Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/431 E. 2021/1063 K. 06.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/431 Esas
KARAR NO:2021/1063

DAVA:Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:25/08/2020
KARAR TARİHİ:06/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekilinin Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine haksız ve kötü niyetli olarak 13/07/2018 vade tarihli senede istinaden takip başlatıldığını, takip konusu senede ilişkin olarak müvekkilinin davalıya borcunun bulunmadığını, müvekkilinin 2018 yılında … … ve … … aracılığıyla davalı şahsa ulaşıldığını, davalı müvekkilinin 400.000,00-TL’lik senet vermesi halinde kendisine 190.000,00-TL borç para vereceğini belirttiğini, müvekkilinin davalının teklifini kabul etmek zorunda kalarak 190.000,00 TL’lik ödeme karşılığında 400.000,00-TL’lik senedi düzenleme zorunda kaldığını, müvekkilinin senet karşılığında hiçbir borcunun bulunmadığını, müvekkilinin … hesabına davalı tarafından 13/04/2018 tarihinde 189.500,00-TL EFT yapıldığını, davalı tarafın senet karşılığı para verdiğinin açık bir delili olduğunu, bu durumun açıkça davalı tarafın faiz karşılığı borç para verdiğini ispat ettiğini, davalı tarafça müvekkiline teslim edilmiş hiçbir mal olmadığını, bu nedenlerle menfi tespit davasının kabulünü, dava konusu senedin iptalini, davalı aleyhine kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirkete bırakılmasını talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekilinin Mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacının tanık dinletme talebine muvafakat etmediklerini, dava konusu senetlerin müvekkili ile davacı arasında yapılmış olup şahıslar arası bir işlem olduğunu, müvekkilinin bu ve başkaca konularla ilgili defter tutmadığını, dolayısıyla müvekkilinin incelenecek ticari defterlerinin bulunmadığını, kambiyo senetlerinde soyutluk ilkesinin geçerli olduğunu, senedin sebebe bağlı olmadığını, senedi imzalama ile borçlunun borcunu kabul etmiş sayılacağını, bunun için sebep gerekmediğini, müvekkili ile davacının başka bir iş yapmayı kararlaştırdığını ve müvekkiline yapılacak işten kar payı sözü verildiğini, davacının müvekkiline yaptığı ve açıklamasına senet ödemesi yazdığı iki ödemesinin de başkaca iş için kararlaştırılan kar payına ilişkin olduğunu, bu nedenlerle davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLER
1-…. İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosya aslı
2-Banka hesap hareketleri
3-Tanık
4-Taraf vekillerinin beyan ve dilekçeleri
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ GEREKÇE
Dava, taraflar arasındaki bonoya dayalı davacı aleyhine başlatılan kesinleşmiş icra takibinin ödenmeyen kısmının faize ilişkin olduğu iddiasına dayalı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamalara göre bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (eTTK)’nun 691/1.maddesi).
Bonoda şekil şartları mülga eTTK’nun 688.maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” yada “… Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir.
Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır.”Bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK’nun 12.4.1933 gün ve 1933/30-6 sayılı ilamı).
Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta’lili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta’lil eden, iddiasını ispatlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını iddia ederse, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denmektedir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir.
Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir (HGK’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768 sayılı ilamı).
İcra takip dosyasının incelenmesinde, davacının …. İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasında bonodan kaynaklanan 400.000,00-TL asıl alacak 137.482,19-TL işlemiş faiz, 800,00-TL bono komsiyonu olmak üzere toplam 538.282,19-TL takip yapıldığı, ödeme emrinin 04.08.2020 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun da süresi içerisinde itiraz etmediği, takibin kesinleştiği görülmüştür.
Dava konusu bononun incelenmesinde; keşidecisinin davacı … … olduğu, lehtarının davalı … … olduğu, 13/07/2018 düzenlenme ve ödeme tarihli, malen kayıtlı, 400.000,00-TL bedelli olduğu görülmüştür.
Banka hesap hareketlerinin incelenmesinde; …’ın 02.10.2020 tarihli cevabi yazısında; … … ile … … arasında hesap hareketlerinin gönderildiği, 13.04.2018 tarihinde 189.500,00-TL’lik davalı tarafından davacıya eft işlemi yapıldığı; …’ün 05.11.2020 tarihli cevabi yazısında; … …’ın hesaplarında … … tarafından yapılmış 20.07.2018 tarihli 49.200,00-TL’lik “senet borcu için ödeme” açıklamalı 26.10.2018 tarihli 10.000,00-TL’lik “senet borcu için ödeme”açıklamalı 21.12.2018 tarihli 5.000,00-TL, 19.07.2019 tarihli 10.000,00-TL’lik “borç ödemesi” açıklamalı, ödemelere ilişkin dekontların sunulduğu görülmüştür.
Tanık; mahkememizin 4. Celsesinde tanık … … beyanında; “Ben davalının dayısı …’ı tanırım, davacıyı da diğer tanık … … nedeniyle tanırım, davacı dava dışı kişilerden olan alacağın tahsili amacıyla icra takibi yaptı bu icra takibinde satışa karar verildi, satış açık artırma yolu ile satılacağı zaman davacı taşınmazın ikinci açık artırmada değerinin düşmemesi nedeniyle taşınmazı almaya karar verdi, taşınmazın alması için kendisine nakit para lazımdı, bu nakit parayı alabilmek için borç aramaktaydı, …’in ablasının eşi olan davalı …, …, davacı …, ben ve diğer tanık … … Adliyesinin oralarda oturduk, konuştuk, davacı ile davalı arasında bir protokol ve bir senet imzalandı, bu duruma bizzat şahitlik ettik, aralarında senet bedelinin 500.000,00 TL olması hususu konuşuldu ancak hatırladığım kadarıyla daha sonra 190,000,00 – 200.000,00 TL civarında para banka yoluyla davacıya gönderildi, daha sonra davacı … … bu borcu ödemek için benim öz dayım … Sakarya’dan 95.000,00 – 100.000,00 TL civarında yani 20.000,00 Dolara tekabül eden miktarda borç aldı, bu nedenle de taraflar arasında icra takibi mevcut bu parayı davalı … …’a …’de teslim etmek üzere yanına gittik, yine davalının yanına giden ben, … ve davacı beraber gitmiştik, 50.000,00 TL kadar ödeme yapıldı, bu ödemenin bir kısmı elden verildi, elden verilen kısmın tamamının kapsayıp kapsamadığını hatırlamıyorum, kalan kısımda bankadan verildi diye biliyorum, bundan bir iki ay sonra davacı davalıya 10.000,00 TL, daha sonra da 10.000,00 TL gönderdiğini beyan etti, daha sonra diğer tanık … tarafından davacının borcu için davalıya para gönderildiği söylendi, davacı avukatı huzurunuzda senedin bedelinin 400.000,00 TL olduğunu beyan ettiğinde duruşma sırasında hatırladım, evet senet 400.000,00 TL idi, ancak gönderilen para 190.000,00 – 200.000,00 TL arasındaydı, ayrıca biz …’e 2019 yılı yaz ayları olan Temmuz Ağustos gibi gittiğimizi hatırlıyorum, o gün 190.000,00 – 200.000,00 TL civarında para gönderildi, ayrıca davacıya elden para verileceği hususu konuşuldu, ancak yanımızda herhangi bir para verilmedi, yapılan ödemelerin asıl alacağa ilişkin mi, yoksa kar payına ilişkin mi verildiğini bilmiyorum, taraflar arasında yapılan ticari ilişkin nedeniyle kar payı alınmış olabilir, yukarıda az önce açıkladığım üzere sonradan yapılan 2 ayrı 10.000,00 TL’lik ödeme beyandan ibarettir, bizzat şahitlik etmedim” şeklinde beyanda bulunduğu, tanık … …’ın beyanında; “Davacı ile 10-15 yıldır tanışıyorum, davalı ile ise dava konusu olay nedeni ile tanıştım, taraflar arasında 400.000,00 TL – 450.000.00 TL civarında para alışverişi hususunda anlaşma vardı, bu parayı davalı davacıya verecekti, … Adliyesinin oralarda taraflar ve diğer tanık … ile beraber buluştuk, taraflar arasında 400.000,00 TL – 450.000,00 TL civarında bir senet imzalandı, bu senedin 190.000,00 TL civarındaki miktarı davalı tarafından davacıya havale yolu ile biz oradayken gönderildi, kalan miktarın daha sonra davacı davalıya verecekti ancak verip vermediğini bilmiyorum, ben daha sonra … Bey’i birkaç kez İstanbul ilinde gördüm, … Bey’in doğulu olduğunu biliyorum, ancak nereli olduğunu hatırlamıyorum, İstanbul ili dışında hiç görmedim, yanına gitmedim, yapılan ödemelerden de herhangi bir haberim yok, ancak bir kez davacı tarafından 5.000,00 TL benim göndermem rica edildi ve ben bunun üzerine bankadan …’in hesabına 5.000,00 TL gönderdim, daha sonra bu parayı … Bey bana ödedi, biz …’la kendi işlerimiz için ara ara doğuya gittik, ancak …’e veya … Bey’i ziyaret ettiğimiz, gördüğümüzün, herhangi bir ödeme yaptığımız olmadı, diğer tanık …’ın neden böyle söylediğini bilmiyorum kendisi ayrıca gidip görüştüyse bilemem, taraflar arasında bu borç para olayı dışında herhangi bir ticari ilişki olup olmadığını bilmiyorum, benim şahitlik ettiğim başkaca bir ticari ilişki yoktur, davacı benden sadece borç aldığımız arkadaşa gönderir misin dedi ancak bu borç dava konusu senede ilişkin borç mudur, başka bir borç mudur bilmiyorum, taraflar arasında kar payı veya faiz gibi anlaşma veya konuşma olduğunu hatırlamıyorum” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacı senetteki imzayı inkar etmemiş, takibe konu yapılan bono nedeniyle bir mal teslim edilmediğini, bu nedenle davalıya borçlu bulunmadığını iddia ederek, borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Davaya konu bonoda “malen” ibaresi bulunduğuna göre, böyle bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir.
Şu durumda, uyuşmazlığa konu yapılan bononun hukuken geçerli olduğunun kabulü gerekir. O halde, davacı-borçlu bononun mal teslim edilmediğini ileri sürdüğüne göre, ispat yükü davacıdadır. Davacı bu iddiasını ise, yazılı delille kanıtlamalıdır.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17/04/2015 tarih, 2013/19-1622 Esas, 2015/1238 Karar)
Somut olay da ispat yükü üzerinde olan davacı tarafından yazılı delil sunulmamıştır. Senet talilini ispatlayamamıştır.
Davacı tarafından açıklama kısmı bulunan ödeme dekontları mahkememize sunulmuş ve mahkememizce celp edilmiştir. Celp edilen evrakların incelenmesinde açıklama kısmının bulunduğu görülmekle, yazılı delil başlangıcı kabul edilerek davacının tanık dinletebileceği kanaatiyle davacının tanıkları dinlenmiştir. Dinlenen tanıklardan … kendi hesabından gönderilen 5.000,00-TL’yi davacı adına ve borcuna karşılık gönderdiğini doğrulamıştır.
Yine davacı, davalı ile arasında ticari ilişki bulunduğunu kabul ederek, bono bedelini ödediğini ileri sürüp, ödemeye dair belgeler sunmuştur.
6098 sayılı TBK 102.maddesinde; ” Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.” denilmektedir. Ödeme dekontlarında, yapılan ödemenin hangi borca ilişkin olduğuna dair bir açıklama bulunmadığından uyuşmazlığın olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 102. maddesi hükmü çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Nitekim mahkememizce de ön inceleme duruşması 4 nolu ara karar ile davalı vekiline beyanda bulunmak üzere kesin ve ihtaratlı süre verilmiş. Davalı vekili tarafından beyanda bulunmamış delil sunulmamıştır.
Dava konusu bono 13.07.2018 vade tarihli olup, ödemeler de 02/07/2018-26/10/2018-19/07/2018 tarihlerinde… Bankası hesabından davalı hesabına toplam 69.200,00-TL gönderildiği, 5.000,00-TL’nin 21/12/2018 tarihinde tanık … hesabından davalı hesabına gönderildiği görülmekle ödemelerin dava konusu bonodan başka bir borç için yapıldığı iddiasını ileri süren davalı tarafın kanıtlaması gerekir. Davalı yan ise herhangi bir delil sunmamıştır.
Davacı tarafından elden ödeme iddiasında bulunmuş ise de miktar itibari ile bu iddia tanık delilliyle ispatlanamayacağından davacı tarafa dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olmakla yemin delili mahkememizce hatırlatılmış, davacı vekili ise önce yemin deliline dayanacağını beyan etmiş ise de celse arasında yemine ilişkin vekaletnamesinde yetkisi bulunmadığı beyanıyla yemin deliline de dayanılmamıştır. Bu halde davacının banka yoluyla gönderilen 74.200,00-TL yönünden borçlu olmadığı kanaatiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Kötü niyet tazminatı talebi yönünden; İcra ve İflas Kanunun 72. maddesinin 5.fıkrasına göre; “Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırşa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. ”Kötüniyet tazminatı, takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Anılan yasa hükmüne göre, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötüniyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davalı davanın kısmen kabul edilen yönünden ödeme yapılmış olmasına rağmen takip yapmakla kötü niyetli olduğundan, kabul edilen kısımın %20’si oranında hesaplanan kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında takibe konu edilen senet nedeniyle 74.200,00-TL davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Davacının kötü niyet tazminatının talebinin kabulü ile %20 oranında hesaplanan kötüniyet tazminatı 14.840,00-TL’nin bu davalıdan alınıp, davacıya verilmesine,
3-Karar tarihi itibari ile alınması gereken 5.068,60-TL harcın, peşin alınan 6.831,00-TL harçtan mahsup edilerek bakiye 1.762,40-TL’nin hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-Davacı tarafça yatırılan 5.068,60-TL peşin harç, 54,40TL başvuru harcı olmak üzere toplam 5.123,00-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Kabul-red oranına göre davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 10.446,00-TL (kabul miktarı nazara alınarak) vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Kabul-red oranına göre davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 31.256,00-TL (ret miktarı nazara alınarak) vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan 155,00-TL yargılama gideri kabul ve red durumuna göre takdiren oranlayarak 28,80-TL’lik kısmının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine; arda kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.06/12/2021

Katip … Hakim …
e-imzalıdır e-imzalıdır