Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/669 E. 2022/540 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/669 Esas
KARAR NO : 2022/540
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/12/2019
KARAR TARİHİ : 29/09/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili şirketin … içerisinde arsa satışı gerçekleştirdiği firmalardan biri olduğunu ve tarafların ticari ilişkilerinin Mayıs 2011 yıllarına dayandığını, davalı tarafından İstanbul İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parselde kayıtlı bulunan arsanın müvekkil şirket ortaklarından … ‘ndan 25/05/2011 tarihinde 3.823.470,00 TL bedelle satın alındığını, satış bedelinin 3.000.000,00 TL’lik kısmının banka hesabına gönderildiğini, kalan 823.680,00 TL bedel için toplam 48 adet senet verildiğini ve senet bedellerinin tamamen ödenmemiş olduğunu, satışı gerçekleştirilen arsanın davalı tarafından satın alınmadan önce arsaya ait genel alt yapıların müvekkil şirketler grubundan … Tic. Ltd. Şti. tarafından önceki tarihlerde yapıldığını ve bu işe ait 495.969,00 TL’lik bedelin arsa bedelinden ayrı bir bedel olarak arsa satışının gerçekleştiğini, 495.696,00 TL tutarında toplam 48 adet senet bedellerinin halen ödenmediğini, arsaya ilişkin tarafların ayrıca 07/06/2011 tarihli inşaat yapım sözleşmesi üzerinden anlaştıklarını, bu imalatlar karşılığı 30/06/2022 tarihinden başlayarak 31/12/2014 tarihine kadar olan süreçte toplam 21.545.582,54 TL bedelli işlemlerin müvekkil şirket tarafından gerçekleştirildiğini ve bu imalat bedellerinin 23 adet fatura ile faturalandırıldığını, ayrıca binanın kiracısı olan davalının ortaklarına ait … Dış Tic. Ltd. Şti.’ne bu binanın ince inşaat imalatlarının yapıldığını, bu imalatların toplam bedelinin 8.242.415,18 TL olduğunu, bedelin 16 adet fatura ile faturalandırıldığını, bu faturalar için bir kısım peşin ödemeler alındığını, kalan kısım için 60’ar adet senet alındığını, bu senetlerin tamamen ödenmediğini, müvekkili tarafından toplamda 10.780.000,00 TL davalı firma banka hesabına gayrimenkul avansı ödendiğini ancak bu zamana kadar ne söz konusu tapu devrinin yapıldığını ne de bahse konu bedellerin iade edildiğini, davalı tarafından borçların Ocak 2017 yılına ödendiğini ancak bu tarihten sonra alacak ödemelerinin durduğunu, bu durum üzerine … Noterliğince 30/01/2017 tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesinin davalı firma ile diğer muhataplara keşide edildiğini, buna rağmen davalı tarafından ödemelerin düzensiz olarak veya hiç yapılmadığını, bunun üzerine …. İcra Müdürlüğünün 2018/… Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından icra takibine itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, arabuluculuk yoluna başvurulduğunu ancak anlaşılamadığını, bu nedenlerle davanın kabulü ile itirazın iptalini, icra takibinin devamını, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasını arz ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Mart 2016 tarihine kadar davacı şirkete cari hesaplara göre 85.156,40 TL dışında bir borcunun bulunmadığını, dava dilekçesinin tümümün gerçek dışı anlatımlardan ibaret olduğunu, müvekkili şirketin İstanbul İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parselde bulunan fabrika binasının inşasından doğan borcun son olarak 13/12/2013 tarihinde davacı şirkete ödendiğini ve borcun kapandığını, fabrika binasının arsasının satışından ve inşasından kaynaklı davacı şirkete borcu olduğu, bu borcun onlarca senede bağlandığı, senetlerin defalarca değiştirilip sürelerinin uzatıldığı gibi iddiaların asılsız ve dayanaksız olduğunu, müvekkili şirketin hisselerinin tamamının 07/05/2015 tarihinden itibaren … ‘de toplandığını, bu tarihten itibaren şirketin “tek yönetici” olarak … tarafından kontrol edildiğini ve yönetildiğini, 04/04/2016 tarihinde … ‘nün sahibi olduğu hisselerin %52’lik kısmını eski ortaklarına devrettiğini, son olarak müvekkili şirketin hisselerinin … isimli şirkete satıldığını ve devredildiğini, hisse devri işleminin yapılma sürecindeki görüşmelere paralel olarak yeni ortaklardan haksız para sızdırmak amacıyla davacı ile müvekkili şirketin o dönemdeki tek yöneticisi olan … arasında muvazaalı işlemler yapılmaya başlandığını, davacı şirkete teslim olunan muvazaalı bonoların iptali ile bu kapsamda ödenen paraların müvekkili şirkete iadesi istemli davanın … Asliye Ticaret Mahkemesinde açıldığını, … Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/… Esas sayılı dosyasıyla görülen davada anılan bonoların karşılığının bulunmadığının ispatlandığını, bu nedenlerle davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
İcra takip dosyasının incelenmesinde, davacının …. İcra Dairesi’nin 2018/… esas sayılı takip dosyasında gayrimenkul avansı iadesinden kaynaklanan toplam 10.780.000,00-TL asıl alacak için takip yapıldığı, ödeme emrinin 22/02/2018 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun da süresi içerisinde 22/02/2018 tarihinde borca itiraz ettiği, borca itirazla birlikte takibin durduğu, durdurma kararının alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, dava İİK’nın 67. maddesi düzenlenen bir yıllık hakdüşürücü süre içinde açıldığı görülmüştür.
… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı …Ş. Davalısının … … Tic Ltd Şti olduğu, davacı …’nın dava tarihine kadar ödediği 3.015.642,00-TL’nin iadesi, davalının elindeki … İcra Dairesi’nin 2017/… Esas sayılı dosyası ile takibe koyduğu senetler yönünden ihtiyati tedbir kararı verilmesi, toplam 7.599.922,00-TL bedelli 40 adet senedin iptali ve toplam 10.615.564,00-TL bedelli muhtelif senetlere konu bir borcun bulunmadığına karar verilmesi taleplerini içerdiği, yargılamanın devam ettiği görülmüştür.
Mali müşavir bilirkişinin 10.05.2021 tarihli 17 sayfadan ibaret bilirkişi kök raporunda özetle; incelenen davacı şirkete ait 2018-2019 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdik/beratlarının yasal süresinde yaptırılmış olduğu, bu anlamda ticari defterlerin usulüne uygun tutulduğu, Davacı yanın kendi ticari defter kayıtlarına nazaran, 20.02.2018 takip tarihi itibarıyla davalı yana 3.166.313,01 TL borçlu olduğu, İncelenen davalı şirkete ait 2018-2019 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdik/beratlarının yasal süresinde yaptırılmış olduğu, bu anlamda ticari defterlerin usulüne uygun tutulduğu, Davalı yanın kendi ticari defter kayıtlarına nazaran 20.02.2018 takip tarihi itibarıyla davacı yandan 5.342.459,99-TL alacaklı olduğu, tarafların incelenen ticari defter kayıtları ile uyumlu muavin hesap ekstrelerinde, 31.12.2016 tarihi itibarıyla davacı lehine 300.138,14 TL alacak tutarı üzerinde mutabakatın mevcut olduğu görülmekte olup, bu tarihten sonra cari hesaplarda yıllar itibarıyla ortaya çıkan farklılığın, davacı yanın borç dekontu ve iade senet işlemlerinin davalı yandan yer almaması ile davalı yanın icra dosyalarına yapmış olduğu ödeme tutarlarının davalı yan kayıtları ile uyumlu olmamasından kaynaklandığı, Davacı yanın incelenen ticari defterlerinde, takip tarihi itibarıyla davalı yandan alacaklı olmadığı, davacı yan dava konusu ettiği tutarın tahsilini talep etmekle birlikte, takip tarihi itibarıyla davalı şirketten en az bu tutarda alacaklı olması beklendiği gibi, bu tutarın da ticari defter kayıtlarında 159 numaralı “verilen sipariş avansları” hesabı altında izlenmesinin beklendiği, oysa davacı yanın incelemeye ibraz ettiği kayıtlarda davacı yanın avans hesaplarda bu tutarda bir alacak bakiyesi görünmemekte, hatta tüm hesaplar kümülatif olarak değerlendirildiğinde, davacı yanın takip tarihinde davalı yana borçlu olduğunun görüldüğü, bu itibarla davacı yanın, davaya konu ödemeleri yaptıktan sonra takip tarihi itibarıyla davalı şirketten bu tutarda bir alacağının bulunmadığı, hatta ödemelerin 2016 yılı Mart ayında yapılmış oldukları dikkate alınarak, takip tarihine kadar hiçbir dönemde davalı şirketten bu tutarda alacaklı olmadığı, … bilgilerine göre, davalı şirketin eski yönetim kurulu üyesi ve eski yetkilisi … ‘in hali hazırda … ve … firmalarında ortak, yönetim kurulu üyesi ve yetkili konumunda olduğu, yine davalı şirketin eski yönetim kurulu üyesi ve eski yetkilisi … ‘nin … firmalarında yönetim kurulu üyesi ve yetkili konumunda olduğu belirtilmiştir.
Mali müşavir bilirkişinin 18/02/2022 tarihli 7 sayfadan ibaret bilirkişi ek raporunda özetle; kök raporda yer verilen tespit ve değerlendirmeler aynen muhafaza edildiği belirtilmiştir.
Mali müşavir bilirkişinin 27/05/2022 tarihli 4 sayfadan ibaret bilirkişi 2. ek raporunda özetle; kök raporda davacı şirketin davaya konu takip tarihi itibarıyla davalı şirketten alacaklı olduğu hiçbir şekilde belirtilmemiş, aksine kök raporda “Davacı yanın kendi ticari defter kayıtlarına nazaran, 20.02.2018 takip tarihi itibarıyla davalı yana 3.166.313,01 TL borçlu olduğu” tespiti yapıldığı, nitekim ek raporda da bu durumda bir değişiklik olmayıp, kök raporda yer verilen tespit ve değerlendirmelerin aynen muhafaza edildiği belirtildiği, Davacı yan vekili, huzurdaki davanın bir bölümünü ilgilendiren 31.12.2016 tarihi itibarıyla yapılan tespiti, sanki dava konusu takip tarihi olan 20.02.2018 tarihi itibarıyla yapılmış gibi bir izlenim yaratmaya çalıştığını;
Huzurdaki dava itirazın iptali davası olup, elbette ki taraflar arasındaki borç/alacak ilişkisinin icra takip tarihi itibarıyla tespiti gerektiği zira bu tarihe kadar gerçekleştirilen ticari ilişki çerçevesinde salt belirli bir dönemde yapılan ödemenin karşılıksız kaldığından bahisle, yapılan ödemenin geri tahsilinin talep edilmiş olması, mahkemenin takdirinde olup bu yönde bir talepte bulunulabilmesi için kayıtlarda, Raporlama Standartlarının, Genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygunluk, Muhasebe ilkelerinde tutarlılık, Tam açıklama ilkesine uyum standartlarına uygun kayıt düzeninin izlenmesi gerektiği, bu hususu da raporlarda değinilmiş olup, ek raporda aynen “Oysa kök raporda yer verildiği şekilde, davacı yanın davalıya keşide ettiği faturaları ve davalı yana gayrimenkul satış avansı olarak yapıldığını ileri sürdüğü ödemeyi aynı hesap altında takip etmiş görünmektedir. Bu durumda yine kök raporda yer verildiği gibi, davacı yanın bu ödemeyi, taraflara arasındaki ticari ilişkiyi takip ettiği hesap atında değil, avans hesaplarında izlemesi beklenir.” İfadelerine yer verildiğin, yani davacı yan vekili iddiasını kendi ticari defter kayıt nizamı ile ispatlayamamış göründüğünü;
Kök ve ek raporda yer verilen tespit ve değerlendirmeler, tarafların ticari defter kayıtları nezdinde yapılan incelemelere dayanmakla bu anlamda davacı yanın kendi ticari defter ve kayıtlarına nazaran, 20.02.2018 takip tarihi itibarıyla davalı yana 3.166.313,01 TL borçlu olduğu hususu, bir çıkarım ya da değerlendirme değil, somut bir tespit olduğunu, dolayısıyla ortaklık protokolünde kayıtlı ödenmemiş senetlerin listesinin, davalı firmaya ait bilanço ve mizanların, taraf ticari defterleri ile birlikte tümden incelenme mecburiyeti bulunmakta olduğu yönündeki düşüncesi yerinde olmadığı gibi, bilirkişilik görevi ile de orantılı olmadığını, taraf ticari defter ve kayıtları üzerinde 20.02.2018 takip tarihi itibarıyla yapılan tespit ve değerlendirmeler açık ve net olmakla neticeten; kök ve ek raporda yer verilen tespit ve değerlendirmelerin aynen muhafaza edildiği belirtilmiştir.
Dava, gayrimenkul satım vaadi avans ödemesine dayalı alacak iddiasına gerekçe gösterilerek yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/… Esas 2014/… Karar sayılı ilamında da belirttiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK), “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde ise: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Sözkonusu ispat yükünün kime ait olduğunu belirleme görevi, davanın taraflarına değil, mahkemeye aittir.
Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir. Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Somut olaya gelindiğinde,
taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu, davacı ve davalının ticari defterlerini usulüne uygun tutulduğu, davacı yanın incelemeye ibraz ettiği kayıtlarda davacı yanın avans hesaplarında bu tutarda bir alacak bakiyesi görünmediği, tüm hesaplar değerlendirildiğinde her iki tarafın ticari defterlerine göre de takip tarihinde davalının alacacaklı olmadığı gibi tam tersine davacı yanın davalı yana borçlu olduğunun görüldüğü anlaşılmıştır.
Davacı tarafın bilirkişi raporuna itirazlarının temeli, birbiri ile bağımsız / alakasız olan alacak kalemlerinin ayrımını yapmadan, bu alacak kalemlerinin neye istinaden olduğu araştırılmadan, gün sonuna bakarım mantığı ile bilirkişi raporu düzenlenmesi ile ortaklık protokolünün dikkate alınmaması olduğu görülmüştür.
Davaya dayanak banka dekontlarındaki havale açıklaması 08.03.2016 tarihli 1.500.000 TL tutarlı bir dekontta sipariş avansı ve ; 23.03.2016 tarihli 1.200.000 TL , 08.03.2016 tarihli 2.000.000 TL tutarlı iki dekontta avans ödemesi; 23.03.2016 tarihli 2.000.000 TL , 2.000.000 TL, 2.080.000 TL 3 dekontta ise gayirmenkul avansı şeklindedir.
Davacının ticari defterlerinde davalı ile aralarındaki ticari ilişkiye ait muhasebe hareketlerinin … numaralı “…” ve … hesabında takip edildiği, davaya konu edilen 2016 yılında yapılan toplam 10.780.000,00 TL lik ödemelerin 120.02.032 nolu hesap altında kayıtlı olduğu, 31.12.2016 yıl sonu itibarıyla … nolu hesabın 1.470.421,96 TL borç bakiyesi verdiği, … nolu hesabın 1.170.283,82 TL alacak bakiyesi verdiği, her iki hesaba ait borç/alacak bakiyeleri mahsup edildiğinde davacı yanın davalı yandan 300.138.14 TL alacaklı olduğu, 20.02.2018 takip tarihi itibarıyla ise, … no.lu hesabın 1.734.420,04 TL alacak bakiyesi, … nolu hesabın 1.431.892,97 alacak bakiyesi verdiği, her iki hesaba ait borç /alacak bakiyeleri mahsup edildiğinde, davacı yanın davalı yana 1.734.420,04 * 1.431.892,97 — 3.166.313,01 TL borçlu olduğu anlaşılmıştır.
HMK 222/3-Son cümle gereğince “Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.”. Davanın dayanağı olan havalelerden birindeki açıklama sipariş avansı olduğu gibi, davacının davaya konu alacağı ticari defterlerinde iddiasının aksine avans hesaplarında değil … numaralı … hesabında takip ettiği görülmüştür. Davaya konu ödemelerin avans olup olmadığı; davaya konu havale ödemelerinin davacı defterlerinde senetler ile (senetlerin tahsilatı ile) mahsuplaştırılıp sonuçta takip tarihinde davacının değil davalının alacaklı olunmasında, mahsuba konu senetlerin davaya konu havaleler için verilip verilmediği HMK 222/3-son maddesi gereğince tartışma konusu yapılmamıştır, çünkü takip tarihi itibariyle dava konusu havaleler ve dava dışı senetler de dahil olmak üzere aynı hesap altında takip edilen alacak, borç ile yine davacı defterlerine göre kendisi mahsuplaştırlmış olup davacı kendi defterlerine göre takip tarihi itibariyle alacaklı değil borçlu gözükmektedir. Bu kapsamda 08.03.2016, 23.03.2016 tarihli dava konusu havalelerin bu tarihlerinden sonra 31.12.2016 tarihi itibariyle tarafların muavin hesaplarında 300.138,14 TL açısından mutabakatın da bulunmasının varılan sonucu ayrıca teyit ettiği anlaşılmıştır.
Tüm bu nedenlerle denetime ve hüküm kurmaya elverişli tarafların ticari kayıtlarının incelendiği bilirkişi raporu ile de davacının alacaklı olmadığının sabit olduğu kanaatiyle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf, ortaklık sözleşmesi ve ekindeki … ve … Listesi ile …’ye ait finansal tablonun sonuca varılırken irdelenmesi gerektiğini ileri sürmüş olmakla, ortaklık sözleşmesinin imza tarihi 04.04.2016 tarihi olup davacı tarafın kendi defterlerinde mahsup tarihin ise bu tarihten sonraki bir tarih olan 04.05.2016 tarihi ve sonraki tarihler olmakla dava konu alacağa ilişkin mahkememizin vardığı sonuca, ortaklık sözleşmesinin bir etkisinin olmadığı, ortaklık sözleşmesinin, ortaklık sözleşmesi tarihinden sonra davacının kendi defterlerinde yapmış olduğu mahsuba bir etkisinin olamayacağı anlaşılmıştır.
Kötü Niyet Tazminatı yönünden; Kötüniyet tazminatı İİK 67/2 maddesinde düzenlenmiştir. İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası uyarınca alacaklının kötü niyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Kötü niyet kavramının, somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmesi itibariyle, açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde bu davada davacının alacaklı olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiş ise de davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından, yasal şartları oluşmayan kötü niyet tazminatının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Yasal şartları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin reddine,
3-Alınması gereken maktu 80,70-TL harcın, peşin alınan 130.195,45-TL harçtan mahsubu ile bakiye 130.114,75-TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davalı, kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca hesaplanan 431.600,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
7-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde … Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.29/09/2022

Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”