Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/330 E. 2021/848 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL 14.
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/330 ESAS
KARAR NO:2021/848

DAVA:Alacak (Emanet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:14/12/2012
KARAR TARİHİ:07/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın müşterisi olup, birikimlerini çeşitli yatırım araçlarını kullanarak değerlendirmek için davalı banka ile sözleşme akdettiğini, son derece yüksek riskli opsiyon işlemler hakkında davalı bankanın müvekkiline eksik veya yanlış bilgiler verdiğini, bu bağlamda müvekkilinin işlemlere uygulanan kurun kendisine bildirilenden çok farklı olduğunu işlemlerden sonra zarara uğraması neticesinde farkına vardığını, davalının bariyerli opsiyon işlemleri konusunda müvekkilini yanılttığını, müvekkilinin talimatı ve onayı olmaksızın pek çok işlem yapıldığını, davalı bankanın tüm bu işlemlerinden dolayı müvekkilini yaklaşık 1.000.000-TL tutarında zarara uğradığını ileri sürerek müvekkilinin uğradığı maddi zararın şu aşamada belirlenmesi mümkün olmadığından bu maddi zararın 6100 sayılı HMK. 107. maddesi uyarınca belirlenerek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tüm işlemlerin davacının talimatı doğrultusunda mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirildiğini, davacının gerçekleşen işlemleri, hesabın işleyişini ve bakiyeleri bildiğinden icazetinin söz konusu olduğunu, müvekkili bankanın yönlendirmelerinin tavsiye niteliğinde olup, karşı tarafın durumunu ağırlaştırmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, taraflar arasında akdedilen ” Opsiyonlu Çerçeve Sözleşmesi ” ve bağlı sözleşmeler ile SPK mevzuatı çerçevesinde, davalı bankanın haksız ve usulsüz işlemleriyle gerçekleştirilen opsiyon işlemleri sonucunda, kur artışına bağlı olarak uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Mahkememizin 18/06/2013 tarihli ön inceleme duruşması 2 nolu ara kararı ile davacılar Bülent Atlı ve Tansel Atak hakkındaki davaların HMK 167 maddeleri gereğince ayrı ayrı tefrikine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 2014/357 Esas, 2017/401 Karar sayılı ve 11/05/2017 tarihli ilamı ile,
”… Dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı Yasanın 4 ve 5.maddesi gereğince her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu Kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Somut durumda, davacı, davalı bankaya duymuş oldukları güven neticesinde birikimlerini müşterilere sunulan yatırım araçlarını kullanarak değerlendirme arzusu ile bankaya emanet ettiğini, ancak bankanın mevzuata aykırı kusurlu ve ihmali fiilleri neticesinde zarara uğradığını beyanla uğranılan zararın tahsilini talep etmektedir. Dava dilekçesi içeriğine göre, davacı, ticari işletmesi ile ilgili bir husus talep etmediği gibi uyuşmazlık TTK’da düzenlenen hususlara ilişkin de değildir. Davacı, davalıdan ticari amaç dışında hizmet alan gerçek kişi konumunda olup dava tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Yasa uyarınca tüketici konumundadır. Davacının yatırım amacı ile hareket etmiş olması da onun ticari iş yaptığı sonucunu doğurmayacak olup, aksinin kabulü tüketicinin yatırım amaçlı işlem yapamayacağı sonucunu doğuracaktır. Davacı tacir olmayıp, davalıdan alınan hizmet de ticari işletmesi ile ilgili veya ticari iş değildir. Bu davanın ticaret mahkemesinde görülmesini gerektirecek bir durum olmayıp, 4077 sayılı Yasa hükmü gereğince anılan davaya bakma görevi Tüketici Mahkemelerine aittir. Bu itibarla, Mahkememizce de bu yönde karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.” denildiği,
Mahkememizce verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2018/99 Esas, 2018/260 Karar sayılı ilamı ile,
”… Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen sözleşme tüketici sözleşmesi niteliğinde değildir. Davada bankacılık işleminden kaynaklanan alacak talep edilmiş olup, mülga 6762 sayılı TTK’nın 4 ve 5. maddeleri ve 6102 sayılı TTK’nın 4/1-f maddesi uyarınca, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları, ticari dava sayılacağından, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un uygulanmasını gerektirir bir husus yoktur (Yarg. 11. HD,15.12.2014 tarih, 2014/13340-19753 E.K sayılı kararı). Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince işin esasına girilerek toplanan deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmemiştir. Bu nedenlerle, istinaf başvurusu haklı bulunduğundan; HMK 353/1.a.3.maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına” karar verilerek dosyamızın Mahkememize iade edildiği ve Mahkememizin 2018/330 Esas sırasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 09/10/2018 tarihli ara kararı gereğince, dosyamızda ek bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişilerin 20/03/2019 tarihli raporunda özetle;
”SONUÇ VE KANAAT:
Sayın Mahkemenin ara kararı uyarınca heyetimizce yapılan inceleme ve değerlendirmeler yukarıda açıklandığı üzere; takdir ve değerlendirmesi Yüce Mahkemenize ait olmak üzere,
Davalı Banka ile Davacı arasındaki kurulmuş olan Çerçeve Sözleşmelerinin ve Opsiyon Sözleşmelerinin, Sermaye Piyasası mevzuatına tabi olmayan tezgahüstü piyasalarda tarafların serbest iradeleri ile hukuken geçerli olarak kurulmuş olan sözleşmeler oldukları,
Davalı Banka ile Davacı arasındaki kurulmuş olan davalara konu Opsiyon Sözleşmelerinin, yüksek risk barındıran, sonuçları önceden tahmin edilemeyen, talih ve tesadüfe dayalı riskli işlemler oldukları ve müşterilerin de opsiyon işlemlerinin yüksek risk içeren, taşıdığı risk sonucu oluşabilecek zararı taşımakla yükümlü oldukları,
Davalı Banka ile davacı arasındaki davaya konu opsiyon işlemlerinin riskleri hakkında işlemlerini yapmadan önce müşteriler ile imzaladığı Çerçeve Sözleşmelerde bu işlemlerinin taşıdığı riskleri çok açık ve anlaşılır ifadelerle birkaç kez vurguladığı,
Davacının, davalı banka ile imzaladıkları Çerçeve Sözleşmelerde yer alan ve birkaç kez vurgulanan risk uyarılarını anlayabilecek kapasitede ve döviz ve sermaye piyasalarındaki önceden öngörülmesi zor oynaklık ve değişkenlik konusunda bilgi sahibi olduğu,
Davaya konu türev işlemlerine ilişkin olarak Davalı Banka ile davacılar arasındaki Çerçeve Sözleşmelerinin ve Opsiyon Sözleşmelerinde ve CD çözüm kayıtlarında davalı bankanın eksik veya hatalı bilgi vermediği,
Davacının, daha önce yaptıkları ve kar ettikleri türev işlemlerinin hukuken geçerliliğine hiçbir itirazda bulunmayıp, elde ettikleri karları Davalı Banka’dan tahsil ederek -ya da zararı tazmin ederek-,
Davalı Banka ile aralarındaki türev işlemlerin sözleşmesinin hukuken geçerli olduğunu kahul ettikten sonra, daha sonra aynı şekilde kurulan ve zarar ettikleri türev sözleşmelerinin hukuken geçersiz olduğunu iddia etmelerinin çelişkili davranış oluşturduğu ve bu nedenle de bu iddianın hukuken korunamayacağı;
Davacının, davalı Banka’dan herhangi bir hukuki sebebe dayanarak bu zararlarının tazminini talep edemeyeceği, türev işlemlerinin yüksek risk içeren, öngörülmesi zor olan yapısının doğal ve çok sık karşılaşılan bir sonucu olarak üstlendikleri riskten kaynaklanan zararlarını bizzat taşımakla yükümlü olduğu,
Davacı tarafça, davalının iddia ettiği şekilde davalı tarafın hukuka aykırı şekilde ve haksız fiil niteliğinde ispatlanmış hile emare ve olgusu tespit edilemediğinden haksız fiil nedeniyle davalıdan herhangi bir talepte bulunamayacağı,
Davacının işlemlere icazet verdiği, davalının kusur ve kasti tespiti ispat edilemediği dikkate alındığında davalı bankanın sorumluluk yüklenmesi, soyut ve şüpheye dayalı bir varsayıma dayalı olacağı kanaatine varılmış olup Sayın Mahkemenizin takdirlerine saygı ile arz olunur.” denilmiştir.
Mahkememizin 08/04/2021 tarihli celsesi 1 nolu ara kararı gereğince, dosyamızda ek bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişilerin 31/08/2021 tarihli ek raporunda özetle;
”SONUÇ VE KANAAT:
Sayın Mahkemenin ara kararı uyarınca davalı banka kayıtları üzerinde Heyetimizce yapılan incelemeler oluş şekli ve gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere; takdir ve değerlendirmesi Yüce Mahkemenize ait olmak üzere,
Ara karar gereği yapılan ses kaydı deşifreleri ile önceki deşifreler birlikte değerlendirildiğinde dava dilekçesindeki iddialarının aksine davacıya opsiyon işlemleri konusunda bilgilendirme yapıldığı riskleri anlatıldığı buna karşılık banka çalışanının BSMV konusunda daha önce bilgilendirme yapmadığı, blokede olan USD mevduatın bozulması yönünde davalı banka hazine biriminin izin vermediğinin kabul edildiği ve davalı banka personelinin hazine biriminin izin vermemesine yönelik itirazlarında davacıya hak verdiği ancak her ne kadar personel tarafından bilgi verilmediği kabul edilse bile sözleşmede bu hususlara yer verildiği,
Sözleşmedeki maddeler kapsamında netleşme olmayan bir işlemin netleşme ile sonuçlanması halinde işlemin hükümsüz hale getirilmesinden bahsedilemesinin mümkün olmadığı, netleşme olsun veya olmasın işlemdeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen tarafın herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşeceği bundan doğan zararların ödeneceği, bankanın işlemi — netleşme ile tamamlayabileceğinin düzenlendiği,
Davacının sözleşme ile taahhüt ettiği bedelleri takas işleminin yapılacağı günlerde saat 17:00 itibariyle hesabı hazır hale getirmediği ve temmürüde düştüğü,
Davaya konu olayda da işlemin netleşmeli olarak sonuçlanması nedeniyle davacının bir zararı olmadığı,
Davacının zararı, kurun düşeceği beklentisi ile yapmış olduğu işlemlerde vade sonunda kur seviyesinin sözleşme ile belirlenen bedelin üzerinde gerçekleşmesinden kaynaklandığı,
Davalı Banka ile Davacı arasındaki kurulmuş olan davalara konu Opsiyon Sözleşmeleri’nin, yüksek risk barındıran, sonuçları önceden tahmin edilemeyen, talih ve tesadüfe dayalı işlemler oldukları ve Müşteriler’in de opsiyon iştemlerinin yüksek risk içeren, talih ve tesadüfe dayalı olan yapısının doğal ve çok sık karşılaşılan bir sonucu olarak oluşan zararı taşımakla yükümlü oldukları,
Davalı Banka’nın, davacı arasındaki “tezgahüstü piyasalarda gerçekleştirilen ve Sermaye Piyasası mevzuatına tabi olmayan- davalara konu opsiyon işlemlerini ve hisse senedi işlemlerini yapmadan önce Müşteriler ile imzaladığı Çerçeve Sözleşmeler’de bu işlemlerinin taşıdığı riskleri çok açık ve anlaşılır ifadelerle birkaç kez vurgulayarak, davacıyı bu riskler konusunda yeteri ölçüde uyardığı,
Davacının, Davalı Banka ile imzaladıkları Çerçeve Sözleşmeler’de yer alan ve birkaç kez vurgulanan risk uyarılarını anlayabilecek kapasitede ve döviz ve sermaye piyasalarındaki önceden öngörülmesi olanaksız oynaklık ve değişkenlik konusunda bilgi sahibi olduğu,
Davaya konu türev işlemlerine ilişkin olarak Davalı Banka ile davacılar arasındaki Çerçeve Sözleşmeleri’nin ve Opsiyon Sözleşmeleri’nde, davalı bankanın eksik veya hatalı bilgi vermediği, davalı Banka’nın özen yükümlülüğünü ihlal ettiğinin -diğer bir ifadeyle- sözleşmelere aykırı davrandığının kabul edilemeyeceği,
Davacının, daha önce yaptıkları ve kar ettikleri türev işlemlerinin hukuken geçerliliğine hiçbir itirazda bulunmayıp, elde ettikleri karları Davalı Banka’dan tahsil ederek -ya da zararı tazmin ederek-, Davalı Banka ile aralarındaki türev işlemlerin sözleşmesinin hukuken geçerli olduğunu kabul ettikten sonra, daha sonra aynı şekilde kurulan ve zarar ettikleri türev sözleşmelerinin bukuken geçersiz olduğunu iddia etmelerinin çelişkili davranış oluşturduğu ve bu nedenle de bu iddianın hukuken korunamayacağı;
Davacının, Davalı Banka’dan herhangi bir hukuki sebebe dayanarak bu zararlarının tazminini talep edemeyecekleri, türev işlemlerinin yüksek risk içeren, talih ve tesadüfe dayalı olan yapısının doğal ve çok sık karşılaşılan bir sonucu olarak üstlendikleri riskten kaynaklanan zararlarını bizzat taşımakla yükümlü olduğu,
Davacı tarafça, Davalının iddia ettiği şekilde Davalı tarafın hukuka aykırı şekilde ve haksız fiil niteliğinde ispatlanmış hile emare ve olgusu tespit edilemediğinden haksız fiil nedeniyle davalıdan herhangi bir talepte bulunamayacağı,
Davalının özen ve sadakat borcunu yerine getirmeyerek sözleşme süresince özensizlik sonucu (emirleri vaktinde yerine getirmeyerek-sahip olduğu mesleki bilgisi ile bağdaşmayan öneri de bulunma, araştırma ve inceleme yükümlülüğü ihlal sonucu eksik veya yanlış bilgi aktarmak gibi) Davacının zararına sebebiyet verdiğine ilişkin somut veri bulunmadığı,
Davalıların kusur ve kastı tespiti ispat edilemediği dikkate alındığında davalı bankaya sorumluluk yüklenmesi, soyut ve şüpheye dayalı bir varsayıma dayalı olacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.” denilmiştir.
Dava, opsiyon işlemlerinde bankanın mevzuata aykırı kusurlu ve ihmali eylemleriyle zarara uğratıldığı iddiasına dayalı zararın tahsili taleplidir.
Taraflar arasındaki ihtilaf opsiyon sözleşmesi ve işlemlerine ilişkin olup; opsişon işlemleri, mal, para cinsi veya faiz oranı üzerinden gerçekleştirilen vadeli işlemler olarak kısaca tanımlanabilir.
Sermaye Piyasası Kurulunun seri 5 No:51 sayılı tebliğinin 4. Maddesine göre opsiyon sözleşmeleri, belirli bir vadede veya belirli bir vadeye kadar önceden belirlenen fiyattan standart miktar ve nitelikte sermaye piyasası aracının ticari malı, kıymetli madeni, dövizi veya endeksi lehtara alma (alım opsiyonu) veya satma (satım opsiyonu) hakkı veren, kendisini bu yükümlülük altına sokan bu sözleşmelerden vadeli işlem borsalarında veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem görenler şeklinde tanımlanmıştır. Bu işlemler organize piyasa olarak tanımlanan belirli bir mekanda hukuki alt yapı ve operasyonel yapıya sahip BİST ve Londra borsası gibi bir borsa olabildiği gibi ayrıca tezgahüstü piyasası denilen alıcı ile satıcının herhangi bir yerde karşılaşıp işlem yaptığı yerlerde de yapılabilmektedir. Borsa opsiyonlarının karşısına tezgahüstü piyasa opsiyonları müşteri ile banka arasında birebir karşılıklı olarak alınıp satılabilirler. Bu işlemin borsa dışında yapılması sözleşmeyi geçersiz kılmayıp sadece borsa güvencesinde ve bu kapsamda yürürlüğe konulan özel mevzuat hükümlerinden yararlanmasını engellemektedir.
Taraflar arasında da, organize olmayan piyasalarda işlev gören her türlü türev araçlarının alım satımı için tarihsiz TezgahÜstü Türev Araçlarına İlişkin Genel Türev İşlemler Çerçeve Sözleşmesi” ve ”Opsiyon Çerçeve Sözleşmesi” imzalanmış olup, Risk Profili Anket Formu düzenlenmiş, bu kapsamda yapılan opsiyon işlemleri ise sabit getirili mevzuat işlemi niteliğinde olmayıp, yapılan işlemler riski ve getirisi tamamen davacı üzerindedir.
Davacı yüksek gelir elde edebilmek için riskli bir alan olan tezgahüstü türev piyasalarda işlem yapmayı tercih etmiştir.
Davacı yan opsiyon işlemlerini yürüten banka personelinin SPK Türev Lisansına sahip olmadığı bu nedenle bankacılık işlemlerine yetersiz olduğu iddia edilmiş ise de, taraflar arasındaki vadeli işlem sözleşmesi teşkilatlanmış piyasada (BİST’te ….) icra edilen işlemler niteliğinde olmadığı, piyasa dışı yani tezgahüstü piyasa işlemi olduğu, davalı bankanın 5411 sayılı Kanun gereğince opsiyon işlemlerini yapmaya yetkili olduğu 1567 sayılı Kanun ve 32 sayılı Karar uyarınca döviz alım satımına yetkili olduğunu, bunlara göre her türlü döviz operasyonunu organize piyasa dışında icra etmesinin hukuken mümkün olduğunu, taraflar arasındaki vadeli döviz operasyonu niteliğinde bu işlemlerin 5411 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve zaten organize piyasada vadeli döviz işleminin bulunmadığı, bu nedenle borsalarda veya teşkilatlanmış piyasalarda geçerli olan SPK tebliğlerinin somut olayda uygulanamayacağı;
Davacının teminatı vaktinde yatırmış olsa da bunun vade sonu döviz kuru ve/veya opsiyon sözleşmesinin sonucu açısından bir önem taşımadığı, dövizleri satın alma hakkı ve satın almaktan vazgeçme hakkının bankada olduğu, dava konusu opsiyon sözleşmelerinde de öngörülen vadelerde gerçekleşen piyasa döviz kurlarının sözleşmede öngörülen döviz kurları üzerinde olup, davacının zarar etmeme ihtimalinin bulunmadığı, yani davacı döviz kurlarının yükseleceği beklentisi ile prim alabilmek için davalı bankaya vadeli döviz alma hakkı vermiş olup, verilen vadede davacı satmayı taahhüt ettiği döviz teslim yükünün altına girmiş olup, döviz kurlarının öngörüsünün üzerinde yükselmesi nedeniyle davaya konu işlemlerden davacı zarar ettiği, taraflar arasındaki opsiyon sözleşmesi kapsamında da müşteri olan davacının almış olduğu açık pozisyon ve döviz satma yükümü karşılığı olarak döviz alma hakkını elinde bulunduran davalı bankanın teminat ve ek teminat almış olmasının taraflar arasındaki sözleşmeye ve bankacılık teamüllerine uygun olduğu,
Davacının tüm bu işlemleri yaparken daha önce de bu işlemlerle ilgili deneyime ve opsiyon sözleşmelerinde yeterli bilgi ve deneyime sahip olduğu, bu nedenle davacının yanıltma yoluyla ikna edilerek sözleşme imzalattırıldığı iddiasının kanıtlanamadığı,
Davalı bankanın eksik ve yanlış bilgilendirmede bulunulduğu iddia edilmiş ise de, davalı bankanın gerekli özenleri göstererek davacıyı, davaya konu türev işlemlerini yapmadan önce sözleşmedeki risk bildirimi ile yeterli ölçüde uyardığı, bununla birlikte serbest fon kurulabilmesi için gerekli olan iç tüzüğün davacıya tebliğ edildiği, buna ilişkin belgenin sunulduğu, fon iç tüzüğünde tüm bilgilerin bulunduğu, risklerin belirtildiği, bu bilgilerin davacı tarafından dikkate alınmama hususunun davalının kusurunu doğurmayacağı,
Hisse senedi işlemleriyle serbest fon işlemlerinde yer alan bilgiler ve emirler ile gerçekleşen işlemler arasında da bir tutarsızlık söz konusu olmadığından eksik veya hatalı bilgilendirme ve işlem davalı tarafından yapılmadığı,
Taraflar arasındaki sözleşmelerde yasal düzenlemelere bir aykırılığın bulunmadığı,
Hisse senedi açısından zaten davacının zararı söz konusu olmadığı, opsiyon işlemleri açısından ise bankanın gerekli risk bildirimlerini yapması, davacının daha önce benzer işlemler yapması, opsiyon işlemlerinin kapsamını bilmesi davalının bir kusurunun bulunmadığını ayrıca kanıtladığı,
Dosya içerisindeki SPK kararında garanti portföy yönetimi genel müdürünün açısından verilen cezanın davaya konu fonları SPK cezasına konu açıklamalardan önce olması, davacı işlemleri ile açıklama arasında illiyet olmaması nedeniyle dava dosyamız açısından bu hususun davalı kusuru olarak nitelendirilemeyeceği,
Dava konu olayımızda davacının davaya konu işlemlerin yapılmış olmasına herhangi bir itirazının bulunmadığı, bu işlemlerden sonra da hesabından işlemler yaptığı, kendisine gönderilen ekstreler ile de hesabındaki bu hareketlere vakıf olduğu, tüm bu hususlara göre bu işlemlerin kendi isteği doğrultusunda yapılmış olduğu sonucunun çıktığı, dekontların toplu gönderilerek imzalatıldığı iddia edilmiş ise de gerek bunun ispatının olmadığı gerekse imzalamış olduğu dikkate alındığında işlemlerin davacının iradesi dışında yapıldığını göstermeyeceği,
Davacının 25/2/2011 tarihli ibranamesi dikkate alındığında, bu ibranamenin geçersizliği ispat edilmediği müddetçe bu tarihten önceki işlemler yönünden var ise alacağının da sona ereceği,
Banka tarafından daha sonra gönderilen görüşme kayıtları bilirkişi aracılığıyla dökümü yaptırılmış olup, söz konusu görüşmelerde irdelendiğinde davacı müşterinin ürünü hiç tanımadığı ve ürünün hiçbir riski olmadığı yönünde ikna edildiğine ilişkin delil içermediği, zaten ürünün tanımında büyük risk taşıdığı belli olduğu buna ilişkin bilgilendirmelerin yapıldığı, opsiyon sözleşmesinde yazılı olduğu üzere BSMV’nin müşteriye yansıtılacağının, bu nedenle CD çözümündeki görüşmelerde BSMV’nin müşteriye yansıtılacağından bahsedilmemesinin davalının kusuru niteliğinde olamayacağı, ayrıca CD’deki görüşme kayıtlarından anlaşılacağı üzere davacının alım emirleri verirken bilinçli bir şekilde yatırım yaptığı, tüm bu hususlara göre davalı bankanın risklerinin altını biraz daha fazla çizerek müşteriyi koruma yoluna gitmesi gerektiğine ilişkin bilirkişi görüşünün yatırımcı yerine geçerek yatırımcıyı aksi yönde karar verilmesini sağlayacak şekilde ve gereksiz risk bildirimi zorunluluğunun bulunduğunu ileri sürmenin hukuki olmadığı,
Netleşme olmayan işlemlerin netleşme ile sonuçlandırılması nedeniyle geçersiz olduğu yönündeki davacı iddialarının genel türev araçlar sözleşmesinin 2.6, genel türev işlemler çerçeve sözleşmesinin 3. , opsiyon işlemleri sözleşmesinin 4. maddeleri dikkate alındığında, netleşme olmayan bir işlemi netleşme ile sonuçlanması halinde işlemi hükümsüz hale gelmesinin söz konusu olamayacağı aksine netleşme olsun veya olmasın işlemdeki yükümlüklerini yerine getirmeyen tarafın herhangi bir ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşeceği, bundan doğan zararın ödeneceği, hatta bankanın işlemin netleşmeyle tamamlama opsiyonunu bulunduğu sonucunun çıktığı bu durumda da davacının taahhüdünü yerine getirip getirmediği ve bankanın işlemleri nasıl tamamladığı ve davacının zararının bulunup bulunmadığının incelenmesinin gerektiği, bu teknik incelemenin 13/08/2021 tarihli bilirkişi ek raporunun 6. Sayfasında ayrıntılı olarak yapıldığı, buna göre davacının sözleşmeyle kaybettiği bedelleri takas işleminin yapılacağı günlerde saat:17.00 itibariyle hesabında hazır halde bulundurmadığı ve temerrüde düştüğü, buna göre davalı bankanın yukarıda anlatılan hakkını kullanarak işlemi netleşmeli olarak sonuçlandırmasından dolayı herhangi bir kusurunun bulunmadığı, kaldı ki işlemin netleşmeli olarak sonuçlanmış olmasının davacının yararına sonuçlandığı, davacı tarafın netleşmeye ilişkin itirazının yerinde olmadığı,
Celbedilen en son ses kaydındaki görüşmeler de dikkate alındığında, davacı tarafın iddiasının aksine konuşmaların anlamında opsiyon işlemleri konusunda bilgilendirme yapıldığı, risklerin anlatıldığı, BSMV alacağı sözlü olarak belirtilmemiş olsa da sözleşmede zaten yazılı olduğu, bu itiraz ve ayrıca hazine biriminin blokesi hakkında bilgi verilmemesinin yapılan opsiyon işlemlerinin sonrasında olması nedeniyle davacının iradesinin etkileyecek hususlar niteliğinde olmadığı,
Davacı tarafın teminat tutarının 1,90 kur üzerinden bozulmasına izin verilmediği iddiasına ilişkin ise, genel türev işlemler çerçeve sözleşmesinin teminatlar başlığı taşıyan 4. maddesinde opsiyon çerçeve sözleşmesinin teminatlar başlığı taşıyan 6. maddesinde bankadaki tüm mevzuatların sözleşmelerden doğan borçların teminatı teşkil etmek üzere rehinde olduğunun taraflarca kararlaştırıldığı, teminat kapsamında olan bu tutar üzerinde işlem yapılmasına izin verilmemesinin de teminatın fonksiyonu gereği olduğu, aksi takdirde teminat kapsamındaki USD’nin TL’ye çevrilmesinin kurun artması halinde teminatın azalmasına neden olacağı, bu nedenle bu şekilde işlem yapılmasına bankanın izin vermemesinin hukuki olduğu,
Bariyerli opsiyon işleminin kendisine iyi anlatılmadığı iddiasında ise bariyerli olarak adlandırılan işlemin normal opsiyon işleminden farkının alt veya üst bariyer kurlarının ve prim tutarının belirtilmesi işleminin oluşacağı ve zaten işlem dekontlarında da bunlara yer verildiği, davacı tarafın 30/11/2020 tarihli dilekçesindeki ifadeden anlaşılacağı üzere bariyerli/knock out opsiyonu hakkında bilgi verildiğinin davacı tarafından kabul edildiği, davacının davalı banka ile çalışmaya başladığı tarihten itibaren çok sayıda opsiyon işlemi yaptığı ve işlemlerden kar elde ettiği, risk profili anket formunda risk tercihini risk olmadan getiri olmaz, her risk karşılığı varsa alınabilir şeklinde belirttiği, davacının yüksek riskli işlemler yapmayı seven opsiyon gibi yüksek risk içerdiği herkes tarafından bilinen işlemleri 2007-2011 tarihleri arasında yapan ve kar elde eden bir müşteri olduğu,
Tüm bu hususlara göre davacı yanın zarara uğramasında davalı bankanın kusurlu olduğunun ispatlanamadığın davanın reddine karar vermesi gerektiği anlaşılmış ve sonuçta aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30-TL maktu harcın 17.077,50-TL peşin harçtan düşümü ile artan 17.018,20-TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatırana geri verilmesine,
3-Davalı, kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca hesaplanan 67.050,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 250,00-TL yargılama giderinin, davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde resen taraflara iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.07/10/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …