Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/688 E. 2018/720 K. 19.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/688 Esas
KARAR NO : 2018/720
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 27/07/2017
KARAR TARİHİ : 19/06/2018
Mahkememizde görülen Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi ile davacılardan …’ya davalı …’ın sevk ve idaresindeki aracın kusur ile çarpması sonucu davacının yaralandığını, davalı …’ın aracın işleteni olduğunu, diğer davalının ise ZMMS poliçesini tanzim eden sigorta şirketi olduğunu beyanla maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi davalılara tebliğ edilmiş, davalılar yanıt vermemişlerdir.
Mahkememizce ön inceleme yapılmış, taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalıların sürücüsü işleteni ve sigortacısı oldukları aracın kusuru ile neden olduğu kazada davacı Fatma’nın yaralandığı iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemini konu alıp, davalının yanıt dilekçesi sunmadığı, buna göre davacının yaralanması nedeni ile davalının sorumluluğu bulunup bulunmadığı, davacıların maddi ve manevi zararı bulunup bulunmadığı, var ise miktarı hususları ile iddia ve savunmada belirtilen diğer hususlarda anlaşmazlık olduğu tespit edilmiştir.
Dava trafik kazası nedeni ile, kazaya neden olduğu ileri sürülen aracın işleteni, sürücüsü ve sigortacısı aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat istemine dairdir.
2918 sayılı Yasanın 85 ve devam maddeleri gereğince bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir. Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Yasa gereğince işleten, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olmakla, Yasanın 3.maddesinde tanım çerçevesinde, sürücü ve şoför aracı sevk ve idare eden kişi; araç sahibi araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişi; işleten ise araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Buna göre, kural olarak zarar gören, sürücünün trafik kazasının oluşmasında kusurlu bulunması durumunda Borçlar Kanunu’nun 49.maddesine göre sürücüye, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 maddesi hükmünce de motorlu araç işletenine karşı dava açabilecektir. Sürücü ile araç işletenin sorumluluğu BK md 61 anlamında dayanışmalıdır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10, Baskı, s. 264 vd). 2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanunun 85.maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiş olup, bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
6098 sayılı Yasanın 49 ve devam maddeleri gereğince kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.
Bedensel zararlar özellikle tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olup, bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Manevi zarar haksız eylem sonucu kişinin manevi cephesinde meydana gelen zararı ifade eder. Burada kişinin duygu yaşamında uğradığı bir kayıp söz konusu olup kişinin haksız fiil sonucu acı ızdırap ve elemi nedeni ile duygu yaşamında uğradığı bu kaybın giderilmesi bir borç kaynağı oluşturur. Manevi zararın, maddi zarardan farklı olarak, somut olarak kanıtlanması mümkün değildir. Zira kişinin duygu yaşamında uğradığı zararın elle tutulur gözle görülür kanıtlara dayandırılması düşünülemez. Bu nedenle ancak duygu yaşamındaki kaybın dışa yansıyan görüntülerine dayanılarak kanıtlanabilir. Haksız fiil nedeni ile manevi tazminata hükmedilebilmesi için haksız fiilin tüm unsurlarının gerçekleşmiş olması gerekir. Ancak burada haksız fiilin zarar unsuru manevi zarar olarak gerçekleşmektedir. Ölenin yakınlarının talep edebilecekleri manevi tazminat ölüm nedeni ile kendi uğradıkları manevi zararın karşılığı olup ölüm nedeni ile manevi zarara uğradığını iddia edenler kendi manevi zararlarını kanıtlayacaklardır. ( Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 5. Baskı)
Manevi zarar tazminatı uğranılan haksız bir eylemden doğan maddi ölçüsü bulunmayan manevi üzüntülerin,duyulan keder elem ve açıların giderilmesini veya dindirilmesini,bozulan ruhsal düzenin dengelenmesini ve yaşama bağlılığı tazelemeyi amaçlayan şahsi menfaatlere yapılan haksız saldırı eyleminin karşılığı olan bir para tutarıdır. BK 47.(6098 sayılı Yasanın 56.maddesi) maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır.Burada amaç zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır. BK 47.(6098 sayılı Yasanın 56.madesi) maddesi hükmü özel bir hüküm olup fiziki kişilik değerlerinin yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir.Sosyal fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldıraya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türü olup amacı kişinin hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi,kişinin duygusal olarak tatmin edilmesidir.Manevi tazminat kişinin çekmiş olduğu manevi acıları dindirmeyi,hafifletmeyi amaçlar.Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. HGK 01/03/2006 tarih ve 2-14/26 sayılı kararı. Ancak böyle bir karşılığın söz konusu olabilmesi için öncelikle kişinin gerçekten manevi tatmin ihtiyacı doğmuş bulunmalıdır.Bu madde kapsamında manevi tazminata kusursuz sorumluluk hallerinde de hükmedilebilir. Hükmedilecek bu para zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminat benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır bir ceza olmadığı gibi mamelet hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.Takdir edilecek miktar mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. (Zekeriya Yılmaz, Tazminat Sigorta ve Rücu Davaları, 2. Baskı) Manevi zarar tek başına manevi tazminatı gerektirmeyip manevi zarar yanında manevi tazminatı haklı kılan özel durumların bulunması gerekir. Manevi zararın niteliği, zarar gören nezdinde meydana getirdiği ruhi çöküntü, olayın özelliği ve diğer durumlar tazminatı gerektirmelidir. (Hasan Tahsin Gökcan, Tazminat Hukuku, 3. Baskı)
26/04/2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı Yasanın 5.maddesi ile değişik 2918 sayılı Yasanın 97.maddesi uyarınca zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.
Anılan yasal düzenleme dava tarihi olan 27/072017 tarihinden evvel yürürlüğe girmiş olup, eldeki dava bakımından da uygulama alanı bulmaktadır.
Bu düzenleme ile zarar görenlerin bu Kanun kapsamındaki taleplerine ilişkin olarak dava yoluna başvurmalarından evvel sigorta şirketine yazılı başvuru yapmaları dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Dava şartı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli olan şartlardır. Dava şartları önceden belirlenmesi davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olur. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hallere dava şartları denir. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere olumlu dava şartları; yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denir. Dava şartları dava açılabilmesi için değil Mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi, mesmu olması şartları da denir. 6100 sayılı Yasada düzenlenen genel dava şartları dışında kanun hükümleri ile bazı davalar için ek dava şartları öngörülmüş olabilir. Baki KURU, Medeni Usul Hukuk Ders Kitabı, 23.Baskı.
Yukarıda belirtilen Yasal değişiklik Alt Komisyon Raporunda çerçeve altıncı madde olarak “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapılması suretiyle, trafik kazalarında zarar görenlerin daha hızlı ve eksiksiz tazminat alabilmesi ve yargı üzerinde oluşan yükün hafifletilebilmesini teminen zarar görenlerin sigorta şirketine başvurmasının ardından, 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununun tahkime ilişkin başvuru şekli ve süresinin dikkate alınmasını öngören bir düzenleme Tasarıya yeni çerçeve 6 ncı madde olarak eklenmiştir. ” şeklinde belirtilmiş, Alt komisyon metninin çerçeve 6 ncı maddesi; zorunlu trafik sigortası uyuşmazlıklarının daha hızlı çözülmesi için zarar görenin öncelikli olarak ilgili sigorta kuruluşuna başvurması, sorunun çözülemediği hallerde dava açması ya da sigortacılık mevzuatı uyarınca tahkime başvurmasına imkân sağlayacak şekilde değiştirilmesi suretiyle kabul edilmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen metin 6.madde olarak “2918 sayılı Kanunun 97 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 97- Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” şeklinde yer almıştır.
Görüldüğü üzere anılan Yasal değişikliğin amacı zarar görenlerin dava açmadan evvel sigorta şirketine başvuru yapmasını sağlamak olup, burada 6100 sayılı Yasanın 115/2.maddesi kapsamında kesin süre verilerek giderilebilecek bir dava şartı bulunmamaktadır. Yasal değişikliğin amacı ile düzenleme biçimi nazara alındığında burada 6100 sayılı Yasanın 115/2.maddesinin uygulanmayacağı sonucuna varılmaktadır.
Bu yasal düzenleme ile yargının iş yükünün hafifletilmesi, uyuşmazlıkların yargıya intikal etmeden taraflarca giderilmesinin sağlanması açısından sigorta aleyhine dava açmadan önce müracaat şartı getirilmiş ve 15 günlük süre içinde ödeme yapılmaması ödemenin yetersiz olması yahut cevap verilmemesi halinde dava açılabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme, yargıya müracaat hakkının başlangıcını düzenlediğinden özü itibari ile usul düzenlemesi olup Yasanın yürürlüğünden sonra açılacak tüm davalarda uygulanması gerekmektedir. Kaza tarihin geçmiş tarih olması, düzenlemenin maddi hakkın özüne yönelik olmaması, hakkın kullanılma şekline yönelik olması nedeni ile Yasanın uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Bu nedenle Yasanın yürürlüğünden sonraki tüm davalarda uygulanması gerekmektedir.
Getirilen düzenleme ile gerçekleştirilmek istenen amaç yargı yükünün hafifletilmesi ve uyuşmazlıkları yargı önüne getirilmesi olup Yasal değişiklik bu niteliği itibari ile sonradan giderilebilecek bir dava şartı noksanlığı değildir. Aksi düşünde yasanın konuluş amacına tamamen aykırıdır.
Bu itibarla, dava tarihinde yürürlükte bulunan 2918 sayılı Yasanın 6704 sayılı Yasa ile değişik 97.maddesi uyarınca, dava açmadan evvel sigorta şirketine başvuru şartını yerine getirmeyen davacının davasında, maddi tazminat istemi yönünden sigorta şirketi ve sigorta şirketinin sigorta ettiği zararın diğer sorumluları hakkında dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Bununla birlikte, davacının işleten ve sürücüden manevi tazminat istemi bulunup, bu istemler sigorta teminatı ve 2918 sayılı Yasanın anılan hükmü dışında olmasına rağmen, Mahkememizce karar verilerken bu husus sehven gözden kaçırılarak, tüm dava yönünden karar verilmiş olmakla, kısa karara uygun olarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Alınması gerekli 35,90 TL harcın peşin harçtan mahsubu ile bakiye kısmın 492 sayılı Yasanın 31.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacı yana iadesine,
4-Davalılar … ve … Sigorta AŞ kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 7/2.maddesi gereğince, dava dilekçesinde talep edilen maddi tazminat değeri üzerinden belirlenen 120,00 TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalılara verilmesine, (Dava konusunun para alacağına ilişkin olup, doğrudan Tarifenin 3.Kısmına tabi olduğu, bu itibarla, Tarifenin 13.maddesinde belirtilen ikinci kısım ikinci bölümde gösterilen hukuki yardımlardan olmadığından 13.madde kapsamında değerlendirilemeyeceği, zira anılan maddenin Tarifenin 2.Kısım 2.Bölümüne giren yani konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen davalara ilişkin olduğu, eldeki davanın ise doğrudan konusunun para olduğu nazara alınarak vekalet ücreti Tarifenin 3.Kısım hükümlerine göre hesaplanmıştır. )
5- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının 6100 sayılı Yasanın 333.maddesi ile Yönetmeliğin 207.maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra hesap numarası bildirilmiş ise elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle; hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı kalan paradan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak yazı işleri müdürü tarafından iadesine,
Dair, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/06/2018

Katip Hakim