Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/249 E. 2021/538 K. 16.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2018/249 Esas
KARAR NO:2021/538

DAVA:Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ:20/03/2018
KARAR TARİHİ:16/06/2021

Mahkememizde görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, 15/04/2017 tarihinde …plakalı motosikletin dava dışı sürücü … sevk ve idaresinde iken müvekkillerinin desteği …’in yolcu olduğunu, meydana gelen kazada hayatını kaybettiğini belirterek davacı baba… için şimdilik 10,00-TL ve davacı anne …için 10,00-TL olmak üzere toplamda 20,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş olup, bilahare sunduğu dilekçesi ile talebini her iki davacı açısından toplamda 72.275,85-TL olarak ıslah etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, ibranamenin geçerli olduğunu, yapılan ödemelerin yeterli olması nazara alınarak borcun ortadan kalktığını, ayrıca hatır taşıması ile kask ve koruyucu elbise giyilmediğinden müterafık kusur indirimi gerektiğini, yetiştirme giderlerinin de mahsubu gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Kazaya karışan motosiklet sürücüsü ihbar olunan …’ın yeterli sürücü belgesine sahip olmaksızın keskin virajlı yolda gece vakti seyir halinde iken aracın teknik özelliklerine ve yol durumuna göre güvenle kontrol edilebilecek hızla seyretmeksizin viraja giriş yaptığı ve ağaca çarptığı anlaşılmaktadır. Dava dışı sürücünün meydana gelen tek taraflı trafik kazasında tam kusurlu olduğu kanısına varılmıştır. Ceza dosyası içeriği ile de mahkememizce atanan makine mühendisi bilirkişinin tespitleri birbiri ile örtüşmektedir.
I-ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARININ ELDEKİ DAVAYA ETKİSİ
Yargılama esnasında Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 esas 2020/40 karar sayılı iptal kararı ile 14/04/2016 tarihli ve 6704 sayılı kanunun 3. maddesi ile değiştirilen 2918 sayılı KTK’nın 90. maddesinin 1. cümlesinde yer alan “..ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda..” ibaresi anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptal edilmiştir. Buna göre anılan kanun maddesinin son hali ile; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun (…) öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun (…) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklinde yürürlüktedir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptale ilişkin gerekçeli kararının 42. paragrafında çok açık ve belirgin bir şekilde, “6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.” şeklinde belirtilerek, ZMMS Poliçe Genel Şartlarının kanun gücüne kavuşturulmasının sakıncalarına işaret edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, görülmekte olan veya istinaf ya da temyiz aşamasında olan henüz sonuçlanmamış ve kesin hüküm halini almamış tüm davalarda dikkate alınmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi tarafından bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi durumunda, görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır. HMK’nın 33. ve 281/2 maddesi ile Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 2016/… Esas 2020/… Karar sayılı 01/07/2020 tarihli emsal nitelikli içtihadı uyarınca iptal kararının kesinleşmemiş tüm davaları da etkileyeceği, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil edeceği, Anayasanın 153/5. fıkrasında iptal kararlarının geriye yürümeyeceği düzenlenmişse de bu hüküm müktesep haklarla sınırlı olup, anayasaya aykırılığı sübut kesbetmiş yasa kuralının derdest davalarda himaye görmesinin hukuk devleti ilkesinin ruhuna aykırı olacağı aşikardır. Dolayısıyla, iptal kararı mevcut derdest davalarda re’sen uygulanmalıdır. Buna göre de mevcut bilirkişi raporlarının iptal kararının doğuracağı sonuçlar kapsamında re’sen güncellenmesi sağlanmıştır. Davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK’nın ve 6098 sayılı TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve genel şartların kanuni bağlayıcılığından evvelki uzun yıllardan beridir kökleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
II-UYGULANMASI GEREKEN BAKİYE YAŞAM TABLOSU
SGK tarafından ve hali hazırda Sigorta Şirketleri tarafından genel şartlar uyarınca kullanılmakta olan TRH-2010 bakiye yaşam tablosunun hazırlanmasına ilişkin raporda, 1927-2000 yılları arasındaki nüfus sayımı sonuçlarından, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kayıtlarından ve hayat sigortalarından yararlanıldığı belirtilmektedir. Ancak, nüfusun bugüne nazaran az olduğu, kırsal kesimdeki popülasyonun %75, kentlerde ise %25 oranında olduğu yıllardan bugüne değin esaslı bir nüfus kayması olduğu, kırsal nüfusun %20’lere kadar düştüğü, kent nüfusunda yıldan yıla artışların olduğu bir gerçektir. Diğer yandan Cumhuriyetimizin ilk yıllarından 1960’lı yıllara değin önü alınamayan sıtma, verem tifo, tifüs, frengi, cüzzam vb. salgın hastalıklar nedeniyle ortalama yaşam süresi düşmüştür. Bu olgu ise bugünkü yaşam gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Yine, TRH-2010 tablosunda kullanılan parametrelerden bir tanesinin de hayat sigortası poliçeleri olduğu belirtilmiş olup, ülkemizdeki varlıklı kişilerin pek azı dışında halkımızın büyük kısmının hayat sigortası yaptırmadığı gerçeği karşısında bu argüman da sağlıklı değildir.
Adı geçen TRH 2010 tablosunun, Amerikan Tablosu olan CSO-1980 ve CSO 2001 bakiye yaşam tabloları ile mukayese edildiğinde, çok büyük benzerlikler içerdiği görülmektedir. (Detaylı karşılaştırma tabloları için bkz: Çelik Ahmet Çelik; Tazminat ve Alacak Davalarında Güncel Sorunlar, C: II, Yaşam Tabloları, Aristo Yayınevi, İstanbul 2020, 1. Baskı s. 123) Ancak, bu tabloyu incelediğimizde ülkemize emsal olabilecek herhangi bir Akdeniz Ülkesi ya da Avrupa Ülkesi verilerine rastlanmamaktadır. Bu nedenle mahkememizce, TRH 2010 bakiye tablosu ülkemiz verilerini gerçek anlamda yansıtmadığı kanaatine varılmış olup, tazminat hesaplamalarında kıstas alınması doğru görülmemiştir.
Hali hazırda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkezi Nüfus İdaresi (MERNİS) kayıtlarından yararlanılarak hazırlanmış rasyonel ve güncel bir tablo bulunmadığına göre, Yargıtay’ın (özellikle haksız fiile bakan 4. Hukuk Dairesi’nin) yıllardır istikrarlı olarak uyguladığı, tıpkı ülkemiz gibi bir Akdeniz Ülkesi olan Fransa tarafından hazırlanmış PMF-1931 bakiye yaşam tablosundan yararlanılarak tazminatın hesaplanması uygundur.
Her ne kadar Yargıtay 17. HD 2020/2598 E. 2021/34 K. Sayılı 14/01/2021 tarihli kararında TRH 2010 tablosunun “Ulusal Mortalite Tablosu” olduğundan bahisle artık uygulanması gerektiği belirtilmişse de, hangi bilimsel verilere göre yıllardır uygulanagelmiş PMF-1931 tablosundan daha rasyonel olduğu ortaya net bir şekilde konulmamıştır. Bu nedenlerle sayın yüksek dairenin yeni görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle TRH 2010 tablosunun Türk Ulusal Mortalite tablosu olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, aynı dairenin 2019/4063 E. 2020/339 K. , 15/06/2020 tarihli, 30/09/2019 tarihli 2016/19875 E. 2019/8689 K. Sayılı yeni kararlarında ve önceki yerleşmiş bir çok kararlarında PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Açıklanan nedenlerle somut olayda mahkememizce re’sen aldırılan 13/01/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.

III-GENEL ŞARTLARDAKİ TEKNİK FAİZ UYGULAMASININ SAKINCALARI
Poliçe genel şartlarındaki % 1.8 teknik faiz uygulamasında sadece iskonto söz konusudur. Diğer yandan genel şartlar ekindeki son maddeye göre Hazine Müsteşarlığı İdaresi’ne takdir hakkı tanınmış olup, idare tek taraflı olarak hesaplama metodunu dilediği şekilde değiştirebileceği gibi teknik faiz oranlarını da arttırmaya yetkili kılınmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de iptal gerekçesinde bu sakıncalı duruma işaret etmiştir. Gerekçenin 34. paragrafında açık bir şekilde belirtildiği üzere; sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kurallar kanunilik ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırıdır.
Poliçe Genel Şartları’nı kanun gücüne kavuşturan KTK’nın 90. maddesinin ilgili kısımları iptal edildiğine göre TBK’nın 55/1 maddesi ışığında genel şartların yürürlüğünden evvel yıllardır uygulanan tazminat hukukunun genel prensiplerine gerçek zarar ilkesine geri dönülmelidir.
Somut olayda mahkememizce re’sen aldırılan 13/01/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda %10 arttırım ve iskonto metoduna göre, karar tarihine en yakın yasal asgari ücret artışlarının belirlenmek suretiyle hesaplama yapılmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. Buna dair itirazların reddi gerekir.
IV-HATIR TAŞIMASI VE MÜTERAFIK KUSUR İNDİRİMİ
Davacıların desteğinin yolcu olarak yer aldığı motosikletin sürücüsü ile yakın akrabalığının bulunmaması, desteğin sürücünün ehliyetsiz olduğunu bilerek aracına binmesi ve koruyucu kask takmaması nedeniyle hatır taşıması ile müterafık kusur indirimine ilişkin şartların oluştuğu anlaşıldığından %20 hatır taşıması ve %20 müterafık kusur indirimi yapılarak bilirkişi tarafından maddi tazminat talebinin belirlendiği görülmektedir. Davacılar vekilince de buna göre ıslah dilekçesi sunulduğu anlaşılmaktadır.
V-KTK’NIN 111. MADDESİ YÖNÜNDEN YAPILAN DEĞERLENDİRME
Hasar dosyası içerisinde mübrez 30/06/2017 tarihli ibranamede belirtilen ve ödendiği ihtilafsız olan maddi tazminat tutarları arasında açık fark bulunduğu alınan 15/01/2021 tarihli rapor ile teyit edilmiştir. Dolayısıya yapılan bu ödemeler makbuz kabul edilerek ibranamenin iptali şartları oluştuğundan yasal faiz ile güncellemesi ve mahsubu yapılmıştır.
VI-BAKICI VE YETİŞTİRME GİDERLERİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
TMK’nın 186/3 maddesi 327. maddeleri ve yerleşmiş Yargıtay içtihatları gereğince çocuğun ölümü nedeniyle tasarruf edilen bakım ve yetiştirme giderlerinin maddi zarardan mahsubu zorunludur. Bu mahsup anne ve babanın maddi zararlarından eşit oranda yapılmaktadır. Desteğin ücreti asgari ücret baz alınarak tespit edildiğinden ailenin geliri de asgari ücrete göre belirlenmiştir. Buna göre her bir hak sahibinin payına düşen bakım ve yetiştirme giderleri %5’er oranda tenzil edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KABULÜ ile;
1-Davacı anne …yönünden destekten yoksun kalma tazminatı 39.599,70-TL’nin temerrüt tarihi 01/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Davacı baba… yönünden destekten yoksun kalma tazminatı 32.696,15-TL’nin temerrüt tarihi 01/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Alınması gereken 4.937,16-TL harçtan peşin alınan ve ıslah ile tamamlanan 285,90-TL harcın mahsubu ile bakiye 4.651,26-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-Davacılar kendisini vekille temsil ettirdiklerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince HMK’nın 57. maddesi gereğince davacıların ihtiyari dava arkadaşı oldukları da nazara alınarak; davacı… için 4.904,42 TL, davacı …için 5.939,96 TL nisbi vekalet ücretlerinin davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
5-Bu dava kapsamında davacılar tarafından sarfedilen; 285,90-TL peşin harç, 35,90-TL başvuru harcı, 247,50-TL posta gideri ve 2.100,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere cem’an 2.669,30-TL’den ibaret yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 16/06/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır