Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/27 E. 2020/799 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/27 Esas
KARAR NO : 2020/799
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali)
DAVA TARİHİ : 09/01/2018
KARAR TARİHİ : 03/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … ….’nin 100.000 TL sermayeli bir şirket olduğunu, bu şirketin %70 hissesine davalı …’nın,diğer %30 hissesine müvekkil …’in sahip olduğunu, müvekkili …’in bu hissesini 07.11.2017 tarihinde … …’a resmi olarak devrettiğini, bu durumdan davalı olan diğer ortak …’yı bilgilendirdiğini, ancak …’nın bu hisse devri işleminin karar defterine işlenmesini ret ettiğini, müvekkili … bu durumdan şüphelenerek, 19.04.2010, 31.12.2010, 17.04.2013, 06.08.2014, 13.04.2017 karar tarihli toplantılarda düzenlenen defter ve belgeler ve diğer tüm defter ve evraklar üzerinde araştırma ve inceleme yaptığını, bunun sonucunda düzenlenen tüm karar defterlerinin ve defterlerde bulunan imzaların sahte olduğunu gördüğünü, iş bu karar defterlerinde yer alan imzalardan şirketin salt adres değişikliğine ilişkin imzalar davacıya ait olup, geri kalan evraklarda bulunan imzaların hiçbirinin davacıya ait olmadığını, bu hileli işlemlerin yaklaşık 7-8 yıldır yapılmakta iken davacının durumundan yeni haberdar olduğunu, davalının bununla kalmayıp, 20.11.2017 tarihinde Şirketin Genel Kurul Toplantısı yapılacağını ve bu toplantıda şirketin 100.000,00TL olan sermayesinin 3.000.000,00TL’ye çıkarılacağını 03.11.2017 tarihli 9444 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi ile ilan ettiğini, genel kurul toplantısında alınan kararlar ve düzenlenen evrakların hepsi sahte olup, düzmece bir oyundan ibaret olduğu için söz konusu genel kurul toplantısına zorunlu olarak katılan davacı müvekkili söz konusu evraklara şerh düşerek imza altına aldığını, 20.11.2017 tarihli genel kurul toplantısında düzenlenen davacı tarafından şerh düşülerek imzalanan, aynı şekilde davacı …’in kendi imzası olmayan, müşteki adına resmi karar defterlerinde ve diğer evraklarda sahtecilik yaparak imza taklit eden şüpheli tarafından sarfedilen/imzalanan sahte imzalara ilişkin savcılığa tarafımızca resmi belgede sahteciliğe ilişkin suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı tarafça yapılan işbu işlemlerin, toplantıların vs. usul ve yasaya aykırı olup kabulünün mümkün olmadığını, şöyle ki, Genel Kurul toplantısında görüşülen sermaye artırımına ilişkin olarak davacı müvekkili %30’luk hissesine tekabül eden borç/şirkete koyması gereken miktara ilişkin herhangi bir ihtarname çekilmeden davalı taraf şirket sermayesini üç milyona çıkardığını ve sonrasında kendi payını yine usulsüz olarak %70 iken %99 a çıkardığını ve bu hukuka aykırı yok hükmündeki işlemi tescil ettirdiğini, söz konusu evrak ve karar defterlerinin aslı davacı müvekkiline verilmediği, yapılan sahteciliğin gecikmesinde sakınca olmaksızın ortaya çıkarılabilmesi için 20.11.2017 tarihli genel kurul kararının iptali ve artırılan sermaye miktarının usulsüz ve yok hükmünde olduğunun tespitini talep ettiklerini, aksi halde bu durumun davacının aleyhine ileride telafisi zor veya imkansız zararlara neden olacağını, 20.11.2017 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların ve düzenlenen evrakların hepsinin sahte olup, düzmece bir oyundan ibaret olduğunu, davalı tarafın yine hileli yollarla iş bu yükseltilen ve davacı müvekkili için %1 ancak davalı taraf için %99 olarak tescil edilen sermayenin kendisine düşen kısmını ödememiş olup, ancak ödediğine ilişkin sahte imzalı evraklar düzenlediğini/düzenlettirdiğini, kendisinin payına düşen herhangi bir ödemenin yapılmadığını, öncesinde olduğu gibi yine sahte evrak ve belgeleri yine taklit yolu ile imza altına aldığını/aldırdığını, usul ve yasaya aykırı olarak yapılan ve iptali gereken 20.11.2017 tarihte yapılan Genel Kurul Toplantısında ilan edilen ve sonrasında tescil edilen sermaye artışına ilişkin durum yok hükmünde olduğunu ve bunun tespitinin gerektiğini, öncelikle davacının hak kaybına engel olmak amacıyla davalı şirket hisseleri üzerine tedbir konulmasına 20.11.2017 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında alınan tüm kararların iptaline, usul ve yasaya aykırı olarak 20.11.2017 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında ilan edilen ve sonrasında tescil edilen sermaye artırımının yok hükmünde olması sebebiyle tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın süresi içinde açılmadığını, zamanaşımına uğradığını, davacının şirket hisselerini 07.11.2018 tarihinde … … isimli kişiye devrettiğini beyan ettiğini, şirketteki hisselerini devreden, şirkette hissesi bulunmayan davacının dava açmasının mümkün olmadığını, davacının taraf sıfatı olmadığını, davacının … hakkında dava açmasının usule aykırı olduğunu, …’nın şirketin ortağı olduğunı, davanın şirket adına açılması gerektiğini, davacı tarafın şirketin karar defterinde bulunan imzalarının kendisine ait olmadığını, bu sebeple Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunduğunu beyan ettiğini, davacının 19.04.2010 tarihinde … satın aldığı hisselerin karar defterine işlendiğinde attığı imzaları dahi kabul etmediğini, bu imzayı kabul etmemenin şirkette hissesinin olmadığını söylemek anlamına geldiğini, bu durumun çelişkili olduğunu, şirkette alınan kararların deftere yazıldığını ve imzalanması için davacıya teslim edildiğini, davacının karar defterini imzaladığını sonra da müvekkili şirkete gönderdiğini, davacının bu imzaları bilerek farklı attığını veya başka kişilere attırdığını, bu imzaların kimin attığına ilişkin davalının bir bilgi ve görgüsünün olmadığını, güven ilişkisine dayalı olarak bu şekilde yapıldığını, şirket ana sözleşmesinde şirketin sermayesinin 100.000TL olarak belirlendiğini, bu rakamın günümüz koşullarında az olduğunu ve şirketin ticari faaliyetinin devam ettirmesi için yeterli olmadığını, şirketin bütün faaliyetlerinde sermayesinin az olmasının büyük sorunlara sebep olduğunu, bankacılık işlemlerinde, kredi alınmasında zorluklar meydana geldiğini, bu nedenle şirket hissedarı olan müvekkilinin şirketin sermayesinin arttırılması zorunluluğunun hasıl olduğunu, sermaye artırımına ilişkin olağanüstü genel kurul toplantısı çağrısı davacının adresine iadeli taahhütlü olarak tebliğe çıkarıldığını, davacının tebligatı almadığını, daha sonra toplantı kararının Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde 3 Kasım 2017 tarihinde ilanen tebliğe çıkarıldığını, tebliğ işleminin usulüne uygun yapıldığını, 3 Kasım 2017 tarihinde gazeteden ilan yaptırıldıktan sonra 7 Kasım 2017 tarihinde davacının hissesini … … isimli kişiye devrettiğini, bu sebeple bu davada davacı tarafın … … olması gerektiğini, sermaye artırımı öncesinde Mali Müşavirden rapor alındığını, şirket ortağı …’nın şirketin bütün borçlarını ödediğini ve şirkete nakdi olarak para verdiğini, bu nedenle şirketin davalıya borcunun bulunduğunu, 31.11.2016 tarihi itibariyle davalının şirketten alacağı 2.465.465,20TL olduğunu, sermaye artırımı için gerekli olan paranın 2.970.000,00TL’nin 70.000,00TL’sinin şirkete kurulurken verildiğini, 2.400.000TL’sinin …’nın şirketten alacağına sayıldığını, geriye kalan 500.000TL’nin 1/4 nü olan 125.000 TL’nin ise …’tan 21.11.2017 tarihinde yatırıldığını, geriye kalan kısmın ise davalı tarafından ödendiğini, şu anda 140.000TL civarında bir ödeme kaldığını, 20.11.2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısına davacı taraf adına vekaleten hareket eden … …’ın katıldığını, … …’ın genel kurul toplantı tutanağına sermaye artırımına itiraz ederek şerh düştüğünü, daha sonra bu kararından vazgeçerek sermaye artırımını onayladığını ve tutanağı itiraz etmeden, şerh düşmeden imzaladığını, davacı ve vekilinin sermaye artırımını kabul ettiğini, karar tutanağına şerh düşülmediğini, itiraz edilmediğini, yapılan genel kurulun ve alınan kararın yasaya ve usule uygun olduğunu, davacının haksız olarak bu davayı açtığını, bu zamana kadar şirketin hiçbir işiyle uğraşmayan, fayda sağlamayan sadece alınan kararlara imza atan davacının, haksız olarak işbu davayı açtığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, genel kurul kararı iptali istemine ilişkindir.
Mahkememizin .. tarihli celsesi .. ara kararı gereğince, dosyamızda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişi heyetinin 08/06/2020 tarihli raporunda özetle;
‘Sayın Mahkemece verilen görevle ilgili olarak dosya içeriği belgeler, tarafların iddia ve savunmaları incelenmiş, varılan sonuç takip eden bölümlerde ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir.
1.Davaya konu talep; İstanbul Deniz Kurtarma Nakliyat ve Danışmanlık Ticaret Limited Şirketi’nin (“Şirket”) 20.11.2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan tüm kararların iptaline; 20.11.2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında ilan edilen ve sonrasında tescil edilen sermaye artırımının yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmesi taleplerinden ibarettir.
2.Sayın Mahkeme’nin görevlendirme kararında; Davalı …’ın Sermaye artırımına ilişkin kendisine düşen kısmın ödenmemiş olup, ancak ödendiğine ilişkin sahte imzalı evraklar düzenlenmiş iddiası ve davacı tarafa düşen sermaye artırımına ilişkin ihtarname çekilmeden sermaye artırımının yapıldığı iddiaları da irdelenerek, 21.03.2019 tarihli celsenin 2 ara kararı da dikkate alınarak 20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluşup oluşmadığı ve tescil edilen sermaye artırımının yok hükmünde olup olmadığı hususlarının değerlendirilmesi yer almaktadır.
3.Bu hususta öncelikle Sayın Mahkeme’nin görevlendirme kararında belirtildiği 20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluşup oluşmadığı hususu değerlendirilecektir.
4.Genel kurul kararları ister çok taraflı, ister tek taraflı çok iradeli olarak nitelendirilsin, sonuç olarak bir hukuki işlemdir. Bu niteliği nedeniyle, bir yandan hukuki işlemlerin geçerlilik koşullarını düzenleyen genel hükümlere, diğer yandan da anonim ortaklığın kendi yapısından kaynaklanan özel hükümlere tabidir (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku C. I, İstanbul 2014, N.722).
5.TTK m. 622 hükmünün yaptığı atıf uyarınca; anonim şirket genel kurul kararlarının butlanına ve iptaline ilişkin hükümleri kıyas yoluyla limited şirketlere de uygulanır.
6.Anonim şirketlerde genel kurul toplantılarına ilişkin iptal hükümleri TTK m. 445 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
TTK m. 445 uyarınca; 446’ncı maddede belirtilen kişilerin, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilecekleri düzenlenmiştir.
7.TTK m.446 hükmü uyarınca; “(1) a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, b) Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, c) Yönetim kurulu, d) Kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri, iptal davası açabilir.”
8.Söz konusu maddeler ışığında; dava konusu genel kurul toplantısına ilişkin iptal koşulları değerlendirildiğinde; TTK m. 445 hükmünde, “kararının iptalinin”, kararın alınmasından itibaren üç aylık hak düşürücü süre içerisinde mahkemeden talep edilebileceği düzenlenmiştir. Dava konusu genel kurul toplantısı, 20.11.2017 tarihinde gerçekleştirilmiş; huzurdaki dava 06.04.2018 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili her ne kadar cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazını ileri sürmüş olsa da; kanun koyucu tarafından genel kurul toplantısının yapılmasından itibaren iptal davası açılmasına kadar olan 3 aylık süre hak düşürücü süre olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla, huzurdaki iptal davası, kanunun öngörmüş olduğu hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmıştır. İptal davaları için öngörülmüş olan üç aylık hak düşürücü sürenin Mahkeme’ce resen gözetilmesi gerekmektedir.
9.Kural olarak; TTK’nın 446/1 (a) maddesi gereğince; Genel kurul kararlarına karşı iptal davası, ancak (i) toplantıda hazır bulunan, (ii) karara olumsuz oy veren ve (iii) muhalefetini tutanağa geçiren ortaklar tarafından açılabilir.
Somut uyuşmazlıkta, her ne kadar Davacı, hisselerini 07.11.2017 tarihinde … …’a devrettiğini ileri sürse de; pay defterinde bu devre ilişkin bir kayıt yer almadığı, dosya incelendiğinde bu devre ilişkin geçerli bir belge (noterden devir) görülmediği tespit edilmiştir.
Dava konusu genel kurul toplantı tutanağı ve ilgili evrak incelendiğinde; genel kurul toplantısına … ve davacı … adına vekaleten … …’ın hazır bulunduğu tevsik edilmiştir.
29. 11. 2017 tarihli 9462 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen dava konusu genel kurul toplantısında gündemi 2 numaralı maddesi uyarınca; “Şirket ana sözleşmesinin 6. maddesinin tadil edilmesine karar verildiği ve ekteki tadil metninin kabul edildiği” görülmektedir. Toplantı tutanağının altında ise; … adına vekaleten … …’ın “Şerhimdir: Sermayenin artırılmasına itiraz ediyorum” şeklinde kaydının yer aldığı tespit edilmiştir.
Bununla birlikte, 29. 11. 2017 tarihli 9462 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde Şirket’in 20.11.2017 Karar Tarihli- Karar No:22 ve … ve …’in katıldığı toplantıda; Şirket ortakları aşağıdaki hususu karar altına almışlardır.
“Şirket sermayesinin 100.000,00 TL’den 3.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına ve şirket ana sözleşmesinin sermaye maddesinin aşağıdaki şekilde tadil edilmesine ve işbu kararın ticaret sicil müdürlüğüne bildirilmesine karar verilmiştir. Oy Birliği ile.”
Sermaye Madde 6
Şirketin sermayesi her biri 30.000,00 TL değerinde 100 paya ayrılmış 3.000.000,00 TL’den ibarettir.
Bunun;
99 adet karşılığı 2.970.000,00 TL’si … 1 adet karşılığı 30.000,00 TL’si … tarafından muvazaadan ari olarak tamamen taahhüt edilmiştir. Eski sermayenin tamamı ödenmiştir. Bu defa artırılan sermayenin 2.400.000,00 TL’si ortak …’nın 31.12.2016 tarihli mizanda … hesapta gözüken alacağından karşılanmış kalan 500.000,00 TL’sini de nakden artırmıştır. Nakden artırılan sermayenin ¼’ü tadil tasarısının tescil tarihinden önce, kalanı ise en geç yirmi dört ay içinde ödenecektir.”
İşbu kararın altında Ortak … ve Ortak … vekaleten … …’ın imzalarının yer aldığı görülmektedir.
10.Söz konusu bilgiler ışığında; 20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluşup oluşmadığı açısından değerlendirme yapıldığında; genel kurul toplantısında muhalif oy verildiği belirtilmediği ve usulüne uygun şekilde muhalefet şerhi sunulmadığı ve her halde davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı göz önüne alındığında 20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
11.Somut uyuşmazlık hakkında değerlendirilmesi gereken bir diğer husus; alınan sermaye artırım kararının geçerli olup olmadığıdır.
12. TTK m. 590 hükmü uyarınca; “Şirketin kuruluşu hakkındaki hükümlere ve özellikle sermayenin ayın olarak konması ve bir işletme ile ayınların devralınmasına dair kurallara uymak şartıyla esas sermaye artırılabilir.”
TTK m. 591 hükmü uyarınca; (1) Şirket sözleşmesinde veya artırma kararında aksi öngörülmemişse, her ortak, esas sermaye payı oranında, esas sermayenin artırılmasına katılmak hakkını haizdir. (2) Genel kurulun sermaye artırımına ilişkin kararıyla, ortakların yeni payları almaya ilişkin rüçhan hakkı, ancak haklı sebeplerin varlığında ve 621 inci maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde öngörülen nisapla sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Özellikle, işletmelerin, işletme kısımlarının, iştiraklerin devralınmaları ve işçilerin şirkete katılmaları haklı sebep olarak kabul edilebilir. Rüçhan hakkının sınırlandırılması veya kaldırılması suretiyle hiç kimse haklı görülemeyecek şekilde yararlandırılamaz veya kayba uğratılamaz. (3) Rüçhan hakkının kullanılabilmesi için en az on beş gün süre verilir.
13.Bir genel kurul kararının yokluğu, başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının mevcut olmadığını ifade eder. Bir genel kurul kararı konusu bakımından kamu düzenine, emredici hükümlere, ahlak ve adaba kişilik haklarına aykırı veya konusu bakımından imkansız ise geçersizdir. Diğer bir ifade ile, bu durumda genel kurul kararı mevcut olmakla beraber ölü doğmuştur. Belirtmek gerekir ki, yok sayılan karar veya geçersiz (batıl) bir karara arasında hukuki sonuç bakımından hiçbir fark yoktur. Fark sadece teoriktir. Yoklukla malul genel kurul kararı kurucu unsurları içermemesi nedeniyle mevcut değildir; geçersiz genel kurul kararları ise, mevcut olmakla birlikte “geçerlilik unsurlarını içermemesinden dolayı ölü doğmuştur. Bu durumda da, yok hükmündeki genel kurul kararlarında olduğu gibi, geçersiz bir genel kurul kararına karşı da, TTK m. 445’deki 3 aylık hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman geçersizliğin tespiti davası açılabilir. Yargıç, genel kurul kararının geçersiz olduğunu re’sen dikkate alır. Bu itibarla, teknik olarak geçersizliğin ileri sürülmesi defi değil itirazdır (Hasan Pulaşlı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y.2013, Sa. 1-2,s. 895).
14.TTK’da butlan halleri m. 447 hükmünde özel olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre genel kurulun:
a)Paysahibinin genel kurula katılma, asgarî oy, dava ve kanunen vazgeçilemez nitelikte haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran,
b)Paysahibinin bilgi alma, inceleme ve denetim haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve
c)Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır.
15.Yasadaki butlan hallerinden birincisi, pay sahiplerinin mutlak olarak “vazgeçilemez” ve “alınamaz” nitelikteki pay sahipliği haklarına ilişkin bulunmaktadır. Özellikle bu haklar, ortaklığa ilişkin yönetim haklarının asgari standardı olarak nitelenebilir. Ancak hukuk güvenliği açısından, geçersizlik hallerinin uygulamasında çok titiz ve dikkatli davranılması gerekir. Butlan halleri kanunda, “özellikle” denilmek suretiyle sayıldığından, bunların temel sebepler olduğu ve sınırlı sayı (numerus clausus) niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Gerekçe’de de, bütün emredici hükümlere aykırılığın butlan sonucu doğurmadığı ve m. 447’de sayılanların dışında genel kurul kararlarının tespitinde ise butlanın ikincilliği ilkesinin uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Bu ilkenin özel sebepler dolayısıyla iptal etmenin yeterli ve tatmin edici bir yaptırım oluşturmadığı hallerde hukukun genel hüküm ve ilkelerine göre butlana karar verilmesi anlamını taşıdığı ifade edilmektedir. Bu bağlamda, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki haklarından olan genel kurula katılma, konuşma, öneride bulunma, asgari oy, dava hakkı ve kanundan kaynaklanan vazgeçilmez nitelikteki haklarını kaldıran veya sınırlandıran esas sözleşme hükümleri veya genel kurul kararları butlanla maluldür, yani hükümsüzdür. Çünkü böyle esas sözleşme hükümleri sadece mevcut pay sahiplerinin değil, gelecekte pay sahibi olabilecek “potensiyel pay sahiplerinin” de menfaatlerini ihlal edecek niteliktedir (Hasan Pulaşlı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y.2013, Sa. 1-2,s. 895).
16.Her ne kadar dava konusu genel kurul toplantısında alınan ve tescil edilen sermaye artırım kararının yok hükmünde olup olmadığının değerlendirilmesi hususu talep edilmiş olsa da; alınan kararın yok hükmünde olduğundan bahsedilemez. Bu noktada, sonuçları bakımından bir fark olmaması itibarı ile alınan kararın geçerli bir karar olup olmadığının tespit edilmesi daha doğru olacaktır.
Esas sermayenin yükseltilmesinin çeşitli sebepleri vardır. Bu sebeplerin başlıcaları şunlardır;
•Sermaye artırımının genel sebebi, finansal nitelikli olup, şirketin faaliyet alanı ile ilgili sermaye ihtiyacının karşılanmasıdır.
•Sermaye artırımı, şirketin borçlarını ödeyebilmesi için gerekli olabilir.
•Sermaye artırımı, şirketin mali bünyesinin sağlığa kavuşturulması ve sermaye indirimini önlemek amacıyla da yapılabilir.
17.Esas sermaye artırımının geçerli olabilmesi için, haklı bir gerekçenin bulunması gerekli olmadığı gibi, kural olarak artırım her zaman geçerlidir. Gerekçenin gösterilmesi zorunluluğunun bulunmaması kuralı, kararın ve işlemin sırf bu sebeple iptal edilmemesi demektir. Yoksa bu ilke, artırmanın art niyet ile yapılması, çoğunluğun azlığı bu yol ile ezmesine göz yumulması anlamına gelmez. Her esas sermayeyi artırma kararı, TK m.445’de yer alan dürüstlük kuralı ile bağlıdır (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2010, s.658).
18.Dürüstlük kurallarına aykırılık MK m.2 hükmünde ifadesini bulan genel kuralın, anonim ortaklıklar genel kurul kararları bağlamındaki uygulamasından ibarettir. Dürüstlük kuralı, modern anonim ortaklıklar hukukunda klasik içeriğinden daha farklı bir nitelik kazanmıştır: Tekinalp, bu yeni içeriğin: Şeffaflık, sakınarak karar alma, çoğunluğun menfaatine öncelik tanımama ilkeleri yanında pay sahiplerinin inceleme, bilgi alma, denetleme haklarını savsaklamama” ilkelerini de içine alacak şekilde genişlediğini ifade etmektedir (Ünal Tekinalp, Sermaye Şirketlerinin Yeni Hukuku, N.15-09).
19.Bu kapsamda, esas sermaye artırımının geçerli olabilmesi için, haklı bir gerekçenin bulunması gerekmemektedir. Zira, artırımın MK m.2’deki “dürüstlük kuralına” aykırı olarak, çoğunluğun azlığı ezecek şekilde yapılması caiz değildir. Bu nedenle genel kurulun esas sermaye artırımına ilişkin kararı, TK m.445’de yer alan dürüstlük kuralı ile sınırlıdır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11.3.1986T.,E.218/K.1318 sayılı kararında bu husus şu şekilde ifade edilmiştir;
“Sermaye artırımında önemli olan husus, ortaklığın çıkarları yerine, oy çokluğunu elinde bulunduran pay sahiplerinin çıkarlarını korumak maksadıyla yapılıp yapılmadığı ve sermaye artırım hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığı, ayrıca pay sahiplerini zarara uğratmak ve onların ortaklıktaki kar, tasfiye payı ve oy oranlarını azaltmak amacıyla yapılıp yapılmadığıdır.”
20.Genel kurulun sermaye artırma kararının kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olmaması gerekir; aksi halde iptal edilir. Esas sermayenin artırılması kararı, sadece dürüstlük kuralı ihlal edildiği taktirde değil, aynı zamanda, genel kurulun haklarının sakınılarak kullanılması ilkesini gözetmediği hallerde de iptal müeyyidesi uygulanmalıdır (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2010, s.659).
Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 13.12.1988T., 4113/… sayılı kararında;
“Sermaye artırımının davacıları zarara uğratma amacı güttüğünün ispatlanamamış olması” nedeniyle davayı onamış olduğu görülmektedir.
21.İç kaynaklardan esas sermaye artırımı yapılması halinde, mevcut pay sahipleri mecut paylarının sermayeye oranına göre bedelsiz payları kendiliğinden iktisap eder. Artırımın dış kaynaklardan sermaye taahhüdü yoluyla yapılması halinde ise her pay sahibi yeni çıkarılan payları, mevcut paylarının sermayeye oranına göre alma hakkına sahiptir. Rüçhan hakkının öngörülme amacı, pay sahibinin şirketteki sermaye oranını koruyabilmesini sağlamaktır.
22.Yapılan mali incelemede, 500.000,00 TL tutarındaki nakdi sermaye artırımına şirketin ihtiyacı olmadığı değerlendirilmiştir. Genel Kurul toplantısında görüşülen sermaye artırımına ilişkin olarak davacı müvekkile %30’luk hissesine tekabül eden borç/şirkete koyması gereken miktara ilişkin herhangi bir ihtarname çekilmemiştir.
23.Söz konu bilgiler ışığında; takdir yetkisi Sayın Mahkeme’ye ait olmak üzere dava konusu sermaye artırım kararı ile ilgili olarak alınan kararda pay sahiplerinin rüçhan hakkının kullanılması esasları hakkında hiçbir “esas” ın yer almadığı; usulüne uygun apel çağrısının yapılmadığı; rüçhan haklarını kullanmasına davet prosedürü usulüne uygun şekilde gerçekleştirilmediği ve tüm bu hususlar göz önüne alındığında alınan sermaye artırım kararının geçersiz olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Raporumuzun inceleme, tespit ve değerlendirme bölümünde açıklaması yapılan nedenlerle, takdiri tamamen Sayın Mahkemenize ait olmak üzere;
1.Davaya konu olağanüstü genel kurul kararı ile artırılan sermayenin 2.400.000,00 TL lik kısmının, davalı şirket ortağı … namına şirketten olan alacağından karşılandığı, artırılan sermayenin 500.000,00 TL’lık nakit kısmının ise sonuncusu 02.08.2019 tarihinde olmak üzere, 2 yıllık yasal süre içerisinde “sermaye ödemesi açıklaması ile … tarafından davalı şirket hesaplarına gönderildiği;
2.Mali tablo değerlendirmelerinde izah edildiği şekli ile öz kaynaklar açısından şirketin sermaye artırımı gerektirecek bir mali zaafının bulunmadığı;
3….’nın şirketten olan alacağını tahsil hakkının bulunduğu dikkate alındığında, alacağını tahsil etmesi, ya da alacağını sermayeye ilave etmek sureti ile şirketteki hisse payını artırması mümkün olmakla, bu hususta takdirin Mahkeme’ye ait olduğu;
4.2016 yılı öncesine dayanan ortak alacağının sebeplerinin ne olduğu, bu alacağın gerçek borç verme işlemlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususu izaha muhtaç olduğu; 500.000,00 TL tutarındaki nakdi sermaye artırımına şirketin ihtiyacı olmadığı;
5.Davalı …’nın sermaye artırımına ilişkin kendisine düşen kısmı, sonuncusu 02.08.2019 tarihinde olmak üzere, 2 yıllık yasal süre içerisinde “sermaye ödemesi açıklaması ile ödemiş olduğu, ödendiğine ilişkin belgeler banka dekontu mahiyetinde olduğundan, sahte imzalı evraklar düzenlenmiş olduğu iddiasının yerinde görülmediği;
6.20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluşup oluşmadığı açısından değerlendirme yapıldığında; genel kurul toplantısında muhalif oy verildiği belli olmadığı ve usulüne uygun şekilde muhalefet şerhi sunulmadığı ve her halde davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı göz önüne alındığında 20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluşmadığı;
7.Dava konusu sermaye artırım kararı ile ilgili olarak alınan kararda pay sahiplerinin rüçhan hakkının kullanılması esasları hakkında hiçbir “esas” ın yer almadığı; usulüne uygun apel çağrısının yapılmadığı; rüçhan haklarını kullanmasına davet prosedürü usulüne uygun şekilde gerçekleştirilmediği ve tüm bu hususlar göz önüne alındığında alınan sermaye artırım kararının geçersiz olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.” denilmiştir.
Ticaret sicil kayıtları, genel kurul toplantı tutanağı ve tüm dosya içeriği ile bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğine;
Davanın (hak düşürücü) süre içinde açılmadığı her ne kadar davalı tarafından ileri sürülmüş ve bilirkişi raporu da bu doğrultuda görüş beyan etmiş ise de; dava tarihi 09.01.2018 olup 20.11.2017 tarihli genel kurul kararlarının iptali davasının 3 aylık hak düşürücü süre içinde açılmıştır.
Davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı iddia edilmiş ise de, TTK 595. Madde gereğince şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devri için, ortaklar genel kurulunun onayı şart olup, genel kurul tarafından onaylandığı veya başvurudan itibaren üç ay içinde genel kurul reddetmediği takdirde onayı vermiş sayılır düzenlemesi gereğince onaylanmadığı anlaşıldığından bu itiraz yerinde görülmemiştir.
Dava, davacı vekilinin 25.10.2018 tarihli açıklama dilekçesi de dikkate alındığında sahtelik iddiasına dayanmadığı anlaşılmıştır.
Bilirkişi kurulu raporunda, muhalefet şerhinin verilmediği görüşünü bildirmiş ise de tek sayfalık genel kurul toplantı tutanağında sermayenin artırılmasına itiraz edildiği şerh verildiği gibi, şerh içeriği dikkate alındığında ve sermayenin artırılmasına ilişkin 2. kararda olumlu oy kullanan pay oranın yazılmadığı da anlaşılmakla ve ayrıca her ne kadar genel kurul kararının ekindeki tadil metninde cümle bütünlüğü olmaksızın oy birliği yazsa da bu tadil metninin yönetim kurulu kararı olup, yönetim kurulu kararının üye adına vekaleten katılım sağlanarak alınamayacağı, usulü uygun yönetim kurulu kararı alındığı kabul edilse bile genel kurul tutanağındaki muhalefetin geçerliliğine etkisinin bulunmadığı anlaşılmıştır ve tüm bu nedenlerle iptal koşullarının bulunduğu anlaşılmakla davanın davalı şirket açısından kabulüne karar verilmiş, davalı gerçek kişinin pasif husumet ehliyeti bulunmadığı anlaşılmış ve sonuçta aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi ve ayrıntısı açıklanan nedenlerle;
1-Davanın davalı şirket açısından kabulü ile 20.11.2017 tarihli Genel Kurul Kararlarının iptaline,
2-Davalı … açısından davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 54,40-TL ilam harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile eksik yatan 18,5‬0-TL’nin davalı şirketten tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 35,90-TL peşin harç ve 35,90-TL başvurma harcı olmak üzere toplam 71,80-TL’nin davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 3.732,00-TL yargılama gideri davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
8-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalcıdan tahsili ile davalı …’a verilmesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar alenen okunup usulen anlatıldı.03/12/2020

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

Bu belge elektronik imza ile imzalanmış olup ayrıca ıslak imza uygulanmayacaktır.“5070 sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”