Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/163 E. 2021/930 K. 25.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/163 Esas
KARAR NO:2021/930

DAVA:Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:07/03/2020
KARAR TARİHİ:25/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekilinin Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesinde özetle;Taraflar arasında imzalanmış olan kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu, davalı banka müşterilerinden dava dışı …’ın kullandığı kredi için müvekkilinin kefil olması istenildiğini, bu işlemler sırasında banka personelinin hileli işlemleri nedeniyle kefalet sözleşmesinin müvekkiline hileli ve hukuka aykırı şekilde imzalatılarak müvekkilinin iradesinin sakatlandığını, müvekkilinin sözleşmenin akdedildiği sırada sadece kefil olmak istediğini, davalının 250.000,00-TL tutarlı senedi mahkemeye sunarak ihtiyati haciz isteminde bulunduğunu, davalı banka şubesinin yazılı bildirimde bulunmak yerine müvekkiline telefon ederek durumdan haberdar ettiğini, kefalet sözleşmesinin hukuka uygun şekilde düzenlenmediğini, yapılan bildirim sonrasında 07/10/2019 tarihinde dava dışı … yönünden muaccel hale gelen tüm borçların davalı bankanın … şubesine defaten ödenerek kapatıldığını, davalı bankaya yapılan ihtarnameye cevap dahi verilmediğini, işleme konulan 01/12/2019 vade tarihli senedin, kredi sözleşmeleri arasında müvekkile imzalatıldığını ve işlem yapılmış olan senedin vasfını yitirmiş olup hukuka aykırı ve geçersiz olduğunu, davalının müvekkilini 250,00-TL’lik senedi sanki 250.000,00-TL’lik gibi göstererek cebri icra tehdidi altında bıraktığını ve baskı ile 133.315,00-TL tahsil ettiğini, bu nedenlerle kefalet sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitini, davalının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, avukatlık cüreti ve yargılama giderlerinin davalı tarafa bırakılmasını arz ve talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekilinin Mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle;Müvekkili bankaya usulsüz ve eksik tebligat yapıldığını, dava konusu kefalet sözleşmesinin davacı borçlunun bizzat kendisi tarafından, özgür iradesi ile imzalandığını, davacının eşi …’a kefil olmayı beyan ve kabul ettiğini, davacı ve eşinin kullanmış olduğu ve ödemede bulunmadığı kredi dosyaları için ihtarname gönderildiğini, takibe başlanmadan önce borçlulara borç hakkında bilgi verildiğini ve takibe başlanılacağının sözlü olarak ihtar edildiğini, buna rağmen ödeme olmadığını, davacının hileli ve hukuka aykırı olarak sözleşmeyi imzaladığı ve iradesinin sakatlandığı yönündeki iddialarını 1 yıllık zaman aşımı süresi içerisinde ileri sürmesi gerektiğini, dava konusu kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarını haiz, hukuka uygun bir sözleşme olduğunu, davacının kefilliğinin ve borcunun da geçerli olduğunu, müvekkili banka aleyhine menfi tespit davasının açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, davacı aleyhine yapılan icra takiplerinde takip alacağı olarak herhangi bir senede dayanılmadığını, bu nedenlerle menfi tespit davasının reddi ile davacının borçlu olduğunun tespitini, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
DELİLLER
1-…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyası
2-İbraname, muvafakatname
3-İhtarname, Sözleşme ve hesap hareketleri
4-Banka kayıtları, nüfus kayıtları
5- Bilirkişi raporu
6- Taraf vekillerinin beyan ve dilekçeleri
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ GEREKÇE
Dava, davalı ile dava dışı borçlu arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşmede kefil sıfatı ile sorumlu olduğu, sözleşmeye konu borcun ödendiği, davalının hile ile bono imzalattığı, bononun ve kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu, kefalet sözleşmesinin son bulduğunun tespiti ile, bono nedeniyle borçlu olmadığı iddiasına dayalı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. maddesi:“Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir.
İspat yükü ise; bir vakıanın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hakimi inandırma faaliyetidir. İspat, ispat anıdan önce vuku bulmuş ve tekrar etmeyen, vakıalara ilişkindir. İspat yükü aynı zamanda bir haktır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/10133 Esas 2014/451 Karar sayılı ilamında da belirttiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK), “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde ise: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Sözkonusu ispat yükünün kime ait olduğunu belirleme görevi, davanın taraflarına değil, mahkemeye aittir.
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun n 68/b maddesi uyarınca “Borçlu cari hesap veya kısa, orta ve uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine, borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorundadır. Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır.” hükmünü içermektedir.
Alacaklının müteselsil kefillere başvurma koşullarının düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 586. maddesine göre, kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ile ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.Bu madde hükmüne göre,kefil yönünden alacağın muaccel olması için kat ihtarının borçluya tebliği gerekiyor ise de kat ihtarının kefile tebliğ şartı bulunmamaktadır. Ancak kefile yapılacak tebliğ, kefil hakkında temerrüt faizi uygulanması için değerlendirilir. Dosyada bulunan sözleşmenin 11.02 müşteri ve kefillerin sözleşmede belirtilen adresine yapılacak tebligatların adlarına yapılmış sayılacağı, sözleşmede bildirilen adres değişikliğinin ticaret siciline kayıt edilerek bildirilmediği takdirde sözleşmede kanuni ikametgah kabul edilen adrese yapılacak tebligatların geçerli sayılacağı düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre, kat ihtarının sözleşmedeki adrese gönderilmesi yeterli olup, borçluların sözleşmedeki adresten ayrılmış olmaları sebebiyle tebliğ yapılmamasının önemi yoktur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 581 vd. maddelerinde kefalet detaylı ve sıkı şekil kurallarına bağlı olarak düzenlenmiştir. TBK’nun 583. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için; yazılı olması, kefilin sorumlu olduğu azami miktarın, kefalet tarihinin müteselsil kefalet varsa bunu belirtmesi ve tüm bunların kefilin el yazısı ile yazılması gerekir. TBK’nun 584.Maddesi gereğince ise kefilin evli olması durumunda eşinin en geç sözleşmenin kurulması anında açıkça yazılı rızasının bulunması gerekmektedir. Tüm bu şartlar kefalet sözleşmesi için geçerlilik şartı olup herhangi bir eksikliğin bulunması durumunda geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Yine 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın “Eş Rızası” başlıklı 584/1.maddesinde; ” …Beri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı bulunmadıkça yasal olmayan ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasına kefil olan olabilir, bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır” hükmü düzenlenmiştir.
Aynı maddeye 28/03/2013 tarihli 6455 sayılı yasanın 77.maddesi ile eklenen 3.fıkrasında ise; “ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak yada yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz”, hükmü düzenlenmiştir. Aynı yasanın 584/2.maddesi gereğince kefilin sorumluluğun artmasına ilişkin değişiklik içinde eş rızası aranacaktır.
Yine banka kredi sözleşmeleri karşılıklı taahhütleri içerdiğinden kefil tek yanlı olarak bildirdiği irade beyanı ile kefaletten vazgeçemez. Bu şekildeki bir bildirim akdin diğer tarafınca açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz. Başka bir anlatımla geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra kefil, alacaklının onayı olmaksızın kefaletini geri alamaz. Bunun tersinin kabulü, kefalet kavramının özüne aykırı olur. Zira, kredi alacaklısı, borçluya kredi vermeyi kabullenirken, borçlu kadar, onun kefilinin ödeme gücüne de güvenerek hareket eder.
(Yargıtay HGK 23.10.2002 tarih 2002/19-866 Esas 2002/845 Karar sayılı ilamı; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 21.10.2013 tarihi, 2013/12002 Esas 2013/16361 Karar sayılı ilamı; 11.10.2012 tarih 2012/9018 Esas 2012/14016 Karar sayılı ilamı; 20.12.2010 tarih 2010/2855 Esas 2010/14541 Karar sayılı ilamı)
Bu açıklamalar ışığında tarafların sunmuş oldukları tüm deliller dosya içerisine alınmış, icra dosyası getirtilerek incelenmiş, sözleşme ve banka kayıtları ile davacının nüfus kaydı dosya içerisine alınmış, tüm deliller toplandıktan sonra alanında uzman bankacı bilirkişiden rapor alınmıştır.
…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyasının incelenmesinde; ihtiyati haciz isteyen … tarafından açılan … tarafından düzenlenen ve … tarafından cirolanan 06.07.2017 tanzim tarihli 01.10.2019 vade tarihli 250.000,00-TL bedelli bononun vadesi geçtiği halde ödenmediğinden bahisle borçluların mal ve alacaklarına ihtiyati haciz konulması talebine ilişkin olduğu, ihtiyati haciz isteyen vekilinin ihtiyati haciz talebinden vazgeçmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmüştür.
İbranamelerin incelenmesinde; borçlu … tarafından 07.10.2019 tarihinde 29.521,93 TL, 82.533,38-TL ve 11.231,98-TL olmak üzere toplam 123.287,29-TL ödeme yapıldığı, adı geçenin 07.10.2019 tarihi itibariyle icra takibine ilişkin … vekilince ibraname verildiği, ibraname içeriğinde icra dosyası bilgilerinin yer almadığı görülmüştür.
Muvafakatnamenin incelenmesinde; …… Şubesi’nin 04.07.2017 tarihli muvafakatnamesinde …’ın eşi …’ın 04.07.2017 tarihli kefalet sözleşmesini 200.000,00-TL ile sınırlı olmak üzere muvafakat ettiği görülmüştür.
İhtarnamenin incelenmesinde; … 48. Noterliği’nin 26.08.2019 tarih … yevmiye sayılı ihtarnamesinde … tarafından …’a kullandırılan krediler nedeniyle toplam 130.349,20-TL alacağın 30 gün içerisinde ödenmesinin ihtar edildiği, 31.08.2019 tarihinde ihtarnamenin tebliğ edildiği görülmüştür.
Sözleşme ve hesap hareketlerinin incelenmesinde; … ile … … Şubesi arasında 04/07/2017 tarihinde 116.000,00-TL’lik krediye ilişkin genel kredi sözleşmesi akdedildiği, krediye ilişkin borcun kanuni takibe aktarılmış olup dosyanın ödenerek kapandığının bildirildiği, sözleşmeye ekli kefalet sözleşmesinde …’ın kredi alan müşteri …’ın 04.07.2017 tarihli K2 737402 numaralı Genel Kredi Sözleşmesine 200.000,00-TL azami tutarla sınırlı olmak üzere 04.07.2017 tarihinde imzaladığı görülmüştür.
Nüfus kayıtlarının incelenmesinde; davacı …’ın dava dışı kredi borçlusu …’ın eski eşi olduğu, 15/10/2019 tarihinde boşandıkları görülmüştür.
Bankacı bilirkişinin 02/06/2021 tarihli 16 sayfadan ibaret raporunda özetle; Davalı banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında, 04.07.2017 tarihinde imzalanan 200.000,00 TL’lık Genel Kredi Sözleşmesi’ne istinaden, dava dışı asıl borçluya Kredili Mevduat Hesabı açıldığı, kredi kartı ve çek karnesi verildiği ve taksitli ticari kredi kullandırıldığı, davacı …’ın söz konusu sözleşmede 200.000,00 TL’lık geçerli kefaleti bulunduğu, ayrıca adı geçenin borçlu, dava dışı …’ın alacaklı olduğu 04.07.2017 tanzim tarihli, 250.000,00 TL tutarlı bono düzenlenerek, dava dışı asıl borçlu tarafından davalı bankaya ciro edildiği, Kredi geri ödemelerinde yaşanan sorunlar nedeniyle davalı banka tarafından, 26.08.2019 tarihinde kredi hesabının kat edildiği ve davacı ile dava dışı asıl borçlu hakkında, …. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde, 04.10.2019 tarihinde bonoya dayalı ihtiyati haciz talepli dava açıldığı, bunun üzerine borçlular tarafından davalı bankaya 07.10.2019 tarihinde ödeme yapılarak, kat tarihi itibariyle mevcut bulunan kredi kartı, kredili mevduat hesabı, taksitli ticari kredi ve 2 adet çek için ödenen banka sorumluluk tutarından kaynaklanan borcun ödendiği ve davalı bankaca da dava dışı borçlu … adına ibranameler düzenlendiği, huzurdaki davaya konu borçların ise, davalı bankaca 20.10.2017, 31.07.2018 ve 17.10.2018 tarihlerinde dava dışı asıl borçluya kullandırılan çek karnelerinin 5941 sayılı Kanun uyarınca banka sorumluluk tutarlarından kaynaklanan nakit ve gayrinakit borçlardan oluştuğu, davacı tarafından, davalı bankaya kefalet sözleşmesinin feshini ve kefillikten istifa talebini içeren 17.10.2019 tarihli ihtarname gönderildiği, ancak davaya konu çek karnelerinin 04.07.2017 tarihli sözleşmeye istinaden, davacının söz konusu ihtar tarihinden önce dava dışı asıl borçluya kullandırıldığının tespit edildiği, bu durumda, kefillikten istifa talebinden önce kullandırılan çek karnesi kredisi nedeniyle, davacının sorumluluğunun bulunduğu, davalı banka tarafından, davacı ve dava dışı asıl borçlu hakkında … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takipleri başlatıldığı, söz konusu takiplerden …, … ve … E. sayılı icra takipleri dava tarihinden sonra açıldıklarından, davalı bankanın dava tarihi itibariyle nakit ve gayrinakit alacak tutarlarının tespitinin uygun olacağını, bu sebeple, dava dışı asıl borçlu bakımından dava tarihi itibariyle yapılan hesaplama sonucunda, davalı bankanın 29.851,24 TL nakit ve 17.215,00 TL gayrinakit alacak olmak üzere, toplam 47.066,24 TL alacak tutarının bulunduğu, Davalı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesinde davacı …’ın 200.000,00 TL’lık geçerli kefaleti bulunduğundan, dava dışı asıl borçlu için hesaplanan toplam 47.066,24 TL borçtan, Kefalet Sözleşmesinin 3.1 ve 3.12 maddeleri uyarınca adı geçen davacının sorumlu tutulabileceği, ancak, davacı ile davalı bankanın 14.10.2020 tarihli Arabulucuk toplantısında anlaşmaya vardıkları ve toplam borcun 42.340,59 TL olarak kabul edildiği ve 6 taksitte (=6 x 7.056,76TL) ödenmesinin kararlaştırıldığı, Davalı banka kayıtları incelendiğinde; davacı tarafından, dava tarihinden sonra 30.10.2020 tarihinde 7.056,76 TL ve 24.11.2020 tarihinde 7.056,76 TL olmak üzere toplam 14.113,52 TL geri ödeme yapıldığı, bu durumda, yapılan geri ödeme tutarı mutabık kalınan borç tutarından düşüldüğünde, dava tarihi itibariyle davacının, davalı bankaya 28.227,07 TL (=42.340,59 TL – 14.113,52 TL) borçlu bulunduğunu belirtmiştir.
Bankacı bilirkişinin 27/09/2021 tarihli 6 sayfadan ibaret raporunda özetle; ihtarname dava dışı asıl borçlunun sözleşmedeki adresine gönderildiğinden, taraflar arasında imzalan kredi sözleşmesinin 11.02 maddesi uyarınca, dava dışı asıl borçluya 08.01.2020 tarihinde tebliğin yapılmış sayılabileceği, bu durumda asıl borçlunun 10.01.2020 tarihinde temerrüde düştüğü, davacı kefil …’ın ise takiple temerrüde düştüğünü, davacı kefil takiple temerrüde düşmekle birlikte, dava konusu alacaklar dava dışı asıl borçlu tarafından keşide edilen, ancak ibrazlarında karşılıksız kalan çekler için, çek hamillerine banka kaynağından 5941 sayılı Kanun uyarınca ödenen banka sorumluluk tutarlarından kaynaklandığını, normal bir kredi alacağının dışında çek tazmin bedelleri olması nedeniyle, davacı bankaca çeklerin ödendikleri tarihten itibaren tazmin bedelleri için temerrüt faizi talep edilebileceği değerlendirildiğini, taraflar arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesinde davacının 200.000,00 TL geçerli kefaleti bulunduğunu, bu nedenle, söz konusu sözleşmeden doğan çek tazmin bedellerinden, davacı kefilin sorumlu tutulabileceği yönündeki görüşü muhafaza ettiğini, davacı ile davalı banka arasında 14.10.2020 tarihinde Arabuluculuk Tutanağı ile davacı aleyhine dava tarihinden önce ve dava tarihinden sonra başlatılan 7 adet icra takibine konu borcun 42.340,59 TL olarak kabul edildiği ve davacı tarafından 30.10.2020-25.03.2021 tarihleri arasında bu borcun 6 adet eşit taksit halinde ödendiği, bu sebeple davacının davalı bankaya nakit borcunun bulunmadığı, dava tarihi itibariyle davalı bankaya iade edilmemiş durumda bulunan …, …, … ve … seri no.lu çek yapraklarından dolayı, dava dışı asıl borçlu ile davacı kefil …’ın, davalı bankaya toplam 8.510,00 TL’lık gayrinakit borcunun bulunduğu, tarafların diğer itirazlarının ise kök raporda belirtilen görüşün özünde bir değişiklik yapmadığını belirtmiştir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, dava dışı asıl borçlu ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığı, dava dışı asıl borçlunun sözleşmedeki adresine kat ihtarı tebliğe çıkarıldığı, sözleşmenin ilgili maddesi uyarınca tebligat her ne kadar iade edilmiş ise de tebliğ edilmiş sayılacağı ve davalı banka tarafından davacı kefile başvurulabileceği, davacının taraflar arasındaki bu krediye kefil olduğu, davacının kefaletinin yukarıda açıklanan şartları taşıdığı, davacının sözleşme tarihinde dava dışı asıl borçlunun eşi olduğu, bu halde eş rızasının aranmayacağı, davacının bankanın hileli hareketlerine ilişkin iddiası yönünden ispat yükü kendisinde bulunduğu, davalı bankanın hileli davranışlarda bulunduğunun ispatlanamadığı, davacı tarafından davalı bankaya kefalet sözleşmesinin feshini ve kefillikten istifa talebini içeren 17.10.2019 tarihli ihtarname gönderilmiş ise de davacı kefilin tek taraflı irade beyanı ile kefalet sözleşmesinden dönemeyeceği, bu halde davacının davalı bankaya bildiriminin geçerli olmayacağı, mahkememizce tüm delillerin toplandığı, alanında uzman bankacı bilirkişiden bilirkişi raporu alındığı, raporun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olduğu, bu halde davacının geçerli kefaleti kapsamında davalı bankaya nakdi borcun arabuluculuk son tutanağında belirtildiği şekilde ödendiği ancak gayrinakit borcunun bulunduğu, bu halde davacının kefalet sözleşmesinin hükümsüzlüğü talebinin reddi gerektiği kanaatiyle bu talep yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının bono nedeniyle borçsuzluğunun tespiti talebi yönünden ise; 6102 sayılı TTK’nın 778. maddesi göndermesi ile, bonolar hakkında da uygulanması gereken TTK’nın 676. maddesine göre, bono bedelinin hem yazı hem de rakamla gösterilmesi ve her iki bedel arasında fark bulunması halinde yazı ile gösterilen bedelin üstün tutulacağı belirtilmiş olup, bu kural senet bedelinde tahrifat yapılmaması halinde uygulanabileceğinden tahrifat durumunda ise, senedin tahrifat yapılmadan önceki bedelinin geçerli olacağı düzenlenmiştir. Dava konusu bononun incelenmesinde keşidecisinin davacı … olduğu, lehtarının dava dışı … olduğu, hamilin davalı banka olduğu, bono bedelinin rakam ile 250.000,00-TL olarak belirtilmekle yazı ile “ikiyüzelli TürkLirası” olarak belirtildiği, bu halde yasanın amir hükmü gereğince yazı ile belirtilen bedelin bono bedeli olarak kabul edilmesi gerektiği, aksinin yasanın açık hükmüne aykırı düşeceği kanaatiyle davacı borçlunun dava konusu bono yönünden 249.750,00-TL borçlu olmadığının tespitine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Kötü niyet tazminatı talebi yönünden; İcra ve İflas Kanunun 72. maddesinin 5.fıkrasına göre; “Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırşa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. ”Kötüniyet tazminatı, takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Anılan yasa hükmüne göre, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötüniyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davacı, davalının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmamıştır.Bu nedenle davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1-Taraflar arasındaki 04/07/2017 tarihli kefalet sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespiti talebinin REDDİNE,
2-Davanın menfi tespit yönünden KABULÜ ile 05/07/2017 tanzim tarihli, 01/10/2019 vade tarihli, keşidecisi …, lehtar … olan bono nedeniyle davacının davalıya 249.750,00-TL borçlu olmadığının tespitine,
3-Davalının kötü niyeti tespit olunamadığından davalı yönünden kötüniyet tazminat talebinin reddine,
4-Alınması gereken 17.060,42-TL harcın, peşin alınan 4.265,11-TL harçtan mahsubu ile bakiye 12.795,31-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 54,40-TL başvurma harcının ve 4.265,11-TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 1.145,20-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT maddesi gereğince 25.932,50-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
9-Kefalet sözleşmesinin hükümsüzlüğü talebi yönünden;59,30-TL başvuru, 59,30-TL peşin harcın davacıdan tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
10-Kefalet sözleşmesinin hükümsüzlüğü talebi yönünden;Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT maddesi gereğince 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
11-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00-TL’nin davalıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
12-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.25/10/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır