Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/273 E. 2020/828 K. 14.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/274 ESAS
KARAR NO : 2020/874 KARAR

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Banka Garanti Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/06/2014
KARAR TARİHİ : 22/12/2020
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Banka Garanti Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin vermiş olduğu 09.06.2014 tarihli dava dilekçesinde özetle; Ticari krediden dolayı haksız olarak tahsil edilen eksper ücreti, kredi tespit ücreti komisyon, ipotek tesis ücreti, ferdi kaza sigorta bedeli, erken ödeme ücreti gibi isim altında yapılan kesinti bedellerinin şimdilik 10.000,00 TL sinin tahsil edilen tarihlerden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte karar verilmesini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesini özetle; Yetki itirazında bulunarak sözleşmenin 54. maddesi gereğince yetkili mahkeme olarak İstanbul Mahkemelerinin belirlendiğini belirterek öncelikle davanın usulden reddini, ayrıca belirsiz alacak davası açılmasının mümkün olmadığını, talep edilen miktarın belirlenebilir olduğunu, esasa dair itirazlarında da yapılan kesintilerin sözleşme, kanun ve taahhütnamelere uygun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemini talep etmiştir.
Kocaeli … Asliye Ticaret Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda … Esas, …Karar sayılı 20/11/2014 tarihli kararı ile görevli mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiş ve dosya mahkememize tevzi edilerek … Esasımıza kaydedilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Yapılan yargılama sırasında taraf vekilleri delillerini bildirmişler, davacıdan yapılan kesintilere ilişkin banka kayıtları sunulmuş, uyuşmazlığın yetkisiz mahkemece tespit edildiği anlaşılmış, dosya davacının dava konusu yaptığı ve davalı bankadan kullandığı taksitli ticari kredi sebebiyle banka hesabından davalı banka tarafından farklı isimler altında kredi tespit komisyon ücreti, ipotek inceleme tesis ücreti, ekspertiz ücreti, ferdi kaza sigorta bedeli, erken ödeme ücreti, kod numarası ile kesilen ücretler v.s şeklinde yapılan kesintiler sebebiyle alacağının varsa hesaplanması için konusunda uzman resen seçilen Mehmet Bahtiyar’a tevdi edilmiş, bu bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonrası 07.07.2015 tarihli bilirkişi raporu alınmıştır.
Bilirkişi raporunda özetle; belirlenmesinin finans/ bankacılık konusunda uzman bir kişi ile heyet oluşturulması halinde uyuşmazlığın bu yönü itibarı ile sağlıklı bir sonuca ulaşılabileceğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Bilirkişi raporu doğrultusunda dosyanın konusunda uzman resen seçilen bankacı bilirkişi …’e tevdi edilmiş olup, bu bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonrası 24.02.2016 tarihli bilirkişi rapor alınmıştır.
Bilirkişi raporunda özetle; davacının özünü oluşturan sözleşmedeki davalı tarafça alınması öngörülen bir kısım komisyonların haklı tahsilat olup olmadığının mahkeme kanaatinde olduğu, davacının banka hesabından kesilen tutarlardan 24/03/2011 tarihinde 250,00 TL dosya masrafı aynı tarih 12,50 TL dosya masrafının BSMV’si, aynı tarih 20.000,00 TL kredi kullandırım ücreti, aynı tarih 1.000,00 TL kredi kullandırma ücreti BSMV’si, 01-02-2012 tarihli 56.199,22 TL erken kapamadan fazla tahsilat olmak üzere toplam 77.461,72 TL davacı alacağının bulunduğu, bu tutar yönünden davacının istirdat talebinde bulunmasının mümkün olduğu sonuç ve kanaatine varıldığının bildirildiği görülmüştür.
Bilirkişi raporu taraf vekillerine tebliğ edilmiş, davacı vekili raporunda belirttiği gibi 77.461,72 TL’ye arttırmış, talep artırım dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilmiştir.
Mahkememizce tüm deliller toplandıktan sonra ; “Temlik alan davacının davasının kabulü ile; 77.461,72 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp temlik alan davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
Bu karar taraflarca süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2016/13485 E, 2018/4815 K sayılı 26.06.2018 tarihli ilamı ile bozulmuştur.
Bozma ilamında özetle ; Somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır. Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası şeklinde görülemeyeceği anlaşılarak, davacıya dava konusu ettiği toplam alacak miktarını belirlemesi için kesin süre verilmesine ilişkin ara karardan dönülerek, dava belirsiz alacak davası biçiminde görülerek karara bağlanmıştır. Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.” gerekçesi ile mahkememiz hükmünü bozmuştur.
Mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
Dava, taraflar arasındaki ticari kredi sözleşmelerine istinaden alınan masrafların iadesi istemine ilişkin belirsiz alacak davası olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi belirsiz alacak ve tespit davasını düzenlemektedir. Anılan madde, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usul bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında dosyamızdaki somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır
Bu itibarla, mahkememizce, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu nedenle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1- İş bu davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine,
2-54,40-TL karar harcının peşin alınan 170,80-TL den düşümü ile kalan 116,40-TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Davalı tarafından yapılan 424,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince 10.870,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Tarafların gider avansından artan bakiyesinin karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair verilen karar yan vekillerinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 15 gün içinde Mahkememize verilecek dilekçe ile Yargıtay İlgili dairesine temyiz yolu açık olmak üzere açıkça karar verildi. 22/12/2020

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır