Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1129 E. 2021/173 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1129 Esas
KARAR NO : 2021/173
DAVA : Destekten Yoksun Kalma Tazminatı ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 28/11/2018
KARAR TARİHİ : 03/03/2021

Mahkememizde görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, 09/06/2018 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle davacıların desteği … ‘ın vefat ettiğini, davalı …’in kazanın oluşumunda tam kusurlu olduğunu, davalı sürücü … ve Davalı … A.Ş.’nin zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, … ‘ın emekli olduğunu ve aynı zamanda gelirinin toplamda 5.000,00-TL olduğunu, müteveffanın davacıların tamamına destek olduğunu belirterek, talep değerini artırmak üzere belirsiz alacak davası biçiminde şimdilik 1.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygun olanan en yüksek banka faiziyle tahsilini ve 30.000,00-TL manevi tazminatın müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir. Yargılama esnasında gelen rapora göre talebini 9.925,98-TL olarak artırmıştır.
SAVUNMA:
Davalı … vekili, sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limitlerinde sorumlu olacaklarını, ATK’dan kusur yönünde rapor alınması gerektiğini, davacılardan … ‘ın kaza tarihinde 56 yaşında olduğunu, diğer davacı …’nin ise 33 yaşında olduğunu, bu kişilerin destekten yoksun kalmasının mümkün olmadığını, diğer davacı … ise kaza tarihinde 83 yaşında olduğundan evlen ihtimali ve bakiye ömrü gözetilerek uzman bilirkişi tarafından hesaplama yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, yaya geçidi olmasına rağmen trafiğin yoğun olduğu bölgeden karşıdan karşıya geçmeye çalışan müteveffanın kusurlu olduğunu, davacılar yönünden sadece müteveffanın eşinin ve kızının tazminat isteyebileceğini, kaldı ki kızının da kaza tarihi itibariyle yaşına nazaran destek ilişkisinden çıktığını, ayrıca 4 davacı yönünden ne miktarda manevi tazminat istendiğinin belli olmadığını, ayrıca manevi tazminatta kusur ile sosyal ekonomik durumun değerlendirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminata ilişkindir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden 09/06/2018 tarihinde saat 13:30 sıralarında davalı sürücünün idaresindeki … plakalı otomobil ile yerleşim yerinde gündüz vakti orta refüj ile bölünmüş … Caddesini takiben seyir halindeyken olay mahallene geldiğinde trafik lambalarına belli mesafede karşıdan karşıya geçmeye çalışan davacıların yakını yaya olan … ‘a çarpması neticesinde ölümlü trafik kazası meydana geldiği anlaşılmaktadır. Ceza mahkemesince aldırılan bilirkişi raporunda sürücünün tali kusurlu, davacıların desteği ise asli kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut verilere nazaran davalı sürücünün KTK’nın 52/a maddesi uyarınca yaya geçitlerine yaklaşırken gerekli fren tedbirlerine başvurmaması nedeniyle %25 kusurlu olduğu, davacıların desteği yaya … ‘ın ise araç sürücüsüne yol geçiş hakkı vermediği ve KTK’nın 68/b ile 138/b maddelerini ihlal ettiğinden asli düzeyde %75 kusurlu olduğu kanısına varılmıştır. Kusur tespiti, oranlar ve olayın oluş biçimi yönünden ceza dosyasındaki veriler ile mahkememizce yapılan bilirkişi incelemeleri birbirini doğrular niteliktedir.
Dava dilekçesinde müteveffanın emekli maaşının yanı sıra bir iş hanında 40 yıldır yönetici ve odacı başı olması nedeniyle toplam gelirin 5.000,00-TL olduğu ileri sürülmüş ise de dosya içerisinde herhangi bir maaş bordrosu, SGK hizmet dökümü ya da mahkememizi ikna etmeye yetecek yazılı gelir belgesi bulunmamaktadır. Bu nedenle özellikle müteveffanın kaza tarihinde 86 yaşında olması da nazara alınarak pasif dönemde olduğu dikkate alınmakla asgari geçim indirimsiz yasal asgari ücretler kıstas alınarak tazminatın hesabı yoluna gidilmesi gerekmiştir.
Dava dilekçesinde; “müteveffa tüm müvekkillere destek olmaktaydı” şeklinde açık bir şekilde ve şimdilik belirsiz olarak 1.000 TL maddi tazminat talebinde bulunulduğu görülmektedir. Davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu olmakla birlikte dava dilekçesinde davacı vekilince her bir davacı yönünden kısmi talep miktarının somutlaştırılmadığı anlaşılmaktadır. Ancak sonrasında kök raporda sadece davacılardan sağ kalan eş olan … yönünden tazminat çıktığı için 1.000,00-TL maddi tazminat sadece bu davacı için istenmişcesine talep ıslah edilmiştir. Islah ve talep açıklama dilekçesi adı altında … dışındaki davacıların dava dilekçesindeki maddi tazminat istemini yutacak şekilde, … açısından 1.000,00-TL tazminat 8.925,98-TL arttırılarak 9.925,98-TL şeklinde talebin belirlendiği görülmektedir. Davacı vekili talebini somutlaştırmasa da her bir davacı yönünden kısmi taleplerin mütevasiyen istenmiş sayılması gerekir. Dolayısıyla … için 250,00-TL + 8.925,98-TL = 9.175,98-TL destekten yoksun kalma tazminatının istenmiş sayıldığının kabulü gerekir. Buna göre desteğin sağ kalan eşi olan …’ın destekten yoksun kalmaya dayalı maddi tazminat istemine aşağıdaki şekilde hükmedilmiştir.
Davacılar, desteğin kızı …, torunu … ve … … …’ın destek gördükleri ispatlanamamıştır. Zira, kaza tarihi itibariyle müteveffanın kızı … evlidir. Ayrıca yapılan araştırmada eşi ve annesi ile birlikte yaşadığı açık bir şekilde tespit edilmiştir. Dolayısıyla davacı …’ın destekten çıktığı açıktır.
Müteveffanın oğlu dava dışı … kaza tarihinden önce vefat etmiştir. Dava dilekçesinde her ne kadar … ve … … … desteğin kızları olarak bildirilmişse de nüfus kayıtları incelendiğinde bu kişilerin desteğin torunu ve destekten önce ölen oğlu …’ın çocukları olduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında davacı torunların müteveffadan destek gördüklerine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Zira, ölenin anne baba eş ve çocuklara destek olacağı karinedir. Bunlar haricindeki destek gördüğünü ve yoksun kaldığını iddia eden torun kardeş ya da diğer kişilerin destekten yoksun kaldığını usulüne uygun olarak delillendirmesi gerekmektedir. Dolayısıyla … dışındaki davacılar yönünden destek olgusu ispatlanamadığından 250×3=750,00-TL kısmi talep yönünden maddi tazminat isteminin reddi gerekir.
Manevi tazminat açısından ise davacıların desteğin yakını olmaları dolayısıyla ölüm nedeniyle elem ve ızdırap çekecekleri izahtan varestedir. Gerek sürücünün gerekse de desteğin kusur oranları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları bir arada değerlendirilerek talep edilen miktarların hakkaniyete uygun olduğu anlaşılmakla kabulüne karar vermek gerekmiştir.
I-ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARININ ELDEKİ DAVAYA ETKİSİ
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 esas 2020/40 karar sayılı iptal kararı ile 14/04/2016 tarihli ve 6704 sayılı kanunun 3. maddesi ile değiştirilen 2918 sayılı KTK’nın 90. maddesinin 1. cümlesinde yer alan “..ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda..” ibaresi anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptal edilmiştir. Buna göre anılan kanun maddesinin son hali ile; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun (…) öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun (…) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklinde yürürlüktedir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptale ilişkin gerekçeli kararının 42. paragrafında, “6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.” şeklinde belirtilerek, ZMMS Poliçe Genel Şartlarının kanun gücüne kavuşturulmasının sakıncalarına işaret edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, görülmekte olan veya istinaf ya da temyiz aşamasında olan henüz sonuçlanmamış ve kesin hüküm halini almamış tüm davalarda dikkate alınmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi tarafından bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi durumunda, görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır.
HMK’nın 33. ve 281/2 maddesi ile Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2016/19841 Esas 2020/6786 Karar sayılı 01/07/2020 tarihli emsal nitelikli içtihadı uyarınca iptal kararının kesinleşmemiş tüm davaları da etkileyeceği, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil edeceği, Anayasanın 153/5. fıkrasında iptal kararlarının geriye yürümeyeceği düzenlenmişse de bu hüküm müktesep haklarla sınırlı olup, anayasaya aykırılığı sübuta ermiş yasa kuralının derdest davalarda himaye görmesinin hukuk devleti ilkesinin ruhuna aykırı olacağı aşikardır. Dolayısıyla, iptal kararı mevcut derdest davalarda re’sen uygulanmalıdır.
Davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK’nın ve 6098 sayılı TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve genel şartların kanuni bağlayıcılığından evvelki uzun yıllardan beridir kökleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
II-UYGULANMASI GEREKEN BAKİYE YAŞAM TABLOSU
SGK tarafından ve hali hazırda Sigorta Şirketleri tarafından genel şartlar uyarınca kullanılmakta olan TRH-2010 bakiye yaşam tablosunun hazırlanmasına ilişkin raporda, 1927-2000 yılları arasındaki nüfus sayımı sonuçlarından, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kayıtlarından ve hayat sigortalarından yararlanıldığı belirtilmektedir. Ancak, nüfusun bugüne nazaran az olduğu, kırsal kesimdeki popülasyonun %75, kentlerde ise %25 oranında olduğu yıllardan bugüne değin esaslı bir nüfus kayması olduğu, kırsal nüfusun %20’lere kadar düştüğü, kent nüfusunda yıldan yıla artışların olduğu bir gerçektir. Diğer yandan Cumhuriyetimizin ilk yıllarından 1960’lı yıllara değin önü alınamayan sıtma, verem tifo, tifüs, frengi, cüzzam vb. salgın hastalıklar nedeniyle ortalama yaşam süresi düşmüştür. Bu olgu ise bugünkü yaşam gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Yine, TRH-2010 tablosunda kullanılan parametrelerden bir tanesinin de hayat sigortası poliçeleri olduğu belirtilmiş olup, ülkemizdeki varlıklı kişilerin pek azı dışında halkımızın büyük kısmının hayat sigortası yaptırmadığı gerçeği karşısında bu argüman da sağlıklı değildir.
Adı geçen TRH 2010 tablosunun, Amerikan Tablosu olan CSO-1980 ve CSO 2001 bakiye yaşam tabloları ile mukayese edildiğinde, çok büyük benzerlikler içerdiği görülmektedir. (Detaylı karşılaştırma tabloları için bkz: Çelik Ahmet Çelik; Tazminat ve Alacak Davalarında Güncel Sorunlar, C: II, Yaşam Tabloları, Aristo Yayınevi, İstanbul 2020, 1. Baskı s. 123) Ancak, bu tabloyu incelediğimizde ülkemize emsal olabilecek herhangi bir Akdeniz Ülkesi ya da Avrupa Ülkesi verilerine rastlanmamaktadır. Bu nedenle mahkememizce, TRH 2010 bakiye tablosu ülkemiz verilerini gerçek anlamda yansıtmadığı kanaatine varılmış olup, tazminat hesaplamalarında kıstas alınması doğru görülmemiştir.
Hali hazırda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkezi Nüfus İdaresi (MERNİS) kayıtlarından yararlanılarak hazırlanmış rasyonel ve güncel bir tablo bulunmadığına göre, Yargıtay’ın (özellikle haksız fiile bakan 4. Hukuk Dairesi’nin) yıllardır istikrarlı olarak uyguladığı, tıpkı ülkemiz gibi bir Akdeniz Ülkesi olan Fransa tarafından hazırlanmış PMF-1931 bakiye yaşam tablosundan yararlanılarak tazminatın hesaplanması uygundur.
Her ne kadar Yargıtay 17. HD 2020/2598 E. 2021/34 K. Sayılı 14/01/2021 tarihli kararında TRH 2010 tablosunun “Ulusal Mortalite Tablosu” olduğundan bahisle artık uygulanması gerektiği belirtilmişse de, hangi bilimsel verilere göre yıllardır uygulanagelmiş PMF-1931 tablosundan daha rasyonel olduğu ortaya net bir şekilde konulmamıştır. Bu nedenlerle sayın yüksek dairenin yeni görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Kaldı ki, aynı dairenin 2019/4063 E. 2020/339 K. , 15/06/2020 tarihli, 30/09/2019 tarihli 2016/19875 E. 2019/8689 K. Sayılı yeni kararlarında ve önceki yerleşmiş bir çok kararlarında PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Açıklanan nedenlerle somut olayda davalıların tümü yönünden bilirkişi raporunda PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
III-GENEL ŞARTLARDAKİ TEKNİK FAİZ UYGULAMASININ SAKINCALARI
Poliçe genel şartlarındaki % 1.8 teknik faiz uygulamasında sadece iskonto söz konusudur. Diğer yandan genel şartlar ekindeki son maddeye göre Hazine Müsteşarlığı İdaresi’ne takdir hakkı tanınmış olup, idare tek taraflı olarak hesaplama metodunu dilediği şekilde değiştirebileceği gibi teknik faiz oranlarını da arttırmaya yetkili kılınmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de iptal gerekçesinde bu sakıncalı duruma işaret etmiştir. Gerekçenin 34. paragrafında açık bir şekilde belirtildiği üzere; sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kurallar kanunilik ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırıdır.
IV-SONUÇ
Somut olayda alınan bilirkişi raporu ile hüküm tarihine en yakın (01/01/2021) verilere nazaran yasal asgari ücret artışları re’sen dikkate alınarak PMF-1931 yaşam tablosu ile %10 arttırım ve iskonto uygulaması yani progressif rant metodu kullanılarak tazminat hesabının yapılmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemektedir. Diğer yandan 13/02/2021 tarihli dilekçe ile talebin son ek rapora göre ıslah edildiği belirtilmişse de ıslah harcının yatırılmadığı anlaşılmakla attırılan bu fark bedele hükmedilmesi mümkün olmamıştır.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KISMEN KABULÜ ile;
1-Destekten yoksun kalma tazminatı 9.175,98-TL’nin davalılardan … açısından kaza tarihi 09/06/2018, diğer davalı … Sigorta A.Ş. Yönünden ise temerrüt tarihi 06/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, diğer davacılar yönünden maddi tazminat istemlerinin reddine,
2-Manevi tazminat istemlerinin kabulü ile; … için 15.000,00-TL, … için 10.000,00-TL, … için 2.500,00-TL, … için 2.500,00-TL olmak üzere toplam 30.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi 09/06/2018 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacılara ödenmesine,
3-Alınması gereken 2.676,11-TL harçtan peşin alınan ve ikmal olunan toplam 136,39-TL harcın mahsubu ile, bakiye 2.539,72-TL’nin davalılardan (davalı …Ş. 626,81-TL’sinden sorumlu tutulmak üzere) müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacılardan … kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen maddi tazminat açısından 4.080,00-TL nisbi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince maddi tazminat yönünden reddedilen miktar üzerinden hesap edilen 750,00-TL nisbi vekalet ücretinin davacılar Gülçin …, …, …’den müştereken ve müteselsilen alınarak davalılara ödenmesine,
6-Manevi tazminat açısından HMK’nın 57. maddesi uyarınca davacıların ihtiyari dava arkadaşı oldukları da gözetilerek kabul edilen miktarlar üzerinden ayrı ayrı hesap olunan davacı … için 4.080,00-TL, … için 4.080,00-TL, … için 2.500,00-TL, … için 2.500,00-TL vekalet ücretlerinin davalı …’den alınarak davacılara ödenmesine,
7-Bu dava kapsamında davacılar tarafından sarfedilen, 35,90-TL başvuru harcı, 5,20-TL vekalet harcı, 245,50-TL posta ve tebligat masrafı, 1.400,00-TL bilirkişi masrafı olmak üzere cem’an 1.645,50-TL’den ibaret yargılama giderinin kabul ve ret oranları nazara alınarak 1.521,20-TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, bakiye miktarın davacılar üzerinde bırakılmasına,
8-HMK’nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı HMK’nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 03/03/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

*5070 Sayılı Kanun Gereğince Elektronik İmza İle İmzalanmıştır.*