Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/577 E. 2022/621 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/577 Esas
KARAR NO : 2022/621

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
DAVA TARİHİ : 14/09/2021
KARAR TARİHİ : 27/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı bankanın Maltepe Şubesi ile dava dışı kredi borçlusu (asıl borçlu) …Ltd. Şti. arasında Kredi Sözleşmesi imzalandığını, işbu sözleşmeyi davalı/kefilinde müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış olduklarını, dava dışı şirkete taksitli kredi kullandırıldığını, verilen kredinin sözleşme hükümlerine aykırı kullanılması nedeniyle, Genel Kredi Sözleşmesinin verdiği yetkiye istinaden Gebze …Noterliği’nin 04.08.2020 tarih ve …yevmiye no.lu ihtarnamesi ile hesabın kat edildiğini, ihtarla verilen süre içinde 824.304,56 TL borcun ödenmemesi üzerine, bu kez İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyaları ile toplam 847.933,25-TL alacağın tahsili için ilamsız icra takibine geçildiğini, davalıların borcun tamamına itirazları üzerine takibin durduğunu, ayrıca ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla İstanbul …İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, 847.933,25-TL nakdi alacak üzerinden itirazın iptaline, takibin devamına ve %20′ den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmakla 12.03.2022 tarihli dilekçesinde özetle; davacı taraf, taraflar arasında tanzim edilmiş protokole dayanarak “kat etme” işlemini uygulamış ve kredi lehdarı firmanın borçlarını haksız bir biçimde muaccel hale getirmiş olduğunu, iş bu durum, taraflar arasındaki protokol ve yasal mevzuata aykırı bir şekilde teşekkül ettiğini, davalının tacir olup, … Ltd. Şti. yetkilisi olarak bu firma hakkında konkordato talep edildiğini, firma hakkında kesin mühlet bulunmakta olup, işbu firmaya davalının çok fazla şahsi sermaye kattığını, bu nedenle konkordato süreci kendisini de etkilemiş olup, işbu hususun gözetilmesi gerektiğini, İstanbul Anadolu … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas no.lu konkordato dosyası derdest olduğunu, davanın reddini talep etmiştir.
İstanbul Ticaret Odası; firma sicil kayıtları incelenmesinde davalının asıl borçlu şirketin %98 hisse oranlı ortağı olduğu görülmüştür.
Genel Kredi Sözleşmesinin incelenmesinde; sözleşmenin 03.04.2017 tarihinde dava dışı asıl borçlu … Ltd Şti ile davacı arasında imzalandığı, davalının 1.500.000,00-TL kefalet limiti ile müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı görülmüştür.
İcra takip dosyasının incelenmesinde, davacının İstanbul … İcra Dairesinin …esas sayılı takip dosyasında kredi sözleşmesinden kaynaklanan 824.304,57-TL asıl alacak 22.503,52-TL temerrüt faizi, 1.125,16-TL faizin %5 gider vergisi olmak üzere toplam 847.933,25-TL takip yapıldığı, takipten sonra asıl alacağa %46,8 oranında temerrüt faizi işletilmesinin talep edildiği, ödeme emrinin 02/09/2020 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun da süresi içerisinde 07/09/2020 tarihinde borca itiraz ettiği, borca itirazla birlikte takibin durduğu, durdurma kararının alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, dava İİK’nın 67. maddesi düzenlenen bir yıllık hakdüşürücü süre içinde açıldığı görülmüştür.
Bankacı bilirkişinin 23/09/2022 tarihli 14 sayfadan ibaret raporunda özetle; Davacı banka ile dava dışı kredi borçlusu/kredi lehtarı (asıl borçlu) … Ltd. Şti. arasında Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği, işbu sözleşmeyi davalı kefilin mütesesil kefil sıfatıyla imzalamış olduğu, anılan sözleşme kapsamında kullandırılan kredilerin öngörülen süre içinde ödenmemiş olduğu nazara alındığında, davacı bankanın davalı hakkında takip ve dava hakkının bulunduğu kanaati edinildiği, Davalı/Kefilin sözleşmede gösterilen kefalet limiti tutarının – 1.500.000,00 TL olduğu, temerrüt tarihi itibariyle hesaplanan asıl borç toplamının 824.304,57 TL olduğu, dolayısıyla hesaplanan asıl borcun (ana para borcunun), kefalet limitinden daha düşük seviyede olması nedeniyle, davalı kefilin hem kendi ve hem de dava dışı asıl borçlu şirketin temerrütleri ve bunun hukuki sonuçlarından dolayı, kefalet limitiyle sınırlı olmaksızın (07.12.2015 T.2015/3357 E. ve 2015/16301 s.K. uyarınca) borcun tamamından müteselsilen sorumlu olduklarının söylenebileceği,
Davacı bankanın takip tarihi itibari ile alacaklarının;
Alacak kalemleri
Talep edilen
Hesaplanan
Talep edilmesi gereken
Asıl alacak
824.304,57
824.304,57
824.304,57
İşlemiş faiz
22.503,52
12.996,54
12.996,54
BSMV
1.125,16
649,83
649,83
Toplam alacak
847.933,25
837.950,94
837.950,94
Mahkemece raporun benimsenmesi halinde, fazlaya ilişkin 9.982,31-TL’nın (847.933,25-837.950,94=) reddi durumunda, takip tarihinden itibbaren 824.304,57-TL asıl alacak tutarı tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık %28,60 oranında sözleşmesel temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte istenilebileceği,
Davacı bankanın dava tarihi itibariyle alacaklarının;
Alacak kalemleri
Hesaplanan
Asıl alacak
604.196,76
İşlemiş faiz
34.080,05
BSMV
1.704,00
Toplam alacak
639.980,81
Dava tarihinden itibaren 604.196,76-TL asıl alacak tutarı tamamen tahsil edilinceye kadar yılık %28,60 oranında sözleşmesel temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden %5 gider vergisi (BSMV) ile birlikte istenilebileceği sonuç ve kanaatini belirtmiştir.
Dava, taraflar arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca kullandırılan krediye ilişkin alacağın asıl borçlu şirket ve kefil tarafından ödenmemesi üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.
GKS, ihtar, ihtarın tebliğine ilişkin evraklar, ticari defterler, ticaret sicil kaydı ve tüm dosya içeriği ile bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğine;
Davacı banka defterleri usulüne uygun tutulmuş olup, sahibinin lehine delil olarak kullanılabilecek niteliği taşımaktadır.
04.04.2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile dava dışı …Ltd. Şti.’nin kullandığı kredilere davalının toplamda 1.500.000,00-TL kefalet limiti ile müteselsil kefil olduğu, anlaşılmıştır.
Davaya konu alacağın dayanağ…-…, … ve … kredi ref. numaralı taksitli kredilerdir.
Kefalet sözleşmesi 6098 sayılı yeni TBK’nu yürürlüğe girdikten sonra tanzim edilmiştir. Davalı kefil açısından kefalet limitlerinin sözleşmede açıkça gösterilmiş olduğu ve TBK.’nun 582. 583. ve 584 m. öngörülen kefalet sözleşmesinin yazılı yapılması, kefaletin türü, sorumlu olunacak azami kefalet limiti, kefaletin tarihi ve yasada şartların bizzat kefillerin kendi el yazıları ile yazılmış olduğu kefalette bulunduğu, tüm bunlara göre geçerli bir kefalet akdinin kurulmuş olduğu, TBK’nun 598/3. maddesindeki 10 yıllık sürenin henüz dolmadığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasında akdedilen sözleşme yasal değişiklik tarihi 28.03.2013’den sonra akdedilmiş olması nedeniyle, davalı gerçek kişi kefilin şirket ortağı ve/veya yöneticisi olduğu anlaşıldığından, eş muvafakati belgesine gerek olmadığı kanısına varılmıştır.
TBK’nun 589 ve 590. maddesine göre; “Kefil her durumda, kefalet sözleşmesinde belirtilen azami miktara kadar sorumludur.
Kefilin/lerin sözleşmede gösterilen azami kefalet limiti aşılmamak üzere, temerrüt tarihine kadar işlemiş olan akdi faiz ve ferilerinden dolayı da ayrıca sorumludurlar.
26 Kasım 2013 tarihinde yürürlükte bulunan, 6102 sayılı TTK’nun 7. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde: “Ancak, kefil ve kefillere, tahahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.” hükmüne yer verilmiştir.
TTK yasa tasarısının 7. maddesinin 1. fıkrasına eklenen 2. cümle ilgili olarak kanunlaşma sürecinde verilen önerge ve kanunun gerekçesinde kefile alacağın ve borcun yerine getirilmediğinin ihbarı gerektiği, ihbar edilmeden asıl borçlunun temerrüdü yönünden kefillerden temerrüt faizi istenemeyeceği belirtilmiştir. Eklenen bu fıkra 6762 sayılı Eski TTK’nunda bulunmayan yeni bir hükümdür.
6102 sayılı TTK’nun yürürlükte olduğu dönem içerisindeki kefillere yönelik alacağın tahsili yönündeki hukuki işlemlerde bu hükmün uygulanması gerekir. Buna göre asıl borçlunun borcunu ödemediği müteselsil kefile ihbar edilmedikçe asıl borçlunun temerrüdü nedeniyle oluşan temerrüt faizinden müteselsil kefil sorumlu tutulamaz.
Kat İhtarnamesinin incelenmesinde; davacı banka tarafından Gebze … Noterliğinin 04/08/2020 tarihli …yevmiye nolu ihtarname keşide edildiği, ihtarnamenin davalının adresine 06/08/2020 tarihinde tebliğ edildiği, ihtarnamede davacı tarafından ödeme yapılmak üzere 24 saat süre verildiği, temerrüt tarihinin tebliğden itibaren 1 gün eklenmek suretiyle 08/08/2020 olduğu görülmüştür.
Bilirkişi raporu ile temerrüt tarihi itibari ile 826.949,21-TL, takip tarihi itibariyle 837.950,94-TL asıl alacak hesaplandığı, davacı banka takip talebinde 824.304,57-TL asıl alacak-847.933,25-TL toplam alacak talep ettiği, davacı bankanın hesap kat tarihi ile takip tarihi aralığında geçen süreye yıllık %46,80 oranında temerrüt faizi üzerinden hesaplama yaptığı, yapılan hesaplamada kat tarihi ile temerrüt tarihi aralığında geçen süreye %22 oranında akdi faiz, temerrüt tarihi ile takip tarihi aralığında geçen süreye ise %28,60 oranında temerrüt faizi uygulandığı, farkın temel sebebinin davacının emsal nitelikteki HGK içtihadına aykırı olarak %48,60 oranında temerrüt faizi uygulamış olmasından kaynaklanmış olup 9.982,31-TL fazla talep yerinde görülmemiş, takip tarihi ile dava tarihi aralığında 05.07.2021 tarihinde yapılan 450.350,50-TL’lık tahsilat tutarı nazara alınarak TBK’nın 100 maddesi uyarınca öncelikle faiz ve ferilerine mahsup edilmek suretiyle hesaplama yapılmıştır.
Teknik ayrıntısı yukarıda özetlenmeye çalışıldığı ve bilirkişi raporunda tam detayı olduğu üzere bilirkişi tarafından hesap kat tarihinde, takip tarihinde ve hukuki menfaatin tespiti açısından dava tarihinde asıl alacak ve temerrüt tarihi ve temerrüt faiz oranına göre fer’ileri hesaplanmıştır.
Davacı taraf temerrüt faizi oranı ilişkin bilirkişi raporuna itirazda bulunmuş ise de; Genel kredi sözleşmelerinde temerrüt faizi oranın belirleme yetkisinin bankanın keyfine bırakılmasında doktrinde eskiden beri çok kuvvetli bir şekilde ileri sürülen görüşleri “Ticari Kredilerde Temerrüt Faizi oranının Sözleşme Eliyle Bankaların inisiyatifine Bırakılması Sorunu” ( … – http://… …. .org.tr/m2017-128-1632) isimli makaleden aynen aktarmak gerekir ise:
“Öğretide özellikle ekonomik özgürlükleri sınırlandıran sözleşmelerin sözleşme ile taahhütte bulunan kişinin ekonomik özgürlüğünü yok etmesi veya ağır şekilde kısıtlaması halinde ahlaka aykırı kabul edildiği dikkat çekmektedir.
Konumuzla ilgisi nedeniyle …’in genel kredi sözleşmelerinde yer verilen kurallarla, bankalara faiz oranlarını tek taraflı artırma yetkisi hakkındaki görüşlerini burada özellikle zikretmek gerekmektedir. Yazara göre bu hükümler, bankaya tek yanlı olarak, diledikleri kadar artırma yetkisi vererek, banka müşterisi sanayici ve tüccarın iktisadi varlığının yok olması tehlikesi yaratacak biçimde mutlak surette bankaların keyfine bağlı tutmakta, tüccar ve sanayicileri bankaların vesayetine sokmakta ve iktisadi faaliyet hürriyetinin kullanılmasını felce uğratan bir nitelik taşımaktadır. Bu hükümler, BK md 19 ve 20 gereğince hem kişilik haklarına hem de ahlaka aykırı olduğundan batıldır.
Eren daha dar bir çerçevede, sözleşmenin taraflarından birinin hukuki veya fiili tekel durumunda bulunması halinde, güçlü ve üstün durumunu kullanarak edimler arasında büyük oransızlığa sebep olmasının gabin dışında bir olgu sayılarak ahlaka aykırı olarak nitelendirilmesi gerektiği görüşündedir.62 Kocayusufaşaoğlu, ise “Türk hukukunda banka kredi sözleşmelerinde bankalara sözleşmede yer alan faiz oranlarını sonradan herhangi bir sınıra bağlı olmaksızın tek taraflı olarak istedikleri kadar artırma” yetkilerinin tanınmasının ahlaka aykırı olduğu BK md 19 ve 20 gereğince hükümsüz sayılması gerektiğini belirtmektedir.
Ticari kredi ilişkisinin doğumunda öncelikle bir temel ve çerçeve sözleşmesi olan genel kredi sözleşmesi (GKS) yapılmaktadır. GKS ile kredi kuruluşu kredi limiti çerçevesinde belirli bir miktara kadar nakdi veya gayrı bir nakdi bir kredi sağlama borcu altına girmektedir. GKS Borçlar Kanunu md 306 vd’da düzenlenen karz sözleşmesi niteliği taşır (Canaris, Bankvertragsrecht, Rn. 1206). Yüksek Yargıtay kararlarında da bu görüş savunulmaktadır.”
GKS’de her ne kadar TCMB’na bildirilen en yüksek faiz temerrüt faizinin belirlenmesinde ölçü olarak alınmış ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/19-1650 esas, 2019/507 karar sayılı ilamındaki “Ne var ki Yargıtay uygulamasında bankaların Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na bildirdikleri ancak müşterilerine uygulamadıkları akdi faizlerin temerrüt faizinin tespitinde esas alınmayacağı kabul edilmekte olup sözleşmede ayrıca bir temerrüt faiz oranı da belirlenmemiştir. O hâlde, davacı bankanın kayıtları üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak hesabın kapatıldığı tarih itibariyle davalının kullandığı ticari krediye uygulanan akdi faiz belirlendikten sonra temerrüt tarihine kadar bulunan alacağa akdi faiz işletilip, temerrüt tarihinden icra takip tarihine kadar sözleşmenin 45. maddesindeki anlaşma uyarınca akdi faizin %50 fazlası temerrüt faizi olarak uygulanıp takip tarihi itibariyle alacak tespit edilmeli ve takipten sonra da belirlenen temerrüt faizinin asıl alacağa uygulanmasını sağlayacak şekilde takibin devamına imkân sağlanması gerekmektedir. ” şeklindeki gerekçe mahkememizce de kabul edilmekle temerrüt faizinin tespitinde fiilen uygulanan akdi faiz baz alınarak tespit ediler temerrüt faizi oranı üzerinden yapılan hesaplama hükme esas alınmıştır.
Davalı taraf, bilirkişi raporuna ödemelerin belirtilmediği itirazında bulunmuş ise de bilirkişi hesaplamasından açıkça anlaşılacağı üzere hesaplamada beyan edilen ödemeler dikkate alınmıştır.
Ödemeler hesaplanırken ödeme mahsup edildikten sonra faiz hesaplanmalı gerekçesiyle faizin yanlış hesaplandığı davalı tarafça iddia edilmiş ise de; bu husus BK 100. Maddeye aykırı olup, bilirkişi hesabı doğrudur.
Davalı taraf kefilet şekil şartları ilişkin itirazda bulunmuş ise de, bu itirazın yerinde olmadığı yukarıda gerekçesiyle anlatılmıştır. Kefaletin, genel işlem koşulları gereğince geçersiz olduğu iddia edilmiş ise de buna ilişkin bir somutlaştırması ve de ispatı bulunmamaktadır.
Davalı taraf kat’ın ve muaccel kılmanın hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ise de bilirkişi raporuyla da tespit edildiği üzere taksit geç ödemesi nedeniyle GKS gereğince haklı olarak kat edilip, muaccel hale getirilmiştir.
İhtarda kat gerekçesi bulunmadığı itirazında bulunulmuş ise de; kat ihtarında, kat gerekçesinin yazılı bulunması da gerekmemektedir.
Kefilden temerrüt faizi talep etmesi için temerrüde düşürmesi gerektiği beyan edilmiş olup zaten kefile de kat ihtarı tebliğ edilmiştir.
İcra inkar tazminatı yönünden; dava konusu alacağının önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak niteliği taşıdığı, bu haliyle İİK’nın 67. maddesindeki koşullar gerçekleştiği görülmekle, davacının icra inkar tazminatı kabulü ile, alacağın % 20’si oranında icra inkar tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kötü Niyet Tazminatı yönünden; Kötüniyet tazminatı İİK 67/2 maddesinde düzenlenmiştir. İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası uyarınca alacaklının kötü niyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Kötü niyet kavramının, somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmesi itibariyle, açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde davacı tarafından cari hesaba dayalı olarak açılan iş bu davada davacının alacaklı olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiş ise da davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından kötü niyet tazminatının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davalı taraf kat’ın haksız olduğunu ileri sürse de cevap dilekçesi süresinde sunulmadığı ve kredilerin müşteri hesap özetinde belirtilen aylık taksitlerin ödenmemiş olduğu anlaşılmakla bu itiraz yerinde görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle, teknik hesaplama ayrıntısı bilirkişi raporunda anlaşıldığı üzere sonuçta aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı takip dosyasındaki itirazlarının;
604.196,76 TL asıl alacak,
34.080,05 TL işlemiş temerrüt faizi
1.704 TL BSMV olmak üzere
toplamda 639.980,81 TL üzerinden itirazın iptaline,
İşleyecek faiz oranına itirazın ise “asıl alacak üzerinden takip tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek % 28,60 temerrüt faizi ile” şeklinde iptali ile
Takibin bu şekilde ödeme emrindeki kayıt ve şartlarda devamına,
2-824.304,57 TL’nin %20’si olan 164.860,91 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-9.982,31 TL açısından esastan reddine
4-Dava tarihinden önce yapılan ödemeler nedeniyle 197.970,13 TL açısından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından, bu ödemelere ilişkin davaya konu bölümün dava şartı yokluğu nedeniyle reddine
5-Kötü niyet ispatlanamadığından davalı tarafın tazminat talebinin reddine,
6-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 43.717,09-TL ilam harcından peşin alınan 10.240,92 TL’nin mahsubu ile bakiye 33.476,17 TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Davacı tarafından yatırılan 10.240,92-TL peşin harç ve 59,30-TL başvuru harcı olmak üzere toplam 10.300,22 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 88.397,89 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
9-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 9.200,00-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
10-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00-TL’nin Kabul-red oranına göre 996,28-TL’nin davalıdan, 323,72-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
11-Davacı tarafından yapılan 1.080,50-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 815,51-TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine; arda kalan bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
12-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.27/10/2022
Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır
Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”