Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/331 E. 2022/393 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/331 Esas
KARAR NO : 2022/393

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/12/2012
KARAR TARİHİ : 26/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; araflar arasında 29.12.2006 tarihinde bir ön protokol ve servis hizmetlerini içeren bir sözleşme imzalandığını, 12.9.2012 tarihli ihtar ile davalı tarafça haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin 22.3.2011 tarihli protokol ile belirlenen iki arsadan birini satın almayı, 21.7.2011 tarihine kadar inşaatı başlatmayı, 23.4.2012 tarihine kadar faaliyete geçmeyi taahhüt ettiğini, 13.4.2011 tarihinde arsa iktisap ederek taşınmaz tarla vasfında olduğundan 3.5.2011 tarihinde …Belediye Başkanlığına başvurduğunu, aynı imar adası içinde bulunan diğer taşınmaz maliklerininde 18. madde uyarınca imar uygulaması yapılması için itirazda bulunduklarını, 25.8.2011 tarihinde yeni bir imar uygulaması sunarak çeşitli makamlarda prosedürün tamamlanması akabinde 16. madde yerine 18. madde uygulaması neticesinde askı ve ekleme sürelerinin uzadığını, davalının 26.7.2011 tarihinde ihtar göndererek iki gün içinde inşaat izin ve ruhsatlarının ibraz etmesini talep ettiğini, 12.9.2011 tarihli sözleşme ile de sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, müvekkilinin kusuru olmadan ruhsat işlemlerinin uzadığını, feshinden 6 ay sonra yalnızca servis hizmetleri için yeniden sözleşme imzalandığını, haksız fesih dolayısıyla arsanın gereksiz iktisap edilmesi nedeniyle şimdilik 50.000-TL, haksız fesih sebebiyle 2 yıllık araç satışından, malların stokta kalarak zararına satılmasından, hedef prim alacakları mahrumiyetinden, diğer firmalarla ilişkisinin zarar görmesi nedeniyle altı aylık servis faaliyetine ilişkin zararından, servis faaliyetinin yeniden başlaması ile düşen müşteri kaybı ile beraber 150.000-TL maddi zarar ve 50.000-TL manevi tazminatın fesih tarihinden itibaren işleyecek avans faiz oranı işletilerek davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşmenin …Araçları ile…Yedek Parçaları satışlarının ve buna bağlı olarak yürütülen gerek satış gerekse de satış sonrası hizmetlerinin en üst seviyeye çıkarılması amacıyla bir araya geldiklerini” hükme bağlandığını, bayilik sözleşmesinin haklı nedenle fesih edildiğini, davacının taahhüt ettiği şartları yerine getirmediğini, müvekkilinin 29.12.2006 tarihinden 12.09.2011 tarihine kadar olan beş (5) yıllık sürede davacıyı, altı defa uyardığını, fesih öncesinde beş yıl beklediğini,beş yıldan bu yana sözkonusu eksikliklerin giderilmesi için bekleyen müvekkili bakımından bu sözleşmenin devam etmesi beklenemeyecek hale geldiğini, davacının taahhüt ettiği …Kriterlerine ve Ürünlerin alım ve satımı ile ilgili diğer ek işletme standartlarına aykırı hareket etmesi halinde, sözleşme’nin süresi içerisinde ve herhangi bir zamanda, sona erdirileceğini bildiğini, davacının Ana Tesis İnşaatına İlişkin Protokol’e de uymadığını, müvekkili ile arasında 29.12.2006 tarihinde akdettiği Ön Protokol ile, Ana Tesisi’ni, 31.12.2008 tarihine kadar, Aydın il merkezinde, Muğla çevreyolu veya Denizli yolu güzergahı üzerine taşımayı kabul ve taahhüt ettiğini, yükümlülüklerini yerine getirmek üzere 31.12.2008 tarihine kadar tanınan sürenin 31.12.2010 tarihine kadar uzatılarak işbu sürenin kesin süre olduğunu ve hiçbir şekilde ek süre öngörülmediğini, ancak protokol’ün imza tarihi itibariyle halen Nissan Kriterlerine uygun bir Ana Tesis’e sahip olmadığını kabul ettiğini, davacı, Protokolün imza tarihi itibariyle mevcut tesisinin …Kriterlerini taşımadığını, ilişkinin eser sözleşmesi ilişkisi olmadığını, müvekkili ile davacı arasındaki bayilik ilişkisinin herhangi bir idari karar veya “olur”a tabi olmadığını, bu nedenle davacının idari kaynaklı bir gecikme içinde olduğu iddiasının dayanaksız olduğunu, davacının arsa iktisap ettiği iddiasıyla 50.000-TL tazminat, 150.000-TL maddi tazminat talepleri ile manevi tazminat taleplerinin, sözleşme haklı nedenle fesih edildiğinden dayanaksız olduğunu bu nedenlerle haksız ve dayanaksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Islah; Davacı vekilinin 22.05.2015 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini 889.040,69-TL ayrıca arsanın iktisabından dolayı 50.000-TL ve 50.000-TL manevi tazminat olarak ıslah ettikleri bildirilmiştir.
Mahkememizin 2012/307 Esas 2015/724 Karar sayılı dosyası ile davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiş olup Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2016/5773 Esas 2019/3175 Karar sayılı kararı ile bozularak Mahkememizin yukarıda belirtilen esasına kaydedilmiştir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2016/5773 Esas 2019/3175 Karar sayıl kararının bozma gerekçesinde “…mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de hükme esas alınan bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli değildir. Dosya kapsamından davalının diğer itirazları yanında özellikle tazminat hesabına ilişkin olarak, gerek asıl gerekse ek rapora ayrıntılı gerekçeli ve teknik konulara ilişkin itirazlarda bulunduğu, itirazların ek raporda tam olarak karşılanmadığı, bu kapsamda davacının sadece yeni araç satışlarından kaynaklanan kâr mahrumiyetine hak kazanacağı gözetilerek, satış sonrası servis, işçilik ve yedek parça, aksesuar gelirleri, ikinci el araç satışı, madeni yağ, sarf malzemeleri satışı ile diğer faaliyet gelirleri olmak üzere tüm gelirlerinin nazara alındığı, gelir tablolarında ayrıntılı inceleme ve ayrıştırma yapılmadığı, ayrıntılı bilanço yerine gelir tablosuna bakılarak hesaplama yapıldığı, ayrıca kâr marjlarının hatalı alındığı, tahmine dayalı kâr marjlarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin itirazları yeterince değerlendirilmemiştir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davalı itirazları da dikkate alınarak, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli açıklanan hususları çözüme kavuşturan ek veya yeni bir bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar vermektir.” şeklinde karar verilmiştir.
Davacı ve davalı vekillerinin iş bu Yargıtay ilamına karar düzeltme talebinde bulundukları Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2019/3115 Esas 2020/1242 karar sayılı ilamında; “…taraf vekillerinin karar düzeltme isteminin reddine, 20,80’şer TL harç ve takdiren 450,00’şer TL para cezasının karar düzeltme isteyenlerden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine…” karar verildiği görülmüştür.
Bozma üzerine Mahkememizce yeniden oturum günü tayin edilmiş, taraflara tebliğ edilmiş, tayin edilen gün, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devamla esas hakkında hüküm tesis edilmiştir.
Bozma sonrası Mahkememizce Yargıtay ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi heyetinin 07/03/2022 tarihli 7 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; kök raporda davacı ve davalı tarafça sunulan mevcut ticari ilişkiye dair sunulan verilerine göre geçmiş dönem araç satış adetleri tablosuna her yıl için ayrı ayrı olacak şekilde yer verildiğini, davacının sunulan mali tabloları, bilanço, gelir tablosu, mizan dökümlerinde mevcut gelirleri kök raporda tespit edildiğini, tüm gelirlerin ayrışımı araç satış geliri olarak yapıldığını ve hesaplamalarda Yargıtay bozmasında belirtilen şekilde araç satışından elde edilen gelirlerin tespit edildiğini ve bu kapsamda davacının araç satışları üzerinden araç satış gelirleri esas alınarak hesaplama yapıldığını, raporlarda yer alan tutarlara dikkat edildiğinde esas alınan tutarların itiraz dilekçesinde de mevcut olduğunun görüleceğini, davacının 2009-2010 yıllarına ait gelir tablolarında ayrıştırma yapılmamış halde mevcut tüm satış gelirlerinin 2009 için 6.629.107,86-TL, 2010 yılı için 10.985.036,32-TL olduğunu, itiraz eden davalı tarafın da 14.03.2016 tarihli dilekçesinin 20.sayfasında aynı veri ve tutarlara yer verdiğinin görülebileceğini, hesaplamaya esas alınan ve bilanço, gelir tablosu ve mizan hesapları ile dosyaya sunulan veriler karşılaştırılarak araç satış gelirleri 2009 yılı için 4.949.537,19-TL ve 2010 yılı için ise 9.615.395,45-TL olarak belirlendiğini, itiraz eden davalı tarafın da 13.04.2015 tarihli ek rapora karşı beyan dilekçesinin 4. sayfasındaki tabloda satışlar toplam net satışlardan sonra ayrıştırılarak 2009 yılı için 5.254.095-TL, 2010 yılı için 9.424.697-TL olarak gösterildiğini, davalı taraf dilekçesinin 4. Sayfasında bayi yönetim sisteminden alınan bilgiler dikkate alınarak tespit edildiği bildirilen araç satış gelirlerinin bilirkişi heyetince araç satış geliri olarak esas alınan tutarların da üzerinde olduğunun görülebileceğini, dolayısıyla davalının fazla hesaplama yapıldığına ilişkin itirazlarının doğru olmadığını, onun itirazlarının hesaplamanın araç satış gelirleri ile ilgili olmayıp mali tablolardaki karlılıkla ilgili kısma ilişkin olduğunu, davalı tarafça ek rapora itiraz dilekçesinde birim fiyatlara itiraz edilirken bayilere tavsiye edilen satış fiyatı ve adet listesinin eklendiğini, ancak yapılan hesaplama davacı ve davalı kayıtlarına göre somut gerçekleşen satış verileri esas kabul edilerek yapıldığını, Davalı tarafın, …Bayilerinin araç satışından %3-%4 kâr elde ettiğini bildirerek, davacının vergi sonrası kâr tutarlarını esas alarak itiraz bildirdiği ve bilirkişi kurulunun davacının Vergi sonrası elde etmediği kazancı hesapladığını ileri sürdüğünü, kök raporda kâr mahrumiyeti hesabında davacı kayıtları uyarınca belirlenen gelir ve giderlere ilişkin gerçekleşen brüt kar marjlarının gösterilmiş ve sonrasında araç satışına zorunlu pazarlama satış dağıtım giderleri ile yine faaliyet giderlerinin tamamı tasârruüf edilen giderler olarak değerlendirilerek hesaplama yapılmış ve nihai olarak araç satış gelirinin bu kapsamda brüt %10 kar oranı değil tasarruf edilen düşüldükten sonra kalan %3 kar olarak nihayetlendiğini, neticeten; hesaplamanın şirketin geçmiş dönem araç satışlarına ilişkin gelirleri esas alınarak yapıldığı, kar mahrumiyeti hesabındaki kar marjı hesabının tahmine dayalı hesaplamalar olmadığı, davacının defterlerinde kayıtlı geçmiş dönem mali verileri esas alınarak bu hesaplamanın yapıldığı belirtilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:1). Taraflar arasında 29.12.2006 tarihinde “Bayilik Sözleşmesi” ve Ön Protokol imzalanmıştır. Bu sözleşmelere göre Davacı’nın ana tesisinin, Nissan’ın minimum satış standartlarına uygun olmadığı tespit edilmiş ve 31.12.2008 tarihine kadar Davacı’nın ana tesisinin, Nissan minimum standartlarına uygun bir yere taşınacağı hususunda mutabakat sağlanmıştır. Ayrıca Davacı, Bodrum ve Aydın’daki iki ek tesisini de, yine 31.12.2008 tarihine kadar minimum standartlara uygun hale getirmeyi taahhüt etmiştir. Ön Protokol, Bayilik Sözleşmesi’nin vazgeçilmez bir parçası olarak nitelendirilmiştir.
2-İhtarnameler: :1-Davacı şirket davalı tarafa gönderdiği 24.12.2008 tarihli ihtarnamesinde, Bayilik Sözleşmesi ve Ön Protokol’de kararlaştırılan taahhütlerini gerçekleştiremediğini, ancak 31.12.2010 tarihine dek söz konusu yükümlülüklerini yerine getireceğini belirtmiş,Davalıda , 02.02.2009 tarihinde, 29.12.2006 tarihli protokolde öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesi için Davacı tarafa 31.12.2010 tarihine kadar süre tanımıştır.
2- Davalı, 31.12.2009 tarihli ihtarnamesinde, davacı’nın tesislerindeki iç ve dış kurumsal cephe ve kurumsal kimlik elemanlarına dair çalışmaların tamamlanmamış olduğunu, mevcut ana tesisin … kriterlerine uygun olmadığını ve Bodrum’daki ek satış noktasının, kriterlere uygun olmadığını , 17.08.2010 tarihli ihtarnamesinde ek satış noktası ve satış sonrası servisin kapatılması gerektiği, ana tesisin, 31.12.2010’a kadar uygun bir yere taşınması gerektiği ve kriterlere uygun olmayan Bodrum’daki ek tesisin de, 31.08.2010 tarihine kadar kapatılması gerektiği davacı’ya bildirilmiştir.
3-Taraflar, 22.03.2011 tarihinde “Ana Tesis İnşaatına İlişkin Protokol”ü imzalamıştır. Söz konusu Protokol’de, önşart olarak Davacı şirketin 15.04.2011 tarihine kadar, ana tesis inşaa etmek amacıyla bir arsa satın alması, 21.07.2011 tarihine kadar da ana tesis inşaatına başlaması kararlaştırılmıştır.Avrıca taraflar, en geç 23.04.2012 tarihine kadar ana tesis’ın inşaasının bitirileceği ve faaliyete geçeceği hususunda mutabık kalmışlardır. Söz konusu Protokol un 4.1 maddesi uyarınca davacı’nın en az 2 yükümlülüğünü ihlal etmesi durumunda ya da Ek 1 de öngörülen sürelerde gecikme yaşandığı takdirde, Bayilik Sözleşmesi’ni feshetme hakkına sahip olacağı kararlaştırılmıştır.
4-Davacı, taraflar arasında imzalanan Protokol uyarınca 13.04.2011 tarihinde kararlaştırılan gayrımenkulü iktisap etmiştir.
5-Fesih aşamasındaki ihtarlar:Davalı, Davacı’ya gönderdiği 03.06.2011 tarihli ve …evmiye numaralı ihtarnamesinde, Bodrum daki tesisin, …kriterlerine uygun olmadığını ve Davacı’nın bu sebeple söz konusu tesiste satış yapamayacağını,… yevmiye sayılı ihtarnamesinde ise, 06.05.2011 tarihine kadar, Davalı’nın onayladığı arsada, Davalı’nın Mimarının, ilgili projeyi hazırlamış olması gerektiğini; ancak, Davacı’nın gerekli bilgi ve dokümanları sağlamadığı için projeye başlanamamış olduğunu belirtmiştir.
Davalı, 26.07.2011 tarihli ihtarnamesinde, Davacı’nın, 20.07.2011 tarihi itibariyle gerekli belediye ruhsat ve izinlerin alınmış olması gerektiğini belirterek, söz konusu yükümlülüklerini yerine getirmesi için 2 günlük bir mühlet vermiş, söz konusu sürenin aşımından sonra Protokol’ün kendiliğinden sona ereceğini, Bayilik Sözleşmesi’nin de feshedileceğini , ayrıca, gerekli dokümanlar iletilmediğinden ana tesis inşaatı projesinin hazırlanamadığını belirtmiştir.
Davacı, Davalı’ya gönderdiği 02.08.2011 tarihli ihtarnamede, ana tesisin inşaa edileceği arsaya komşu maliklerin itirazından dolayı tescil işlemlerinin an itibariyle askıda olduğu, işlemlere en kısa zamanda yine devam edileceğini ve nihai teslim süresinden önce bile inşaatın tamamlanmasının mümkün olduğunu beyan etmiştir. Buna göre Davacı, imar uygulamasının. Tapu ve Kadastro Kanunu’nun 15 ve 16. maddelerine göre değil, diğer maliklerin itirazından dolayı 18. maddeye göre yapılmasından dolayı aksadığını, dolayısıyla bir gecikmenin meydana geldiğini belirtmiştir. Ayrıca 13.04.2011 tarihinde söz konusu taşınmazın satın alındığı ve 18.04.2011 tarihinde gerekli imar işlemlerine başlanılması için gerekli başvurularda bulunulduğunu davalıya bildirmiştir.
Davalı Davacı tarafa gönderdiği 12.09.2011 tarihli ihtarname ile , Davacının ana tesis edinememiş olması ve Bodrum’da faaliyetine izinsiz olarak devam etmesinden dolayı, Bayilik Sözleşmesi’nin 9.2.1.1 maddesi (14) (19) ve (20) bentleri, Bayilik Sözleşmesi eki (v) ve (vii) ve İnşaat Protokolü madde 4.1 uyarınca Bayilik Sözleşmesi’ni feshettiğini belirtmiştir.
Davacı, 24.10.2011 tarihli ihtarname ile Söke, Aydın’daki tesise gelip, kriterlere uygun olup olmadığının Davalı tarafından tespit edilmesini, Bodrum’daki tesis için uygun bir yerin bildirilmesini, Bodrum’daki ek satış yerinde faaliyete devam edilmesine dair izin verilmesini,12.09.2011 tarihli ihtarnamede belirtilen feshin, hakkın kötüye kullanılması olduğunu; feshin geri alınmasını ya da yeni bir sözleşme imzalanmasını,ayrıca Eylül primlerinin , Portföy tazminatının ve nihayet oluşan manevi zararın ödenmesini talep etmiştir.
Davacı, 17.11.2011 tarihli ihtarnamesinde Davalı’ya, 14.11.2011 tarihli … Belediyesi İmar Müdürlüğü İmar Durumu Planı ve Aplikasyon Krokisi uyarınca, ana tesisin inşaasına yönelik gerekli işlemlerin bittiğini belirterek ,davalı’dan. söz konusu inşaat projesinin gönderilmesini talep etmiş,servis hizmetlerinin sadece özel servis olarak yürütülmekte olduğu ve davalının yetkili bayii izlenimi verecek herhangi bir faaliyetin söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
Karar sadece davalı tarafça temyiz edilmiş olup, gerekçeli kararın 8. sayfasında açıklandığı üzere kısmı kabule konu alacak miktarı, yeni araç satışı yapılamamasıyla uğranılan kazanç kaybı olup, diğer kalemlerden kaynaklandığı iddia edilen tazminat talebinin kısmı ret içinde kalıp temyiz edilmemekle kesinleştiği anlaşılmıştır.
Yargıtay ilamı doğrultusunda davalının diğer itirazları yanında özellikle tazminat hesabına ilişkin olarak, gerek asıl gerekse ek rapora ayrıntılı gerekçeli ve teknik konulara ilişkin itirazlarda bulunduğu, itirazların ek raporda tam olarak karşılanmadığı, bu kapsamda davacının sadece yeni araç satışlarından kaynaklanan kâr mahrumiyetine hak kazanacağı gözetilerek, satış sonrası servis, işçilik ve yedek parça, aksesuar gelirleri, ikinci el araç satışı, madeni yağ, sarf malzemeleri satışı ile diğer faaliyet gelirleri olmak üzere tüm gelirlerinin nazara alındığı, gelir tablolarında ayrıntılı inceleme ve ayrıştırma yapılmadığı, ayrıntılı bilanço yerine gelir tablosuna bakılarak hesaplama yapıldığı, ayrıca kâr marjlarının hatalı alındığı, tahmine dayalı kâr marjlarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin itirazları karşılar şekilde ek rapor aldırılmıştır.
Yapılan bilirkişi incelemesi toplanan tüm delillere göre davalı şirketin sattığı araçların daha iyi fiziki koşullarda tüketiciye ulaşması ve 2011 yılında ana tesis binasının davacının mülkiyetindeki bir taşınmazda devamı için protokol akdettikleri, bu protokolü bayilik sözleşmesi ile ilişkilendirilerek protokole aykırılık halinde bayilik sözleşmesinin feshedileceğinin kararlaştırıldığı, satın alınacak gayrımenkul olarak Aydın-Çine ,Aydın -Germencik anayolu üzerinde iki gayrımenkul’e onay verildiği , davacı bu protokol gereği taşınmazlardan birini iktisap etmiş iken ,taşınmazın tarla vasfında olması nedeniyle inşaat için imar durumunun değiştirilmesinin gerektiği ve mevzuat gereği komşu taşınmaz malikinin itirazı nedeniyle işlemlerin uzadığı protokolde kararlaştırılan sürede geçici hukuki imkansızlık sebebiyle inşaata başlanamadığı ve inşaat ruhsatının alınamadığı ,ana tesisin 23.4.2012 tarihinde faaliyete geçeceği ,davalının onayladığı iki arsadan biri satın alınmasına rağmen imar uygulamasında meydana gelen engeller nedeniyle inşaat ruhsatının alınamadığı, bu nedenle bayilik sözleşmesinin belirlenen sürede inşaat ruhsatının alınmaması sebebiyle feshedildiği, 2006 yılında akdedilen bayilik sözleşmesinde satış alanları tesislerinin Nissan kriterlerine uygun olmadığı hususunda bir ihtilaf olmadığı ancak, kriterlere uygun olmayan yerde bayilik veren davalının amacının sonuçta kriterlere uygun satış yeri temini amaçladığı anlaşılıyor ise de, davacının elinde ve kontrolünde olmayan bir sebebten dolayı davacının da bu hususta gayret sarfettiğini bilmesine rağmen sözleşmeyi feshetmesi akde vefa ilkesine uygun bulunmamış , bu yoldaki bilirkişi görüşü aynen benimsenmiştir.Bu kaanati destekleyen bir hususta davacının davalının seçtiği ,zira davacı İzmir veya Muğla anayol güzergahlarını da belirleyerek iki arsadan birinin satın alması konusunda anlaşımış bulunmaktadır:Davacı bu arsayı satın alarak ve akabinde imar işlemleri için hemen başvurarak protokole uygun davranma çabasında içinde olduğunu ve niyetini göstermiş ancak bu kez komşu maliklerin itirazı neticesi ruhsat alma işlemleri uzamıştır.Davalı ana tesisin faaliyete geçeceği nihai zamandan 7 ay evvel sözleşmeyi feshetmiş olmakla ilişkinin süren seyrine göre de akde vefa ilkesine aykırı davranmıştır.Davalı Vekili 2006 yılından bu yana müvekkilinin davacıya süre verdiğini ileri sürmekte ise de daha evvel ki ihtarnameler veya davacının Nissan Kriterlerine aykırı bir yerde faaliyet gösterdiği hususunda bir itirazı olmayıp davalı tarafın davacıya son protokolden evvel 4 yıl süre vermesi ,sorunun çözümünü ana tesis inşaatının yapılmasını bir protokole bağladıkları dikkate alındığında feshin haklı sayılması için sebeb olarak kabul edilemeyeceği ,protokolden evvelki verilen süreler içerisinde ilişkinin devam ettiği gözetildiğinde yerinde görülmemiştir.
Rekabet Kurumu’nun 2005/4 sayılı “Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği” Madde 4 gereği, “belirsiz bir süre için yapılması halinde feshi ihbar süresinin her iki taraf için de en az iki yıl olduğu ,davacının kanuna uygun tutulmuş bulunduğu tesbit edilen ticari defter ve kayıtlarında servis sözleşmesine ait gelir ve giderler ayrıştırılarak davacının yaptığı satış adetleri ve kar kaybı hesabının sözleşmenin feshinden sonra ki iki yıllık bir süre için yapıldığı , alınan ek raporda her iki tarafın itirazlarının etraflıca cevaplandırıldığı, geleceğe yönelik hesaplamanın her zaman bir farazilik içereceği, ,bir müddet sonra yeniden akdedilen servis sözleşmesinin feshedildiği süreçte bu araç dışı gelirlerde bir azalma olmadığının tesbit edilmesi nedeniyle ,bu nedenle tazminat talep edilemeyeceği görüşü yerinde olup bu dönemde davacının davanın servis işi dışındaki diğer araçlara yönelik serbest servis hizmeti verdiğinin ve bir gelir kaybına uğramadığının anlaşıldığı, hesaplama tabloları denetlenerek hesaplanan kar kaybı kadar tazminata hükmedilmesi uygun olmuş ,davacının hesaplanan kar kaybı içerisinde genel giderler gibi yapmaktan tasarruf ettiği giderlerde düşülerek hesaplama yapılmış ayrıca hesaplama geleceğe yönelik yapılıdğından davalının faaliyeti de piyasada devam etmekte bulunduğundan satışlarında davalının satış hacimi dikkate alınarak davacının ne kadar satış yapıp kar edebileceği,kar hesaplamasında da daha evvel yaptığı masrafları tasarruf ettiğinden bu miktarlar düşülerek hesaplanması yerinde olmuş,bilirkişi kurulu tarafından hesaplanan -buna ilişkin maddi hata mahkememizce düzeltilen- miktar kadar maddi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.
Davacı ilişkiye devam edebilmek için bir maliyete katlanmış ise de arsa mevcudunda mevcut olup arsanın değer kaybettiği veya ayrıca bir finansman giderine katlanılarak bir zarar uğradığı idida ve ispat edilemediğinden arsadan dolayı maddi tazminat istemi yerinde görülmemiştir.Zaman içerisinde tarla vasıflı gayrımenkulün imar değişikliğinin de yapıldığı anlaşıldığından davacının mevcudunda olan arsa için zarara uğramış olduğu iddiası kanıtlanmadığından ,değer düştüğü iddiası da olmadığından bu konuda ayrıca bir araştırma yapılmasına gerek görülmemiştir.
TBK 114/2 maddesi delaletiyle haksız fiilden kaynaklanan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyasen akde aykırı davranış halinde de uygulanır.Böylece akde aykırı davranışın TBK 58 maddesi anlamında şahsiyet hakları hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat olarak bir miktar para ödenmesini talep edebilir.Sözleşmeye aykırı davranılmasında ;TBK 58 maddesinde ki şartlar gerçekleştiğinde manevi tazminat istenebileceği açıklanmaktadır. MK’nun 24 veTBK’nun 58. maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır. Kişilik hakkı ise, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç olan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Bunun içinde davacının kişisel haklarına hukuka aykırı bir şekilde tecavüzün varlığından sözetmek gerekir.Somut olayda ,davalı tarafından bayilik sözleşmesinin feshi nedeniyle davacımaddi zarara uğramış ise de davacılnın kişilik haklarına ağır bir saldırı olduğunun kabul edilir yönü bulunmadığı manevi tazminatı gerektirir kişilik haklarına ağır aykırılık kabul edilmemiş kanunlarla korunan bu çerçeve dışında kalmasına göre manevi tazminat isteğinin reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından 24.10.2011 tarihli ihtarname ile fesihten sonra 10 milyon _TL sebebsiz edinilen arsa , eylül ayı primleri ve 12 yıllık bayilik nedeniyle portföy tazminatı talep edilmiş ise de keşide edilen ihtarname hükmedilen maddi tazminata ilişkin olmayıp , belirli bir meblağ için davalı temerrüde düşürülmediğinden temerrüdün dava ile ıslan edilen kısma ilişkin olarak ise ıslah ile başladığı kabul edilerek dava ve ıslah tarihi temerrüt başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Ancak kök ve ek raporda satış tutarları üzerinden brüt kar ve pazarlama-satış dağıtım giderleri düşümü miktarlarında maddi hata yapılmış dolayısıyla nihai miktar hatalı hesaplandığından taraflarca da kabul edilen ve mahkememizce de kolayca hesaplanabilen bu maddi hata düzeltilerek karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulüne, kar kaybına ilişkin olarak 866.221,68-TL’nin 150.000,00-TL’sine dava, bakiyesine 22.05.2015 ıslah tarihinden itibaren avans faizi işletilerek davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2- Mahkememizin 05.11.2015 tarihli kararındaki “Fazlaya ilişkin maddi ve koşulları bulunmayan manevi tazminat istemlerinin reddine,” kararı davacı tarafından temyiz edilmediğinden kesinleşmiş olmakla bu hususta yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığında
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 59.171,60-TL ilam harcından peşin alınan 3.733,30-TL’nin mahsubu ile bakiye 55.438,30-TL ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 3.712,50-TL peşin harç, 20,80-TL tamamlama harcı ve 21,15-TL başvuru harcı olmak üzere toplam 3.754,10-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 4.267,55-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 4.158,00-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine; arda kalan bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan 4.606,35-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 118,20-TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine; arda kalan bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 60.161,08-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Davalı, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 5.100,00-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süresi içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.26/05/2022

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır
Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”