Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/591 E. 2021/559 K. 21.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/591 Esas
KARAR NO:2021/559

DAVA:İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:20/11/2019
KARAR TARİHİ:21/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekilinin Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesinde özetle; …. İcra Müdürlüğü’nün …esas sayılı dosyası ile davalı aleyhinde başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini, icra takibine konu alacağın ortaklar cari hesabından kaynaklandığını, davalı şirketin ticari defter kayıtlan incelendiğinde bu borcun sabit olduğunun görüleceğini, müvekkili şirketin davalı borçludan alacaklı olduğu tutarın likit olduğunu, davalının borcun miktarını ve sebebini açıkça bilecek durumda olduğunu, davalının itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu, tamamen müvekkili şirketin alacağının tahsilini geciktirmek amacıyla yapılan bir itiraz olduğunu belirterek fazlaya dair her türlü yasal talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla davanın kabulü ile davalının itirazının iptaline ve takibin devamına, davalının % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin davalıya yüklctilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekilinin Mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile 25.07.2019 tarihinde ortaklar cari hesap alacağı konulu 90.000-TL esas alacak değerli icra dosyasını ikame ettiğini, söz konusu dosyaya müvekkili şirket tarafından 27.08.2019 tarihinde 114.087.46 TL ödeme yapılarak dosyanın kapatıldığını, …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası incelendiğinde davacının. 09.05.2019 tarihi itibariyle toplam alacağı olarak belirttiği dosya konusu bedel üzerinden alacak talebinde bulunduğu, takip bedelinin ödenmesi ile de müvekkili şirketin 09.05.2019 tarihine kadar olan ortak borcu borç kaleminden ibra olduğunun görüleceğini, bu tarihten sonra müvekkili şirket ortağı olan davacının huzurdaki dava tarihie kadar müvekkili şirkete hiçbir şekilde borç veya menfaat sağlamadığını, ancak dayanağı açıklanamayarak davacı tarafından 18.09.2019 tarihi itibarıyla 15.000 TL alacaklı olduğunun iddia edildiğini, müvekkili şirketin davacıdan böyle bir borç veya menfaat almasının söz konusu dahi olmadığını, müvekkili şirket aleyhinde açılan …. İcra Müdürlüğünün …esas sayılı dosyasına itiraz etmek gerektiğini, davacının iddia ettiği gibi ortada likit bir alacak olduğundan söz edilemeyeceğini, davacının müvekkili şirkete borç verdiğini kanıtlayacak hiçbir delili de ibraz edemediğini, müvekkili şirketin defter kayıtlarının bilirkişi marifeti ile incelenmesi halinde bu hususun ortaya çıkacağını, hal böyle iken kötü niyetli ve mesnetsiz şekilde müvekkili aleyhinde icra takibi başlatan davacının kendisi olduğunu, davacı müvekkili şirkete 25.07.2019 tarihinden sonra borç vermediğini, önceki alacaklarının ise icra yolu ile ödendiğini bildiği halde davaya konu icra takibini başlatmış olduğunu, talep edilen alacağın % 20′ sinden aşağı olmamak üzere davacı aleyhinde kötü niyet tazminatına hüknıedilmesini talep ettiklerini yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER
1-…. İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyası
2-Davalının ticari defter ve kayıtları
3-Bilirkişi raporu
4-Taraf vekillerinin beyan ve dilekçeleri
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ GEREKÇE
Dava, cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
İspat yükü, bir vakıanın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hakimi inandırma faaliyetidir. İspat, ispat anıdan önce vuku bulmuş ve tekrar etmeyen, vakıalara ilişkindir. İspat yükü aynı zamanda bir haktır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/10133 Esas 2014/451 Karar sayılı ilamında da belirttiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK), “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde ise: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Sözkonusu ispat yükünün kime ait olduğunu belirleme görevi, davanın taraflarına değil, mahkemeye aittir.
İtirazın iptali davacı alacaklı takip konusu alacağın varlığını ispat etmelidir. Ancak borçlunun itirazındaki beyanına göre ispat yükü yer değiştirebilir. İtirazında borcu varlığını kabul edip, ödeme savunmasında bulunan borçlu bu savunmasını ispat etmelidir.

Hukuk yargılamasında ispat araçlarından olan “Yemin” ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 225 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Yasanın 225. maddesine göre, yeminin konusunu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalar teşkil eder. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.
Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar, bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller ve yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak konular yemin konusu olamaz. (6100 sayılı Yasa Md. 226).
Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf da yemin teklif edebilir. Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır (6100 sayılı Yasa Md. 227-228).
Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır. Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır.
Yeminin konusunu oluşturan vakıa, her iki tarafın değil, yalnızca kendisine yemin teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanıyorsa yemin iade edilemez.
Yemin edecek taraf gerçek kişi olup, yeminden evvel ölür veya fiil ehliyetini kaybederse yemin teklif edilmemiş sayılır. Yemin, bizzat tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur. Taraflardan biri tüzel kişi yahut ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse ise onlar adına yapılmış bir işleme ilişkin vakıanın ispatı için yemin, tüzel kişiyi temsile yetkili kişi veya organ yahut kanuni mümessil tarafından eda ya da iade olunabilir. (6100 sayılı Yasa Md. 229 ilâ 232).
Yasanın 233. maddesi uyarınca, yemin mahkeme huzurunda eda olunur. Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker. Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir. Değinilen madde gereğince yemin, “Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?” şeklinde yöneltilir ve yemin teklif edilen kimse tarafından “Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” denilmek suretiyle eda edilmiş sayılır.
Yasanın 234 ve devamı maddeleri gereğince, okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler, yemin hakkındaki beyanlarını yazıp imzalayarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler, işaretlerinden anlayan bir bilirkişi aracılığıyla yemin ederler.
Yemin edecek kimse, mahkemeye gelemeyecek kadar hasta veya özürlü ise hâkim, bulunduğu yerde o kimseye yemin ettirir. Bu sırada isterlerse taraf vekilleri ve karşı taraf da hazır bulunabilir. Mahkemenin yargı çevresi dışında oturan kimse, yemin için davaya bakan mahkemeye gelmek zorundadır. Ancak, yemin edecek kişi, mahkemenin bulunduğu il dışında oturuyor ve bulunduğu yerde aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yolu ile yemin icrası mümkün değil ise istinabe yolu ile yemin ettirilir.
Hâkim, eksik olan noktaları tamamlamak veya açık olmayan hususları aydınlatmak için yeminin konusu ile bağlantılı gördüğü soruları yemin eden kimseye sorabilir. Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzurunda okur; beyanında ısrar edip etmediğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder. Yemin eda edildikten sonra, yalan yere yemin nedeniyle açılan ceza davası, esas dava bakımından bekletici sorun yapılamaz.
( Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/4959 Esas 2017/8953 Karar sayılı emsal ilamı; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/554 Esas 2021/24 Karar sayılı emsal ilamı; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi 2019/1217 Esas 2020/1941 Karar sayılı emsal ilamı)
Bu açıklamalar ışığında tarafların sunmuş oldukları tüm deliller dosya içerisine alınmış, icra dosyası getirtilerek incelenmiş, tüm deliller toplandıktan sonra alanında uzman mali bilirkişiden rapor alınmıştır.
İcra takip dosyasının incelenmesinde, davacının …. İcra Dairesinin …esas sayılı takip dosyasında ortaklar cari hesap alacağından kaynaklanan 15.000,00-TL asıl alacak için takip yapıldığı, ödeme emrinin 20/09/2019 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun da süresi içerisinde 25/09/2019 tarihinde borca itiraz ettiği, borca itirazla birlikte takibin durduğu, durdurma kararının alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, dava İİK’nın 67. maddesi düzenlenen bir yıllık hakdüşürücü süre içinde açıldığı görülmüştür.
Mali bilirkişinin 22/01/2021 tarihli 5 sayfadan ibaret raporunda özetle; Davacı taraf, huzurdaki davada davalı şirketten 19.08.2019 tarihi itibariyle 15.000- TL tutarında alacağı olduğunu bunun da davalı şirket yasal defterlerinde kayıtlı olduğunu beyan ettiği ancak söz konusu 15.000-TL tutarındaki alacağa dayanak olarak dosyaya herhangi bir ödeme belgesi sunulmadığını, davacı tarafın davalı şirketin yasal defterlerine dayandığını, davacı tarafça huzurdaki davaya dayanak olarak herhangi bir ödeme belgesi ibraz edilmediğini, davalı tarafın defterlerinin incelenmesinde; e-defter mükellefi olduğu, davalı tarafça incelemeye ibraz edilen 2019 yılı yevmiye ve kebir defterinin e-beratlarının kanuni sürelerinde beyan edildiği, envanter defterinin ise noter tasdikinin yasal süresinde yaptırıldığı, davacı taraf davalı şirketten 15.000-TL tutarında alacaklı olduğu iddiasıyla huzurdaki davayı açtığı, ancak alacak dayanağı olarak dosyaya herhangi bir ödeme belgesini sunmadığı, davacı ortağın huzurdaki davada davalı şirket yasal defterlerine dayandığı, davalının yasal defterlerinde icra takip tarihi itibariyle davacı ortağa 64.909.20-TL tutarında borç göründüğü, söz konusu borcunda davalı şirketçe …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına ferileriyle birlikte 114.087.46.-TL olarak ödendiğinin anlaşıldığı, söz konusu ödemeden sonra davalının yasal defterlerinde davacıya başkaca bir borç görünmediği, davacı tarafın 15.000,00-TL alacak iddiasına ilişkin dayanak belgeleri de dosyaya sunmadığı, bu nedenle huzurdaki dava konusu alacak iddiası yönünden davalının yasal defterlerinde bir tespitin yapılamadığını belirtmiştir.
Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde; taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu, dava konusu takibe ilişkin borç bakiyesi bulunduğu ve bu anlamda cari hesap borç ilişkisinin oluştuğu, davacının bu cari hesap alacağının tahsili istemiyle icra dosyasında takip yaptığı, davalının yasal süresi içerisinde yaptığı itiraz üzerine takibin durmasına karar verildiği, davacı münhasıran olmamakla birlikte davalı şirket defterlerine dayandığı, mahkememizce tüm delillerin toplandığı ve dosyanın mali bilirkişiye tevdi edildiği, davalı defterlerinin incelendiği, davalı defterlerine göre davacının alacaklı olmadığı, davacının başka bir delil sunmadığı, dosya kapsamı doğrultusunda davacıya yemin delili hatırlatıldığı ve davacıya süre verildiği, davacı tarafından yemin deliline dayanılmadığı, mahkememizin son celsesi takip edilmediği, davalı tarafından davayı takip ettiklerini bildirdikleri, yargılamaya devam olunduğu, yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere ispat yükü üzerinde olan davacının davasını ispatlayamadığı, yemin delilen dayanmadığı nazara alındığında davanın reddine karar verilerek;
Kötü Niyet Tazminatı yönünden; Kötüniyet tazminatı İİK 67/2 maddesinde düzenlenmiştir. İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası uyarınca alacaklının kötü niyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Kötü niyet kavramının, somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmesi itibariyle, açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde davacı tarafından cari hesaba dayalı olarak açılan iş bu davada davacının alacaklı olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiş ise da davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından kötü niyet tazminatının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere;
1- Davanın REDDİNE,
2- Davanın kötü niyet tazminat talebinin reddine,
3-Alınması gereken 59,30-TL harcın, peşin alınan 256,17-TL harçtan mahsubu ile bakiye 196,87-TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
6-Tarafların zorunlu arabuluculuk sürecinde anlaşmamaları nedeniyle 6325 sayılı Kanunun 18/A-13 maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuk gideri olan 1.320,00.-TL’nin davacıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydına,
7-Davacı tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/06/2021

Katip … Hakim …
e-imzalıdır e-imzalıdır