Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/608 E. 2022/759 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/608 Esas
KARAR NO:2022/759

DAVA:İtirazın İptali
DAVA TARİHİ:27/11/2019
KARAR TARİHİ:15/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı bankanın … Şubesi ile davalı kredi borçlusu/lehtarı … Tıbbı Ür.san. Ve Diş Tic. A.ş. arasında Genel Kredi Sözleşmeleri imzalandığı, diğer davalı/kefillerinde işbu sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış oldukları, iş bu sözleşmeye istinaden döviz kredisi ile DBS-Doğrudan borçlandırma sistemi kredileri kullandırıldığı, verilen kredinin sözleşme hükümlerine aykırı kullanılması nedeniyle, Genel Kredi Sözleşmesinin verdiği yetkiye istinaden … 6.Noterliğinin 11.10.2019 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile hesabın kesilip kat edildiği, dava dışı kefil …’un 11.09.2016 tarihinde vefat ettiği, ….Sulh Hukuk Mahkemesinin 07.10.2016 tarih, … E. ve … K. sayılı veraset İlamı ila yasal mirasçılarının … …, … … ve … … olduğunun tespit edildiği, anılan mirasçılardan … … ve … …’un kredi sözleşmelerinde müteselsil kefaleti de bulunduğu, diğer yasal mirasçı … … hakkında yasal mirasçı sıfatıyla takip başlatıldığı, ihtarla verilen süre içinde borcun ödenmemesi üzerine, bu kez …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine geçildiği, davalıların takip ve tüm ferilerine itirazları üzerine takibin durduğu, Müvekkili bankanın sözleşmenin 13. m. göre defter ve kayıtlarının delil olduğu, istenilen temerrüt faizi sözleşmenin 11/b. m göre tespit edildiği belirtilerek, Nakdi 199.473.906,94 TL ile gayrinakit 289.665,00 TL alacak üzerinden itirazın iptaline, takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi talep ve dava edilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Usule ilişkin itirazlarında; döviz cinsinden takibe geçilen tutar yanlış kur verileri esas alınarak eksik ve hatalı hesaplandığı gibi; nisbi harç eksik yatırılmış olup, HMK uyarınca eksik yatırılan harcın tespitiyle tamamlanmaması halinde davanın usulden reddine karar verilmesini, davalı şirket adresinin “… Serbest Bölgesi … Mahallesi … Bulvarı No:16 …” adresi olması sebebiyle davacı tarafından açılan davanın öncelikle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili … Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesini, Davacı, …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyasından ihtiyati haciz kararı alarak, …. İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyasından müvekkiller hakkında icra takibi başlattığını, İİK nun 264. Maddesine göre sürelere uymaksızın icra takibi başlatmış ve itirazın iptali davası açmış olduğundan süresinde açılmayan davanın reddine, dava şartı arabuluculuk son tutanağı tutanağının aslı yahut onaylı sureti mahkemece verilen kesin süreye rağmen sunulmadığından ve bu süre sonrasında da sunulmasına muvafakatimiz bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesini talep ettiği, Esasa ilişkin beyanlarında; müvekkilleri … Grup Şirketleri ulusal ve uluslarası medikal sektöründe faaliyet göstermekte olup, yaklaşık 70 ülkeye ihracat yapmakta ve binlerce çalışanı bulunduğunu, … Grup Şirketlerinin Kurucu ortağı …’un ailesi müvekkillerinin ve müvekkil firmaların ülke ekonomisine uzun yıllardır katkı sağlayan/uzun yıllara dayanan ticari itibara sahip saygın iş insanları ve kuruluşlar olduğunu, müvekkillerinin vadesi gelmiş hiçbir borcu olmadığı gibi ödememe nedeniyle tüm kredi alacağının muaccel hale geldiğine dair iddianın dayanaksız olması ve sözleşme kapsamında bir sebebe bağlı olmadan tüm kredi borcunun muaccel kılınabileceğine yönelik davacının herhangi bir yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle itirazın iptaline konu icra takibi usul ve yasaya aykırı olarak başlatıldığını, müvekkili şirketin “sözleşmenin ihlal edildiğini, bu nedenle hesabın kat edildiğini” iddia edilmesine rağmen, sözleşmenin nasıl ve ne şekilde ihlal edildiği açıklanamadığı, çünkü, sözleşme ihlal edilmediği gibi müvekkillerin, bankaya vadesi gelmiş ve ödenmemiş hiçbir borcu da olmadığı, müvekkillerinin vadesi geçmiş ve ödenmemiş hiçbir borcu olmamasına rağmen, tarafınızca, hiçbir somut dayanağı da olmadığı halde, “sözleşmenin ihlal edildiği” iddiası ile ihtarname hesapların kat edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu bildirilmiş ve anılan ihtarnamelere itiraz edilmiş olduğunu, banka ihtarnamelerinde belirtilen vade sonlanmadan, haksız ve kötü niyetli olarak ihtiyati haciz talebinde bulunulmuş, …. Asliye Ticaret Mahkemesi’in … d.iş sayılı dosyası kapsamında ihtiyati hacze karar verilmiş olduğunu, davacının keşide ettiği kat ihtarnamelerin müvekkillerine tebtiğ edilmediği, müvekkiller … 5.Noterliğinin 14.10.2019 tarih ve … yevmiye no lu ihtarnameleri ile itirazda bulunduğu, alacak rehinle teminat altına alındığı için, müteselsil kefillere müracaat hakkının bulunmadığı, İpotek limitinin borcu karşılamaya yeterli olduğu, ….İcra Md. … E. sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığı, dolayısıyla açılan ilamsız icra takibinin mükerrer olduğu, kefalet geçersiz olduğu için müvekkiller aleyhinde başlatılan takibin usul ve yasaya aykırı olduğu, GKS imzalandığı dönemde grup şirketlerin hissedarı ve Genel Md. İle bağlı olduğu ekip hakkında nitelikli dolandırıcılık suçunun işlendiğine ilişkin ….Ağır Ceza Mahkemesinin … E. sayılı dosyası ile ceza yargılamasının devam ettiğini, faizin fahiş olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
Sözleşmelerin incelenmesinde;
1-Davacı banka ile davalı kredi lehtarı … … A.Ş. Arasında … sözleşme numaralı, 16.02.2016 tarihli toplam 54.763.561,00-Euro limitli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi akdedilmiş olduğu,
2-Banka … A.Ş. … Ticari Şubesi ile Müşteri … Sağlık Ekipmanları Paz Sat ve Dağ A.Ş, ve Garantörler …, … …, … …, … Tıbbi ürünler San ve Dış Tic A.Ş. Arasında 16/02/2016 tarihinde Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesine Ek Özel Hükümler akdedildiği, garantörlerin 65.000.000,00-EUR müteselsilen garanti taahhüdü bulunduğu görülmüştür.
İcra takip dosyasının incelenmesinde; davacı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. tarafından açılan …. İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasında Genel kredi ve teminat sözleşmeleri ve 16.02.2016 tarihli özel hükümler sözleşmesinden kaynaklanan … Sağlık Ekip. … Tıbbi ürünler, … …, … …, … varisi … … aleyhine 346.964.404,39-TL asıl alacak 684.422,93-TK işlemiş faiz, 3.590,18-TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 347.652.417,50-TL için takip yapıldığı görülmüştür.
Emekli banka müdürü nitelikli hesaplama uzmanları ve akademisyen konu uzmanından oluşan üçlü bilirkişi heyetinin 24/05/2021 tarihli 16 sayfadan ibaret raporunda özetle; Davacı banka ile dava dışı kredi borçlusu/kredi lehtarı … Sağlık Yat. A.Ş. arasında Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği, işbu sözleşmeyi davalı/garantörlerinde mütesesil garantör sıfatıyla imzalamış oldukları, taahhüdün garanti niteliğinde olduğu, kefaletin bulunmadığı, yine de TBK. m. 603’deki düzenleme nedeniyle gerçek kişi garantörler bakımından kefaletin şekil şartı ile eşin rızası şartının gözetilmesi gerektiği, sözleşmede şekil şartının sağlandığı, fakat eşin rızası şartının sağlanıp sağlanmadığının tespit edilemediği, Davacı banka he ne kadar hesabın kat edilmesi halinde sözleşmedeki muacceliyet hükmü nedeniyle krediyi muaccel kılabilmekte ise de, hesabın katı için müşterinin temerrüde düşmesi şartı bulunmakla somut olayda ise bu şartın yerine geldiğine ilişkin ispat vasıtasına rastlanmadığını, bu nedenle hesabın kat edilmesi sözleşmeye aykırı sayılmalı ve kredinin muaccel olmadığı tespiti yapılması gerektiğini,
Sorumluluğunun bulunduğunun kabulü halinde Davalı/Garantörlerin sözleşmede gösterilen garantör limitleri tutarının 65.000.000,00 EURO (65.000.000,00 € x c.kur 6,4414TL=418.691.000,00 TL) olduğu, temerrüt tarihi itibariyle hesaplanan asıl borç toplamının 346.964.404,39 – TL olduğu, dolayısıyla hesaplanan asıl borcun (ana para borcunun) garanti limitinden daha düşük seviyede olması nedeniyle, davalı garantörlerin hem kendi ve hem de dava dışı kredi lehtarı şirketin temerrüdü ve bunun hukuki sonuçlarından dolayı, garanti limitiyle sınırlı olmaksızın borcun tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının düşünülebilineceği, sorumluluğunun bulunduğunun kabulü halinde davacı bankanın takip tarihi itibariyle alacaklar (Davalı/garantörlerin müteselsilen sorumlu oldukları borç/alacak)
¸
Emekli banka müdürü nitelikli hesaplama uzmanları ve akademisyen konu uzmanından oluşan üçlü bilirkişi heyetinin 03/12/2021 tarihli 9 sayfadan ibaret ek raporunda özetle; Davacı banka ile dava dışı kredi borçlusu/kredi lehtarı … Sağlık Yat. A.Ş. arasında akdedılen Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında kredi ödeme taksitli bir ticari kredinin söz konusu olduğu, kök raporda tespit edildiği üzere Davalılar tarafından verilen garanti niteliğindeki taahhüt kapsamında TBK. m. 603′ deki düzenleme nedeniyle gerçek kişi garantörler bakımından kefaletin şekil şartı ile eşin rızası şartının gözetilmesi gerektiği; bu kapsamda müteselsil garantörlerden … …’un taahhüdüne ilişkin olarak eşin rızası şartının sağlanıp sağlanmadığına ilişkin yapılan itirazlar bağlamında … …’un medeni durumuna ilişkin bir sonuca ulaşılamadığı; bu nedenle Davalı … …’un kişisel durum siciline bakılarak belirtilen tarihte evli olup olmadığının ortaya konulması; evli olması durumunda ise BK m. 584/f. 3 kapsamında eşin rızasının âaranmadığı kişilerden olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği, Genel Kredi Sözleşmesi) uyarınca hazırlanan sözleşmenin eki niteliğindeki Ödeme Planına göre 18.02.2019 tarihi itibariyle ödenmesi gereken 3.917,604,02-Euro tutarındaki taksit ile 16.08.2019 tarihindeki 5.208.844,91-Euro tutarındaki 2 adet taksitin ödenmemesi üzerine dava dışı kredi borçlusu/… Sağlık Yat. A.Ş.’nin taraflarca belirlenen ödeme gününün geçmesi nedeniyle BK m. 117/2 uyarınca borçlu temerrüdüne düştüğü ve Davacı Banka tarafından kredi hesabının 09.10.2019 tarihinde kesilip kat edildiği, Davacı banka ile Davalılar arasındaki Özel Hükümler Sözleşmesi’ndeki düzenlemeler nedeniyle kredi hesabının kat edilmesiyle Davalılar tarafından sözleşme kapsamında verilen garanti taahhüdü kapsamında üstlenilen riziko gerçekleşmiş sayılacağı, bu da davalıların borçlarının muaccel olduğu ve davacının kendilerine garanti taahhütleri kapsamında başvurabileceği anlamına geleceğini belirtilmiştir.
Emekli banka müdürü nitelikli hesaplama uzmanları oluşan ikili bilirkişi heyetinin 05/07/2022 tarihli 3 sayfadan ibaret 2.ek raporunda özetle;
Davacı banka; takip tarihine kadar istemiş olduğu akdi ve temerrüt faiz oranının %8’e denk geldiği, takip tarihinden itibaren ise asıl alacak miktarına %72 oranında temerrüt faizi istediğini, yukarıda verilen YHGK kararına göre, davacı bankanın kat-temerrüt tarihi veya bunlara yakın bir tarihteki, kredilere fülen uygulanan emsal kredi faiz oranının tespiti ve buna göre temerrüt faiz oranın belirlenmesi yoluna gidildiğini, firma isimleri gizlenen kredi kullanımları ile ilgili emsal kredi faiz oranları davacı banka tarafından aşağıdaki gibi bildirildiğini,
¸
Dava konusu kredi hesapları 09.10.2019 tarihinde kat edilmiş, olup, kat tarihine en yakın kredi kullandırım faiz oranının %27,38 olduğu görüldüğünü, emsal kredi faiz oranına göre, davacı bankanın takip tarihinden itibaren talep edebileceği temerrüt faiz oranı %27,38 x 1,50=41,07 olarak hesaplandığını, Davacı banka ise takip tarihiden itibaren asıl alacağa %72 oranında temerrüt faizi istediğini, Davacı banka %48 faiz oranından TL kredi kullandırdığını tevsik edememiş olduğundan, %72 temerrüt faiz oranı talebi, bahsi geçen YHGK’na aykırı bulunduğunu, Davacı banka, kat tarihinden takip tarihine kadar %8 akdi faiz istemiş olduğundan, hesaplamış olduğumuz %41,07 temerrüt faiz oranından; temerrüt tarihi ile takip tarihi arasına temerrüt faizi işletilmesi talebe aykırılık teşkil edeceğinden, hesaplama yapılması doğru olmayacağını, takip tarihi 18.10.2019 itibariyle toplam alacağın tespiti;
Temerrüt tarihi itibariyle asıl alacak: 346.964.404,39
Temerrüt tarihi 16.10.2019
Takip Tarihi : 18.10.2019
Tem.Faiz (Aynen talep gibi) : 968 (Krediye fiilen uyg.akdi faiz)
¸
takip tarihi itibariyle davacı alacağı aşağıdaki şekilde 347.515.799,38 TL olarak hesaplandığı,
¸
*136.618,13 TL tahsilat TBK 100. Md. göre 3.590,18 TL’sı masrafa, 133.027,95 TL’sı faize mahsup edildiği belirtilmiştir.
Dava, GKS gereğince yapılan hesap kat’ının geçerli olup olmadığı temel konusu etrafında GKS gereğince yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Somut olayda;
GKS, ihtar, ihtarın tebliğine ilişkin evraklar, ticari defterler, ticaret sicil kaydı ve tüm dosya içeriği ile bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğine;
Davacı banka defterleri usulüne uygun tutulmuş olup, sahibinin lehine delil olarak kullanılabilecek niteliği taşımaktadır.
Davacı banka ile 3. Kişi kredi lehdarı … … A.Ş. Şirketi arasında 16.02.2016 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi imzalanmış olduğu, dava konusu kredinin de bu GKS kapsamında kullandırıldığı anlaşılmıştır. GKS’ne ilişkin ön bilgilendirme formunun da düzenlenmiş olduğu görülmüştür.
Davacı banka ile 3. Kişi … … A.Ş. kredi lehdarı sıfatıyla ; …, … …, … … 65 Milyonar TL garanti limiti ile … Tıbbi Ür. San. Ve Dış Tic. A.Ş ile … Sağ. Ekip. Paz. Sat ve Dağ. A.Ş(‘nin ise limitsiz olarak garantör sıfatıyla 16.02.2016 tarihli Garanti Sözleşmesini imzalanmış olduğu görülmüştür.
16.02.2016 tarihli Garanti Sözleşmesi, kefalet olmayıp, sözleşmede garanti kavramının açıkça kullanılması, Sözleşmenin Giriş Bölümü B paragrafında ” garantörler, Müşteri’nin ….yükümlülüklerinden bağımsız olarak TBK’nun madde 128 tahtında müteselsil şeklide garantör olduklarını (kefalet kabilinden değil) ….müteselsil olarak garanti ederler” şeklindeki düzenlemesi, bu düzenlemede garantörlerden bahsedildiği gibi, bu sözleşmenin 7.9.1. Maddesinde garanti hususu detaylı olarak düzenlenmiş olduğu, bu maddede garanti sözleşmelerine özgü -asıl borç ilişkisi (finansman belgeleri) geçerli olmasa bile ilk talep halinde zarar gerçekleşmemiş bile olsa bütün borçların faiziyle birlikte ödenmesinin düzenlenmiş olduğu, sözleşmenin her sayfasının altında garantörlerin adları ve imzaları üstündü garantör ibaresinin bulunduğu, son sayfalarında davalı gerçek kişi garantörlerin isimlerin olduğu alanda garanti miktarı, müteselsil ibaresi ve garanti tarihinin el ile yazılmış olduğu; tüzel kişi olan davalı şirkeler açısından yetkililerinin isim ve imzalarının bulunduğu tüm bunlara göre bu sözleşmeden doğan kişisel teminatın kefalet değil, garanti olduğunda şüphe bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davalı tarafın sunduğu uzman görüşünde 16.02.2016 tarihli Garanti Sözleşmesinde garanti sözleşmesinin niteliği ile bağdaşmayacak “müteselsil” ibaresinin yer almasının “garanti sorumluluğunun niteliğini doğru gösterecek bir ifade kaleme almaları gerekirken, bunu yapmayıp, üstelik yanıltıcı olabilecek bir ifadeyi kaleme almaları, kendileri açısından şeklen bir garantiden söz edilmesini engelleyecektir” iddiasında bulunulmuş ise de ; bu savunmanın hukuki karşılığı hata olup, sözleşmenin her bir sayfasında “Garantör” ibaresinin olması, sözleşmede garanti kavramının açıkça kullanılması, Sözleşmenin Giriş Bölümü B paragrafında ” garantörler, Müşteri’nin ….yükümlülüklerinden bağımsız olarak TBK’nun madde 128 tahtında müteselsil şeklide garantör olduklarını (kefalet kabilinden değil) ….müteselsil olarak garanti ederler” şeklindeki düzenlemesi, sözleşmenin kefalet olmadığının açıkça da düzenlenmesi, bu sözleşmenin 7.9.1. Maddesinde garanti sözleşmelerine özgü -asıl borç ilişkisi (finansman belgeleri) geçerli olmasa bile ilk talep halinde zarar gerçekleşmemiş bile olsa bütün borçların faiziyle birlikte ödenmesinin düzenlenmiş olduğu hususları dikkate alındığında bu savunmanın yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, müteselsil sorumluluk birden çok kişinin aynı zarardan, yükümlülerden her birinin zarar görene karşı, diğer yükümlüler tarafından zararın tamamını tazmin edinceye kadar sorumlu olması olup, somut olayımızda da müteselsil garantörlükten kastın, borcun tamamından, garantörlerin bağımsız olarak ayrı ayrı sorumlu olmalarını ifade ettiği için müteselsil ibaresinin, garantörlük müessesine bir yabancılığı da bulunmamaktadır.
TBK 603’deki; “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.” düzenlemesi gereğince davalı gerçek kişiler açısından şekil şartlarının bulunduğu , tüzel kişi garantörler için geçerlilik şekil şartının kanun gereğince olmadığı, 06.01.2016 tarihli ve 8983 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 634. Ve 635. Sayfalarında yer alan, davalı … …’un 52.758.547 adet payla asıl kredi borçlusunun ortağı olduğu, sözleşmenin imzalandığı tarihte de davalı …’ın Hollanda uyruklu biriyle 1996 yılında evlenmiş gözüküyor ise de bu tarihten sonra başkası ile evlenip boşanmış olmakla, daha önceki evliliğinde sona erdiği ve davalı …’nın (yönetim kurulu üyesi de) garanti sözleşmesi tarihi olan 16.02.2016 tarihinde boşanmış olduğu, …’un, diğer davalılar … ve … ile birlikte 10.12.2015 tarih 8965 sayı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı üzere kredi lehdarı şirketin yönetim kurulu üyesi olarak bulunduğu , görev süresinin ise 03.10.2016 tarihinde sona erdiği, bu nedenlerle de eş rızası alınmasına gerek bulunmadığı anlaşılmıştır.
Kefalete ilişkin şekil şartlarının garanti açısından da uygulanması (o da gerçek kişiler açısından) TBK 603. Maddesinin ÖZEL düzenlemesi gereği olup, asıl alacaktan bağımsız bir borç olup, asıl borç ilişkisinin geçersiz olmasından bile etkilenmeyen garantörlük için İİK 45 maddesinin de uygulanmayacağı açıktır.
İbraz edilen …. Sulh Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyası üzerinden verilen veraset ilamına göre davalı Margareta olup, yargılama sırasında bu davalı vefat etmekle ibraz edilen veraset ilamına göre mirasçıları yine davalı olan … ve … olduğu anlaşılmıştır.
Yetki şartı nedeniyle yetki itirazının reddine ve yeteri kadar nispi harç yatırılmış olmakla bu hususa ilişkin karar oluşturulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Davaya konu alacağın dayanağı kredi, 3. Kişi kredi lehdarına kullandırılan döviz kredileridir.
GKS’nin 11. M (Xİİİ) hükmü gereğince 09.10.2019 tarihi itibariyle kredi hesabı kat edilmiştir. Kat ihtarları kredi lehdarı ile davalılara 14.10.2019 tarihinde tebliğ edilmiş olup, verilen 1 günlük süreye göre 16.10.2019 tarihi itibariyle davalılar temerrüde düşürülmüştür.
Genel kredi sözleşmelerinde temerrüt faizi oranın belirleme yetkisinin bankanın keyfine bırakılmasında doktrinde eskiden beri çok kuvvetli bir şekilde ileri sürülen görüşleri “Ticari Kredilerde Temerrüt Faizi oranının Sözleşme Eliyle Bankaların inisiyatifine Bırakılması Sorunu” ( Barış Bahçeci – http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2017-128-1632) isimli makaleden aynen aktarmak gerekir ise:
“Öğretide özellikle ekonomik özgürlükleri sınırlandıran sözleşmelerin sözleşme ile taahhütte bulunan kişinin ekonomik özgürlüğünü yok etmesi veya ağır şekilde kısıtlaması halinde ahlaka aykırı kabul edildiği dikkat çekmektedir.
Konumuzla ilgisi nedeniyle Sungurbey’in genel kredi sözleşmelerinde yer verilen kurallarla, bankalara faiz oranlarını tek taraflı artırma yetkisi hakkındaki görüşlerini burada özellikle zikretmek gerekmektedir. Yazara göre bu hükümler, bankaya tek yanlı olarak, diledikleri kadar artırma yetkisi vererek, banka müşterisi sanayici ve tüccarın iktisadi varlığının yok olması tehlikesi yaratacak biçimde mutlak surette bankaların keyfine bağlı tutmakta, tüccar ve sanayicileri bankaların vesayetine sokmakta ve iktisadi faaliyet hürriyetinin kullanılmasını felce uğratan bir nitelik taşımaktadır. Bu hükümler, BK md 19 ve 20 gereğince hem kişilik haklarına hem de ahlaka aykırı olduğundan batıldır.
Eren daha dar bir çerçevede, sözleşmenin taraflarından birinin hukuki veya fiili tekel durumunda bulunması halinde, güçlü ve üstün durumunu kullanarak edimler arasında büyük oransızlığa sebep olmasının gabin dışında bir olgu sayılarak ahlaka aykırı olarak nitelendirilmesi gerektiği görüşündedir.62 …, ise “Türk hukukunda banka kredi sözleşmelerinde bankalara sözleşmede yer alan faiz oranlarını sonradan herhangi bir sınıra bağlı olmaksızın tek taraflı olarak istedikleri kadar artırma” yetkilerinin tanınmasının ahlaka aykırı olduğu BK md 19 ve 20 gereğince hükümsüz sayılması gerektiğini belirtmektedir.
Ticari kredi ilişkisinin doğumunda öncelikle bir temel ve çerçeve sözleşmesi olan genel kredi sözleşmesi (GKS) yapılmaktadır. GKS ile kredi kuruluşu kredi limiti çerçevesinde belirli bir miktara kadar nakdi veya gayrı bir nakdi bir kredi sağlama borcu altına girmektedir. GKS Borçlar Kanunu md 306 vd’da düzenlenen karz sözleşmesi niteliği taşır (Canaris, Bankvertragsrecht, Rn. 1206). Yüksek Yargıtay kararlarında da bu görüş savunulmaktadır.”
GKS’de her ne kadar TCMB’na bildirilen en yüksek faiz temerrüt faizinin belirlenmesinde ölçü olarak alınmış ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/19-1650 esas, 2019/507 karar sayılı ilamındaki “Ne var ki Yargıtay uygulamasında bankaların Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na bildirdikleri ancak müşterilerine uygulamadıkları akdi faizlerin temerrüt faizinin tespitinde esas alınmayacağı kabul edilmektedir.
O hâlde, davacı bankanın kayıtları üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak hesabın kapatıldığı tarih itibariyle kullanılan emsal ticari krediye akdi faiz belirlendikten sonra temerrüt tarihine kadar bulunan alacağa akdi faiz işletilip, temerrüt tarihinden icra takip tarihine kadar sözleşmenin 45. maddesindeki anlaşma uyarınca akdi faizin %50 fazlası temerrüt faizi olarak uygulanıp takip tarihi itibariyle alacak tespit edilmeli ve takipten sonra da belirlenen temerrüt faizinin asıl alacağa uygulanmasını sağlayacak şekilde takibin devamına imkân sağlanması gerekmektedir. ” şeklindeki gerekçe mahkememizce de kabul edilmekle temerrüt faizi oranının 08.07.2021 tarihli ek raporda açıklandığı gibi % 41,07 olduğu sonucuna varılmıştır..
Sözleşmedeki faizin fahiş olduğu iddia edilmiş ise de, temerrüt faizi oranın da dönemsel kaynak maliyeti ve piyasa koşulları gereği fahiş nitelikte olmadığı gibi taraflar arasında düzenlenen sözleşme ”genel kredi sözleşmesi” başlıklı olup kullandırılan kredi ticari nitelikte olup, ticari işlerde TBK’nun 88. ve 120. maddelerinin uygulanamayacağı, 6102 sayılı TTK.nun 8.maddeleri gereğince tarafların faiz oranını serbestçe belirleyebilecekleri anlaşılmıştır.
Davalı tarafça muaccel bir alacak bulunmadığı, hesabın kat’ı koşullarının bulunmadan hesabın kat edildiği itirazında bulunulsa da; davaya konu kredinin ödeme planına bağlanmış taksitli ticari kredi olduğu, 3.917.604,02 Euro’luk 18.02.2019 tarihli ve 5.208.844,91 Euro’luk 16.08.2019 tarihli belirli vade içeren iki taksitin ödenmemesi üzerine 09.10.2019 tarihinde GKS 18. Ve 16.5 Maddeleri gereğince kredi GKS’ne uygun olarak kat edilerek muaccel hale getirildiği gibi kaldı ki Garantörlük Sözleşmesinin 7.9.1. Maddesi gereğince ilk talep halinde zarar gerçekleşmemiş bile olsa bütün borçların faiziyle birlikte ödenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Davalı taraf kredi lehdarı 3. Kişi yirketin CEO ve CFO’su hakkında şirket kayıtları hakkında usulsüzler nedeniyle …. Ağır Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında davanın görüldüğünü beyan etmişler ise de, -bu hususa davacı banka çalışanlarının sorumlu olacağı bir durumun neden olduğu takas/tmahsup/tenkis iddiası ve ispatı bulunmamakla – bu durum kendi iç ilişkilerini ilgilendirecek nitelikte olup, dava konusu alacağa bir etkisi bulunmamaktadır.
Davalı taraf, kat ihtarnamesinde davalıların hangi tarihli kredi sözleşmesine ilişkin olarak hesabı kat edildiği, kat ihtarının ayrıntıları içermediğini savunulmuş ise de kat ihtarının geçerliliği için bu hususlar gerekli olmayıp, ihtarda hesap numarası da bildirilmiştir.
Sözleşme öncesi bilgilendirme formu düzenlendiği, somut olayımızda haksız bir şartın bulunmadığı anlaşılmıştır.
Teknik ayrıntısı yukarıda özetlenmeye çalışıldığı ve 08.07.2021 tarihli ek raporda tam detayı olduğu üzere bilirkişi tarafından hesap kat tarihinde, takip tarihinde ve hukuki menfaatin tespiti açısından dava tarihinde asıl alacak ve temerrüt tarihi ve temerrüt faiz oranına göre fer’ileri hesaplanmıştır.
İcra inkar tazminatı yönünden;dava konusu alacağının önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak niteliği taşıdığı, bu haliyle İİK’nın 67. maddesindeki koşullar gerçekleştiği görülmekle, davacının icra inkar tazminatı kabulü ile, alacağın % 20’si oranında icra inkar tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Tüm bu nedenlerle, teknik hesaplama ayrıntısı bilirkişi raporunda anlaşıldığı üzere sonuçta aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Kötü Niyet Tazminatı yönünden; Kötüniyet tazminatı İİK 67/2 maddesinde düzenlenmiştir. İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası uyarınca alacaklının kötü niyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Kötü niyet kavramının, somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmesi itibariyle, açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından kötü niyet tazminatının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü ile davalıların …. İcra Dairesinin … sayılı takip dosyasındaki itirazlarının;
346.964.404,39 TL asıl alacak,
551.394,99 TL işlemiş akdi faizi
olmak üzere
toplamda 347.515.799,38 TL üzerinden itirazın iptaline,
İşleyecek faiz oranına itirazın ise “asıl alacak üzerinden takip tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek % 41,07 sözleşmesel yıllık temerrüt faizi ile” şeklinde iptali ile
Takibin bu şekilde ödeme emrindeki kayıt ve şartlarda devamına,
Fazlaya ilişkin istemin hukuki menfaat bulunmadığından reddine
2-347.515.799,38 TL’nin %20’si olan 69.503.159,87 TL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
3-Kötü niyet tazminatı talebinin şartlar oluşmadığı nedeniyle reddine,
4-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 23.738.804,26 TL karar ve ilam harcından 4.197.753,47 TL peşin harcın düşümü ile eksik kalan 19.541.050,79 TL ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL başvuru harcı, 4.197.753,47 TL peşin harç olmak üzere toplam 4.197.797,87 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 3.687.157,99-TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalılar, kendilerini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 21.492,72-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılar tarafına verilmesine,
8-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.400,00-TL’nin(katılımcı sayısına göre) Kabul-red oranına göre 1.399,45-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen, 0,55-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
9-Davacı tarafından yapılan 11.635,00-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 11.631,03-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine; arda kalan bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
10-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere oy birliği ile karar verildi.15/12/2022

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır