Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/8 E. 2018/597 K. 16.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/8
KARAR NO : 2018/597

DAVA : Ecrimisil
DAVA TARİHİ : 04/01/2018
KARAR TARİHİ : 16/05/2018

Mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılaması sonucunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, dava konusu …, …, … Mah, … ada, … parsel sayılı taşınmazın 4/10 hissesinin davacıya, 6/10 hissesinin ise davalıya ait olduğunu, davalının davacının rızası dışında taşınmazın tamamını 01/01/2003 tarihinden itibaren işgal etmek suretiyle kullandığı, kiraya verdiği ve bir bedel ödemediğini, davalıya ihtarname gönderildiğini ve … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E sayılı dosyasında ecrimisil ve müdahalenin men’i davası açıldığını, kararın bozulduğunu ve … Esasa kaydedildiğini, henüz kesinleşmediğini, bilirkişi raporlarının alındığını, ayrıca sonraki dönemler için … 3., 4. ve 25. Asliye Hukuk Mahkemelerinde davalar açıldığını, bu davaların da 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davayı beklediğini, bu dosyanın da 2010 yılı dönemi için açılan bir dava olup bu dönem için hesaplanan 1.500.000-TL ecrimisilin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile davanın haksız olduğunu, diğer dosyalar gibi 2. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasının beklenmesini, davacı ile yapılan kira sözleşmelerinin davacıyı da bağladığını, dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının yıkım kararının bulunduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Dava konusu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde, İstanbul, …, … Mah, … ada, … parsel mağaza nitelikli yer olduğu, taşınmazın taraflar adına 4/10 ve 6/10 oranında hisse ile tescilli olduğu görülmüştür.
… 1. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyayı görev yönünden incelemiş,
”6102 sayılı TTK 4. ve 5. maddelerinde ticari davalar ve bu davalara bakmakla görevli mahkemeler belirtilmiştir. İki tarafında tacir olması ve uyuşmazlığın ticari işletmeleri ile ilgili olması halinde davanın nispi ticari dava olacağı ve Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerektiği belirtilmiştir. İş bu davanın açıldığı tarihte Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, resen dikkate alınması gerekmektedir. Dava konusu taşınmazın taraflarının ticari işletmesinin bir parçası olduğu, gelir getirici mülk olup, her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirdiği, tacir olan tarafların ticaret şirketi olması nedeniyle ticari olmayan işlerinin bulunmadığı, bu durumda iş bu davanın da ticari dava olup Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği anlaşılmış ve mahkememizce görev yönünden usulden davanın reddine ” gerekçesi ile görevsizlik kararı vermiş, dosya Mahkememizin yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Tüm dosya kapsamına göre, dava paylı mülkiyete konu taşınmazda paydaşlar arasında ecrimisil istemine ilişkindir.
4721 sayılı yasanın 683.maddesi gereğince bir şeye malik olan kimse hukuk düzeni sınırları içinde o şeyde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma hakkında sahiptir. Malik malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.
Ecrimisilin tanımı konusunda gerek uygulamada gerekse doktrinde görüş birliği yoktur. Uygulamada bu hususu konu alan üç İBK kararı vardır. Bunlardan ilki 09.12.1931 gün ve 29/24 sayılı İBK kararı olup bu karara göre “Fuzuli işgal neticesi talep olunan ecrimisil davaları borçlar yasasının birinci babının ikinci faslında gösterilen borçlar bahiyetinde olmadığı cihetle bu kabil tazminata ait davalarda mezkur kanunun 60.maddesinde gösterilen müruru zaman müddet kabili tatbik değildir.” Görülüyor ki bu kararda zamanaşımı yönünden sonuca ulaşılmış gelgelim ecrimisilin anlamı niteliği ve koşulları yönünden açıklama yapılmıştır. 26.05.1938 gün ve 29/10 sayılı İnançları
Birleştirme Kararında “haksız suretle zapt ve işgal nedeni ile hukuki menfaatleri haleldar olan gayrimenkul maliklerinin talep edebilecekleri tazminat davaları hakkında hususi dairece takarrur etmiş olan 10 senelik müruru zaman müddetini tatbik edilmesinde de isabet mülahaza olunmamıştır. Çünkü sarih veya zımni akitten doğan aleumum kira davaları hakkında Borçlar Kanunu’nun 126.maddesi mucibince beş senelik müruru zaman cari olduğundan akde müstenid olmayan ve fakat hukuki neticesi itibari ile aynı mahiyette bulunan bu misilli tazminat ve münasip ücret davalarında da beş senelik müruru zaman cereyan etmesi tabii ve zaruridir.” denilerek olay zımni kira sözleşmesi olarak nitelendirilmiştir. 08.03.1950 tarih ve 22/4 sayılı İBK kararı ile “başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zaptedip kullanmış olan kötü niyetli kimsenin o gayrimenkulü elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği semereleri tazminle mükellef olup bir zarara uğramamış olan malik veya zilyede ecrimisil veya başka bir ad altında herhangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığı ” sonucuna varılmıştır. Bu son kararda yer alan nedenlere göre, başkasının malını haksız olarak kullanmak bağıt hükümlerine tabi bir hukuki muamele olmayıp Borçlar Yasasının haksız fiillerinden doğan borçlara müteallik hükümlerine tabi haksız bir fiildir.
Haksız fiillerin borç doğurması ise haksızlığa uğrayan kimsenin bu yüzden bir zarar görmüş olması şartına bağlıdır. Zarar mamelekte bir eksilme husule gelmesi ile vücut bulacağı gibi zararın tazmini borcu da ancak kanunda yazılı olan hallerde doğup tazmin borcunu doğuracağı, kanunda yazılı olmayan fiillerin sebebiyet verdiği zararlar tazmin davasına konu olamazlar. Demek ki Yargıtay kötü niyetli zilyedin ecri misil ile sorumlu olmasını malikin bu nedenle bir zarara uğraması koşuluna bağlamıştır. Öte yandan 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı inançları birleştirme kararı ile de ecri misil tazminat olarak nitelendirilmiş gerekçede işgal tazminatı davalarının hususi bir türü olan ecri misil davalarının beş yılda zamanaşımına uğrayacağı esasını benimsemiş olan içtihadı birleştirme kararının henüz baki olduğu açıklanmış ve ecri misil davalarının Medeni Yasa’nın 908.maddesine dayanan bir tazminat davası olduğu belirtilmiştir. (Mustafa Reşit Karahasan, Yeni Türk Medeni Kanunu Eşya Hukuku, 2007, İkinci Cilt, 563 vd.)
4721 sayılı yasanın 693/1.maddesi gereğince paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir.
Bilindiği üzere; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 Sayılı Yasa ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre; her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir. Yine aynı yasanın 5/3.maddesinde “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler uyarınca Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel mahkeme niteliğinde olduğu, bu niteliği gereği görev alanının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ve genel mahkemeler ile arasındaki ilişkinin önceki kanunun aksine görev ilişkisi olduğu açıktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin çekişmeli yargıdaki görev alanının, TTK’da ve diğer özel kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen davalarla sınırlı olduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 6335 sayılı Yasa ile değişik 4.maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nun 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise; tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların, Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; davacının davasını taşınmazın kullanımına ilişkin, gayrimenkul ve paydaş hukukundan kaynaklanan hukuki olgu ve sebeplere dayandırarak açmış olup, TTK 4. maddesinde ticaret mahkemelerinin görevi olarak belirlenen ve kriter olarak alınan ” ticari işletmeyle ilgili husustan doğan hukuk davası ” olmadığı, davanın benzer mahiyette Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılan davaların devamı olduğu, eldeki davanın 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun Eşya Hukuku başlıklı 4. kitabında düzenlenmiş gayrimenkul mülkiyetine ilişkin 683.maddesine dayalı mülkiyet hakkının korunmasına yönelik dava olduğu, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin olmadığı, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği, Asliye Ticaret Mahkemelerinin uzmanlık gerektiren ticari davalara bakmakla görevli özel nitelikli mahkemeler olduğu, eldeki davada ise uyuşmazlığın TMK’nun 683. ve devamı maddeler uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulacağı, taraflar arasında Türk Ticaret Kanunu hükümleri veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlık bulunmadığı hususları bir bütün halinde değerlendirildiğinde davada genel mahkemelerin görevli olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Aksi düşünce, Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş amacına ve niteliğine aykırıdır. Nitekim ecrimisil uyuşmazlıklarını inceleyen Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 03/03/2016 tarih, 2016/1741 esas ve 2016/2571 karar sayılı ilamı da aynı yöndedir.
Hâl böyle olunca; görevin kamu düzenine ilişkin olduğu ve yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği değerlendirilerek, Mahkememizce de görevsizlik kararı verilmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dava dilekçesinin görev yönünden reddine, davaya bakmakta genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu tespit olunmakla ve … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ile mahkememiz arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından karar kesinleştiğinde dosyanın merci tayini için İstanbul Bölge Adliye Mahkemeleri 37. Daire Başkanlığı’na gönderilmesine,
2-6100 sayılı Yasanın 331/2.maddesi gereğince davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına, davaya devam olunmaması halinde Mahkememizce dosya üzerinden durumun tespiti ile davacının yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 16/05/2018

Başkan …(e-imza) Üye …(e-imza) Üye …(e-imza) Katip …(e-imza)