Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO:2021/751 Esas
KARAR NO:2023/438
DAVA:Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:26/11/2021
KARAR TARİHİ:01/06/2023
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından müvekkili aleyhine 575.000,00 TL’lik bonoya dayanılarak …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını, takibin haksız ve kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin davalıyı kesinlikle tanımadığını ve aralarında herhangi bir borç ilişki bulunmadığını, bonoda lehtar olan … ile müvekkilinin aralarında husumet bulunduğunu, müvekkilin oğlu ile …’ün kızının evlendiğini ve daha sonra boşanma davası açıldığını, tarafların aralarında ciddi anlaşmazlıklar ve kavgalar olduğunu, taraflar arasında çeşitli mahkemelerde davalar açıldığını, lehtar …’ün tasarım uzmanı olduğunu ve bu nedenle takibe dayanak bononun profesyonel şekilde sahte olarak düzenlendiğini ve imzanın taklit edildiğini düşündüklerini, … Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’nde görevli Prof. Dr. … tarafından hazırlanan raporda bono bulunan imzanın müvekkiline ait olmadığının tespit edildiğini, müvekkilinin hesabı bulunan tüm bankalara haciz müzekkereleri gönderildiğini ve ikametgahında muhafaza talepli haciz yapılmasının gündemde olduğunu, bu nedenlerle davanın kabulü ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Takibe konu bononun müvekkiline dava dışı … tarafından, Recek Aktürk’ün kendisine olan borcu nedeni ile verilmiş bir bono olduğunu, bononun vadesi geldiğinde … ile müvekkili arasında yapılan görüşmede borcun ödenemeyeceği bildirildiğinden bononun müvekkilince …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası üzerinden icraya konulduğunu, takip incelendiğinde takip borçlusu olarak … ve davacı … hakkında takip başlatıldığının görüldüğünü, davacıya ödeme emrinin tebliği üzerine senet üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığı iddiasının ileri sürüldüğünü, bu hususa ilişkin …. İcra Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası nezdinde imza inkarına ilişkin dava ikame edildiğini, davada aldırılan bilirkişi raporlarında bonodaki imzanın …’nun el ürünü olduğu sonucuna varıldığını, davacının dosyaya ibraz etmiş olduğu uzman görüşünün hukuken hiçbir geçerliliği bulunmayan ve bilimsel esaslara aykırı nitelikte bir rapor olduğunu, bu nedenlerle davanın reddini, davacı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Fer’i Müdahil: Dava dışı … 29/03/2023 tarihli fer’i müdahale talepli dilekçesi ile Davacı … ile davalı … arasında görülmekte olan menfi tespit davasında, davanın davalı … tarafından kazanılmasında HMK 66. Maddesi’nde belirtildiği üzere üçüncü kişi olarak hukuki yararı bulunduğunu, davanın … aleyhine sonuçlanması halinde, dava konusu senet bedelinin kendisine rücu ettirileceğini, ayrıca davanın … aleyhine sonuçlanması halinde, imza sahteciliği ve dolandırıcılık konusunda kendisi hakkında dava açılacağını, hali hazırda bu konuda davacı … tarafından savcılığa yapılmış bir suç duyuru bulunduğundan bu durumun hukuki yararını zedeler nitelikte olduğundan davalı yanında fer’i müdahil olarak katılma talebinde bulunmuş olup, mahkememizin 06.04.2023 tarihli celse ara kararı ile fer’i müdahale talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 12.09.2022 tarihli raporunda özetle; İnceleme konusu belgede … adına atılı imza ile …’nun mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’nun eli ürünü olmadığı belirtilmiştir.
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 19.01.2023 tarihli raporunda özetle;12/12/2022 tarihli ve 2021/751 esas sayılı yazı ile 06/01/2023 tarihinde şubemize verilen dosya içerisinde; 12/09/2022 tarihli ve …/…/… sayılı raporumuz ile 04/10/2022 tarihli bilimsel mütalaa, 25/09/2022, 01/10/2022, 06/07/2021 ve 26/10/2021 tarihli bilirkişi raporları arasında çelişkinin giderilmesi hususunda Adli Tıp Genel Kurulu’nda inceleme yapılması istenilmiş olup; Adli Tıp Genel Kurulunun Çalışma Usulüne Ait Genel Hükümler, Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununun 4810 sayılı Kanun ile değişik 23. maddesine dayanılarak hazırlanmış olup (Madde 23), Adli Tıp Genel Kurulunun çalışma usullerine ait genel hükümlerinde yer alan ” Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi ve Trafik İhtisas Dairesi’nin işleri Adli Tıp Genel Kurulu’nda incelemeye alınamayacağı, bu dairelerden birinin raporu ile diğer bir bilirkişi raporu arasında çelişki varsa, mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle ihtisas dairesi en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlar. Bu raporda daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların, ihtisas dairesindeki görevi devam ettiği sürece, katılımı zorunludur.” hükmü gereğince, inceleme konusu belgenin genişletilmiş uzmanlar kurulunca yapılan incelemesinde; inceleme konusu belgede … adına atılı imza ile …’nun mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’nun eli ürünü olmadığı belirtilmiştir.
İcra takip dosyasının incelenmesinde, davacının …. İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasında borçlular … ve … aleyhine 25.01.2020 vade tarihli bonodan kaynaklanan 575.000,00-TL asıl alacak 283,56-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 575.283,56-TL’lik kambiyo senedine özgü takip yapıldığı, ödeme emrinin 10.02.2021 tarihinde borçlulara tebliğ edildiği, takibin kesinleştiği görülmüştür.
Dava, …. İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra takibine dayanak 22.03.2019 tanzim tarihli 25.01.2021 vade tarihli bonodaki keşideci imzasının davacıya ait olmadığı iddiasından kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. maddesi:“Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Somut uyuşmazlıkta davacı icra takibinden sonra menfi tespit davası açmıştır.
İspat yükü ise; bir vakıanın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hakimi inandırma faaliyetidir. İspat, ispat anıdan önce vuku bulmuş ve tekrar etmeyen, vakıalara ilişkindir. İspat yükü aynı zamanda bir haktır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/10133 Esas 2014/451 Karar sayılı ilamında da belirttiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK), “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde ise: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Sözkonusu ispat yükünün kime ait olduğunu belirleme görevi, davanın taraflarına değil, mahkemeye aittir.
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacının dava konusu senedin keşidecisi olduğu, davalı tarafından icra takibi başlatıldığı ve takibin kesinleştiği, dava konusu bonoda keşideci davacı … imzası bulunduğu ancak bu imzanın inkarı nedeniyle açılan menfi tespit davasında, davacının imza inkarı nedeniyle grafolog bilirkişiden imza incelemesine ilişkin rapor alındığı ve imzanın davacıya ait olmadığı tespit olunduğu, davalı tarafça bonodaki imzanın davacı eli ürünü olduğuna ilişkin hukuki mütalaalarla birlikte itirazlar değerlendirilmek ve çelişki giderilmek üzere mahkememizce yeniden Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzman heyetinden rapor alındığı, -Davalı taraf lehine olan raporlar, benzerlikleri esas alması, Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzman heyetinin raporunun açıkça farklılıkları tespit etmiş olması hususları dikkate alındığında- raporun hüküm kurmaya elverişli olup, ATK Fizik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu raporunda da bonodaki imzanın davacıya ait olmadığının tespit olunduğu, imza itirazının mutlak defilerden olup iyiniyet-kötüniyet ayrımı yapılmaksızın herkese karşı ileri sürülebileceği, bu halde davacının imzası nedeniyle davaya konu bono ve icra takibi nedeniyle borçlu olmadığı kanaatiyle davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davalı lehine davaya müdahale eden fer’i müdahil, “oluşan bir imzadır, üzerinde de isim ve soyisim el yazısı ile yazılmıştır, karşı taraf her ne kadar bu şekilde bir senet düzenlenmesi aramızdaki husumet nedeniyle hayatın olağan akışına aykırı olduğu iddia edilmişse de zaten bu husumeti bitirmek için verilmiş bir senettir, gerek benim hakkımda gerekse de … hakkında karşı tarafın şikayeti üzerine sahtecilik ve dolandırıcılıktan dava açılmıştır şu anda numarasını bilmiyorum, senetle aynı gün karşılıklı imza ile elden para alıverişi de olmuştur bunları savcılığa bildirdim, davalardan feragat ve ödemeye ilişkin bir sözleşmede yaptık” şeklinde beyanda bulunmuş ise de; imzanın davacıya ait olmadığının Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzman heyeti raporu ile sabit olmakla asıl ilişkiyi tartışma konusu yapılmasının gerekli olmadığı anlaşılmıştır.
Kötü niyet tazminatı talebi yönünden; İcra ve İflas Kanunun 72. maddesinin 5.fıkrasına göre; “Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırşa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. ”Kötüniyet tazminatı, takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Anılan yasa hükmüne göre, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötüniyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davacı, hamil olan davalının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmamıştır.Bu nedenle davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulüyle …. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında takibe konulan keşidecisi …, lehdarı …, bedeli 575.000 TL, düzenleme tarihi 22.03.2019 ödeme vadesi 25.01.2021 olan bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Kötü niyet sabit olmadığından, kötü niyet tazminatı tablebinin reddine
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 39.278,25-TL ilam harcından peşin alınan 9.824,41-TL’nin mahsubu ile bakiye 29.453,84-TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 9.824,41-TL peşin harç ve 59,30-TL başvurma harcı olmak üzere toplam 9.883,71-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 81.250,00-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 1.725,10-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
8-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere oy birliği ile karar verildi.01/06/2023
Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır