Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/735 E. 2023/528 K. 20.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/735 Esas
KARAR NO:2023/528 Karar

DAVA:Tazminat
DAVA TARİHİ:25/11/2019
KARAR TARİHİ:20/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin uzun yıllardır Türkiye’de ve Çin’de yeni inşa edilen gemilere veya tamirlerinde gözetim hizmeti veren bir firma olduğunu, bu amaçla … …’in bünyesinde bulunan … A.Ş. İzmir’i temsilen …. Ltd./Çin tersanesinde yaptırılacak olan ilk dört gemi için 4 x 25.000 TEU ve yine ikinci dört gemi için 4 x 3.100 TEU iki ayrı denetim sözleşmesi imzalandığını: ihtilafa konu olayın ortaya çıktığı sözleşmenin 22.09.2016 tarihli olduğunu ve Türk bayraklı inşa halindeki gemiye ait tekne numarasının 715 olduğunu, 715 numaralı teknenin inşa edildiği bayrak devleti Türk bayrağı kuralları gereği gemi inşasının klas denetiminde olması ve klaslanması zorunlu olduğundan … tersanesi tarafından davalı … … AŞ.’nin yönlendirdiği ve ortağı olduğu Çin şubesi ile anlaşma yaparak, ilgili gemilerin kontrollerinin yapılması amacı ile atandığını; davalı … … ise davalı şirketin bu proje ile ilgili Çin’deki müdürü olduğunu; ilgili teknenin inşası sırasında … uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan problemlerden ve çatlaklardan müvekkili şirketin haberdar edilmeyerek, dava dışı tersane ile anlaşma sağlanarak geçiştirilmek ve gizlenmek sureti ile giderilmeye çalışıldığını, durumun öğrenilmesine mütcakip davalıların ikaz edildiğini ve geminin inşasını üstlenen tersaneye protesto mektubu gönderildiğini, bahse konu ikaz üzerine müvekkili şirketi korkutmak ve sindirmek amacıyla davalı şirketin istihdam ettiği davalı şahıs tarafından 31.10.2017 tarihinde gerçek dışı beyanlarla ve müvekkili şirketin onur, itibar ve saygınlığını zedeleyecek şekilde … antedini taşıyan elektronik mektubu, … … AŞ’nin 15’ten fazla çalışanına ve yaklaşık 100 kişilik … İstanbul ofis çalışanına göndererek sirküle ettiğini, söz konusu 31.10.2017 tarihli haksız ve gerçek dışı ithamlara haiz e-postanın kısa sürede Türk denizcilik camiasına yayılması sebebiyle müvekkili şirketin Türkiye’deki ve Çin’deki müşterilerinin güvenini kaybettiğini ve itibarının zedelendiğini, yılda 100.000,00 USD civarında kazancı olan müvekkili şirketin bu olaydan sonra piyasadan yeni hiçbir müşteri alamadığını, dolayısı ile müvekkilinin ticari itibarının zedelenmesinden ötürü, maddi tazminat talebi yönünden belirsiz alacak davası olarak 50.000,00 USD maddi tazminat ve 30.000,00 USD manevi tazminat olmak üzere dava tarihinden fiili ödeme tarihine kadar en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan Müşterek ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderlerinin de karşı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin işbu davada pasif husumet ehliyetinin bulunmadığını, davacı ve müvekkili arasında davaya konu herhangi bir sözleşmesel ilişki bulunmadığını ve aynı zamanda aracılık ettiği bir sözleşmenin de olmadığını; müvekkili şirketin bir … şirketi olup operasyonel faaliyet göstermediğini; dava dışı … (…) Co. Ltd.’nin grup şirketlerinden klas kuruluşu tarafında faaliyet göstermek üzere Çin Halk Cumhuriyeti’nde kurulu bir şirket olduğunu; dava dışı …’ın başka bir şirketin acentesi veya şubesi olmadığını, grubun içinde faaliyet göstermekte olan 350 şirketten biri olduğunu; davacının itibar zedeleyici olduğunu iddia ettiği ifadelerin ….’nin antetini taşıyan elektronik mektup ile gönderildiğini belirtmesine rağmen, davacının 5 numaralı eki altında sunduğu … … tarafından yazılan elektronik mektubun antetinin bulunmadığını, dosyaya sunulan özür mektubunun müvekkili şirket tarafından değil, dava dışı … firmasınca gönderildiğini; bununla birlikte dava konusu ifadelerin davacının onur, itibar ve ticari saygınlığını zedeleyici olmadığını; gönderilen e-postadan görüldüğü üzere, kullanılan ifadelerin bir çalışanın, projede kendisi ile birlikte çalışan diğer şahıslara gönderdiği bir kendini açıklama e-postası olduğunu, söz konusu e-postadan dolayı davacının hiç iş alamamasının abes olduğunu; davacının işlerindeki düşüşü söz konusu e-postaya bağlamasının mantıklı olmadığını; davacının mahkemeyi yanıltarak haksız kazanç sağlamaya çalıştığını; davacının ekte sunduğu Çin ilk derece mahkemesi kararında Çin mahkemesinin davacıyı kötü niyetli bulduğunu beyan ederek davanın reddine, davacı aleyhinde 5.000,00TL disiplin para cezasına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
İş bu dosya ….Asliye Ticaret Mahkemesi (Denizcilik İhtisas Mahkemesi)’nin 03/03/2021 tarih ve ….sayılı görevsizlik kararında, dava konusu uyuşmazlığa mahkememizin görev alanına giren TTK’nun 5.kitabında yer alan Deniz Ticaretine ve Deniz Sigortalarına ilişkin uygulanacak herhangi bir hüküm bulunmayıp, TTK ve TBK’da yer alan genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekmektedir. Somut olayda, her iki tarafta tacir olup, uyuşmazlık her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğduğundan TTK’nun 4.maddesine göre Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından görülüp sonuçlandırılması gerektiği kanaatine varıldığından, bu kanaat ışığında mahkemenin görevsizliğine, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir. Bu karar taraflarca istinaf edilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 13. Hukuk Dairesinin 2021/1007 esas 2021/1255 karar sayılı ilamında; Mahkemece öncelikle mahkemeye ilişkin dava şartları arasında bulunan görev hususunun değerlendirilip, … … Limited Şirketi’nin açılmış olan davada taraf sıfatının bulunup bulunmadığı hususundaki değerlendirmeyi görevli mahkemeye bırakması gerekmekle birlikte, görevsiz mahkemece yapılan işlemler görevli mahkemeyi bağlamayacak olup, bu hususun görevli mahkemece zaten değerlendirilmesi gerektiğinden ve yapılan işlemlerin bu aşamada aleyhe sonuç doğurduğu kabul edilemeyeceğinden istinaf başvurularının reddine karar verilerek Mahkememize tevzi edildiği ve 2021/735 Esas numarasını aldığı anlaşılmıştır.
Dava; ticari itibarının zedelenmesi sebebiyle maddi ve manevi zararların tazmini istemine ilişkindir.
6098 sayılı TBK 49. Maddesine göre; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir.
Haksız fiil nedeniyle varsa uğranılan zararın ve kusurun ispatına ilişkin TBK 50. maddesi uyarınca; Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.
Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.
Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin maddi tazminat hususunda TBK 51. maddesindeki düzenlemeye göre; Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.”
Manevi tazminat taleplerinde 6098 sayılı TBK’nun 56.(818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir.
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında, Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını belirtmiştir.
Somut olayda dosyanın bilirkişilere tevdi edildiği, bilirkişilerin düzenlediği 12/01/2023 tarihli 12 sayfadan ibaret raporunda özetle; Mahkemece incelenmesi istenen hususlarda yapılan inceleme tespit ve değerlendirmeler sonucunda aşağıdaki görüş ve kanaatler oluşmuştur: Tarafların ticari defterlerini ibraz etmemesi hakkında hukuki yorum ve takdirin Mahkemeye ait olduğu, Ticari defterlerinin sunulmaması nedeniyle, davacının olası tazminat alacağına konu somut zararı, davacının ticari defterleri yönünden kaydi olarak izaha ve ispata muhtaç görünmekte olup, bu hususun hukuki yorum ve takdirinin Mahkemeye ait bulunduğu, 2 Nolu Davalı … …, kendi başına verdiği kararla, daha sonra yanlış olduğunu fark edip, pişmanlık duyarak geri çektiği yazısının öncelikle çalıştığı şirkete/işverenine karşı bir görev kusuru olduğu; huzurdaki davaya konu edilen, 2 Nolu Davalı … … ifadelerinin, Davacının onur, itibar ve saygınlığını zedeleyecek şekilde ifadeler olup olmadığının ve dolayısıyla davacının manevi tazminat alacağın doğup doğmadığının takdirinin Mahkemeye ait bulunduğu, Müşteri çevresindeki kayıptan kaynaklanan maddi tazminat talebine ilişkin olarak, nihai takdir Mahkemeye ait olmak, somut uyuşmazlıkta dosya kapsamından davalılar tarafından 2 Nolu davalının gönderdiği e-posta postanın denizcilik camiasında yayıldığının anlaşılamaması ve dolayısıyla sorumluluk şartlarının gerçekleşmediği sonucuna varılarak maddi tazminat alacağının doğmadığı, sonucuna varılmıştır.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde;
Öncelikle … … Ltd Şti davadaki durumunun tespitinin gerektiği, davada sıfat, dava konusu subjektif hak(dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleri ile ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ile davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açısından) o davanın taraflardır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat (husumet) yokluğundan reddedilir.” (Prof. Dr. Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü-Altıncı Baskı-Cilt 1- İstanbul 2011-Sayfa 1157)
Davada sıfat dava şartlarından değildir, çünkü davada sıfat bir usul hukuku konusu değil, doğrudan doğruya maddi hukuk konusudur. Sıfat bir dava şartı olmamasına rağmen, davanın her aşamasında ileri sürülebilir veya mahkemece kendiliğinden (resen) göz önüne alınır. (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi-Genişletilmiş 2. Baskı-Ankara 2013-Sayfa 557-558) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/11/1998 tarih ve 6/757 Esas 793 karar sayılı kararı da aynı yöndedir. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/9199 Esas 2021/5598 Karar)
Somut olayda davacı tarafından, dava dilekçesinde davalı olarak … (…) – Norveç gösterildiği, bu şirkete temsilen ve izafeten … … Limited Şirketi’ne dava yöneltildiği, her iki şirketin ayrı ayrı tüzel kişiliklerinin olması nedeniyle birbirlerini davada temsil etmelerinin mümkün olamayacağı, davacının da dava dilekçesinde … … Limited Şirketini davalı olarak numaralandırmadığı değerlendirildiğinde davalı olarak değil … (…) – Norveç’i temsilen belirttiği anlaşıldığından … … Limited Şirketi’nin davada taraf sıfatının bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafından, dava dışı … …’in bünyesinde olan … AŞ İzmir’i temsilen … Ltd/Çin tersanesindeki tekne inşası sırasında … uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan problemlerden ve çatlaklıklardan davacı şirketin haberdar edilmediği, durumun anlaşılması üzerine davalı tarafça olayın üstünün kapatılmaya çalışıldığı, bu hususta davalılar ikaz edilerek, merkezin de katılımı ile bir toplantı yapılmasının talep edildiği ve geminin inşasını üstlenen tersaneye de protesto mektubu gönderildiği, bu ikaz üzerine davacıyı korkutmak ve sindirmek amacıyla davalı … çalışanı olan davalı … … tarafından gerçek dışı beyanlarla, davacının onur, itibar ve saygınlığını zedeleyecek, … antetini taşıyan elektronik mektubun … … AŞ’nin çalışanlarına ve … İstanbul ofis çalışanlarına gönderildiği, bu nedenle davacı şirketin müşterilerinin güvenini kaybettiği ve ticari itibarının zedelendiği ileri sürülerek, davalıların kınanmasına, kınama kararının yayınlanmasına ve bu eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın davalılardan tahsiline karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmıştır.
Derdestlik itirazı yönünden; Aynı davanın birden fazla Türk mahkemesi önünde görülmesi halinde ne yapılması gerektiği HMK m. 114 ve 115’te düzenlenmiştir. Derdestlik halinde dava şartı eksikliği nedeniyle ikinci dava usulden reddedilecektir. Ancak aynı uyuşmazlığın hem bir Türk mahkemesi hem de yabancı bir mahkeme önünde görülmesi halinde ne yapılması gerektiğine ilişkin ne Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ne de Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’da doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. Hukukumuzda hakim görüş, Türk mahkemelerince milletlerarası derdestliğin dikkate alınamayacağı yönündedir. Buna dayanak olarak iç hukukta kabul edilen derdestlik itirazının yabancı mahkemelerde görülen davalar açısından da tanınmasının, yabancı mahkemeler lehine Türk mahkemelerinin yetkisinden feragat neticesini doğuracağı ve bu nedenle egemenlik ilkesinin zedeleneceği belirtilmiştir(Nomer, s. 85; Sargın, Fügen; “Milletlerarası Usul Hukukunda Yetki Anlaşmaları, Ankara 1996, s. 188; Nomer, Ergin; “Milletlerarası Yetki Alanında Derdestlik İtirazı”, İHFM 1959, s. 368 vd.; Seviğ, Muammer R.; Türkiye Cumhuriyeti Kanunlar İhtilafı Kaidelerinin Sentezi, İstanbul 1941, s. 72.). Somut olayda Çin mahkemesindeki dava yönünden derdestlik itirazının, yabancı mahkeme lehine Türk mahkemelerinin yargılama yetkisinden feragat neticesini doğuracağı ve bu nedenle egemenlik yetkisinin ihlali niteliğinde olduğundan derdestlik itirazının reddine karar verilmiştir.
Zamanaşımı itirazı yönünden; TBK 72. maddesinde haksız fiil yönünden “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” hükmü bulunmaktadır. Buna göre dava konusu e-postanın 31.10.2017 tarihinde gönderildiği, davacı tarafından 15/10/2019 tarihinde arabuluculuk sürecini başlattığı, 21/11/2019 tarihinde arabulucuk sürecinin anlaşamama ile sona erdiği, davacı tarafça 25/11/2019 tarihinde iş bu davayı açtığı, arabuluculuk süreci içerisinde zamanaşımı işlemeyeceğinden davanın zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı … … davaya konu maili … (İstanbul@….net), … (…@……..com.tr) ve … (…@……..com.tr olmak üzere 3 mail adresine gönderdiği, davacının maddi tazminat talebi yönünden eylemin haksız rekabet teşkil edebilmesi için, eylemin dürüstlük kuralın aykırı olması yetmez, aynı zamanda iktisadi rekabetin kötüye kullanılması niteliğine taşıması gerekir (bkz. Poroy/Yasaman.Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2022, s.372) Somut uyuşmazlıkta, davacının talebine konu olan maddi vakıalar incelendiğinde, iktisadi rekabeti kötüye kullanıcı bir nitelik taşımadığı tespit edilmiştir. Nitekim davacı ve davalı firmanın, ayrı sektörlerde (klaslama ve denetim) faaliyet gösterdiği, haksız rekabetin rakipler arasındaki rekabeti esas aldığı anlaşıldığından haksız rekabet şartlarının oluşmadığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafından dava konusu e-postanın denizcilik camiası içinde sirküle ettirilmesinin Müşteri çevresinde azalmaya yol açtığı, bu nedenle de maddi zarara uğradığı iddia edilmiş ise de davalı … tarafından gönderilen 31.10.2017 tarihli e- postanın üç kişiye gönderildiği, birisinin davacının kendisi olduğu nazara alındığında e-postanın yalnızca … ve …’a gönderildiği, e-postanın denizcilik camiasında yayıldığının ispatlanamadığı, e postanın davalılar tarafından başkaca yöntemle yayıldığının ispatlanamadığı, davalı … tarafından daha sonra özür yazısı yazıldığı anlaşılmakla yazının davalılar tarafından yayılmadığı kanaatine varıldığı, e-postanın muhatabı olan dava dışı … ve … tarafından yayılması ihtimalinde ise davalılara bu hususta kusur atfedilemeyeceği oluşacak zarar ile eylem arasında illiyet bağının kopmuş olacağı anlaşıldığından bu hususta davalıların sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Manevi tazminat talebi yönünden; 6098 sayılı TBK’nun 58. maddesinde “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bazı fiiller hedef olarak kişinin ekonomik faaliyetlerini çok aşarak ekonomik içerikli olsalar dahi, doğrudan doğruya kişinin kendisine yönelmektedir. Bu fiillere örnek olarak kişinin kara listeye alınması, farklı sektörde çalışan bir kimse tarafından malların kötülenmesi ya da kişinin ödeme güçlüğü içinde olduğunun yayılması verilebilir (Mustafa Dural/ Tufan Öğüz, Türk Özel Hukuku, Cilt II, Kişiler Hukuku, 11. Bası, İstanbul, 2011
, s. 134). Somut olayda yukarıda da belirtildiği üzere e- postanın üç kişiye gönderildiği, birisinin davacının kendisi olduğu nazara alındığında e-postanın yalnızca … ve …’a gönderildiği, davalı … tarafından sonradan özür yazısının gönderildiği, fiilin hedefi, ağırlığı ve niteliği itibariyle manevi tazminat koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından bu yöndeki talebin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davanın reddine,
2-179,90-TL karar harcının peşin alınan 7.801,96-TL den düşümü ile kalan 7.622,06‬-TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A-13-14 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
4-Davalı … … Limited Şirketi tarafından yapılan 136,3‬0-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Maddi tazminat yönünden; davalılar kendilerini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 9.200,00-TL vekalet ücretinin (Tarifenin 13/4. maddesi gereğince) davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Manevi tazminat yönünden; davalılar kendilerini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 9.200,00-TL vekalet ücretinin (Tarifenin 10/3. maddesi gereğince) davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Tarafların gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır