyen satış sözleşmesinin, kurucu unsurlarından olan satış bedelini barındırmadığından geçersiz olduğu iddiasına ilişkin dava ile, tefrik edilerek iş bu esasa kaydedilen davanın birlikte görülmesinin gerekli olup olmadığı açısından ise;
Görevli bir mahkemece verilecek kararın diğer görevli mahkemedeki verilecek kararı etkiyecek nitelikte olması halinde dahi farklı mahkemelerin görev alanına giren davalarda bir mahkemenin diğer mahkemedeki dava sonucu bekletici mesele yapılması suretiyle bu usulü gerekliliğin karşılanması gerektiği;
Kaldı ki somut olayımızda muvazaa iddiası, satış sözleşmesinin bağış sözleşmesi olduğu iddiasına dayalı olup asıl dosyan tefrik edilmeyen asıl dava dosyamızda sözleşmenin satış sözleşmesi olduğunun kabulü halinde SATIŞ sözleşmesi kurucu unsurlarından olan satış bedelini (şeklen) barındırmadığından geçersiz olduğu iddiasına dayanmakta olup, şeklen SATIŞ sözleşmesi olan hisse devri sözleşmesindeki SATIŞ bedelinin ödenmediği iddiasına dayalı bir dava bulunmamakta, bir bedel ödenmediği iddiası ise sözleşmenin bağış sözleşmesi olduğu ve bunun da muvazaa davasına dayanak yapıldığı anlaşılmakta, her iki iddia içeriğine göre davalar arasında birlikte görülmesini gerektirecek bir irtibatta bulunmamaktadır.
HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan davanın, HMK 114/1-c maddesi gereğince USULDEN REDDİNE,
2-HMK 20 madde gereğince karar kesinleştiğinde ve talep halinde iki hafta içerisinde müracaat edildiği taktirde dosyanın görevli Nöbetçi İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç ve yargılama giderinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
4-HMK 331/2 madde gereğince davaya başka bir mahkemede devam edilmediği taktirde talep halinde harç ve yargılama giderinin ve gider avansının harcanmayan bölümünün mahkememizce karar altına alınmasına,
Dair, tarafların yokluğunda dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.13/12/2021

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …
(M)

KATİP …

MUHALEFET ŞERHİ

Dava hukuksal niteliği itibariyle, hisse devrinin şekle aykırılığı ve muris muvazaasına dayalı olarak hisse devir sözleşmesinin butlanının tespiti ile devrin iptali istemine ilişkindir.
Davada davalılar aleyhine, murisin davalılardan… ve…ile yapmış olduğu 29/03/1989 tarihli adi yazılı hisse devir sözleşmesinin kurucu ve geçerlilik şartlarının noksanlığı ile muvazaalı olarak davacı vereselerden mal kaçırma kastıyla sözleşmenin muvzaalı olduğu iddiasında bulunulmuştur. Bu nedenle TBK’nın 19/1 maddesi ve anonim şirket hisse devir sözleşmesine ilişkin kuralların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada esasında hakların telahuku söz konusu olup, birbirinden bağımsız iki ayrı hukuksal sebebe dayalı olarak her durumda sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmektedir.
Uyuşmazlığın esasından önce görevli mahkemenin hangisi olduğu sorunu karşımıza çıkmaktadır. Davanın dayanaklarından biri TBK’nın 19/1 maddesinde düzenlenen muvazaa iddiasına ilişkin olup, salt bu iddiadan kaynaklanan uyuşmazlıklara genel mahkemede (Asliye Hukuk Mahkemesinde) bakılması gerektiğine ilişkin kuşku bulunmamaktadır. Davanın diğer dayanağı olan anonim şirket hisse devir şekline ilişkin kurallar (hisse devir tarihi itibariyle yürürlükte olan) 6762 sayılı mülga TTK’dan kaynaklanmakta olup, sözü edilen kurallara aykırılık iddiasına dayalı uyuşmazlıklardan doğan davaların aynı kanunun 4/1-a maddesi uyarınca mutlak ticari dava olacağı belirgindir. Bir başka söyleyişle uyuışmazlık çıplak hisselerin devir ve pay defterine işlenmesine dair şekli koşullara ilişkin ihtilafları da içerdiğinden mahkememizin görevli olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. (İstinaf Mahkemesi’nin emsal ve fikir verici kararı; İstanbul BAM 13. HD 2020/504 E. 2020/793 K. 09/07/2020)
Öyle ise eldeki davada, birden fazla hukuki sebep ileri sürülmekle uyuşmazlığın incelenmesi bakımından sebebin birinin özel, diğerinin genel mahkemenin görev alanına girdiği açıktır. Hemen belirtmek gerekir ki; birden fazla hukuki sebep ileri sürüldüğünde uyuşmazlığın incelenmesi bakımından sebebin birinin özel diğerinin genel mahkemenin görev alanına girdiği hallerde, davanın özel görevli mahkemede görülmesi gerekmektedir. (Yargıtay 3. HD 2016/13061 E. 2018/119 K. 15/01/2018) Yukarıdaki açıklamalar karşısında; ilk bakışta muris muvazaası iddiaları yönünden davanın genel görevli mahkemede görülmesi gerektiği düşünülebilir ise de; davacılar vekilince dava dilekçesinde anonim şirket hisse devrinin bedelinin belirli olmamasına dayalı olarak da şekil noksanlığı sebebiyle geçersizliğinin tespitini istemiş olup, ileri sürülen iki hukuki sebep nedeniyle, tefrik edilmeksizin davaya artık genel mahkemede değil özel görevli asliye ticaret mahkemesinde bakılması gerekir. Öte yandan davacılar vekili maddi vakıa olarak; muris ile davalı hisse alıcıları arasında bedel kararlaştırılmadığını, görünürdeki satım sözleşmesinin esasında bedelsiz olan devri perdelemek amacıyla yapıldığını ileri sürmekte olup muvazaa ile devir geçerlilik şekline ilişkin noksanlık iddiaları iç içe geçmiş vaziyettedir. Bu yönüyle davaların tefriki usul ekonomisine de aykırıdır. Çünkü muvazaa iddiasının doğruluğu araştırıldığında aynı zamanda sözleşme geçerlilik şartı olan bedel unsurunun da var olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Eş söyleyişle somut uyuşmazlıkta muvazaa ile şekle aykırılık iddiaları etle tırnak gibidir. Bu itibarla; mahkememizin muvazaa iddiası yönünden de görevli olduğu aşikârdır. Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluğun muvazaa yönünden davayı tefrik etmek suretiyle dosyanın görevsizlikle asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi yönündeki fikre iştirak olunmamıştır.

ÜYE …
¸

Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”