Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/708 E. 2021/826 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/708
KARAR NO:2021/826

DAVA:İtirazın İptali (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:18/12/2020
KARAR TARİHİ:29/09/2021

Mahkememizde görülen itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, elektronik sistemler işi ile iştigal eden müvekkilinin davalı ile olan süregelen alım satım ilişkisinden kaynaklı ve teslim edilen emtia bedellerinin ödenmediğini, her ne kadar ödeme emrine itirazında ödeme savunmasını sunulmuşsa da ödemenin ispat edilemediğini beyanla başlatılan takibe vaki itirazın iptalini ve %20 inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, davacıdan istenen ve diğer ürünlerin montajını ve işin teslimini engelleyen ana malzemelerin bir kısmını teslim edilmediğini, öte yandan teslim edilen malzemelerin dava dışı … San. ve Tic. Ltd. tarafından ihale şartnamesine aykırı olması nedeniyle kabul edilmediğini, davacının kusuru nedeniyle kur farkı ve sair zararlar ödemek zorunda kaldıklarını, şartnameye uygun ürün bedelinden fazlasının davacıya ödendiğini, müvekkilinin uğradığı zararlara ve ayıba ilişkin ayrıca dava açacaklarını beyanla davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, süre gelen alım satım ilişkisine bağlı açık hesap gereğince ödenmeyen bakiye fatura bedelinin tahsili için başlatılan takibe vaki olmuş itirazın İİK’nın 67/1 maddesi gereğince iptali istemine ilişkindir.
İcra dosyasının celp edilmesinde, davalı borçlu vekilinin itirazında ticari ilişki kabulünde olmakla birlikte aralarındaki hesapların nakit ve çek kanalıyla ödenerek kapatıldığını, bakiye borç kalmadığını belirterek takibi durdurduğu anlaşılmaktadır. Öncelikle borçlu vekilinin itiraz dilekçesindeki bu beyanı bağlantılı bileşik ikrar mahiyetinde olup ispat yükünü üzerine almıştır.
Vergi Dairesinden gelen cevabi yazı içeriğine göre taraf kayıtları incelendiğinde, tarafların 2020 yılı içerisindeki ticari ilişkileri gereğince 74.946,00 TL tutarlı alım satım yaptığı BA-BS formlarından anlaşılmaktadır. Yani takip konusu faturalardaki hizmetin alındığı davalı tarafından maliye kayıtlarında ikrar edilmiştir. Öte yandan SMM marifetiyle davalı defterleri incelendiğinde takibe konu açık hesaba dayanak teşkil eden faturaların davalı defterlerinde çekincesiz bir şekilde kayıtlı olduğu tespit edilmiştir. Davalı yan bu faturalara karşı eksik ya da ayıp iş nedeniyle reklamasyon faturası düzenlememiştir. Kayıtlarında şartnameye aykırılığa dair bir şerh mevcut değildir.
Davalı vekilince davacı tarafından teslim edilen malzemelerin ihale şartnamesine aykırı olması nedeniyle dava dışı üçüncü kişi şirkete cezai şart ve kur farkı zararı ödemek zorunda kaldıklarını, davacı yana 11/05/2020 tarihli mail ile ürünlerin şartnameye uygun hale getirilmesi gerektiği yönünde ihbarda bulunduklarını belirtmiştir. Davalı vekilince mahkememizin HMK’nın 139/1-ç maddesinde ön görülen meşruhatlı ön inceleme duruşma davetiyesine binaen 16/03/2021 havale tarihli delil dilekçesinde ekte bir takım e-mail yazışmaları ve fiyat dökümleri ile sipariş onay formlarını sunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak UYAP sisteminde de taralı işbu dilekçe ekindeki e-mail yazışmaları detaylı olarak incelendiğinde, adı geçen 11/05/2020 tarihli e-mail mevcut değildir. Söz konusu dilekçeye ekli maillerin hiç birisinde şartnameye aykırı malzeme teslimi sebebiyle ayıpların giderilmesinin istenildiği yönünde bir yazışma geçmemektedir. Rapora itiraz dilekçesinde ekli 11/05/2020 tarihli mail 16/03/2021 tarihli delil listesi ekinde hiç bir şekilde bulunmamaktadır. Vaziyet gerek dilekçe aslı gerekse de UYAP’taki kayıtlardan teyit edilmiştir. Hal böyleyken, mahkememizce de sunulu mevcut delil durumuna göre (özellikle ödeme emrine itirazdaki ödeme savunması da gözetilerek) salt faturaların, maliye bildirimlerinin kayden incelenmesi ile yetinilmesinin kafi olacağı, malzemeler yönünden teknik inceleme yapılmasına gerek olmadığı kanısı hasıl olmuştur. Buna göre de sadece SMM bilirkişisinden defter incelemesi yaptırılarak rapor alınmasına karar verilmiştir. Davalı taraf ise dosyadaki belgelerin tetkikinde söz konusu 11/05/2020 tarihli e-maili yeni delil bildirme hakkının evleviyetle dolduğu defter inceleme gününde bilirkişi inceleme evrakları arasında haricen (dilekçe eki olmaksızın) dosyaya sunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, Medeni Usul Hukuku’na hakim olan “Sert Teksif İlkesi” gereğince kanundaki sürelerden sonradan dosyaya sunulan delillerin mahkemece tahkikat aşamasında değerlendirmeye alınıp alınamayacağı, sonradan sunulan delil nedeniyle yeniden teknik bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekip gerekmediği konusunda toplanmaktadır.
HMK’nın “Ön İnceleme Duruşmasına Davet” başlıklı 139/1-ç maddesine göre; taraflara davetiyede dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceği ihtar edilir. HMK’nın 140/5 maddesinde de verilen sürede dilekçelerde bahsi geçen deliller sunulmadığı takdirde o delillere dayanmaktan vazgeçilmiş sayılacağına karar verileceği hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 119 ve 121. maddelerinde delillerin gösterilmesinden bahsedilmesine rağmen, 137 ve 140. maddelerinde delillerin sunulmasından ve toplanmasından bahsedilmektedir. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 139/1-ç ve 140. maddelerde “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları yönünde olanak sağlanmıştır. Taraflar bu imkanı da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Özetle; HMK’nın 119/1-f maddesine göre dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, 129/1-e maddesine göre de cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 137. ve 140. maddelerinde ise; 119 ve 129. maddelerdeki düzenlemenin aksine, delillerin belirtilmesinden değil, tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapmasından bahsedilmiştir. Buna göre; delillerin dava ve cevap dilekçelerinde belirtilmesi, dilekçelerde belirtilen delillerin en geç ön inceleme duruşmasında mahkemeye sunulması, başka bir yerden getirtilecek olması halinde delillerin toplanması için gerekli işlemlerin yapılması gerekir. Yani dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı yeni delil bildirmeleri mümkün değildir.
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, delil bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. HMK’nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı 145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. 6100 sayılı HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 145. maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği, bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu” belirtilmiştir. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel ve istisnai durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınamaz. Keza, tarafların 145. madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmeden önce tarafların uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında veya davalıya ön inceleme duruşma davetiyesinde delillerini bildirmesi için imkan tanındığı halde tahkikat aşamasında bilirkişi defter incelemesi ve rapora itiraz safhasında daha önce dosyada yer almayan yeni bir delilin ileri sürülmesi (davalının muvafakat etmediği de nazara alınarak) ve o yönde yeni bir teknik inceleme yapılması mümkün değildir.
Somut olayda; davalı vekiline usulüne uygun meşruhatlı ön inceleme duruşma davetiyesinin 01/03/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 06/03/2021 muhabere havale tarihli delil dilekçesi ile cevap dilekçesinde sunmadığı delillerini sunduğuna dair beyanda bulunduğu ve eklerini eklediği, ancak ekinde ayıp ihbarına dayanak teşkil eden 11/05/2020 tarihli e-mailin olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkememizce de yukarıda belirtilen ilkeler ışığında ön inceleme duruşmasında tahkikat hazırlıklarına dair ara karar ile, sunulu mevcut delil durumuna göre sadece SMM bilirkişisi tarafından inceleme yapılmasına karar verilmiştir. SMM rapor içeriğine göre de davalının faturaları itirazsız olarak kayıtlarına aldığı sabit olduğu gibi, maliyeye de bu alışları bildirdiği gelen cevabi yazıdan anlaşılmaktadır. Yine, takibe itirazında da salt ödeme def’i ileri sürülerek ispat yükü davalı üzerine geçmiştir. Söz konusu 11/05/2020 tarihli mailin sonradan sunulmasında davalı yanın kusursuz olduğu ispatlanamadığı gibi talebin önceki savunma ve itirazlara nazaran özellikle defter kayıtlarına nazaran davayı uzatmaya matuf olduğu belirgindir. HMK’nın 145. maddesi gereğince elde olmayan nedenlerle sonradan delil sunulduğunun ilgili tarafça ispat edilmesi gerekir. ( Yargıtay 14. HD 2020/122 E. 2020/1640 K. 11/02/2020 tarihli emsal mahiyetteki içtihadı ) Kaldı ki, mail ekindeki eksiklerin takip konusu faturalarla ilişkili olduğu da net biçimde anlaşılamamaktadır. Davacı tarafın da bu durum kabulünde değildir. TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190/1 maddeleri gereğince bu noktadaki ispat külfeti (yani takip konusu faturalara münhasıran adı geçen mail ile ihbarda bulunduğunun ispatı) davalı yan üzerindedir. Zira, yanlar arasında süre gelen devamlı bir cari alım satım ilişkisi mevcut olup, münhasıran ve somut olarak tereddüte mahal vermeyecek şekilde takip konusu faturalardaki malzemelerle ilgili olarak şartnameye aykırı olduğundan ayıp ihbarı yapıldığı davalı tarafından ispat edilememektedir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulü gerekmiştir.
HÜKÜM / Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KABULÜ ile;
1-…. İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı icra takip dosyasına davalı borçlu tarafından vaki olmuş itirazın İİK 67/1 maddesi gereğince iptali ile, 71.136,13 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak avans faiziyle birlikte davalı borçludan tahsili için takibin devamına,
2-Alacak niteliği itibariyle likit ve belirlenebilir olduğundan %20 icra inkar tazminatı 14.227,22 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Alınması gereken 4.859,30-TL harçtan peşin alınan 857,88 TL harcın mahsubu ile, bakiye 4.001,42 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
4-Ara buluculuk gideri 1.320,00-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, gereği için yazı işleri müdürlüğünce harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 10.047,70 TL nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Bu dava kapsamında davacı tarafından sarfedilen, 185,50-TL posta ve tebligat masrafı, 1.000,00-TL bilirkişi masrafı, 920,08 TL harç giderleri olmak üzere cem’an 2.105,58-TL’den ibaret yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
7-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 29/09/2021