Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/299 E. 2021/1074 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/299
KARAR NO:2021/1074

DAVA:Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
DAVA TARİHİ:27/10/2015
KARAR TARİHİ:08/12/2021

Mahkememizde görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, olay tarihi olan 06/09/2014 tarihinde …, …, … Köyü, … Mevkiinde davacının eşi müteveffa …’ nın sevk ve idaresinde yabancı plakalı (…) aracın bilinmeyen bir nedenle direksiyon hakimiyetini kaybederek tek taraflı ölüm kazası meydana geldiğini, olayda …’ nın vefat ettiğini, ölüm nedeni ile müteveffanın eşi ve çocuklarının destekten yoksun kaldığını bildirmiş, her bir davacı için 1.000 TL olmak üzere toplam 3.000 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup bilahare her bir davacı yönünden talebini toplamda 268.000,00 TL olarak ıslah etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, müteveffanın yabancı plakalı araç sürücüsü olduğunu, müteveffanın % 100 kusurlu göründüğünü, sadece sürücü kusurundan kaynaklanması halinde kimsenin kendi kusurundan faydalanamayacağını belirterek davanın reddini dilemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, tek taraflı kazada tam kusurlu desteğin ölümü nedeniyle mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkindir.
Mahkememizin … Esas … Karar sayılı 13/04/2016 günlü kararı ile sürücü desteğin kendi kusuru nedeniyle hak sahibi olan mirasçıların tazminat talep edemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmişse de, davacılar vekilince yapılan temyiz kanun yolu başvurusu neticesinde Yargıtay 17. HD 15/10/2019 günlü 2017/2792 Esas sayılı 2019/9386 Karar sayılı bozma ilamı ile, sürücü murisin zararının doğrudan zarar niteliğinde olup desteğin kusurunun hak sahiplerine yansıtılamayacağını, üçüncü kişi konumunda olan davacıların mirasçılık sıfatından bağımsız olarak zarar gören üçüncü kişi sıfatıyla destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceğini belirterek dosya bozulmakla mahkememize iade edilmiştir.
Bozmaya uyulduktan sonra alınan ilk raporda poliçe limiti kapsamında KTK’nın 96. maddesi gereğince garameten yapılmadığı anlaşıldığından ayrıca davacının desteğinin annesinin de hayatta olduğu görüldüğünden bu yönden destek paylarının yeniden tartışılarak değerlendirilmesi için ek rapor cihetine gidilmiştir. Aldırılan ek raporda KTK’nın 96. maddesi gereğince garameten bölüştürme yapıldığı gibi sağ olan anne yönünden de destek payları ayrıca değerlendirilmiştir. Buna göre desteğin annesi …’ın 10/05/1948 doğumlu olup, kaza tarihinde 66 yaşında olmasına nazaran bakiye hayat süresinin 11 yıl olduğu anlaşılmıştır. Destek payları tespit edilirken bu olgu da değerlendirilmiştir. Babanın ise müteveffadan evvel öldüğü sabit olduğundan babanın destek payının da sağ kalan anneye aktarılmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan davalı motorlu taşıtlar vekili Almanya’nın yerel sosyal güvenlik kurumlarından ödeme alıp almadığının teyit edilmesini talep etmişse de olayın iş kazası niteliğinde olmadığı sabit olup iş kazası olarak kaza sayılsa ve ödeme olsa bile Alman Sosyal Güvenlik Kuruluşunca rücu işlemi olamayacağından buna ilişkin istemi yerinde görülmemiştir.
UYGULANMASI GEREKEN BAKİYE YAŞAM TABLOSU:
SGK tarafından ve hali hazırda Sigorta Şirketleri tarafından genel şartlar uyarınca kullanılmakta olan TRH-2010 bakiye yaşam tablosunun hazırlanmasına ilişkin raporda, 1927-2000 yılları arasındaki nüfus sayımı sonuçlarından, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kayıtlarından ve hayat sigortalarından yararlanıldığı belirtilmektedir. Ancak, nüfusun bugüne nazaran az olduğu, kırsal kesimdeki popülasyonun %75, kentlerde ise %25 oranında olduğu yıllardan bugüne değin esaslı bir nüfus kayması olduğu, kırsal nüfusun %20’lere kadar düştüğü, kent nüfusunda yıldan yıla artışların olduğu bir gerçektir. Diğer yandan Cumhuriyetimizin ilk yıllarından 1960’lı yıllara değin önü alınamayan sıtma, verem tifo, tifüs, frengi, cüzzam vb. salgın hastalıklar nedeniyle ortalama yaşam süresi düşmüştür. Bu olgu ise bugünkü yaşam gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Yine, TRH-2010 tablosunda kullanılan parametrelerden bir tanesinin de hayat sigortası poliçeleri olduğu belirtilmiş olup, ülkemizdeki varlıklı kişilerin pek azı dışında halkımızın büyük kısmının hayat sigortası yaptırmadığı gerçeği karşısında bu argüman da sağlıklı değildir.
Adı geçen TRH 2010 tablosunun, Amerikan Tablosu olan CSO-1980 ve CSO 2001 bakiye yaşam tabloları ile mukayese edildiğinde, çok büyük benzerlikler içerdiği görülmektedir. (Detaylı karşılaştırma tabloları için bkz: Çelik Ahmet Çelik; Tazminat ve Alacak Davalarında Güncel Sorunlar, C: II, Yaşam Tabloları, Aristo Yayınevi, İstanbul 2020, 1. Baskı s. 123) Ancak, bu tabloyu incelediğimizde ülkemize emsal olabilecek herhangi bir Akdeniz Ülkesi ya da Avrupa Ülkesi verilerine rastlanmamaktadır. Bu nedenle mahkememizce, TRH 2010 bakiye tablosu ülkemiz verilerini gerçek anlamda yansıtmadığı kanaatine varılmış olup, tazminat hesaplamalarında kıstas alınması doğru görülmemiştir.
Hali hazırda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkezi Nüfus İdaresi (MERNİS) kayıtlarından yararlanılarak hazırlanmış rasyonel ve güncel bir tablo bulunmadığına göre, Yargıtay’ın (özellikle haksız fiile bakan 4. Hukuk Dairesi’nin) yıllardır istikrarlı olarak uyguladığı, tıpkı ülkemiz gibi bir Akdeniz Ülkesi olan Fransa tarafından hazırlanmış PMF-1931 bakiye yaşam tablosundan yararlanılarak tazminatın hesaplanması uygundur.
PMF (Population Masculine et Feminine) tablosunun Fransız kökenli olup, 1931 tarihli olması, aradan geçen süre nedeniyle bakiye ömür sürelerinde değişikliklerin olduğu, TRH 2010 tablosunun ise Türkiye’deki yaşam süreleri dikkate alınarak hazırlandığı yönünde öğretide ve uygulamada eleştirileriler ileri sürülmekte ise de; TRH 2010 tablosunun yayınlandığı günden kararın verildiği bu tarihe kadar 11 yıllık sürenin geçtiği ve uygulanmaya devam edilmesi halinde de bu sürenin daha da artacağı dikkate alındığında, TRH 2010 tablosu için de aynı eleştirilerin geçerli olduğunu dikkate almak gerekmektedir. Ayrıca TRH 2010 tablosunun da güncellenmesine yönelik çalışmaların hali hazırda devam etmekte olduğu; güncel bir bakiye ömür tablosunun yayınlanması halinde bu tablonun TRH 2010 tablosu üzerinden karara bağlanmış dosyalara uygulanması yönünden verilecek başka bir kararın taraflar arasında oluşan hak dengesini bozucu olacağı da gözden kaçırılmamalıdır.
İçtihat değişikliğinin Sürpriz Karar yasağı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekir. Sürpriz karar, ilgilinin yargılamanın o ana kadarki seyrine göre, haklı olarak beklemediği, umulmadık bir kararla karşılaşmasıdır. Sürpriz karar yasağı ise, yargılamanın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yürütülmesi durumunda tarafların öngöremedikleri bir kararla karşılaşmamalarını ifade eder. Sürpriz karar yasağı, hukukun gelişimine ve yeni şartlara uyarlanmasına engel olacak mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır. Şüphesiz mahkemeler yeni içtihatlar geliştirebilirler, önceki içtihatlardan farklı bir karar verilebilir, hatta yeni ve özelikle somut olayda ortaya çıkan hukuki durum bunu gerekli kılabilir. HMK’nın 33. maddesi gereğince hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması söz konusu olduğunda sürpriz karar yasağının ihlalinden söz edilemez. Bununla birlikte mevcut içtihatlar dışında yeni bir görüş benimsenecekse, öncelikle tarafların bu konuda bilgilendirmesi gerekir. Yargıtay’ın bir dairesi yerleşik içtihadından dönmek isterse, farklı bir karar verilmesinin gerekçeleriyle birlikte, Yargıtay Birinci Başkanı’ndan içtihatların birleştirilmesini istenmesi gerekir. Her ne kadar Yargıtay 17. HD 2020/2598 E. 2021/34 K. Sayılı 14/01/2021 tarihli kararında TRH 2010 tablosunun “Ulusal Mortalite Tablosu” olduğundan bahisle artık uygulanması gerektiği belirtilmişse de, hangi bilimsel verilere göre yıllardır uygulanagelmiş PMF-1931 tablosundan daha rasyonel olduğu ortaya net bir şekilde konulmamıştır.
Diğer yandan bu bakiye ömür tablosu içerisinde yer alan “TRHA 2010” ve “TRSH 2010” kadın/erkek komütasyon tablosu sütunlarının bakiye ömür hesabında neden dikkate alınamayacağının, neden karma bir şekilde progresssif rant uygulanacağının yeni kararlarda açıklanmadığı görülmektedir. Bu nedenlerle sayın yüksek dairenin yeni görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Kaldı ki, aynı dairenin 2019/4063 E. 2020/339 K. , 15/06/2020 tarihli, 30/09/2019 tarihli 2016/19875 E. 2019/8689 K. Sayılı yeni kararlarında ve önceki yerleşmiş bir çok kararlarında PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Açıklanan nedenlerle somut olayda bilirkişi raporunda PMF-1931 bakiye yaşam tablosu ile progressif rant uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacı vekili de 23/06/2021 tarihli duruşmadaki beyanında bu raporları ve hesaplamaları benimsediğini beyan etmiş olup talep artırımını bu doğrultuda gerçekleştirmiş olup aşağıdaki şekilde davanın kabulü gerekmiştir.
HÜKÜM / Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacılardan … için 203.520,70-TL, Davacı … için 27.552,06-TL, Davacı … için 36.927,24-TL maddi tazminatın KTK’nın 99/1 maddesi gereğince temerrüt tarihi 01/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
2-Alınması gereken 18.307,08-TL harçtan peşin alınan ve ıslah ile tamamlanan 933,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 17.373,38-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince kabul edilen miktarlar üzerinden HMK’nın 57. maddesi gereğince davacıların ihtiyari dava arkadaşı oldukları da gözetilerek Davacı … için 22.696,45 TL, Davacı … için 5.100,00-TL, Davacı … için 5.539,09 TL nisbi vekalet ücretlerinin davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
4-Bu dava kapsamında davacılar tarafından sarfedilen; bozmadan önce 185,90-TL, bozmadan sonra 906,00 TL ıslah harcı, 71,50-TL posta gideri ve 800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere cem’an 1.963,40-TL’den ibaret yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
5-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 08/12/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır

*5070 Sayılı Kanun Gereğince Elektronik İmza İle İmzalanmıştır.*